Arapçada ’kardeşim’ manasındaki ’ahi’ kelimesinden gelen bu ismin Türkçedeki ’akı’(cömert)dan türediği görüşü de vardır.
Temelde Kuran’a ve Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sünnetine ve prensipleri ile İslâmî anlayışa doğrudan bağlı olan ahilik, tasavvufta önemli bir yeri olan ’uhuvvet’i hatırlattığı için de Türk coğrafyasında kolayca yayılma imkânı bulmuştur. (Prof. Dr. Ziya KAZICI, Osmanlı’da Toplum Yapısı, İstanbul, 2003, s.139.)
Ahilik temeli ’Fütüvvet Teşkilat’larına dayanır. Fütüvvet teşkilatları bir rivayete göre Hz. Peygamber Efendimizin gençlik yıllarına kadar dayanır. "Cahiliye devri" olarak isimlendirilen dönemde; özellikle ticarî faaliyetlerin merkezi durumunda olan Mekke’de, zayıf ve kimsesiz olanların haksızlığa uğradıkları, mallarının ellerinden alındığı, hatta böyle kişiler için ırz ve namus emniyetinin bile ortadan kalktığı ve bu durumu düzeltmek için gençlerin teşkilatlandığı bildirilmektedir. (Köksal, A., "İslâm Tarihi Mekke Devri", İstanbul, 1981, s.93.) Fütüvvet kelimesi sözlükte; "1. Soy temizliği, 2. Mertlik, Gençlik, Yiğitlik, Delikanlılık, 3. Cömertlik, el açıklığı"(Develioğlu, F., "Osmanlıca-Türkçe Lûgat", Ankara, 1970.) anlamlarına gelmektedir.
Emniyetin, can güvenliğinin ortadan kalktığı bu devirde Mekke’ye malını satmaya gelen bir adamın malı Âs b. Vâil tarafından alınıp parası ödenmez. Tüccar, Mekke’nin nüfûzlu şahsiyetlerini yardıma çağırır, fakat olumlu bir cevap alamaz. Bunun üzerine Ebû Kubays dağına çıkarak bağıra bağıra uğradığı haksızlığı etrafında toplananlara anlatır.
Bu olay Mekke’nin önde gelenlerinin, Hz. Peygamberin amcasının başkanlığında, Abdullah b. Cad’an’ın evinde toplanmalarına neden olur. Toplantıda yemek yenildikten sonra Mekke’nin sosyal durumu görüşülür, Mekkeliler ve dışarıdan gelenlerin uğradıkları haksızlıklar dile getirilir. Toplantıda haksızlık ve zulüm ortadan kalkıncaya kadar mücadele için yemin edilir. Böylece Mekke’de ilk sosyal müessese kurulur. Kurulan örgüte, faziletlerin yemini anlamına gelen Hılf’ul-Fudul denilmiştir. (Köksal, A., a.g.e., 1981, s.94.)
Hılf’ul-Fudul ile ilgili toplantıdaki tören ve davranışlar, fütüvvette görülen tören ve davranışların benzeridir. Toplantıya katılanların yemek vermeleri, haksızlıkla mücadeleye yemin etmeleri, fütüvvet ve daha sonra Ahî birliklerinde görülen "âdâb"dan farklı değildir. Bu toplantıya Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de katılmıştır.
"Hılf’ul-Fudul" olarak bilinen bu kurumun ortaya çıktığı dönemde, fütüvvetin var olduğu, fütüvvet büyüklerinin adına şerbet veya şarap içildiği, fütüvvet’in üç kısma ayrıldığı, bunların; Seyfî, Kavlî ve Şurbî olduğu bazı kaynaklarda açıklanır.
"Şurbî" olanların büyükleri adına tuzlu şerbet içtikleri, kötü fütüvvet sahibi olanların ise büyükleri adına şarap içtikleri anlatılır. Kaynaklarda İslâm’ın baş düşmanlarından Ebûcehl’in fütüvvet sahibi olduğu ve onun adına dört yüz kişinin şarap içtiği belirtilir. Onun arkadaşları, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e gelerek, Efendimiz (s.a.v.)’in Ebûcehl’den yüce bir şahsiyet olduğunu ve onun adına fütüvvet yoluna girmek istediklerini söyledikleri, Seyyüdü’l-Beşer (a.s.) Efendimiz’in de bu durumu kabul ettiği, ancak şarap yerine tuzlu suyun içilmesini şart koştuğu rivayet edilir. Bu olayın Ebûcehl’i çok kızdırdığı ve adamlarını Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) adına şerbet içenlerin üzerine gönderdiği anlatılır.
