SÜLEYMAN MABEDİ, İBADETLER VE MERAK ETTİĞİNİZ BİRÇOK ŞEY… KUTSAL KİTAPLAR… TEVRAT - TANAH - TALMUT…
İslam ve Hıristiyanlığın olduğu gibi Yahudiliğinde bir Peygamberi ve bir kutsal kitabı vardır. Yahudiliğin kutsal kitabı, İbranice adıyla Tora, Arapça adıyla Tevrat (ayrıca Tevrat’ı ifade etmek için Arapça el-Esfâru’l-Hamse de denilen kitabın) tahrif edilmemiş hali bir vahiy ürünüdür. Ancak bilindiği üzere Yahudiler kendilerine gönderilmiş birçok Peygamberi öldürmüşler ve kendilerine indirilen vahiy mahsulü Tora/Tevrat’ı tahrif etmiş yani değiştirmişlerdir. Yahudilere göre vahiy; Tanrının Yahudi halkına açıklaması için Musa’ya bildirdiği ’613 Kanunun Öğretiminden’ ibarettir. Yahudilere göre vahyin en önemli geliş şekli Tanrının kendisini göstererek Peygamberlerle ve keza Musa ile doğrudan görüşmesi, konuşmasıdır. Yahudilere göre Tanrı, Peygamberler içinde bizzat kendini yalnızca Musa’ya göstermiştir.
Yahudilik, geniş bir ’Kutsal Kitap’ koleksiyonuna sahiptir. Yahudilere göre Kutsal Kitap, Tanrı ile Yahudiler arasında bir sözleşme ve ahitleşmedir.
Yahudilerde Kutsal Kitap iki sınıfa ayrılmaktadır.
1- Yazılı kutsal metinler
2- Sözlü kutsal metinler ki bunlar, yazılı kutsal metinlerin yorumu ve tefsiri mahiyetindedir
Yazılı Kutsal Metinler; a) Tora/Tevrat 5 kitap (Yahudilere göre bu 5 kitap Allah’ın 7704 kelime ile Musa’ya verdiği dini esasları ihtiva etmektedir) b) Nevim/Nebim 8 kitap (Musa’dan sonraki Peygamberleri anlatmaktadır) c) Ketuvim/Ketubim (Kitaplar) 11 kitap olmak üzere toplam 24 kitaptan oluşmaktadır. Bu üç kitap ’TANAH’ diye de isimlendirilmektedir.
Sözlü Kutsal Metinler; Tanah’ın yani yazılı kutsal metinlerin tefsiri ve yorumu mahiyetindeki sözlü kutsal metinlere ’TALMUT’ denilmektedir.
Ancak şunu burada belirtmek gerekir ki, araştırmacılara göre günümüzdeki Tevrat’ta çelişkiler, tutarsızlıklar, birbirleriyle uyuşmayan tekrarlar açıkça ortadadır ve Tevrat’ı araştırıp inceleyen herkes bu hususları açıkça görecektir. Bunun sebebi, ’Tevrat’ın metinlerinin yazılmalarının M.Ö. yani Hz. İsa’nın doğumundan önceki 1000-400 yılları arasında olması, Hz. Musa’nın ise M.Ö. 13. yy. yaşaması ve bu iki olay arasında uzun zamanın olması bu sürede Tevrat’ın aslının değiştirilerek tahrif edilmesi yani işlerine gelmeyen yerleri değiştirilmesi veya çıkarılmasıdır.’
’TALMUT’, şifahi/sözlü olarak nesilden nesile aktarılmış, daha sonra M.Ö./Hz. İsa’nın doğumundan önce 70’li yıllarda Filistinli Rabbîler tarafından yazıya geçirilmiş ve böylece Tevrat’a eşdeğer bir ’kutsal kitap’ daha ortaya çıkmıştır. Yahudilere göre Allah, Tûr-i Sînâ’da yalnızca Tevrat’ı değil, Tevrat’ın açıklaması ve ’Sözlü Tevrat olan Talmut’u’ da vahyetmiştir. Vahiy mahsulü kabul edildiğinden dolayı Yahudilerce ’Talmut’ da Tevrat kadar büyük bir öneme sahiptir.
