Küfür Ahlâkına Sevgi Beslemenin Zemmi
Özlenen Rehber Dergisi 94. Sayı
Bismillahirrahmanirrahim
Bize nimetler veren ve İslâm’a hidayet eden Allah’a hamd olsun. Ve... bizi Muhammed ümmetinden eyledi. Ona salât ve selâm.
Bilesin ki; iki cihanın saadetini kazanmak, ancak Seyyidü’l-Kevneyn Rasûlullah’a tabi olmaya bağlıdır.
Müslüman’ım diyen her insanın yegâne kurtuluş yolu Allah’ın Nebîsi’ne tam bir mutabaat üzere bulunmaktır. Bunun haricinde kurtuluş yolu yoktur. Çünkü Cenâb-ı Hakk, necatı Peygamber Efendimize itaate bağlamıştır. Ona itaati kendisine itaatle aynı kılmıştır. Âyet-i kerimeler ile ilahî bir vaz’ olarak kıyamete kadar bütün insanlara bu hususu böylece bildirmiştir. Bugün de Müslümanların takip edeceği yol bütün gayretleriyle Peygamber Efendimize bu bağlılıklarını sıkı bir halde muhafaza etmektir. Hz. Allah’a kulluğun adı Peygamber Efendimize kemâl-i hâl ile itaat etmektir.
Hz. Abdullah Farukî hazretlerinde Cenâb-ı Hakk’a itaat emareleri; ameliyle ahlâkıyla sözüyle bütün hâl ve davranışlarında Peygamber Efendimize itaat ahlâkıyla ortaya çıkıyordu. Buraya dikkat edin! Cenâb-ı Hakk’a itaat emareleri yani kulluk vazifeleri Peygamber Efendimize itaat vasfı ile ortaya çıkıyordu ki dini yaşamanın aslı da budur. Her kim ki bunun dışında bir yol tutarsa gitmiş olduğu yol bâtıldır ve asla necat bulamaz. Çünkü Cenâb-ı Hakk bunun dışında hiçbir yolla kendisine ve rızasına ulaşma ve kavuşma yolunu açık bırakmamıştır. Ashab-ı Kiram da bunu çok güzel bildikleri, çok güzel anladıkları için Rasûlullah Efendimizin yolunu, ahlâkını muhafaza etme hususunda hiçbir fedakârlıktan geri kalmamışlar öyle ki Allah yolunda canlarını vermekten hiç çekinmemişlerdir. Cenâb-ı Hakk bizim kalplerimizi de takviye etsin inşallah!
Ona tabi olmak ise, şu şekilde olur: İnsanlar arasında İslâmî hükümleri yerine geti¬rip icra etmek, havastan ve avamdan, küfür âdetlerini kaldırıp iptal etmek.
İnsanlar arasında Cenâb-ı Hakk’ın hükümlerini yerine getirmek, bununla amel etmek, bununla yaşamak; insanlar arasında yayılan küfür âdetlerini kaldırıp iptal etmektir. Böylece Peygamber Efendimize tabi olma yolunu tutmuş oluruz.
Cenâb-ı Hakk’ın haram kıldığı şeyler, insanlara farklı farklı isimler altında nüfuz edip onların hayatlarında yer bulmaktadır. Bu yaşadığın amelin ahlakın kaynağı nedir? Kur’an değil, Sünnet değil! Bunun menşei nedir? Bugün ne yazık ki Müslümana ait olmayan ahlâk ve yaşam biçimi hayat tarzı olarak benimsenerek hoşa gider hale gelmiştir.
Kur’an ve Sünnet kaynaklı olmayan ve bir de kaynağı küfür menbalı, gayri Müslimlerin ahlâkı olan bir şey geldiği zaman, bu durum, muhakkak Kur’an ve Sünnet’in bir hükmünü ortadan kaldırıyor. Sen de buna ortak olunca Kur’an’ın veya Sünnetin bir hükmünün ortadan kalkmasına sebep oluyorsun.