Böylece fütüvvet sahipliği iki gruba ayrılmış olur. Kötü fütüvvete sahip olanların Ebûcehl’in, iyi fütüvvete sahip olanların ise Hz. Muhammed (s.a.v.)’in izinde gittikleri belirtilir. Hicrî üçüncü asırda da fütüvvetin sosyal bir birlik olduğu ve birliklerin başında reislerin olduğu fütüvvetnâmelerde geniş bir biçimde anlatılır. (http://www.ahilik.gen.tr/ahilik_tasavvuf/sosyalkurum.html)
Abbasi halifesi en-Nasr Dinillah (1180-1225) siyasi ve sosyal durumun bozulmasını düzeltmede fütüvvet teşkilatının etkili olacağını düşünmüş ve bunları devlet himayesine alarak teşkilatlanmalarını güçlendirmişti.
Anadolu’nun Malazgirt savaşı (26 ağustos 1071)’ndan sonra İslam-Türk orduları tarafından feth edilmesi ile İslam bu bölgede de yayılmaya başladı.
Anadolu’da Ahiliğin kurucusu olarak bilinen ve İran’ın Hoy şehrinde doğan Şeyh Nasuriddin Mahmud (ö. 1262) sonraları Ahi Evran ismiyle anılmaya başlanmıştır. Özellikle Alâeddin Keykubat’ın büyük yardımlarıyla, bir taraftan İslâmî tasavvufî düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde şeyh-mürid ilişkilerini, diğer tarafta iş yerlerinde usta, çırak-kalfa münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadi hayatı düzenleyen Ahiliğin, Anadolu’da kurulup gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
Ahilik; Anadolu Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra Anadolu’da oluşan başıbozukluk esnasında halkın düzenini sağlamada ve daha sonraları Osmanlı Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynamışlardır. İlk Osmanlı padişah ve vezirlerinin çoğunun Ahi teşkilatına mensup şeyhler olduğu, Sultan Murad’ın ahiliğin nişanı kabul edilen ve şedd-i bend denilen bir kuşak kuşandığı ve fetihler esnasında askeri bir güç olarak teşkilattan yararlandığı bildirilmektedir. (Prof. Dr. Kazıcı, a.g.e., 2003, s.140.)
Ahilikte esnaflar; ustalar, kalfalar ve çıraklardan oluşur ve yükselmek için mesleki liyakat şartı aranırdı. Ahiliğin temel prensipleri, ahlaki ve ticari kaideleri ’Fütüvvetname’ adı verilen ’Nizamname’lerde yazılı idi. Ahilerin yöneticisi konumunda, Ahi Baba denilen birisi bulunurdu. Ahi Babalar dini kurallara sıkı sıkıya bağlı, Allah rızasını kazanmaya çalışan ve ahlaklılık, namusluluk, el açıklığı, özveri ve yardımlaşma duyguları içinde temeli Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimize bağlı olan ’fütüvvet’ ve Ahilik geleneklerine göre teşkilatı yönetirdi.
Osmanlı devletinin ilerleyen dönemlerinde bu teşkilata Lonca (gedik) ismi verildiği kaynaklarda geçmektedir.
Günümüzde tam anlamıyla olmasa da ahilik kırıntıları bazı yörelerimizde sürmektedir. Şanlıurfa’daki ’Sipahi pazarı’ (Halı pazarı) bunun örneklerindendir. Burada gelen müşteriye güler yüz ve hürmet gösterilir. Mutlaka çay veya kahve ikram edilir. Esnaf müşteriye, malın alış fiyatı ile beraber eklediği karıda söyler. Doğruluk ahiliğin ana ilkelerinden olduğu için müşteriye bir malın alış fiyatı, komşularında duyabileceği şekilde ’Ben bu malı şu fiyata aldım, sen ne verirsin’ şeklinde söylenirdi. Pazarın kuralları herhangi bir esnaf tarafından kesinlikle ihlal edilemez. Mala fazla değer verme, malın özelliklerini yanlış bildirme vs. yapılan yanlışlıklar dernek reisi (şeyh) tarafından harcı kesilerek cezalandırılır ve bir görevli tarafından ismi anons edilen kişinin kuralları çiğnediği tüm esnaf tarafından bilinirdi.
Ahilikte usta çırak ilişkisi vardır ve 12-13 yaşında çocuk velisi tarafından yeteneklerine uygun bir sanat faaliyeti veren ustanın yanına çırak olarak verilirdi. Çocuğu önceleri kolay işlerde görevlendiren usta çırağın çalışkanlığı ve dürüstlüğü hakkında fikir sahibi olurdu. Öte yandan ustalar çıraklarının arkadaş seçimlerine de dikkat ederlerdi. İyi arkadaşların iyi sanatkâr olmada olumlu katkıları olacağına inanılırdı. Usta, çırağın 3-5 yıl arasında değişen zamanlarda hem ahlaki hem de mesleki hocasıydı. Bu yüzden çırağa ailesinin bir ferdi gibi davranırdı.
