Özlenen Rehber Dergisi

94.Sayı

Kültür Tarihimiz;bir Zerafet Örneği Olarak,sadaka Taşları...

Mehmet Ali KAPAR Özlenen Rehber Dergisi 94. Sayı
BİR ZERAFET ÖRNEĞİ OLARAK: SADAKA TAŞLARI;

’Ey Âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka olarak vermen, senin için iyi; vermemen ise kötüdür. İhtiyacına yetecek kadarını elinde tutmandan dolayı ayıplanmazsın. İyiliğe, geçimini üstlendiklerinden başla. Veren el, alan elden daha üstündür." (Müslim, Zekât, 97; Tirmizî, Zühd, 32)

Osmanlı; iffet ve utancından dolayı fakirliğini gizleyenler; onur ve vakarından dolayı ihtiyaçlarını kimseye açamayanlar için, yine onlara ’alan el’ olmanın utanç ve ezikliğini yaşatmamak, şahsiyetlerini zedelememek ve onları istemek zorunda bırakmamak için gayet zarif yardım yolu geliştirmiştir. Böylece "alan el" hicaptan, "veren el" de gurur ve riyadan korunmuştur.
Sadaka taşları; gün geçtikçe azalan, bir zamanlar İstanbul’da 160 adet olduğu sanılan, ne ise yaradıkları, kimler tarafından ve ne zaman dikildikleri hakkında birçoğumuzun hiçbir fikrinin olmadığı taşlardır. Gayet sade, mütevazı fakat sade oldukları kadar da çok derin anlamlar ifade eden, bu her türlü takdirin üzerindeki, fazilet abidelerimizin bir zamanlar üstlendiği görevi ciltler dolusu kitaplar bile anlatamaz... (Medeniyetimizde Toplumsal Dayanışma Ve Sadaka Taşları, Nidayi Sevim, Kitapdostu Yayınları)
Dedelerimiz onur ve vakarından dolayı ihtiyaçlarını kimseye açamayanlar için ince ve farklı bir yardım metodu geliştirmiştir. İşte, her türlü tebrik ve takdire layık yardımlaşma vasıtalarından birisi, hatta bir bakıma birincisi, "Sadaka Taşları"dır.
Sadaka Taşları, Türk mahallelerinin birer centilmenlik anıtıdır. Olanca güzelliklerine ve zarafetine rağmen değişen şartlar sebebiyle giderek ihmal edilen, zamanla unutulup mukadderatına terk edilen bu fazilet abideleri konusunda bu güne kadar geniş çaplı bir araştırma yapılmamıştır. "Sadaka Taşları", farklı çap, ebat, şekil ve türde olmakla beraber genellikle beyaz renkli, silindirik, çoğu antik mermer sütunlardır. Yere, dikine gömülmüşlerdir.
Yerden yükseklikleri genellikle 120-130 cm kadardır; ama çevrelerinde uzun yılların getirdiği zemin dolma veya aşınmaları ile bu yükseklik değişebilmektedir. Çoğunluğu da dolguları sebebiyle daha kısa görünmektedir.
Günümüze çok azı ulaşabildiği için sayıları hakkında kesin rakam vermek mümkün olmayan "Sadaka Taşları"nın üç beş semtte bir adet bulunduğu düşünülüyor. Genellikle gözden, kalabalıktan uzak; el-ayak çekildiği saatlerde vereni, alanı bulunan bu görevli taşların daha çok şu mekânlarda bulundukları tespit edilmiş durumda:
1. Üç beş semtin birleştiği bir köşede. Üsküdar İmrahor’daki örnekte olduğu gibi.
2. Fakir, muhtaç, hasta insanların barındığı yapıların önünde. Üsküdar Miskinler Tekkesi’ndeki gibi.
3. Yardım, adak niyetiyle gidilen bazı tekke, dergâh, zaviye, mezarlık, türbe gibi sınanmış yerlerin yakın çevresinde. Konya’daki Gevrâki Hoca Türbesi’nin de bulunduğu Yağlıtaş Mezarlığı köşesindeki; Bulgur Tekkesi’ndeki İşkalaman (Şeyh Elman) Türbesi önündeki; Kadınhanı’ndaki "Yeşil pabuç" örnekleri gibi. Konya Mevlana Müzesi’nin batı avlusundaki (hamüşanındaki) madeni paraların atıldığı Şeb-i Arus Havuzu da bu gruba girer.
4. Bulaşıcı hastalığa duçar olanların bulundukları yerlerde. Bulaşıcı hastalığa yakalanmış hastalara yardımda bulunurken bulaşma tehlikesi göz önünde bulundurularak, yardımların ulaşmasında Sadaka Taşları kullanılmıştır. Miskinler Tekkesi’ndeki gibi.
