Özlenen Rehber Dergisi

94.Sayı

Pakistan'da Buruk Kurban Bayramı...

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 94. Sayı
Pakistan’da Buruk Kurban Bayramı…
Bu yılki kurban programını Rabbim Pakistan’daki kardeşlerimizle geçirmeyi nasip etti. Mesafe olarak bize çok uzak olan bu ülke; muhabbette ise bir o kadar da yakın bir yer olduğuna şahit olduk. Türkiye’den geldiğimizi her öğreneni ayrı bir heyecan sarıyor. Bayramda görüştüğümüz Pakistan halkının ülkemiz insanına büyük ölçüde muhabbet beslediklerine şahit olduk. Türkiye’deki bağışçılarımızın vekâlet kurbanlarını kesmeye geldiğimizi söyleyince bir hayli duygulandılar. Yüzlerinde ’yani siz buraya kurban kesmeye mi geldiniz?’ ifadelerini okumak pek zor olmadı. Çok sıcak karşılama ile birlikte sorularını bir bir bize yöneltiyorlar. İnternette veya basında Türkiye hakkında yazılanlara pek bakmadıklarının farkına varıyoruz. İstiklal savaşından sonra iki ülke halkı arasında bir kopukluk meydana gelmiş adeta. İstiklal savaşı sırasında yaşananları tarih sayfalarından çoğumuz Pakistan’ın fedakâr ve vefakâr yardımlarını hep okumuşuzdur. Son yüzyılın en büyük sel felaketini yaşayan ülke, ekonomik olarak zaten krizdeyken bir de selin etkisi eklenince insanlar çok perişan olmuşlar. Yaşanan acı hadiseyi halk her geçen gün üzerinden atmaya çalışıyor. Malumunuz, ülkemizde sel felaketiyle birlikte acil yardım kampanyaları başlatılmıştı. Bu kampanyaların ortak sloganı ’ahde vefa zamanı’ olarak nitelendirilmişti, çünkü ahde vefa sırası artık ülkemiz halkındaydı. Okuyucularımız iyi hatırlarlar, Farukiye Vakfı da insiyatif alarak Pakistan için giyim, gıda ve ilaç kampanyası başlatmıştı. Yardım kampanyasını duyanlar ellerinde bulunan yardım kolilerini rekor addedilbilecek zaman diliminde merkezimize ulaştırdılar. Bizim için mutluluk kaynağı olan husus ise bu yardımların diğer sivil toplum kuruluşların kampanyasına derhal dâhil edilip selzedelere ulaştırılmak üzere yola çıkması olmuştur. Sel felaketi Ramazan ayına kısa zaman kala Pakistan’ı vurmuştu. Ayrıca ülkenin kuzeyini vuran sel bölgelerinde kış mevsimi de yaklaşıyordu. Baltistan eyaleti ise Everest dağından sonra dünya sıralamasında ikinci yüksekliğe sahip olan Nanga Parbat dağına sahip bir yerdir. Etrafı sıra dağlar ile kaplı olan Gilgit şehri deniz seviyesinden 1500 metre rakıma sahip. Bu satırların yazıldığı şu zaman diliminde bölgede 2 ay sürecek olan çetin kış şartları başlamış olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

Baltistan, Gilgitte Kurban…
Başkent İslamabad’a vardığımızda Baltistan eyaletinin başşehrini ulaşmak için iç hatlardan tarifeli seferi yakalamamız gerektiği söylendi. Bayram arefesi olunca uçakta yer bulmak neredeyse imkânsızdı. Dağlık bölge olması hasebiyle bölgesel 44 kişilik pervane uçakların kullanıldığını öğrendik havaalanında. Alandaki görevli bizi bir sonraki uçağa bile alamayacağını, yedek listede olduğumuzu beyan etti. Bu durumda insiyatif almam gerektiğini anlayarak hemen görevliye dönerek, bizim mutlaka uçmamız gerektiğini, kurban organizasyonuna yetişmemizin hayati önem taşıdığını, aksi takdirde vakit kaybetmeden hemen karayolu yola koyulmamız gerektiğini hatırlattım. Az geçmeden görevlinin bize yardım edeceğini anladım ve diğer gönüllü arkadaşla beraber bir sonraki sefer ile Gilgit’e uçtuk. 50 dakikalık bir uçuşun ardından Gilgit nehri üzerinden alçalarak havaalanına indik. Uçaktan inince kendimizi şehir göbeğinde bulduk. Havaalanını adeta şehrin orta yerine inşa etmişler. Ancak bu şehre uçak ile gelmek çok büyük bir nimet. Bölgede, kışın çığ fırtınası sıkça vuku bulmakla beraber senenin sair aylarında da toprak ve heyelanlar birçok ölümcül kazalara sebebiyet vermekte.