SÜLEYMAN MABEDİ… AĞLAMA DUVARI…
Kudüs’deki Süleyman Mabedinin Yapılışı…
Yahudilikte Mabed vahiy ürünüdür, ilahidir, Tanrının evidir. Yahudilere göre Kudüs’deki Mabed, Tanrının isteği üzerine Süleyman Peygamber tarafından yapılmıştır. Bu Mabed’in nasıl yapılacağı, ölçüleri ve ismi Tanrı tarafından bildirilmiştir. Süleyman Mabed’i yani Yahudilerin diliyle ’Bet Ha Mikdaş’, 13 yılda bitirilmiştir.
Süleyman Mabedinin Yakılıp Yıkılması… Yahudilerin Sürgün Hayatı… Ağlama Duvarı…
Süleyman Mabedinin Yahudilerin hayatında büyük yeri ve önemi vardır. Kudüsdeki bu Mabed’den geriye bugün sadece ağlama duvarı kalmıştır. Mescid-i Aksay’ı yıkıp yerine Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmek Yahudilerin rüyalarından biridir. Zira Süleyman Mabedi ile Yahudiler bir araya gelme ve toplanma yerine kavuşmuştur. Bundan dolayı Hz. Süleyman dönemi Yahudiler için altın çağ olarak anılmıştır.
Kudüs’ün Babillilerin eline geçmesinden sonra İsa’nın doğumundan 587 yıl önce Süleyman Mabed’i yıkılmış, yakılmış ve Yahudiler de Babil’e (yani bugünkü Irak) sürgün edilmiştir. Yahudilerin Babil’deki bu sürgünleri 50 yıl kadar sürmüştür. Hz. Süleyman’dan Babil’deki bu sürgün hayatına kadar olan döneme I. Mabed dönemi denir.
Yahudiler sürgünde ’Ezra’nın etrafında birleşmiş ve İsa’nın doğumundan 538 yıl önce Kudüs’e tekrar geri dönmüşlerdir. Yahudiler Kudüs’e döndükten sonra İsa’nın doğumundan 520 yıl önce Mabed’i yeniden inşa etmişlerdir. İşte bu döneme de II. Mabed dönemi denilmektedir.
Ancak Babillilerden sonra Kudüs bu defa da ’Agidler’ ve ’Selefkîler’ denilen kavimlerin saldırısına uğramış, bunların eline geçmiş ve İsa’nın doğumundan 168 yıl önce Süleyman Mabed’i tekrar yağmalanmıştır.
İsa’nın doğumundan 63 yıl önce ise Yahudiler ve Kudüs için Romalıların hâkimiyet ve esareti dönemi başlamıştır. Kudüs, Roma’nın hâkimiyeti altında iken Romalı komutan Titus, İsa’nın doğumundan 70 yıl sonra Kudüs’ü ve Mabed’i yakıp yıkmıştır. İşte bu yıkımdan geriye sadece şimdi hâla ayakta olan ve görsel basın aracılığıyla da görüp bildiğimiz, Mabed’in batı duvarı yani ’Ağlama Duvarı’ ayakta kalmıştır. İşte Yahudiler, Mabed’i II. Mabed döneminde inşa ettikleri gibi tekrar inşa etmek ve Yahudileri tekrar toplanma yerlerine kavuşturmak istemektedirler. Bunu yapmak için de Mescid-i Aksa’yı yıkmaları gerekmektedir. Ancak kalemler kaldırılmış ve sahifeler kurumuştur ve bu emellerinde muvaffak olamayacaklardır.
Ağlama duvarı hakkında bir anekdot… ’Rivayete göre Süleyman Mabed’i yapılırken halktan her kesim Mabed’in yapımına katkıda bulunmuş ve paye almıştır. Yöneticiler, zenginler ve tüccarlar Mabed’in duvarlarını inşa ettirmiş ancak geriye sadece Batı Duvarı kalmıştır. Batı Duvarının yapımı da işçi, çiftçi gibi fakir tabakaya kalmıştır. Bu fakir kesim hem alın teri hem gözyaşı ile Batı Duvarını örmüş inşa etmişlerdir. El emeği, alın teri ve gözyaşı ile yoğrulduğu için Batı Duvarı yakılıp yıkılmalardan etkilenmemiş ve bu günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. İşte bu Batı Duvarı şimdi hâla ayakta duran Ağlama Duvarı’dır.’
Sinagog/Havraların İnşa Edilmesi...
