Özlenen Rehber Dergisi

91.Sayı

Hacc: Kölenin Efendisine Verdiği Cevap Gibi...hakkın Çağrısına

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 91. Sayı
’İnsanlar arasında haccı ilan et. Gerek yaya, gerek uzak yollardan gelmekte olan yorgun develer üzerinde sana gelsinler.’ (Hacc sûresi, 22/27)

HACC: Efendisine,kölenin verdiği cevap gibi...Hakk’ın çağrısına ’lebbeyk’ diyebilmek
Cenâb-ı Hakk’ın murad ettiği hükümler farklı zaman dilimi içerisinde tedrici olarak mü’minlere farz kılınmıştır. Hacc ibadeti de İslâm’ın beş ana rüknünden birini teşkil etmektedir. İslâm’ın son yıllarında farz kılınmış, hem mal hem de beden ile yapılan bir ibadet olması hasebi ile de ayrı bir özelliğe sahiptir. Zahirde bütün azalar bu ibadetle meşgul iken, insanın iç dünyasını şekillendiren ruh ve kalp de bu ibadetin hazzını en derinliklerine kadar hissetme fırsatı bulmaktadır. Nefsin terbiyesine, kötülüklerinden arınmasına, iyiliklere kavuşmasına, ebedi hayata dair iştiyakının artmasına fayda sağlayan yönü de işte burasıdır.
Sahih Bir Niyet
Bir mü’min, hac ibadetini; Allah’ın emrine boyun bükme, itaat etme olarak telakki etmelidir. Niyetini böylece sahih bir hal üzere gerçekleştiren kimse haccı, ibadetin dışındaki her türlü müfsit hal ve düşünceden uzak ve kemâl-i edep ile ifa etme imkânı bulur. Yine bir mü’min, haccı, Hâlık-ı Zülcelâl’ın rahmetini ile O’nun emrine itaate imkân bulması olarak telakki etmelidir.
’Ameller niyete göredir. (Buhârî, Îmân, 42) hadis-i şerifinin gereğince bir amel onu işleyen kişinin niyetinin sıhhatine göre bir değer ve kıymet arz eder. Niyette de asıl olan, amelin Hz. Allah için yapılmasıdır.
Enes b. Malik (r.a)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) eski bir palan ve dört dirhem eder veya etmez bir örtü üstünde hac yolculuğu etti ve ’Allah’ım! (Bu), riyasız ve gösterişsiz bir hac’dır (veya bunu riyasız ve gösterişsiz bir hac kıl).’ dedi.’ (İbn-i Mâce, Menâsik, 4)
Hacc yolculuğuna çıkarken Hz. Pîr Abdulkâdir Geylânî hazretleri de niyetini şu şekilde ızhar etmiştir: ’Ben genç iken Bağdat’tan ’tecrit’ üzere (Allah’a, O’ndan başkasından hiç bir şey istememek üzere ahit vererek, tek başına ve yanında hiçbir dünya malı olmadan) haccetmek (için yola çıktım)…’ buyurmaktadır. Hz. Pîr Abdulkâdir Geylânî hazretleri bu niyeti ile zâhirini ve bâtınını bütünüyle Hz. Allah’a teslim ederek, niyetini ifsat edecek hiçbir şeye gönlünde açık bir kapı bırakmamıştır.
Kalp Hâlinin Muhafazası
Büyün ibadetlerde olması gerektiği gibi hacc ibadetinde de mü’min kalb halini Allah’ü Azîmüşşân hazretlerine yakınlık nimeti ile bağlamalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hacc için Medine’den Mekke’ye yürüdükleri andan itibaren yanında bulunan binlerce Sahabe-i Kiram, bütün varlıklarıyla yönlerini Allah ve Rasûlü’ne çevirdiler. Peygamber Efendimizden tevdi edilen bir emre, hemen ittiba ettiler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ’Hacc menâsiklerini (benden) almalısınız’ (Müslim, Hac, 51) emrine itaatleriyle tam bir sadakat gösterdiler.
Hacc ibadetine yönelen bir müminin de Sahabe efendilerimiz (r.anhüm) misali haccın menasiklerini Rasûlullah Efendimizden alışıyor gibi; kalbini, gönlünü, varlığını, ruhunu bu hale yöneltmesi gerekir.