Bayram Sabahı

Bayram namazının bu şehirde 9:00 civarında kılındığını, bunun sebebi ise uzaktan geleceklerin açık alanda (musalla) eda edilen namaza yetişebilmeleri için uyguladıklarını öğrendik. Bu şehirde belirtmemim nedeni ise şehirde farklı mezhep ve etnik grupların yaşıyor olmasından ötürü. Şehrin bir yakasında Sünni Müslümanlar bayram namazını eda ederken diğer yakasında ise Şia mezhebine müntesip olanlar kendi camilerinde kılmaktalar. Diğer önemli cemaat ise İsmailliye fırkasının müntesipleri bu ve civar şehirlerde yaşamakta olduklarını öğrendik. Şehir vadi içine kurulmuş, etrafta gözün alabileceği her mekan dağlar ile kaplı ve karşıdaki dağa bir göz attığınızda ’hoş geldin ey bizim hazır imam’ yazısı taşlarla dağa yazılmış. Yazı İsmailiyye fırkası müntesiplerince yazılmış. Hatta bayram dönüşü uçağın rotası o mezkûr dağın yanından geçtiği için yazıyı daha açık bir şekilde görme imkânı bulduk. Bayram namazı, Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi musalla denilen açık alanda eda ediliyor. Musalla denilen alana girebilmek için X ray cihazı dahil üç farklı güvenlik kontrolünden geçirildik. Bunun sebebi ise öncelikle bu alanın askeriyeye ait olması ve üst düzey subayların burada namazı eda etmeleri, ikincisi ise zaman zaman kent içinde mezhep çatışmaların yaşanıyor olması. Kritik bir zamanda bu bölgede bulunmamız bu tedbirlerin alınmasını elzem kılmakta. Namazımızı eda ettikten sonra musalladan ayrılıyoruz, çünkü kurban kesimi için kesim bölgelerine bir an önce varmamız gerekmekte. Yolumuzun kısa olduğunu fakat gittiğimiz yolda azami süratimiz saatte 50 km civarında. Gilgit şehrinden başladığımız yolculuk Astore şehrinde son buluyor. Yolun başkent İslamabad’a kadar gittiğini ve yaklaşık 600 km’lik yolun 24 saatte kat edildiğini öğreniyoruz. 1978 yılında Çin’in kazandığı ihaleyle yapılan yol, zaman içerisinde meydana gelen heyelan ve toprak kaymalarından ötürü büyük ölçüde fonksiyonunu yitirmiş. Yolun yeniden restore çalışmalarına başlanılmış, yine Çin’li bir firmanın işi üstlenmesiyle projenin birkaç yıl içinde tamamlanacağı tahmin ediliyor. Pakistan hükümeti Çin ile anlaşmayı yenileyerek aynı bölgeye yeni bir karayolu inşa etmeye başlamışlar. Yol kenarlarında Çinli işçilerin kaldığı kamplara sıkça rastladık. Bir kaç yıl içinde başkent ile Gilgit şehri arasındaki yolun biteceğini ve halkın da ’modern bir otoyola’ kavuşacağını öğrendik.
Astore vadisine varır varmaz kurbanlıkların bizi beklediğini görüyoruz. Tabi buraya 3 saati aşan bir yolculukla ancak varabilmek mümkün oldu. Köy ahalisi bizi çok sıcak karşılıyor ve geciktirmeden yemek ikramını yapıyorlar. Kendi kendimize eğer her kurban kestiğimiz yerde böyle ikramlara maruz kalacak isek biz bayramı kurban kesmeden geçiririz söylemlerine kapılıyoruz bir an. Misafirperverliklerini ülke halkımızın insanına ne kadar benzediğini düşünüyorum o anda. Burada kendimi yabancı memlekette hiç hissetmedim. Bizi misafir edenlere teşekkür ediyor ve diğer köye kurban kesimi için yola koyuluyoruz. Köyün, dağın en tepesinde olduğunu öğreniyoruz. Oraya ulaşım dağın dar patikalarını takip ederek varmak mümkün. Uzun zaman böyle yüksekliğe çıkmamış olmam yoğun oksijen çarpmasına maruz bırakıyor