Romalı komutan Titus tarafından Süleyman Mabed’inin yakılıp yıkılmasıyla Yahudiler, hem dînî hem siyasî açıdan büyük bir sarsıntı yaşamışlardır. Çünkü Yahudilerin bir araya geldikleri, belirli günlerde buluştukları, acı ve sevinçlerini paylaştıkları yer olan ’Mabed’ artık yok olmuştu. Mabed’ten mahrum kalan Yahudiler, kendilerini bir araya toplayacak, ibadetlerinin yerine gelmesini sağlayacak ve önemli günlerin kutlanmasına yarayacak bir ’mekân’ arayışına gitmişlerdir. Bu arayışın neticesinde, ibadetlerini yerine getirecekleri ve Ahit Sandığını muhafaza edecekleri, Süleyman Mabedi’nin vazifesini görecek bir yer olarak ’SİNAGOG’ları inşa etmişlerdir. Türkiye’de ’Sinagog’lar ’HAVRA’ ismi altında bilinmektedir. Yahudiler bu ibadethaneler vasıtasıyla bulundukları ülkelerde dini emirleri çocuklarına öğretebilmekte, Tevrat sayfalarını muhafaza edebilmekte ve dini vazifelerini yerine getirebilmektedirler.
SİNAGOG/HAVRA HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ…
Sinagoglar hakkında az bilinen bazı detay bilgileri sizlere kısa kısa aktarmak istiyoruz.
• Şirk kabul edildiğinden dolayı Sinagoglarda resim ve heykel gibi tasvirler bulundurulmamaktadır.
• Sinagog’a mütevazı elbiselerle ve başı örtülü olarak gelinir. Bir Yahudi’nin başı açık olarak Sinagog’a gelmesi Tanrıya saygısızlık olarak görülür.
• Sinagog’a başı açık olarak gelinmeyeceğinden, Yahudi erkekleri başlarına ’kipa’ denilen takkeye benzeyen bir şey giyerler.
• Sinagog’a başı açık olarak gelinmeyeceğinden Yahudi kadınları da başlarını örterler.
• İbadet yaparken Yahudi kadınları ve erkekleri ayrı ayrı otururlar.
• Kadınlar aktif olarak ibadete katılmazlar. İbadetleri sadece seyrederler.
• İsrail bir din devletidir. Her hastanede, her kurulan mahallede, kurulan her üniversitede mutlaka Yahudilerin toplanacağı ve ibadet edebileceği bir Mabed/Sinagog vardır.
Sinagogların belirli bir mimari yapısı yoktur. Yahudilerin yaşadıkları ülkelerin mimari yapısına göre değişkenlik gösterirler. Ancak her Sinagogta olması gereken bazı unsurlar vardır. Bunlar üç husustan ibrettir;
a) Kutsal Dolap: Kıblesi Kuduse yöneliktir. İçinde rulo halinde Tevrat tomarlarının bulunduğu bir dolaptır. Bir bakıma Sinagog’un mihrabı mesabesindedir.
b) Devamlı Yanan Işık: Kutsal Dolabın üst tarafında bulunup devamlı yanan bir ışıktır.
c) Kürsü: Tevrat metinlerinin okunduğu kürsüdür.
Sinagoglarda ayrıca ’Yedi Kollu Şamdan’da bulunmaktadır. Yine dini bir sembol olarak Kral David’in (yani Davud a.s)’ın mührü olarak kabul edilen ve iki üçgenden meydana gelen altı köşeli ’David Mührü’ bunmaktadır.
Sinagogdaki törenleri ve ibadetleri, Kantor (Hazan) denilen din görevlileri idare eder, yönetirler. Tevrat’ı ise Haham’lar okuyup açıklarlar. Hahamlar Tevrat’ı bulundukları ülkenin halkının yerel dili ile açıklarlar. Haham, Tevrat ve Talmut üzerinde yeterli eğitimi görüp, Yahudilere dini önderlik yapan kişidir. Yahudilikte bir de ’Hahambaşılık’ kurumu bulunmaktadır. Bu kurum Yahudilerin haklarını koruyan ve Yahudiler ile Yahudi olmayanların arasında koordineyi sağlayan bir kurumdur. İstanbul’da da Yahudilerin dînî, sosyal ve kültürel işlerini organize eden bir Hahambaşılık vardır. Zamanımızda ki en önemli Hahambaşılık ise İsrail’deki Hahambaşılıktır.