Beytullah’ta iken… Cenâb-ı Hakk’ın nazarının, rahmetinin buraya olduğunu bilmeli ve kalbini bu rahmet ve nazardan istifade etmek için Cenâb-ı Hakk’a bağlamalı, O’nun beytinde O’nun dışında bir şeyle meşgul olmamakla kalbini muhafaza etmelidir. Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve nazarını üzerlerine açtığı amellerle meşgul olmak gerekir ki, onlar; ya tavaf yapmak, ya namaz kılmak ya Kur’an okumak ya Beytullah’a bakmak ya da Cenâb-ı Hakk’ın zikir ve tefekkürü ile meşgul olmaktır.
Arafat’ta iken… Arafat, affa kavuşma mekânı, kalplerin titrediği, ürperdiği mekân… Haşyet ve ümidin kalpte halden hale inkılâp ettiği, gözyaşlarının bin dört yüz küsur yıldır ümidin ve haşyetin nişanesi olarak ıslattığı mekân… Hz. Âdem (a.s.) ile başlayan ve devesi Kusva’nın üzerinde âhir zaman Nebî’si (s.a.v.) ile son bulan Peygamberî yakarışların yükseldiği mekân… Sözlerin tâkâtının kalmadığı, ancak ’yâ Rabbî’ nidâlarının diline tesbih olduğu mekân…
Mina’da, Cemerâtta iken… Arafat’tan bu ruh haliyle inerken, kulu Rabbine karşı isyana sürükleyen şeytan ve şeytanın hile ve desiselerine mekân olan nefsin hevalarından kurtulmaya, tam bir itminan ile Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin şeytana attığı taşlara ittibaen… bir bir hevaları gönülden o taşlarla beraber söküp atmak…
Medine… Ümmetin Peygamberi ile buluştuğu yer. İman halâvetinde bir hasret ve özlemin gönüllerde yaşandığı mübarek belde… İtaatin edeple taçlandığı, en ulvî duyguların ancak yanında yaşandığı Nebî’nin (s.a.v.) huzurunda olmak… O’na selâm vermek, selâmını O’na ulaştırabilmek… Gözler belki O’nun cemâlinden mahrum ama, ruhunda O’nu görebilmek… ’Haccedip de vefatımdan sonra kabrimi ziyaret eden kimse, hayatımda beni ziyaret eden kimse gibidir.’ (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Hac, 339, c.5, s.403, h.no:10274) hadis-i şerifinin müjdesine nail olabilmek…
İşte O Güzel Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde Hacc:
Rasûlullah (s.a.v.)’e: ’Amelin hangisi daha faziletlidir?’ (şeklinde) soruldu. (Rasûlullah): ’Allah’a ve Rasûl’üne iman etmektir.’ buyurdu. ’Sonra hangisi?’ dendi. ’Allah yolunda cihattır.’ buyurdu. ’Sonra hangisi?’ dendi. ’Mebrur (yani makbul) hacdır.’ buyurdu. (Buhârî, Îmân, 18)
’Her kim Allah için hac yapar da, cima (ve onu davet eden hareket ve sözler)de bulunmaz ve günah işlemezse anasının onu doğurduğu günkü gibi (günahlardan arınmış bir halde) döner.’ (Buhârî, Hac, 4)
Abdullah (r.a)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Hac ile umreyi ard arda yapınız. Zira o ikisi fakirliği ve günahları, (demirci) körüğün(ün) demir, altın ve gümüşün kir pasını giderdiği gibi giderir. Mebrûr (yâni makbul) haccın sevabı ise ancak Cennettir.’ (Nesâî, Menâsiku’l-Hac, 6)
’Şeytan, hiçbir günde arefe günü görüldüğünden daha kü¬çük, daha hakir, daha zelil ve daha öfkeli gö¬rülmedi. Bu ise ancak rahmetin inişini ve Allah’ın büyük günahları affedişini görmesinden dolayıdır. Bir de Bedir (savaşı) günü (böyle hakir ve öfkeli görüldü.)’ ’Yâ Rasûlallah! (Şeytan) Bedir günü ne gördü ki?’ dendi. (Rasûlullah): ’Muhakkak ki o, Cebrail’i melekleri (savaş için) saf yaparken gördü.’ buyurdu. (Muvattâ, Hac, 81)
’Allah’ın evine (yani Kâbe’ye) kendisini ulaştıracak azık ve bineğe sahip olup da haccetmeyen kimsenin Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında bir fark yoktur. (Bu böyledir, zira) Allah, Kitabı’nda ’Yoluna gücü yetenlerin o evi (yani Kâbe’yi) haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.’ (Âl-i İmrân, 3/97) buyuruyor. (Tirmizî, Hac, 3)
