Sâlik anne ve babasına karşı çok edebli olup, emirleri şerîat dâhilinde ise mutlaka güzelce yerine getirmelidir. Bu hususta Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmuştur: ’Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şayet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme!. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.’ (Ankebût, 29/8)
Hiçbir zaman onları azarlamamalı, sözlerine karşılık vermeyip, incitmemek için çok gayret göstermelidir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır: ’Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ’öf!’ bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve; ’Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi sen onlara öyle rahmet et!’ diyerek dua et.’(İsrâ, 17/23-24)
Bu konuda, Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’Rasûlullah (s.a.v.): ’Burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün!’ buyurdu. ’Kimin yâ Rasûlallah?’ dendi. (Rasûlullah): ’İhtiyarlığı anında ana babasından birine ya da her ikisine yetişip de, (onlar vesilesiyle) cennete giremeyenin.’ buyurdu.’ (Müslim, Birr-Sıla-Âdâb, 3)
Bu konudaki âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden açıkça anlaşılır ki sâlikin dikkat etmesi gerekli edeblerden biri de, sesini anne ve babasının sesinden fazla yükseltmeyerek, onları isimleri ile çağırmamaktır.
Annesi ve babası geldiğinde önlerinde ayağa kalkıp onlara tazim etmeli, çağırdıklarında da ’Efendim’, ’Buyurun’ gibi kelimelerle hitap ederek verdikleri emirleri titizlikle yerine getirmelidir.
Sâlik, annesi ve babasının rızasını kazanmak için onlara asla öfkeli bir bakışla bakmamalıdır. Yüzünü ekşitmemeli, daima güler yüz gösterip tatlı sözle hitap etmelidir.
Sâlik, anne ve babasına yaptığı iyilikleri, başka kakarak sayıp dökmemeli, dolaylı yoldan dahi olsa anlatmamalıdır. Onların rızasını almadan bir yere gitmemelidir.
Yaptığı bütün dualarında annesi ve babası için Cenâb-ı Hak’tan af ve âfiyet dileyip, derecelerinin yükseltilmesini niyâz etmelidir. Duâlarında anne ve babasını da zikretmeyi unutmamalıdır. Bu meyanda Kur’ân-ı Hakîm’in bize öğrettiği bir duâ şöyledir: ’Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temîn et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm Ve elbette ki ben Müslümanlardanım.’ (Ahkâf, 46/15.)
Ayrıca Fahr-i Kâinât (s.a.v) Efendimiz de; ümmetine öğrettiği ve namazlarda okunan ’Rabbenâ âtinâ’ duâsında; ’Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ver, âhirette de bir güzellik ver ve bizi ateş aza¬bından koru.’ (Buhârî, Daavât 55) buyurarak, duada, bütün müminlerle birlikte anne-babanın da zikredilmesini bir edeb kaidesi olarak koymuş bulunmaktadır.
Sâlik eve geldiğinde, ilk önce anne ve babasının odasına uğrayıp onların ellerini ve ayaklarını öpmeli, gönüllerini almalıdır. Yalnız ayaklarını öpmek, kişinin kendi takvasındandır; sünnet olarak algılanmamalıdır. Evden çıkıp işe gideceği zaman da mümkünse ilk önce anne ve babasını odalarında ziyaret edip yine onların ellerini ve ayaklarını öpüp dualarını almalı, ne arzu ettiklerini sorup onların sevdiği ve hoşlandığı şeyleri getirmeye çalışmalıdır.
Bir sâlik, anne ve babasının onurlarını hanımının ve çocuklarının yanında kıracak hareket ve sözlerde bulunmaktan şiddetle kaçınmalı, onların yanında gerek hanımına, gerekse çocuklarına karşı laubali sevgi göstermemelidir.
Sâlik anne ve babasının dostlarına daima hürmet ederek, onların sözlerini dinlemeli, ihtiyaç ve isteklerini gücü yettiği nispette yerine getirmelidir.
Bayramlarda anne ve babasına güzel ve temiz elbiseler hediye etmelidir. Kurban bayramında anne ve babasının imkânları kısıtlıysa kurbanlarını da alıp hediye etmelidir. Yine sâlik, maddî imkânları müsait ise anne ve babasını umre ve hacca götürmeli, bilhassa hac menâsiklerinde onlara bizzat kendisi hizmet etmelidir. O kutsal beldelerde onların hayır dualarını almalıdır.