Öyleyse sen çizgiyi ne ile çizeceksin? Kur’an ve Sünnetle. İslâm’ın koruluğu Allah’ın hükümleriyle, Peygamber Efendimizin ahlâklarıyla belirlenmiştir. ’Her hükümdarın kendine mahsus bir koruluğu vardır. Allah’ın yeryü¬zündeki koruluğu da haram kıldığı şeylerdir…’ (Buhârî, Îmân, 39)
Müslümanlar da İslâm’ın çizdiği hudutlara itaat etmekle memurdurlar, mecburdurlar. Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de: ’Gerçekten Allah’a ve Rasûlü’ne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar, kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi alçaltılmışlardır. Oysa biz apaçık ayetler indirdik. Kâfirler için küçültücü bir azap vardır.’ (Mücadele sûresi, 58/5) Elbette ki iman edip itaat edenle itaat etmeyen hesap gününde birbirinden ayırt edilecektir.
Sahabeyi Kiram efendilerimiz, Hz. Allah (c.c.) ve Rasûlü yolunda emsali bulunmayan itaatin en yüksek derecelerini ihtiva eden bir hayat örneği sergilediler. Cenâb-ı Hak onların itaatlarından razı olmuş ve onları şöyle müjdelemiştir: ’İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.’ (Tevbe sûresi, 9/100)
Her yanlış, Rasûlullah Efendimize itaatle doğruya kavuşturulmalı. Kim yanlışında ısrar ediyorsa bilsin ki Allah’ın dinini hevasına değişmiş demektir. Yani kendi istek ve arzusunu Allah’ın dininin hükümlerinin önüne geçirmiş demektir. Hz. Allah (c.c) Kur’an’la hükümlerini bildirmiştir. Peygamber Efendimiz de bu hükmü icra etme makamıdır. Bizim için yapılacak olan iş, Kur’an’ın hükmünü, o güzel Peygamber Efendimizin örnekliğinde herhangi bir değiştirme yoluna gitmeden yaşamaktır. Bunu bütün ahlâklarımızda içimizden kaynayan pınar gibi yaşarsak, o zaman Allah’ın izniyle bizi helak eden ahlâklarımız güzelliklere dönüşecektir.
Her heva ve her nefsî ahlâk, seni Peygamber Efendimizden koparan bâtıl istek ve arzular demektir. Bâtıl istek ve arzularımıza karşı nefsimizle mücadele etmek ise dini bir vecibedir.
Heva ve heveslerimizi her hususta Allah’a ve Rasûlü’ne itaate alıştırmamız muhakkak gereklidir. Nefisle mücadele bunun içindir. ’Benim nefsim gece kalkmayı sevmiyor!’ ama Peygamber Efendimiz geceleyin yatağından kalkmış, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna durmuş. Bunu nefsine alıştırmalısın. Bütün varlığını Rasûlullah’a itaate alıştıracaksın ki yarın mahşer gününde Livâu’l-Hamd sancağının altına ümmetini topladığı zaman o sancağın altına girebilen bahtiyarların arasına girebilesin. Cenâb-ı Hakk nefsimizle mücadelede hepimize yardım etsin kardeşlerim!
İslâm ve küfür birbirinin zıddıdır, bir arada olamazlar. Ta kı¬yamete kadar, hatta kıyamette dahi. Bunlardan birini isbat et¬mek, diğerini kaldırmaktır. Birini ağırlamak, diğerini küçük dü¬şürmektir.
Allah ümmet-i Muhammed’i bundan muhafaza buyursun! Kimin gönlünde küfre ve küfür ahlâklarına karşı bir sevgi açılırsa bununla Hz. Allah’ın sevmediği çirkin bir ahlak edinmiştir. Bu yolla Hak olanı bâtıla değişmiş ve bâtılın yayılmasına da yardım etmiş olur. Kim de küfrün yayılmasına yardım ederse Hz. Allah’a ve Rasûlullah Efendimize karşı düşmanlık etmiş olur. Cenâb-ı Hakk (c.c.) Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: ’Kendi dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaklardır. De ki: "Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur". Sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.’ (Bakara sûresi, 2/120) ve ’Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.’ (Nisâ sûresi, 4/144) buyurmuştur.