YAHUDİLERİN İBADETLERİ HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ…
• Yahudilikte ibadetler, Kudus’e dönük olarak yapılmaktadır.
• İbadetler, ’ferdî’ ve ’cemaatle’ yapılan ibadetler olmak üzere iki çeşittir. ’Ferdî’ ibadetler evlerde, ’cemaatle’ yapılan ibadetler ise ’Sinagog’da, on iki yaşını doldurmuş en az on kişinin bulunması halinde icra edilebilmektedir. Erkeklerin başlarında takke benzeri bir ’kipa’ ve üzerlerinde cüppe bulunur, kadınların ise başları örtülüdür.
• Yahudiler Sinagog’taki dua ayininden önce hazırlıklar yapar, vücutlarının bazı yerlerini yıkarlar. Bu yıkama şöyle yapılmaktadır; mukaddes suya ellerini daldırır bileklere kadar yıkarlar, günahlardan kefaret bayramı olan ’Yom Kippur’da ise bütün bedenlerini yıkarlar. Toprağa el sürerek temizlik yapma kavramı da vardır. İbadetlerde özel ayin elbiseleri giyilmektedir.
• İbadetler günlük, haftalık ve yıllık olmak üzere üç kısımdır.
• Günlük ibadet, sabah, ikindi ve akşam olmak üzere üç vakittir.
• Haftalık ibadet, Cumartesi günü ibadetidir. Bu ibadet Cuma akşamı güneşin batmasıyla başlar ve Cumartesi akşamı sona erer. Cumartesi günü ateş yakmak, çalışmak, taşıt kullanmak yasaktır. Çünkü Yahudilere göre Tanrı bu âlemi altı günde yaratmış ve yedinci gün olan Cumartesi gününde ise istirahat etmiştir. Cumartesi günü Tanrı istirahat ettiği için Yahudiler de bu günü istirahata ve dinlenmeye ayırmışlardır. Haftalık ibadetlerde dualar okunur. Bu dualar, ayakta, oturarak, vücudu sallayarak ve secdeye kapanarak okunur. Duanın belirli bir yerinde ayakları bitiştirir, başını öne eğer ve kalben de Tanrıyı düşünür halde dua okur. Duanın bazı yerlerinde de rükû benzeri hareketler de vardır.
• Yıllık ibadetler hususunda ise, beş dini bayram, üç tane de millî bayramları vardır. Bunlara kısaca değinmek istiyoruz.
1- Roş Ha Şana; dini bir bayramdır, Yahudi takviminin yılbaşısıdır. İki gün sürmekte ve bu iki gün boyunca eğlence yapılmamaktadır. Bu iki gün günahlardan tevbe edilir, ibadet edilir, bir yılın muhasebesi yapılır, bir yıl boyunca yaptıklarından dolayı herkes kendini hesaba çeker, gelecek yıl geçmiş yılda yapılan hataları yapmamaya ahdeder. Erkekler beyaz bir horozu, kadınlar ise beyaz bir tavuğu günahlarına kefaret olarak kurban ederler, ancak kadınlar ve erkekler bu ibadet esnasında ayrı ayrı dururlar, karışık durmazlar. Bu gün ayrıca koçboynuzunun yontulmasından elde edilen ve üfleyerek çalınan ’ŞOFAR’ çalınır. ’Şofar’ çalınmasının manası, Yahudilere hatalarından dolayı bir ikaz ve uyarı hükmündedir. Bu bayram Eylül-Ekim ayları içerisinde kutlanır.
2- Yom Kippur; dini bir bayramdır, günahları örtme günüdür, yirmi altı saat oruç tutulur. Yahudiler bu bayramda hiçbir şey yapmaz, araba kullanmaz, yemek yemez, yıkanmaz, parfüm v.b kokular sürmez ve cinsel ilişkiye girmezler. İsrail’de bunların yanı sıra bu bayramda gazete çıkmaz, radyo ve televizyonlar yayın yapmazlar. Bu bayramda da Tevrat okunur ve Şofar çalınır. Tanrıdan af dilerler ve ’altın buzağı’ günahını Tanrıya unutturmaya çalışırlar.
3- Pesah (fısîh); dini bir bayramdır, 210 yıllık Mısır esaretinin biterek Mısır’dan çıkışın anısına kutlanan bir Hac bayramıdır. Bu bayram boyunca mayalı hiçbir şey yenmez, bayramdan önce evde küçük bir parça olsa da mayalı hiçbir şey bırakılmaz. Nisan ayının on beşinde kutlanır.