Sâlik anne hakkının baba hakkından daha üstün olduğunu unutmamalıdır. Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’Bir adam RasûlulIah (s.a.v)’e geldi ve: ’Yâ Rasûlallah! Benim iyi davranıp hoş sohbet etmeme (insanlar içinde) en lâyık olan kimdir?’ dedi. (Rasûlullah): ’Annendir.’ buyurdu. (Adam): ’Sonra kimdir?’ dedi. (Rasûlullah): ’Annendir.’ buyurdu. (Adam): ’Sonra kimdir?’ dedi. (Rasûlullah): ’Annendir.’ buyurdu. (Adam): ’Sonra kimdir?’ dedi. (Rasûlullah): ’Sonra babandır.’ buyurdu.’ (Buhârî, Edeb, 2) Bunun içindir ki sâlik annesinin haklarına daha çok riayet ve dikkat etmelidir.
Sâlik, anne-babasına karşı tevazu ve sevgi ile davranmalıdır. Hayatta kaldıkları müddetçe hizmetlerine devam etmelidir. Onlara karşı sevimsiz davranmayıp rızâlarını alma çabasında olmalıdır.
Sâlik, kesinlikle anne-babasından utanıp (Meselâ; onların bir yerde hizmetçilik yapmasından), başkasının çocuğu olduğunu iddia etmemelidir. Fahr-i Kâinat Efendimiz (a.s) böyle yapan kimseye Allah’ın lânetinin uğrayacağını haber vermiştir.
Sâlik, anne ve babasından utanıp onlarla dışarı çıkmamazlık yapmamalı, bilakis daima onlarla gurur duymalıdır. Anne ve babasıyla beraber olmaktan sevinç duymalıdır.
Sâlik, elinde bulunan maldan anne ve babasına bolca harcamalıdır. Zira Allah Teâlâ, bir kimseyi anne ve babası için yaptığı harcamadan ötürü sorguya çekmez.
Sâlik, anne ve babasına daima sevgi ve şefkat nazarıyla bakmalıdır. Unutmamalıdır ki anne ve babaya sevgi ve şefkatle yapılan her bakış, makbul bir hac sevabı kazandırır.
Sâlik anne ve babasının hizmetini bizzat kendi eliyle görmelidir. Onların hizmetini bir başkasına bırakmamalıdır.
Sâlik, anne ve babası müşrik dahi olsalar, onların hizmetini (Allah ve Rasûl-i Kibriyâ’nın emirlerine aykırı olmadığı müddetçe) terk etmemelidir. Allah Teâlâ’nın emri ile onlara iyi sâhip olup geçinmeye çalışmalıdır.
Sâlik, hiç kimsenin anne ve babasına sövmemelidir. Sonra o kimse de onun anne ve babasına söver ki, bu da hiç hoş değildir.
Sâlik anne ve babasının önüne geçip yürümemelidir. Bir mecliste onlardan daha üst köşeye geçip oturmamalıdır. Anne ve babasını isimleri ile çağırmamalıdır. Onlara; ’Ey anacığım... Ey babacığım...’ diye hitap etmelidir.
Sâlik, anne ve babası, hem hayattayken, hem de öldükten sonra onların yakınlarını ve sevdiği kimseleri ziyaret etmelidir. Anne ve babasının dostlarına ikram etmelidir. Nitekim Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz (s.a.v) Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivayet edilen bir hadis-i Şeriflerinde: ’İyiliğin en iyisi (üstünü), kişinin baba dostuna sıla-i rahimde bulunmasıdır.’ (Müslim, Birr-Sıla-Edeb 4) buyurmuştur.
Sâlik, anne ve babasının haklarını yerine getirmekte daima kendisini kusurlu görmelidir.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, anne ve baba hakkının tam yerine getirilmesi için; onları köle olarak bakıp azat etmekten başka yol görmezdi... Ki bu, onlar için çocuktan gelecek anne ve baba hakkına bir karşılıktır.