5. Mescit, cami gibi mabetlerin yakın çevresinde. Daha çok avlunun bir kenarında veya camiin köşesinde. Yahyalı (Kayseri)’deki Şeyh Yahya Türbesi ile yanındaki Ulu Cami’nin müşterek avlularındaki ile Konya Sarıyakup Cami’nin harem kapısı önündeki örnekleri gibi
Öncelikle bu sistemin en önemli hususiyeti, verenle alanı birbiriyle muhatap etmeden bir yardımlaşma düzeneği oluşturmasıdır diyebiliriz. Bu noktada, bir kişinin bu taşlara para mı koyduğunu yoksa oradan para mı aldığını aşikâr etmeyen bir fiziki yapının bulunması önemli ve zarif bir tavır olarak göze çarpmaktadır. (Yrd. Doç. Dr. Hasan Özönder’den alıntıdır.)
Sadaka Taşları’na yardımlar iki türlü yapılıyordu:
1. Nakdî: Para yardımı özellikle uçup kaybolmaması için de kâğıt para (kayme) yerine madeni paralar bırakılarak gerçekleşirdi.
2. Aynî: Giyim, kuşam eşyaları ve çeşitli besinler bırakılırdı.
Anlatılanlara göre buradaki enteresanlık, fakir ve muhtaçların taşta birikenlerden sadece ihtiyacı olan şeyleri ve muhtaç olduğu miktar kadarını alarak, diğerlerini başkalarına bırakmaya özen göstermeleridir. Derdini kimseye açamayan hakiki bir fakir ihtiyacı olunca oradaki parayı alır. O günkü ihtiyacı bir kuruş mu? Yüz para mı? Onu ayırır, kalanını, kendisi gibi ihtiyacı olanları düşünme terbiyesi icabı çukuruna kor ve meçhul sadakacıya içinin memnunluğunu kalbinden ulaştırır ve dönermiş.
Bu kanaat ve diğerkâmlık her türlü takdire layıktır. Burada dikkati çeken bir nokta da, bir semtin fakirlerinin başka bir semtin Sadaka Taşı’na; başka semtin fakirlerinin ise bu semtinkine gelip, ihtiyaçlarını karşılayabilmeleridir.
Sadaka taşlarının diğer yardımlaşma sistemlerinden en belirgin farkı, yardımlaşmanın yalnızca zengin-fakir çizgisinde değil, bir mahalle içinde aynı sosyal statüye sahip insanlar arasında da kurulması noktasıdır.
Bu noktada vakıflar, imarethaneler gibi yardım kuruluşlarının aksine sadaka taşlarının birbirleriyle daha yakın duran, komşuluk ilişkileri içerisinde olan insanlar arasında bir yardım düzeneğini tesis ettiği söylenebilir. Burada özellikle "komşusu açken tok yatan bizden değildir", "bir kişi yedi mahallesinden sorumludur" gibi yardımlaşma düzeneğinin yakın olandan uzak olana doğru kurulması gerektiğini öngören İslamî ilkelere yaslanmanın etkisi müşahede edilmektedir. (Nidayi Sevim, Medeniyetimizde Toplumsal Dayanışma ve Sadaka Taşları)
Günümüzde Sadaka Taşlarının büyük kısmı bir kenarda unutulmuşlardır. Bir kısmı da, değişen dünya şartları ve sosyal, kültürel hayat sebebiyle kullanılmaz hale gelmişlerdir. Sadece yaşlıların yorgun hatıraları arasında kalan taşlar, yanlış belediye faaliyetleri; istimlâkler, yol, meydan, kaldırım çalışmaları sırasında ya bir kenara yan yatırılıp veya ters yüz edilip itilmişler veyahut da tamamıyla yok olup gitmişlerdir.
Kullanılmadıkları için neye yaradıkları bilinmediğinden kıymeti ve görevi idrak edilemeyen bu fazilet abidesi taşlarımızdan mevcut olanlarının koruma altına alınması; adının ve görevinin bir etiketle belirtilmesi; yeni nesillere tanıtılması gerçekten takdire şayan bir hizmet olacaktır.
’Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da keffaret olur. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir.
(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdirOnları doğru yola götürmek sana ait değil. Fakat Allah dilediğine doğru yolu gösterir. Hayra ait bir şey verirseniz bunun faydası size. Zaten yoksullara vermeniz de ancak Allah rızası içindir. Hayır yapmak için verdiğiniz şey, size fazlalaştırılır ve siz zulüm görmezsiniz.’
(Bakara sûresi, 2/270-274)

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.