beni. Köye girmemiz akşam vakti olunca ve havanın iyice eksilere düşmesi kesimi sabah saatlerine bırakmayı elzem kılıyor. Yatsı namazlar eda edilince Gilgit şehri istikametine yine yollara koyuluyoruz. Bayramın ikinci günü sabah erken saatlerden başlayıp kalan kurbanları kesmek için kesim bölgelerine gidiyoruz. Selin vurduğu bir köyde ise kurban eti dağıtımı yapacağız. Gördüğümüz manzara karşısında kendi kendime ’ne kadar rahat bir ülkede yaşıyoruz ve nimetlere şükür bile etmekten aciz bir durumdayız’ sözünden kendimi alıkoyamıyorum. Yaklaşık 3 kilo et için insanlar birbirlerine ezecek dereceye geliyor. Et alacak fakirlerin isim listesi yapılmasına rağmen yine de izdiham yaşanıyor. Ancak Yüce Yaratan bu ülkeye çok bereket vermiş. Neden sorusuna gelince; selden ötürü resmi istatistiklere göre 10 milyon civarında hayvan telef olmuş, ancak bizim kesim yaptığımız bölgelerde nüfusun iki katına yetecek derecede büyükbaş hayvan bulunmakta. O fakir hallerinde bile durumlarında şikâyet etmiyorlar. Bizle beraber gönüllü hizmet yapan Pakistan’lı fakir kardeşlerimizin yüzünden hiçbir zaman tebessümün eksik olduğunu görmedim. Konuşmalarımız arasında ’elhamdulillah’ kelimeleri hiç eksik olmuyor. Bunları görüp ve yaşayıp da ders almamam mümkün değil. Bu arada çocukları da unutmuyoruz, onlara getirdiğimiz balon ve şekerleri verince bayram sevincini bir yenisini ekliyorlar. Günün sonunda tüm kurbanlarımızı kesmenin rahatlığı, duygularımıza ayrı bir sevinç katıyor. Hatta sabah yediğimiz kahvaltıyla günü bitirmişiz ve aklımıza hiç yemek yeme fikri gelmemiş. Muhtaç insanlarla bayramı paylaşmak, doyum için maneviyata fazlasıyla muhtaç gönülleri manen doyuruyor. Ertesi gün tekrar başkente dönmemiz gerekiyor, bu yüzden işlerimizi çabuk halletmemiz gerekiyor. Pakistan’lı gönüllü kardeşlerimiz bizi kendi ailelerine götürüp tanıştırmak istediklerini söylüyorlar. Nazik davetlerini kabul edip evlerine misafir oluyoruz. Hoş sohbet ve ikramlardan sonra ayrılmak için ayaklanıyoruz fakat ev sahibi bizi gece de ağarlamak istediğini ısrarla söylüyor. Sabah erkenden başkente dönmemiz gerektiğini söylüyoruz, nasip olur da önümüzdeki yıllarda bir daha buraya gelir isek size misafir olur deyip ayrılıyoruz. Sabah 11 uçağına yetişmek için havalanına gidiyoruz. Güvenlik kontrolünden geçtikten sonra bekleme salonuna geçiyoruz. Hayatımda hiç görmediğim uygulamayı burda görüyorum. Bekleme salonu biri erkek diğeri de kadın salonundan oluşuyor. Haramlık selamlığı görünce içimden yetkilileri takdir etmek geliyor. Bekleme salonunda bankta yerimizi alınca bizi gören yetmiş yaşlarında Pakistan’lı amca Türk olduğumuzun farkına varınca elimizi öpmeye kalkışıyor; bir anlık hareketle elimi öpmesine müsade etmeyip ve çekerek çok mahcup durumua düşüyorum. Besledikleri derin sevgiyi görmek ayrıca duygulandırıyor bizi. Aynı benzer hadiseyi başkentte de yaşıyoruz. İngiltere’de mühendis olarak çalışan Pakistan’lı amca ellerimizdeki valizleri taşımaya kalkıyor. Engellemeye kalkınca ’müsaade et lütfen, bırakın taşıyayım, çanta taşıma sevabından beni mahrum etme’ diyerek ricada bulunuyor. Bu hadiseleri yaşamış olmak iki ülke insanın ne kadar birbirlerine yakın olduklarını iyiden iyiye idrak etmeme vesile oluyor.