Geçmişte Müslümanların yaşadığı bölgelerde küfür âdeti dediğimiz işler vardı. Zünnâr bunlardan bir tanesidir. Zünnâr, Hıristiyanların Hıristiyan olduğunun alâmeti olarak bellerine bağladıkları bir kuşaktır. O yüzden Müslümanlarla gayri Müslimlerin bir arada yaşadıkları yerlerde insanlar birbirlerini üzerlerindeki alâmetlerden ayırt ediyorlardı. Bugün ise Müslümanların çocuklarını karşıdan gelirken ayırt edemiyorsun, hangisi Müslüman çocuğu hangisi ecnebinin çocuğu… Ve maalesef ki Müslümanlar kendilerini diğer insanların ayıplamasından ve dışlamasından endişe ettikleri için içinde yaşadıkları toplumun ahlâkına kadınıyla olsun erkeğiyle olsun olabildiğince benzemeye çalışıyorlar. Yurt dışında yaşayan Müslüman kardeşlerimizin bu sıkıntılarla karşılaşmaları daha da kaçınılmaz olmaktadır. Müslümanların ise Peygamberimizin haber verdiği şu tehlikeye dikkat etmeleri gerekir: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: ’Kim bir kavme benzerse o ondandır.’ İşte böyle bir toplum içerisinden bu yanlışlardan yüz çevirip Nebevî ahlâka yönelebilen, kurtuluşun anahtarına kavuşmuş, İslâm’ı koruma adına canlarını feda eden şehitlerin ameline ve sevabına erişecek yolu bulmuş olur. Zira Peygamber Efendimiz buyurmuşlar ki: ’Her kim, ümmetimin fesada uğradığı zaman sünnetime tutunursa ona yüz şehit sevabı vardır.’ (el-Hatîb et-Tebrîzî, Mişkâtu’l-Mesâbîh, Îmân, c.1, s.52, h.no:176; Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr’inde s.118, h.no:207’de İbn-i Abbâs’dan aynı metinle rivayet etmiştir.)
Sahabe toplumunda Peygamber Efendimizin sünnetini terk etmek şöyle dursun, Sahabe-i Güzin’den (r.anhüm) birisi: ’Peygamber Efendimizin sünneti budur!’ diye haber verdiğinde, muhatabı da: ’Acaba şöyle de yapsam olmaz mı?’ şeklinde mukabelede bulunsa: ’Allah Allah! Ben sana Rasûlullah’tan (s.a.v.) hadis rivayet ediyorum; sen ise onu hafife alıyorsun! Se¬ninle ebediyen konuşmayacağım!’ (Sünen-i Dârimî, Mukadime, 40, h.no: 445) diyerek tepkisini ortaya koyuyordu. Akrabası bile olsa bu duruşu sergilemekten hiç çekinmiyorlardı.
Benim Mübarek Efendim de öyleydi elhamdülillah. Rasûlullah Efendimizin Sünnet’ini hiçbir mekânda işlemekten geri durmuyordu elhamdülillah.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, Peygamberine hi¬taben şöyle buyurdu: "Ey Nebi, küffar ve münafıklarla cihad eyle, onlara sert çık!" (Tevbe sûresi, 9/73)
Sübhan Allah, en güzel huyla sıfatlanan Rasûlüne: "Küffarla cihad ve onlara sert çıkmak." (Tevbe sûresi, 9/73) Emrini verdiğine göre, bundan bilinir ki: Onlara sert çıkmak en güzel huylar arasındadır.
Cenâb-ı Peygamber Efendimizin ahlâkı kimdendir? Doğrudan Hz. Allah’tandır. ’Beni Rabbim terbiye etti, terbiyemi güzel eyledi.’ (Suyûtî, Câmiu’l-Ehâdîs, c.1, s.133, h.no:780, Sem’ânî, Edebu’l-İmlâ’sında İbn-i Mes’ûd (r.a)’dan rivayet etmiştir.) buyuruyor, Allah’ın Nebîsi (s.a.v.).