’Allah Azze ve Celle’nin elçileri üçtür: Gazi, hacceden ve umre yapan.’ (Nesâî, Cihâd, 13)
’Hacılar ve Umre yapanlar Allah’ın elçileridir. Onlar (Allah’a) dua ederlerse, onlara icabet eder; onlar (Allah’tan) bağışlanma dilerlerse onları ba¬ğışlar.’ (İbn-i Mâce, Menâsik, 5)
İmam-ı Gazâlî Hazretleri’nden Haccın İnce Edeblerine Dair…
Hacca niyet eden mü’minin;
1) Nafakası helâl olmalıdır. Hacca giderken kalbini meşgul edecek, zihnini dağıtacak herhangi bir ticaretle meşgul olmamalıdır ki, himmetini mücerret olarak Allah’a yöneltebilsin, kalp itminan halinde Allah’ın zikrine ve ibadetlerinin tanzimine yönelsin.
2) Yolculuk müddetinde çok infak etmeli, sarf etmeli ve Allah yolunda verdiklerine de hayıflanmamalıdır. Cimrilik ve israfa kaçmaksızın ortalama bir şekilde normal olarak infakta bulunmalıdır. İsraftan gayem; leziz yemek ve meşrubatın envai çeşidini bankerler gibi yemek ve içmektir. Fakat Allah yolunda çokça sadaka vermekse bu israfa dâhil değildir; zira ’israfta hayır ve hayırda israf yoktur’ denilmiştir.
3) Fahiş konuşmayı, fısk ve fücurda bulunmayı ve mücadeleyi terk etmektir. Nitekim Kur’an da böyle emretmektedir. Kur’an’da terki istenilen Refes her türlü lehviyet, ihanet ve fâhiş konuşma manasına gelmektedir. Aynı samanda bu terime, kadınların türkü söylemesi ve onlarla şakalaşmak da dâhildir. Cima ve cimaya götüren şeyler hakkında konuşmak da dâhildir. (İhya, Kitâbu Esrâri’l-Hacc, Bab 3, c.1, s. 301, Dâru’l-İslâm, Kâhire 2007)
Hak Dostlarının Hallerinden Bazıları
Yine İmam-ı Gazali hazretleri İhyâ’sında şöyle nakletmektedir:
Ali b. Muvaffak şöyle anlatır: "Bir sene hacca gittim. Arefe gününün gecesi Minâ’da Mescid-i Hayf’ta uyudum. Rüyamda sırtlarında yemyeşil elbiseler olan iki meleğin gökten indiklerini gördüm. Biri diğerine şöyle diyordu:
- Ey Allah’ın kulu!
- Buyur ey Allah’ın kulu!
- Bu sene rabbimizin beytini ziyaret edenlerden kaç kişinin haccının kabul edildiğini biliyor musun?
- Hayır, bilmiyorum!
- Altı kişinin haccı kabul olundu.
Sonra ikisi de göğe doğru yükseldiler ve kayboldular. Ben korkular içerisinde uyandım. Neredeyse üzüntümden bayılacaktım. Bu durum beni çok müteessir etmişti. Kendi kendime dedim ki: ’Mademki altı kişinin haccı kabul edilmiş, ben bu altı kişiden birisi nasıl olabilirim?’ Arafat’tan inerken Müzdelife’de, Meş’ar’il-Haramın yanında hacıların çokluğunu ve haccı kabul edilenlerin azlığını düşünürken uyuya kalmışım. Baktım ki, iki kişi yine aynı şekilde tekrar geldiler. Daha önce yaptıkları gibi birbirlerine soru sorup, cevap verdiler. Biri arkadaşına şöyle dedi
- Rabbimizin bu gece nasıl bir hüküm verdiğini biliyor musun?
- Hayır, bilmiyorum.
- Rabbimiz bu gecede, o altı kişinin her biri için yüz bin kişiyi bağışladı.
Birdenbire uykumdan uyandım. İfade edilmesi güç bir ferah ve sürura kavuşmuştum". (İhya, Kitâbu Esrâri’l-Hacc, Fazîletü’l-Hacc, c.1, s. 278, Dâru’l-İslâm, Kâhire 2007)
Yüce Rabbimiz Allâh’ü Azîmüşşân hazretleri bütün huccâca, Habîb-i Kibriyasına, O’nun (s.a.v.) Güzide Ashabına ve seçtiği sâlih kullarına lütfettiği hacc üzere hacc ibadetini ifa edebilmeyi nasip eylesin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ’Makbul haccın karşılığı cennetten başka bir şey değildir’ müjdesine bütün huccacı ilhak eylesin. Âmin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • Dursun Ünver

    Efendim yazınızı okudum çok müteessir oldum. Rabbım inşallah daha çokça bu konuyla ilgili yazılar yazarsınız.

1 kişi yorum yazdı.