Özlenen Rehber Dergisi

87.Sayı

Bir Dahi Olarak; Fatih Sultan Mehmet

Mehmet Ali KAPAR Özlenen Rehber Dergisi 87. Sayı
27 Recep 835 (30Mart 1432) de Edirne’de doğdu. II. Murad’ın dördüncü oğludur. Kardeşlerinin küçük yaşlarda ölmesi üzerine tahtın tek varisi olmuştur. Küçük yaşta tahsiline ve yetişmesine çok ehemmiyet verilen Şehzade Mehmed devrin en mümtaz alimlerinden ilim öğrendi. İlk hocası Molla Yegan’dı. Meşhur din ve fen alimi olup zahiri ve batıni ilimlerde mütehassıs Akşemseddin hazretleri şehzadenin her şeyi ile bizzat ilgilendi. 12 yaşına gelince devlet idaresini öğrenmesi için Edirne’den Manisa’ya vali olarak gönderildi. Kısa bir süre sonra babası tarafından tahta çıkarıldı. Ancak bundan faydalanmak isteyen yeni bir Haçlı ordusu 1444 Eylülünde Türk topraklarına girdi. Vaziyetin ciddiyetini anlayan Sultan Mehmed yazdığı mektupla babasını yeniden saltanata davet etti. Babası Sultan Murad ise bunu kabul etmemişti. Bunun üzerine babasını tekrar tahta geçirmek için, tarihe geçmiş olan mektubunu yazdı ’Eğer siz padişah iseniz ordunuzun başına geçiniz, yok ben padişah isem emrediyorum, ordunun başına geçiniz!.’ Sultan Murad çaresiz tekrar tahta dönmüş ve ordusunun başına geçmiştir. Böylelikle; Fatih’in ilk saltanatı 12 yaşında iki yıl sürmüş ve onun için büyük bir tecrübe olmuştur.
1451 tarihinde babası İkinci Murad’ın vefatı üzerine İkinci Mehmed, ikinci defa Osmanlı tahtına oturduğunda 19 yaşındaydı. Daha önceden saltanat tecrübeleri olduğu gibi, babasının yanında seferlere de katılmış ve çok iyi bir kumandan olarak yetiştirilmişti.
Çok başarılı bir diplomattı. Otuz sene, Asya ve Avrupa’da, bazen birkaç cephede beş, on hatta daha fazla devletle birden harp halinde bulunduğu günler oldu. Böyle zamanlarda düşmanlarının, kuvvetlerini bölmenin, siyasi müzakereler, vaatler ve geçici tavizlerle müttefikleri birbirinden ayırmanın kolayını buldu.
Casuslar bulundurduğu gibi, Avrupalı devletlerin Osmanlılarla ilgili hareketleri müzakere eden bütün meclislerinde geniş bir haber alma teşkilatına da sahipti. Almanya’da yerlilerden elde edilmiş casusları da vardı. İtalya ise, son derece gizli ve daimi bir Türk haber alma servisiyle örülüydü. Fatih’in, bu teşkilatı sayesinde düşmanlarından günü gününe haberi olur, hareketlerini değerlendirerek tedbirler alırdı.
Askeri alanda başarısının ilk özelliği, kılıçla kalemin işbirliğidir. Ordunun disiplinine çok dikkat ederdi. En küçük itaatsizliği ve buna sebep olan subayları şiddetli bir şekilde cezalandırırdı. Ordusunu, plansız, düzensiz hareket ettirmez, macera hevesiyle kan dökmezdi.
Bütün seferleri, bir plana göre yaptığından, nereye gitmesi, nerede durması lazım geldiğini bilerek hareket ederdi. Yapacağı seferlerin muvaffakiyetle neticelenmesini sağlamak için, aylarca bu seferin bütün teferruatını hazırlardı. Kumandanlığı ile diplomatlığı birbirini takip eden iki erdemidir Fatih’in. Hangi devlet üzerine sefer düzenleyecekse, o devletin iç ve dış münasebetlerini, zaaflarını, kuvvetini, diğer devletlerle olan münasebetlerini en ince noktasına kadar tetkik eder ve sefere, hasmının en zayıf ve kendisinin en kuvvetli zamanında çıkardı. Yapacağı seferlerden en yakınlarına bile haber vermez ve bunların gizli kalmasına çok dikkat ederdi. ’Sırrıma sakalımın bir tek telinin vakıf olduğunu bilsem, onu yolar, atarım’ sözü meşhurdur. Böyle hareket etmeyi, muvaffakiyetlerinin başlıca sebeplerinden sayardı.