Her hususta efendimizin ahlakı bizim için bir örnek teşkil eder. Bu sebeple küfür ehline karşı sergilenecek tavır hususunda da Efendimiz’in (s.a.v) emir ve tavsiyeleri tabi olacağımız ahlakı belirleyecektir. Bu tavrın sergilenmesi her zaman diliminde geçerliliğini korumaktadır.
İslâm dininin izzet bulması, küfrün ve küfür ehlinin zelil düşmesindendir. Buna göre bir kimse, küfür ehlini ağırlarsa İslâm ehlini zelil düşürmüş olur.
İletişimin genişlemesi ve kolaylaşması ile bugün dünya birbirine karışmış. Bugün dünyanın hiçbir memleketinde Müslümanların içinde olmadığı bir topluluk yok. İsviçre’dir, Amerika’dır, Almanya’dır, Fransa’dır, itayladır, İspanya’dır. Buralarda yaşadıklarını ve içinde yaşadıkları toplumun ahlaklarıyla ahlâklandıklarını ortaya koymak için olabildiğince bir gayret sarf ediyorlar. Bunu kendi milleti ve kendi dinini yaşayan topluma karşı bir ayrıcalık ve bir üstünlük olarak sayanların sayısı da oldukça fazladır. Müslümanlıklarını örtmek, perdelemek ve içinde yaşadıkları toplumun ahlâkıyla ahlâklandıklarını göstermek için canhirâşâne gayret gösteriyorlar. Vay zavallı Müslüman! Vay zavallı Müslüman! Görmüyor ki kendini zelil ve rüsvay ediyor!
Cehennemin Gayya çukurlarında, azap görecek insanlara kendisini benzetmek için gösterdiği gayretin kendisine ne elem verici neticeler getireceğini âh bir bilse!
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: ’Kişi kıyamet günü sevdiği ile beraberdir.’ (Tirmizî, Deavât, 99)
Bütün insanları yoktan yaratan Hz. Allah diyor ki: ’Sen onların dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar.’ (Bakara sûresi, 2/120) Bu ferman kimin? Kâfiri de yaratan Müslümanı da yaratan Allah’a ait değil midir?
Cenâb-ı Hakk böyle diyorsa, bugün Müslümanlar olarak dinimizde sebat edebilmek, Rabbimizin rızasını kazanmak, ömrümüzü de kâmil müminler olarak tamamlamak için bizim tutunacağımız kuvvet, dinimizdir, Kur’an’ımızdır, Peygamberimizdir, Onun sünnetidir. Evlerimize de Kur’an’ın ve sünnetin hâkimiyeti damgasını vurması lazımdır. Bizim evlerimiz cennet bahçeleri olması lazımdır. Kur’an bahçesi olması lazımdır. Peygamber bahçesi olması lazımdır. Bunun için mücadele edeceğiz.
Çoluğunuz çocuğunuz siz farkında olmadan haramlara sevgi besleyebilir, çocukların gözlerinin önünü kapatamazsınız. Dışarıda yaşanan bir dünya var. Çocukların önlerini kapatmak, onları dört duvar arasına kapatmak suretiyle bu haramlardan muhafaza edemezsiniz. Onların kalplerine sahip çıkacaksınız. Kalplerini imar edecek olan gayretleri göstereceksiniz ki dışarının ahlâksızlığına, dışarının küfrüne karşı mücadele edecek inancın ve kuvvetin sahibi olabilsinler. Ve her bir Müslüman, her bir ebeveyn bunlardan mesuldür, bunu unutmayın kardeşlerim! Biz bunları samimiyetle yaparsak Cenâb-ı Hakk’ın yardımını alırız. Cenâb-ı Hakk’ın yardımı ve bereketi üzerimize olur. O zaman yaşantımız bereketlenir. Ömrümüz Allah’a itaatle bereketlenir ve tertemiz olur. Şu zamanın fitnesinden Allah bizi türlü sebeplerle muhafaza eder. Ama eğer her gelen harama geçiş verirsek, her gelen bid’ate geçiş verirsek kendi elimizle dinimizi ifsat etmiş oluruz. Başkasını hiç suçlamayalım.
Niçin? Müslümanlar haramla helalin arasını ayırt etmekte gevşekler. Evlerinizde, işlerinizde, ahlâklarınızda haram ve helal sınırları birbirine karışmış. Allah vermesin!