Pakistan’dan Ayrılma Vakti

Gilgit şehrindeki kurban organizasyonunun ardından başkent İslamabad’a dönüyoruz. Cuma vaktine rastlayan dönüşümüz, Suud devletinin finanse ve inşa ettirdiği Faysal camide kılıyoruz. Aynı zamanda Pakistan’ın en büyük camisi olan Faysal cami, şehir merkezinden kilometrelerce uzaklıktan bile rahatça görülebiliyor. Ülkede Cuma namazları fiks olarak öğlen 13:30 ’da kılınıyor ve dolayısıyla mesai saatleri de buna göre ayarlanmış. Mesai saatlerine değinmişken, bu ülkede resmi tatil 1998 yılına kadar Cuma günleriymiş; dönemin cumhurbaşkanı Nevaz Şerif ülkeyi batıya yaklaştırmak adına tatil gününü Pazara almış. Öğrendiğimiz kadarıyla Pakistan halkı bundan epeyce rahatsız olmuş, hatta Cuma normal mesai günü olduğundan mesai bitimi Cuma namazı öncesi sonlanıyormuş. Namaz çıkışında, cami bahçesinde bulunan Ziyaü’l-Hak türbesine gidip ruhuna Fatihamızı okuyoruz. 1988 yılında şüpheli bir kaza sonucu hayatını kaybeden devlet başkanı hakkında farklı yorumlar bulunduğuna şahit olduk. Pakistanlılar arasında onu seven ve hatta ona karşı olan insanlara rastlamak mümkün. Darbeyle iktidara geldiğinde din tedrisatı yapan medreselere savaç açtırarak birçok insanın ölmesine vesile olduğundan bu kesim camia arasında kendisine düşman gözüyle bakılmakta. Ülke, yıllarca darbe kıskacında yaşamış ve bu gidişata dur demek için genç nesil politikacıların bir umut vaadettiği beklenmekte. Ziyaretin ardından İslamabad’dın en yüksek tepesi olan ve yeşil örtü ile kaplı Pir Sohawa’ya öğlen yemeği için çıkıyoruz. Şehirin tamamı ayaklar altında kalıyor. Başkentte bir kaç bina hariç yüksek yapı görmek mümkün değil. Üzerinde güneş batmayan Britanya imparatorluğun uzun yıllar sömürgesinde kalan ülkede mimari yapı da sömürgeci devletin mimari yapısına göre şekillenmiş. Geniş alana yayılan şehrin tamamını çıplak gözle görmek mümkün olmuyor. Bir kaç hatıra fotoğrafı çektikten sonra akşam namazını eda etmek için mescide gidiyoruz.
Bu sene yine sizinle bir ülke hatırası payaşmanın mutluluğunu bana bahşeden yüce Rabbime sonsuz hamdü senalar ediyorum. Yine bu sene kurbanda bağışta bulunan değerli kardeşlerimizin yardımlarını Yüce Rabbim dergâhı indinde kabul buyursun (âmin).
Değerli okurlarımız, gelecek yazıda tekrar buluşuncaya dek esenlikte kalın.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.