İyi bir komutan ve devlet reisi olan Fatih, aynı zamanda iyi bir ilim adamı ve şairdi. Latince ve Rumca ile Arapça, Farsça ve Türkçeye bütün incelikleriyle vakıftı. Şiirde, devrin üstatları arasında yer aldı. Hatta, sarayda divan sahibi olan ilk padişahtı. Çünkü o, medeniyetin, sanatsız olarak fertlerin gönüllerinde yer alacağına ihtimal vermiyordu. Dedelerinin devlet kuruculuk kudretini, iradeli bir idarecilik şuuruyla geliştirmesini bilen Fatih, çevresinde devrin üstat şairlerini topladı. Avni mahlasıyla edebi değeri yüksek beyit ve gazeller söyledi.
İstanbul’un fethinden sonra Fatih, hocası Akşemsettin’in elini öpüp, tahtı tacı bırakıp derviş olmak istedi. Akşemsettin, bu teklifi reddederek, devlet işlerine memur edilen padişahın asıl vazifesini yapmamış olacağını, din-i İslam ve adaletle memleketi ve dünyayı idare etmenin daha makbul olduğunu; aksi halde din ve devlet zarar göreceği için, ikisinin de Allah indinde mesul olacaklarını bildirdi. Bunun üzerine Allah aşkı ile yanan kalbinin ateşini de şiirleriyle ortaya döktü.
Fatih Sultan Mehmed, kelam ve matematik ilminde devrinin en büyük otoritelerinden biriydi. Bizanslı tarihçi Kritobulos’un hayranlıkla anlattığı, balistik sahasındaki keşifleri, ortaçağın surlarını yıkmıştır. Bu suretle, Avrupa’nın timsali olan derebeyi şatoları toplarla yıkılarak büyük devletler kurulmuş; neticede büyük güç kaynakları bir araya toplanarak ortaçağa son verilmiştir. Bu suretle Türkler, ortaçağdan yeniçağa Avrupa’dan daha evvel geçmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmet, teşkilatçı ve imarcı idi. Devlet idaresini tam bir intizam içinde yürütmek için lüzum ve ihtiyaç görüldükçe İslam’ın esaslarına uygun kanunlar ve fermanlar yayınladı. Tanzimat dönemine kadar, Osmanlı Devletinin temel kanunu olarak mer’iyyette (yürürlükte) kalan Fatih Kanunnamesi, çok mühim bir eserdir. Osmanlı Devletinin bütün temel müessese ve teşkilatı, Fatih devrinde en mükemmel hale gelmiştir. Enderun Mektebini kurarak, ülke için gerekli devlet adamı yetiştirilmesini yine o sağlamıştır.
Fatih, batı dillerinden altı tanesini bilmesi sebebiyle Avrupa literatürünü çok iyi takip etmiş, Türklerin her hususta Avrupalılardan üstün bulunması sebebiyle, Avrupa’dan bir şey alma ihtiyacını duymamıştır.
İstanbul’un imarına çok önem veren Padişah, saray, camiler, medreseler ile hamamlardan başka şehrin çeşitli yerlerinde 4000 dükkan yaptırarak vakfetti. Büyük camilerin yanındaki medreselerin haricinde 24 medrese, 12 han, 40 çeşme ve Halkalı Su Tesisatı ile iki gemi tersanesi ve kışla, yapılan binalar arasındadır. İstanbul imar olunurken, diğer taraftan Bursa, Edirne gibi şehirlerde imar faaliyetleri büyük bir hızla devam etti. Bu devirde Bursa’da 37, Edirne’de 28 ve sair şehirlerde 60 cami yapıldı.