EBEVEYNİN VEFÂTINDAN SONRAKİ ÂDÂB
Yukarıdaki kurallar anne ve babanın sağlığında uyulması gereken edeb kurallarıdır. Sâlik, anne ve babası öldükten sonra dahi onların haklarına riayet etmelidir. Sâlikin, anne-babasının vefatlarından sonra dikkat ve riayet etmesi gerekli edeb kaidelerini şöyle açıklayabiliriz:
Sâlik öncelikle annesi veya babası vefat ettiğinde onların teçhiz ve tekfin işleriyle yakından ilgilenmeli ve onların kefenlerini yapmalı, defnetmelidir. Bu işlerin İslâmî âdab ve erkâna uygun yürütülmesini sağlamalıdır. Cenaze namazlarını mutlaka kılmalı ve cenaze törenlerine katılanların başsağlığı dileklerini kabul etmelidir. Şayet ebeveyni kâfir iseler, onların cenaze namazını kılmamalıdır.
Ehemmiyetli bir husus da onların vasiyetlerini yerine getirmektir. Bu konuda hassas davranmalıdır. Borçları varsa araştırmalı ve mutlaka ödemeye çalışmalıdır. Miras bırakmışlarsa, âdil ve gerektiği şekilde vârisler arasında paylaşılmalıdır. Bu bakımdan miras ve ferâiz hükümlerini öğrenmek gerekir.
Onlar adına her türlü hayır ve hasenatı yapıp sevabını ruhlarına bağışlamak da bir evlada düşen en ehemmiyetli ödevlerdendir. Sâlik, yaptığı hayır işlerde onlara da niyet etmelidir.
Daima onlara hayır dua etmeli, bizzat kendisi Kur’ân okumak ve hatim indirmek suretiyle yine anne-babasının ruhlarına bağışlamalıdır. Çünkü okunan Kur’ân ruhlarına ulaşır ve onları kabirlerinde rahatlatır.
Hatim indirmenin dışında mutlaka her Cuma akşamı Yâsîn-i Şerîf okumalıdır. Çünkü Rasûl-i Ekrem (s.a.v): ’Ölülerinize Yâsîn okuyunuz.’ (Ebû Dâvûd/Cenâiz: 24; İbn Mâce/Cenâiz: 4) buyurmuştur. Bunun dışında müsait olduğu her zaman Kur’ân okuyarak sevabını onlara bağışlamalıdır. Çoluk-çocuğunu ve yakınlarını da bu yolda teşvik etmelidir.
Kabirlerini sık sık (özellikle bayramlarda) ziyaret edip Kur’ân (Fâtiha, Yâsîn) okuyarak onların ruhlarına bağışlamak, kabir azabından emin olmaları ve dünyadaki taksiratlarının affedilmesi için dua etmek de gerekir.
Rasûlullah (s.a.v), öldükten sonra ’sadaka-i câriye’ olan şeylerden birinin de ’sâlih evlât’ olduğunu beyan buyurmuştur. Bu sebeple sürekli hayırlı ve sâlih ameller işleyerek, kendilerini yetiştiren ve Allah yolunda teşvik eden ebeveynlerinin açık olan amel defterlerine hasenat yazılmasını sağlamaya çalışmalıdır. Malumdur ki insan öldükten sonra sadaka-i câriyeden dolayı amel defterleri açık olacaktır. Bu husus Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v) tarafından belirtilmiştir. Böylece evlat, ebeveynine karşı ’fiilî duâ’ amelini yerine getirmiş olur.
Anne veya babası hacca gidemeden vefat etmişlerse, sâlik, gücü yetiyorsa onlar adına hac ibadetini yapmalıdır. Fakîhler, bu konuda böyle içtihâd etmişlerdir.
Mümkünse sâlik, ebeveyninin kabirlerinin yakınına ağaç ve çeşitli çiçekler dikmeli ve bunların bakımlarını (sulamasını vb.) yapmalıdır. Çünkü bitkiler Allah’ı zikrettiklerinden, onların bu zikri, kabirdekilerin ruhları tarafından duyulur.
Sâlik, anne ve baba dostlarıyla ilgilenmeyi, ebeveyni vefat ettikten sonra da devam ettirmelidir.
Salikin Ebeveynine Karşı Edebleri Ebeveynin Sağlığında Uyulacak Âdâb
Özlenen Rehber Dergisi 87. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.