4- Şavuot; dini bir bayramdır, Tevrat’ın Tanrı tarafından Yahudilere verilişinin bayramıdır. Yahudilere göre Tanrı dünyayı Tevrat için yaratmış, bu nedenle de, yaratma işini tamamladığı gün Tevrat’ı vermiştir. Yahudilere göre bu olay, yedinci gün olan Cumartesi günü gerçekleşmiştir. Bu bayram Haziran-temmuz aylarının birinde başlar ve iki gün sürer.
5- Sukkot; dini bir bayramdır, Yahudilerin Mısırdan çıktıktan sonra, kırk yıl çölde kalıp dolaşmaları anısına yapılan bir Hac bayramıdır. Bu bayramda, Kudüs’e gidip Hac yapmak geleneği vardır. Eğlence ağırlıklıdır, çölde geçirdikleri günler anısına bayram boyunca evlerinin yanına çadırlar kurarlar. Bu bayram Eylül-Ekim aylarında yapılır.
6- Purim; millî bir bayramdır, iki gündür, Yahudilerin İran’da ’Ester’ isimli bir Yahudi kızının sayesinde katliamdan kurtulmalarının anısına kutlanır. Eğlenceler yapılır, yemekler yenir.
7- Hanuka; millî bir bayramdır, Suriye Kralı Antiyokus’a karşı Yahudilerin zaferini anımsatır. İsa’nın doğumundan 168 yıl sonra Yahudiler Selevkoslar’a karşı mücadele vermişler ve bu mücadele esnasında Süleyman Mabedindeki yedi kollu şamdan bir günlük yağ ile sekiz gün yanmış ve bunun anısına da bu bayram kutlanmaktadır.
8- Simha Tora; Tevrat’ın hatmi bayramıdır. Her yıl bir defa Tevrat hatmedilir ve sonunda da bu bayram yapılır. Yahudilerde herkesin bir Tevrat’ı vardır. Tevrat’a saygı her şeyin başında gelir. Bir toplulukta Tevrat yere düşürülürse, orada bulunan herkesin 30 gün oruç tutması gerekmektedir.
Çocuklara İsim Konulması…
Yahudilerde yeni doğan bir çocuğa doğumdan sonra belirli süre içerisinde isim verilmesi gerekir ve bu isim koyma işi törenle yapılır. Erkek çocukların isim konulma törenleri daha görkemlidir. Kız çocukların isim konulma törenleri ise daha sadedir, çünkü kız çocukları erkekler kadar muteber değildir.
Çocukların Sünnet Olması… Kirvelik…
Yahudilerde çocukların sünnet ettirilmesi önemlidir. Bebekler, doğumundan sonraki sekizinci günde sünnet ettirilirler. Sünnet, merasimlerle yapılır. Sünnet edilen çocuğu tutan kişiye ’Sandek’ yani kirve denilir. Kirve olacak kişi dini konuları iyi bilen birisi olmalıdır. Bebek sünnet edildikten sonra, başının üstünde Tevrat tomarı tutulur, gezdirilir ve beşiğine Tevrat tomarı, kalem ve mürekkep konulur, Tevrat’ı öğrenip okuması için dua edilir.
Anaokulu Çağı – Okul Çağı – Temyiz Çağı Çocukları ve Tevrat Eğitimi…
Yahudiler çocuklarına okula başlamadan önce bir sabah bir de akşam duası öğretirler. Bu öğretme işi, bir merasimle Hahamın eşliğinde yapılır.
Çocuk 6-7 yaşına geldiğinde Sinagog’da dini eğitim verilir. Çocuk 12 yaşına basınca ona ’ŞERİATIN OĞLU ’ anlamına gelen ’Bar Mitzva’ denilir. Kız çocuklarına ise bu yaşa geldiğinde ’Bat Mitzva’ denilir. Bu andan itibaren o çocuk, buluğ çağına ermiş kabul edilmekte ve ’Yahudi Şeriatına’ uymakla yükümlü kılınmaktadır. Çocuk bundan böyle Sinagog’a gitme, oruç tutma ve Tevrat öğrenme gibi hususlarla mükelleftir.