Bir menkıbe: ’Ahi Evran’ın yaşadığı dönemde, Kırşehir’de Ayşe Hatun isimli bir kadın, oğlunu da yanına alarak kunduracılar çarşısına gider. Çarşıdaki Hasan ustadan bir pabuç alır. Bir süre sonra pabucun dikişleri sökülmeye başlar. Ayşe hatun, pabucu aldığı gibi şehrin kethüdası (Esnaf teşkilat başkan yardımcısı)nın yanına gider. Hep birlikte hasan ustanın dükkânına giderler. Kethüda, Hasan Usta’yı uyarır. Ayşe Hatun’un oğluna yeni ayakkabı giydirilir. Kethüda eski pabucu dama atar ve ustanın peştamalını da kapıya asar. Çarşıdaki tüm esnaf damdaki pabuçtan Hasan Ustanın ayıplı mal sattığını, kapıdaki peştamaldan de kendisine kapatma cezası verildiğini anlarlar. Pabucu dama atılmak deyimi de buradan gelir.’ (Sosyal Bilgiler 6. Sınıf Ders Kitabı, Meb Yay., 2009, s.132.)
Ahi olmak ve peştamal kuşanmak için kişinin bir Ahi tarafından önerilmesi zorunludur. Üye olmak isteyenlerden yedi fena hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi açması beklenmektedir:
1. Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak
2. Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilm ve mülâyemet kapısını açmak
3. Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak
4. Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak
5. Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını açmak
6. Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, marifet kapısını açmak
7. Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak
Kâfirler, çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği düşünülenler, zina ettiği ispatlananlar, katiller, hayvan öldürenler (kasaplar), hırsızlar, tellallar, cerrahlar, vergi memurları, avcılar, vurguncular örgüte katılamaz.
Kadınlar ahiliğin "kadınlar kolu" olarak adlandırabileceğimiz Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) teşkilatına üye olmuşlardır.
AHİLİKTE TEMEL İLKELER
Bireyi, fetâlıktan şeyhliğe ve yamaklıktan ustalığa giden yolda olgunlaştırmaya çalışan Ahi kurumunun meslekî ahlâk ve görgü kurallarının temel ilkeleri şunlardır: (Çalışkan, Y., İkiz, M.L., Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, Ankara 1993, s. 21-23.)
- İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
- İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,
- Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
- Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,
- Şefkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
- Cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak,
- Küçüklere sevgi, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,
- Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak,
- Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,
- Hataları yüze vurmamak,
- Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güler yüzle ve güvenilir olmak,
- Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,
- Herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek,
- Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak,
- Hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek,
- İnsanların işlerini içten, gönülden ve güler yüzle yapmak,
- Daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek,
- Yaratandan dolayı yaratıkları hoş görmek,
- Hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak,
- İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
- Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,
- Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,
- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek,
- Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak,
- Emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek,
- Açıkta ve gizlide Allah’ın emir ve yasaklarına uymak,
- Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,
- İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
- Hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek,
- Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek,
- Belâ ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak,
- Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak,
- Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek,
- İnanç ve ibadetlerinde samimi olmak,
- Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,
- Yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek,
- Âlimlerle dost olup dostlara danışmak,
- Her zaman her yerde yalnız Allah’a güvenmek
- Örf, adet ve törelere uymak,
- Sır tutmak, sırları açığa vurmamak,
- Aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak,
- Feragat ve fedakârlığı daima kendi nefsinden yapmak
AHÎLİĞİN GÖRGÜ KURALLARI
Ahîlik kurumundaki eğitiminin asıl amaçlarından biri "ferdi sosyalleştirerek şahsiyet haline getirmek ve üstün insan kılmaktır. Bireyin sosyalleşmesi için gerekli kabul edilen ve "görgü kuralları" olarak ifade edilen bütün kuralların Ahî zaviyelerinde, Ahî örgütü üyelerine kazandırılmaya çalışılmıştır. Bu kuralların bireye benimsetilmesi için cumartesi akşamları zaviyelerde dersler verilmiş ve uygulanması mümkün olanlar uygulanmıştır. Fütüvvetin ancak bu kurallarla tamam olabileceği beyan edilmiş ve "nefs terbiyesi ders terbiyesinden hayırlıdır" kavli esas alınarak kurallar benimsetilmeye çalışılır. Ferdin tavır ve davranışları haline getirilmek istenen farklı konulardaki görgü kurallarından birkaçı şu şekilde sıralanabilir:
Sağ dizin yukarıya dikilmesi, lokmanın küçük olması, yemeği dökmemesi, suyu dinlene dinlene içmek ve bitirmek, sert konuşmamak (ağızdan bir şey sıçramaması için), sağdan başlamak, evden çıkarken sol ayakla çıkmak, büyüğünün önünde yürümemek, işi olmadıkça mahallede gezmemek, kahkaha ile gülmemek, elbisesini taşıma vasıtası yapmama, açıktan getirmeme, eve sağ ayakla girmek, selam vermek, besmele ile eve girmek, oturacağı mahalde kendi yerini bilmek, güler yüzlü olmak ….
Kültür Tarihimiz..ahilik...
Özlenen Rehber Dergisi 91. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.