Fatihin İstanbul’un fethi sırasında Bizzat kendisinin tasarlamış olduğu olaylara göz gezdirelim:
Fatih fetih için yapılan hazırlıklar çerçevesinde dedesi Yıldırım Beyazıt’ın yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın karşısına yeni bir hisar (kale) yaptırmaya karar verdi. Böylelikle İstanbul’a giden deniz ve kara yollarının kontrolünü sağlamış olacaktı. İlk olarak Hisarın yapılacağı yeri tespit ettirdi. Burasının kendilerine verilmesi için Bizans İmparatoruna elçiler gönderilir. Fatih buraya bir av köşkü yaptıracağını söyler. İmparator Fatihi aşağılamak ve küçük düşürmek için bir öküz derisi kadar yerin fatihe verilebileceğini söyler elçilere. Fatih bu teklifi hemen kabul eder çevresindekiler şaşırmıştır. Fatih irice bir öküz kesilmesini emreder ve derisini yüzdürür. Bu deriden ince bir ip yaptırır. Hisarın planını hazırlamaya başlar. Sığır derisinden yapılan ip, hisarın bulunduğu geniş araziyi çevirir. Bizans elçileri Fatih’e gelip anlaşmaya aykırı hareket ettiklerini söyler. Bunun üzerine Padişah sığır derisinden kestirdiği ipi gösterir ve ekler ’İşte biz av köşkümüzü bir sığır derisi genişliğinde inşa ediyoruz, fazlası varsa yıkalım.’ Elçiler ve Bizans imparatoru çaresiz susarlar ve durumu kabullenirler…
Yine Fatih surların yapımı esnasında kendisine gelen Bizans elçilerine demiştir ki;
’Gidin imparatorunuza söyleyin; şimdiki Osmanlı padişahı kendinden öncekilere hiç benzemiyor. Şimdi benim iktidarımın eriştiği yerlere, sizin İmparatorunuzun hayalleri bile erişemez’… Elçiler başlarını öne eğerek geri dönerler. Hisarın uzunluğu 250, genişliği 120 metre kadar olacaktı. Boğazdan geçmek isteyecek bütün yabancı gemiler durdurulacaktır. Herkes sancak selamına mecbur edilecektir. Teftiş ve muayene edilecektir. Her gemi belirli bir geçiş parası verecektir. Bu emirlere itaat etmeyen gemiler derhal batırılacaktır.
. Daha önce İstanbul defalarca kez kuşatılmış ancak alınamamıştı. Bunda en büyük etkenlerden birsi de İstanbul’un çevresini kuşatan yüksek ve sağlam surlardı. O günün şartlarında bu surları yıkabilecek büyüklükte ve güçte bir silah yoktu.
Fatih Sultan Mehmed çizimlerini bizzat kendisinin yaptığı devrin en büyük topunu evvelce Bizans hizmetinde bulunan Urbain isimli bir Macar yahut Ulah mühendisine, döktürmüştü. Bu topun Edirne’de dökülmesinde Mimar Muslihiddin Ağa, Saruca Paşa ve Urbain beraber çalışmışlardı.

İngiltere, Portsmouth, Fort Nelson’da Sergilenen Top
Üç ayda dökülen bu topun büyüklüğü ve çapı hakkında muasır tarihçiler muhtelif bilgiler vermektedirler. Françes; uzunluğu 5,5 metre, dış çevresi 2 metre 74 cm (9 kadem), yarı çapı 92 cm (kutru 3 kadem ) ağırlığı 18 ton kadardır demektedir. Top 544 kg (1200 libre) bazılarına göre de 680 kg (1500 libre) gülleler atıyor, bu gülleler 1,883 km (1 mil) mesafeye kadar giderek 1 metre 83 cm (6 kadem) derinliğinde toprağa gömülüyordu. Topun sesi 24 km ( 13 mil) mesafeden duyulmaktaydı.
Şahî adı verilen bu topların Edirne’de atış denemeleri öncesi, halkın heyecan ve korkuya kapılmamaları için şehre tellallar salınmış çıkacak dehşetli gürültünün sebebi önceden haber verilmişti.