Yahudiler ve Evlilik…
Yahudilerde evlenmek, dini bir hükümdür ve kuralları Talmut’a göre belirlenir. Evlenmek isteyen çift, nikâh gününden önce nikâhı kıyacak Haham’ı ziyaret eder ve ondan Yahudilikteki evlilik kurallarını öğrenirler. Haham isterse evliliğe mani olabilir. Yahudilerde başka dine mensup kişilerle evlenmek yasaktır. Yasağa rağmen böyle bir evlilik olursa, doğacak çocuğun Yahudi dinine göre yetiştirilmesi şart koşulur.
Nikâh, iki şahidin önünde, genellikle Sinagog’da kıyılır. Belirli bir para ve kıymetli bir eşyanın geline verilmesi ve bir belgenin imzalanması ile nikâh tamamlanır. Evlenme günü yeni çift oruç tutar. Evlenme töreninin içeriği, evlenecek çiftlerin günahlarından temizlenmelerine yönelik bir günah itirafı şeklindedir. Damat, geline yüzüğü takarken ’Bak sen bana bu yüzük ile Musa ve İsrail Şeriatı gereğince nikâhlandın’ der ve gelinin evlenmeyi kabul ettiğini söylemesi gerekmez. Evlenmede olduğu gibi boşanmada da kadının hakkı yoktur ve erkek kadını istediği zaman boşayabilir.
Yahudiler ve Hacc…
Yahudilerde hac, belirli bayramlarda Beyt-i Mukaddes’e yani Süleyman Mabedine yapılır. Hac, çocuklar, körler, kadınlar ve hastalar hariç herkese farzdır. Lakin kadın ve çocuklar hacca kocaları ve anne-babaları ile gidebilirler. Hac’da kurbanlar kesilir ve derileri bağışlanır. Selahattin Eyyübi’nin Kudüs’ü fethetmesiyle birlikte Yahudiler Haccetme serbestliğine kavuşmuşlardır.
Yahudiler ve Kabir Ziyareti…
Yahudilerde kabir ziyareti yaygındır. Kral Peygamberlerin ve velilerin kabirlerini çokça ziyaret ederler.
Yahudiler ve Oruç…
Yahudilerde Musa (a.s)’ın emrettiği ’kefaret orucu’ vardır ve herkes tarafından tutulması mecburidir. Yahudiler özellikle belli başlı bayramlardan önce oruç tutar, sonra bayram yaparlar. Yahudilerde Babil esareti gibi çekilen ıstırap ve çilelere atfen, bu çileleri hatırlamak için tutulan oruçlar da bu nevidendir. Bu neviden olan oruç sayısı yaklaşık 25 gündür. Bunların haricinde Yahudiler, kıtlık, yağmur yağmaması ve halka zulmeden kanunlar çıkması vb. durumlarda, korkulu bir rüya görüldüğünde, musibet anında, günahları affettirmek için de oruç tutmaya yönelirler.
Yahudilerde orucun vakti, şafağın sökmesinden ilk yıldızın doğmasına kadardır. Yahudilikte oruçlu kişi hiç bir iş yapmaz. Yahudilerin Kutsal Kitaplarında belirtildiğine göre oruç, nefislerin alçaltılması, ona azap edilmesi yolunda yapılır. Bazı oruçlar da ise sadece et yememe ve içki içmeme yasağı vardır ve bunların haricindeki şeyler ise serbesttir. Ayrıca yukarıda da belirttiğimiz gibi Tevrat’ı yere düşürmekten dolayı tutulan oruç ve Aşure günü tutulan oruç da vardır.
Yahudiler ve Kurban…
Yahudilikte kurban çok önemli bir ibadettir. Mabed merkezlidir. Mabed’in yıkılıp yeniden inşasına kadar kurban ibadetine ara verilmiş, Mabed’in yeniden inşa edilmesiyle birlikte kurban ibadeti de tekrar hayata geçirilmiştir. Ancak Mabed’in ikinci defa yıkılması ile bu ibadet son bulmuş ve bu son buluş zamanımıza kadar da süregelmiştir.