Cenâb-ı Hakk bir hudut bırakmış. Hoşa giden bir şey olduğunda o hududu çiğnemekten hiç çekinilmiyor. Âdet deniliyor, görenek deniliyor, büyükler küçükler deniliyor ve hudut çiğneniyor. Halbuki müminin vazifesi, Cenab-ı Hakk’ın hudutlarına itaat üzere olmasıdır. (Bkz. Tevbe sûresi, 9/100)
O yüzden kardeşlerim, Cenâb-ı Hakk’ın rızasına talip olma yolunda samimi isek yapacağımız iş ve tek kurtuluş çaremiz, dinimizi Peygamber Efendimizin yaşadığı ve yaşamamız hususunda gösterdiği örnek hayat üzere yaşamaya ciddiyetle sarılmak, samimiyetle yapışmaktır. Bunda da Müslüman samimi olacak. Nasıl samimi olacak? Dünyaya karşı hırslıyken, haramlara karşı sevgi beslerken, şehvetin esiri iken bunu muhafaza edemez. İşte, nefisleri Allah’a boyun eğdirmek için, haramları kendisine hoş gösteren, heva ve heveslerin menbaı olan nefsi, Allah’a itaat ettirecek gayretin içerisinde olmak lazımdır. Bakın haber veriyorum! Televizyonların başlarında saatlerce vakit geçirip de gece namazlarını; -bu meclisi de tenzih ederim, dilim varmıyor ama söylemeye- bu sebeple sabah namazlarını kaçıran gafillerden olmayalım! Allah vermesin!
Ayık müminler olalım! Ayık Müslümanlar olalım! Gözler kalbe açılan bir penceredir. Cenâb-ı Hakk şuurlarımızı kuvvetlendirsin inşallah. Rabbim Zâtına ve Habibine olan itaatımızda ayıklık ve kuvvet versin. Onun için kardeşlerim, evimizde işimizde, çoluk ve çocuğumuzda Cenâb-ı Hakk’ın rızasına muhalefet eden şeylerle mücadeleyi şiar edinmemiz lazımdır. Nasıl yapacağız bunu? Güzel bir yolla. Güzel bir ahlâkla, Peygamber Efendimizin güzel ahlâkıyla inşallah.
Hani diyorlar ya, bir çocuk eline acı soğanı almış. Çocuğa: ’Yavrum onu ver, sana bir faydası yok’ diyorsun. Vermiyor çocuk. Ne yapacaksın ona? Elmayı gösterirsen soğanı sana verir. Ne demek bu? Güzel ahlakı göstermek lazım ki yanlış olandan vazgeçsin. Doğru olana alışsın yanlış olanı terk edecek yolu bulsun.
Kalplerinizi öldürmeyin! Haramlarla kalplerinizi öldürmeyin! Allah’ın zikriyle kalplerinizi diri tutunuz! Kimin kalbinde Allah’ın zikri yok ise o kalp ölmüştür. Cenâb-ı Hakk’ın zikriyle ayık olmayan bir kalp ölmüştür. Bütün güzellikler ve kurtuluş Cenâb-ı Hakk’ın haram kıldıklarını terk, farz kıldıklarını yerine getirmek ve Peygamber Efendimizin güzel sünnetlerine sımsıkı tabi olmaktadır.
Cenâb-ı Hakk sizi de bizi de bu güzelliklerle tezyin eylesin inşallah. En kısa zaman da noksanlıklarımızı rızası istikametinde ikmal etmeyi müyesser kılsın inşallah.
Dua edelim de Cenâb-ı Hakk kulluğumuza itibar etsin. Ya Rabbi! Kıldığı namaza, tuttuğu oruca, gittiği hacca itibar edilmeyen, ibadetinde samimi olmayan, maksadı Hakk olmayan kullar gibi etme bizi ya Rabbi!
Bu sohbet, Ankara Mescidi’nde yapılmıştır. (3 Aralık 2010, Cuma)
Rabbim efendimden razı olsun.
Allah razı olsun efendimden
Allah razı olsun efendimden.