Urbain’in döktüğü top ve diğer toplar 1452 senesi Ocak ayının sonlarında Edirne’den yola çıkarılmış ve ancak iki ay sonra İstanbul önlerine getirilebilmişti.
Büyük topun önünde Kraç Bey kumandasında on bin akıncı süvarisinden mürekkep bir kol gidiyor topu otuz, bazılarına göre elli veya atmış çift öküz müşkülatla çekiyordu.
Fatihin toplarından birisi Kırım Savaşı sırasında Çanakkale’de bulunmaktaydı. İngilizlerin alakasını çeken bu top General Sir John Lafroy’un yoğun girişimleri ve birçok müracaatları sonunda 1868’de Sultan Abdülaziz zamanında İngiltere’ye Kraliçe Victoria adına hediye edilmiş ve Londra kulesinin avlusunda teşhire konulmuştur. Bu gün kraliyet silah Koleksiyonunun bir parçası olan top Portsmouth şehrinde Fort Nelson top sergisinde ziyaret edilmektedir.
Bir başka hazırlık ise şöyleydi: Haliç üzerinde; Kasımpaşa tarafından başlamak üzere boş fıçılar üzerine kalaslar bağlatarak beş buçuk metre eninde bir köprüyü Kasımpaşa-Ayvansaray arasına inşa ettirdi. Bu çalışmaları gören Bizanslılar, su üstünde yüründüğünü zannederek, sihir yapıldığına hükmetmişlerdi.
Yine Fatih İstanbul’un fethinin uzamasına üzülüyordu. Fethin gerçekleşmesi için başka bir şeyler daha yapılması gerekiyordu ki, buda Denizden, Haliç tarafından İstanbul’un muhasara edilmesi gerekiyordu. Fakat Haliç’in girişi o günün şartlarında büyük bir zincir ile kapatılmış ve bu zincirin kesilmesi mümkün olmuyordu. Başka bir hal çaresi düşünen Fatih, paşalarını toplamış ve onların fikrini almıştır. Fakat hiç birisi bir çözüm getirememişti. Fatih ise kendi fikrini açıkladı: Gemileri karadan götürecekti.
Paşaların hepsi bunun nasıl olacağına akıl erdiremedi fakat Fatih’in kendi planı vardı ve bunu kimseye anlatmamıştı. (Fatih ’kafamdan geçen düşüncelerden sakalımın bir telinin dahi haberi olduğunu anlarsam, sakalımı koparır atarım’ derdi.)

Fatih’in planı daha sonra anlaşıldı. Gemiler; Tophane üzerinden, Tepebaşından, Kasımpaşa’ya oradan da Haliç’e indirilecekti. Bütün komutanlarının bile hayrete düştüğü bu planı şöyle idi: İlk olarak güzergâh üzerine lağımcılar tarafından yollar açılacak, Daha sonra marangozlar tarafından kızaklar yapılacaktı. Daha sonra bu kızakların üzeri zeytinyağları ile bol miktarda yağlanacaktı. Gemiler bu kızaklara çıkartılacak ve bu gemilerin dengesi sağlandıktan sonra On çift öküz ve 200 kuvvetli adam tarafından çekilecekti. Gemilerin arası 50 arşın mesafede olacaktı. Nitekim Fatih’in emri ile sevkiyat başladı ve sabaha karşı 50 gemi Haliç’e inmişti. Sabah uyanınca Haliç’te gemileri gören Bizanslılar gözlerine inanamadılar ve dehşete düştüler.
29 Mayıs 1453 günü İstanbul Düşmüş ve Türklerin eline geçmişti. Tarih boyunca 29 kez kuşatılan şehri Fethetmek II. Mehmet ’ki O zamandan sonraki Lakabı Fatih (açan) olmuştur’ e nasip olmuştur. Hz. Peygamber (sav) efendimizin ’Konstantiniye (İstanbul) mutlaka fetih olunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir.’ Hadisinde işaret ettiği fethi mübin gerçekleşmiş ve Peygamber efendimiz (sav) efendimizin bir isteğini yerine getirme şerefi de Fatih sultan Mehmet’e nasip olmuştur.


Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.