Yahudiler ve Cenaze, Gömülme…
Yahudilikte bir kişi ölümcül hastalığa yakalandığında günahları hakkında itirafta bulunur. Ölen kişinin yanına yemek v.b şeyler sokulmaz, lakin ölen kişi gömülünceye kadar yalnız bırakılmaz. Yahudilikte ölen insan toprağa gömülür. Ölü gömülünceye kadar yakınları etyemez, yıkanmaz, şarap içmez, cinsel ilişkide bulunmaz, arkadaşları ile görüşmez ve eğlence partilerine katılmaz, ancak ölüye devamlı dua edilir.
Bu sayıda Yahudilere ait Kitaplar, Mabed, İbadet, Dînî vecîbeler gibi hususlara değinmeye çalıştım. Tabi ki bu aktarılanlar daha geniş ve uzun mevzulardır. Burada ancak bu kadarını aktarabilmekteyiz. Dikkatinizi çekmek istediğim yerleri kalın punto ile yazmaya özen gösteriyorum. Zira bu noktaları siz okurlarımın ayrıca değerlendirmesini istiyorum, örneğin, ibadetlerde kadın ve erkeklerin ayrı ayrı bulunmaları, kadınların başlarının örtülü olması, erkeklerin cüppe ve takke/kippa giymeleri, çocuklara dini eğitimin çok küçük yaşlarda başlanması, hayatın her alanındaki düzenlemelerin dînî ölçülere göre yapılması ve dinin tek söz sahibi mercî olması gibi hususlar ile bugün bizlere dinimiz hakkında modernlik adı altında dayatılan şeyleri kıyaslamanızı istiyorum. Bugün bizim yaptığımız birçok dini öğreti hakkında bizlere, ’bunları bırakın, biz sizin dininize karşı değiliz, lakin zamanımız bunu gerektirmektedir’ diye söylenirken, bir devletin bütün kanun ve kuralları Tevrat’a ve Talmut’a göre düzenlendiği halde bu devlet ve ahalisi çağdaş ve modern insanlar olarak nitelendirilmektedir. 14 asır önce inen kurallara uyamayacaklarını, çünkü bu kuralların o zamana hitap ettiğini dillendirip, yeni kurallar konulması gerektiğini söyleyenler, İslâm’dan binlerce yıl daha eski -ve üstelik de tahrif edilip değiştirilmiş- olan bir dinin kurallarına uymakta olan, hayatlarını, savaşlarını, kurum ve kuruluşlarını da bu dine göre düzenlemiş insanları göklere çıkartıp baş tacı etmektedirler. Bu söylemlere artık ekser Müslümanlar kanmamakta, Müslümanları kandıramamaktadırlar. Bunları dikta etmeye çalışan insanların, kurum ve kuruluşların derdinin çağdaşlık ve modernlik olmadığı, bütün dert ve sıkıntılarının İslam düşmanlığı olduğu gün gibi açıktır ve aklıselim her Müslüman da bunu bilmektedir. Burada her Müslüman’a düşen vazife, ’ben bu dinin revacı için ne yapabilirim, elimden ne gelir, ben bu dine hizmetin neresindeyim’ diye kendisine sorması, bu soruyu cevaplaması ve muktezası yönünde hemen icraata geçmesidir. Vasfı, konumu, bilgisi, maddi durumu ne olursa olsun, her Müslüman için dine hizmet edecek bir kapı vardır. İslam dinini indiren Zât-ı İlâhî’nin bu dinin revacı için kimseye ihtiyacı olmadığı, dilerse, bir zalim ve fasığın eliyle de bu dini zaferyâb eyleyeceği herkesçe ayandır. İmam-ı Rabbani (rh.a)’in buyurduğu gibi, Cenâb-ı Allah en mükerrem ve faziletli insanları en şerefli vazife ile iştigal ettirmiştir, işte bu insanlar peygamberler, uğraştırıldıkları vazife ise şeriat-ı garrâ’nın tebliğidir. Öyleyse her müslümanın bilmesi gerekir ki, kişinin şeriat-ı garrâ’ya hizmet etmekle şerefi ve izzeti artar, ona şeref ve izzet katamaz. Cenâb-ı Allah sizleri, bizleri ve tüm ümmeti bu hususta muvaffak kılsın. Allah (c.c) en iyisini ve doğrusunu bilendir.
Yahudilikte Kutsal Kitaplar
Özlenen Rehber Dergisi 91. Sayı
Güzel bir yazi merak ettigim bir kac konuyada degismissiniz. Ne kadar bizim dinimizle benzerlikler olsada Islam dini en güzelidir. Ellerinize saglik....