III- Sahabe Kavli Ve Tatbikatı Karşısındaki Tutumu
Daha önce de belirttiğimiz gibi Ebu Hanife, Kur’an ve Sünnet’ten, sona, sahabe kavlini bağlayıcı görmekte, fakat kendisine bunlar arasında tercih yapma hakkı tanımaktadır. Ebu Hanife bu tercih hakkını bazen şahıslar arasında, bazen de rivayetler arasında kullanır. Ebu Muti’ el-Belhî ile Ebu Hanife arasında geçtiği bildirilen şu konuşma bu açıdan dikkat çekicidir. Ebu Muti’ ona hitaben şöyle der:
"Şayet senin görüşün Ebu Bekir’inkine zıt düşerse ne yaparsın?" Ebu Hanife:
"Bu takdirde onunkinin lehine kendi görü¬şümden vazgeçerim. Hatta Ömer’in, Osman’ın, Ali’nin görüşleri lehine de. Ebu Hureyre, Enes b. Malik, Semure b. Cündüb hariç, Hz. Peygamber’in bü¬tün sahabilerinin görüşlerini kendiminkine tercih ederim". (Şa’rânî, Mîzân, I, 53.)
Ebu Hanife "Sahabenin kavlinden dilediğimi alır, dilediğimi terk ederim" derken (İbn Abdilberr, el-İntika, 142.) birtakım tercih unsurlarım göz önünde bulundurmuş olma¬lıdır. Fakat bunların tespiti sanıldığı kadar kolay değildir. Ebu Hanife’nin Ebu Hureyre ile birlikte bazı sahabileri istisna tutmuş olması, onlardan riva¬yet almadığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira Ebu Hanife’nin, Ebu Hureyre hadisi ile kıyası terk ettiği meşhurdur. Zaten kendisi de bu sahabilerden ge¬len rivayetleri değil, onların kendi görüşlerini istisna tutmaktadır. Burada, Ebu Hanife’nin sahabe tatbikatını delil aldığı bazı örnekler zikredebiliriz.
1- Gözü görür iken bir olaya şahit olan kimse sonra kör olsa, bu tak¬dirde onun bu olaya şahitliği Ebu Hanife’ye göre caiz değildir. Çünkü Ali b. Ebî Talib’in böyle bir âmânın şehadetini reddettiği kendisine ulaşmıştır. (A.g.e.,70.)
2- Ebu Hanife, hibenin caiz olabilmesi için belirlenmiş, taksim edilmiş ve elde edilmiş (teslim alınmış) olmasını şart koşmakta, böyle olmadığı takdirde caiz olmayacağını belirtmektedir. Çünkü Hz. Ebu Bekir’in uygula¬ması bu yoldadır. Kızı Hz. Âişe’ye, Hz. Ali’ye denilen yerden yirmi vesk hurma bağışlayan Hz. Ebu Bekir, ölüm döşeğinde, henüz bu hibeyi teslim alma¬mış olan kızına "Sen bunu teslim almadığın için bu, varislerin malı oldu" demiştir. (Ebu Yusuf, İhtilaf, 47.)
3- Ölen bir kimsenin arkasında, varis olarak sadece ana-baba bir karde¬şiyle dedesi kalırsa Ebu Hanife’ye göre bütün mal dedenindir. Çünkü Hz. Ebu Bekir, Abdullah b. Abbas, Hz. Âişe ve Abdullah b. Zübeyr’den: "Baba olmadığı takdirde dede, baba yerindedir." dedikleri naklolunmuştur. (A.g.e., 83-84.)
Ebu Hanife’nin sahabe kavilleri ve tatbikatı arasında zaman zaman tercih yaptığını belirtmiştik. Bununla ilgili birkaç örnek de şöyledir:
4- Küsuf namazında kıraatin nasıl olacağı hususunda İmam Muhammed:
"Peygamberimizin açıktan okuduğu haberi bize ulaşmadı, ancak Ali b. Ebî Talib’in Kûfe’de Küsuf namazında açıktan okuduğu haberi bize geldi. Bizim hoşumuza giden, kıraatin açıktan okunmamasıdır" demektedir. (Şeybânî, el-Âsâr, 44.)
5- Ebu Hanife, Hz. Ömer ve Hz. Âişe gibi ileri gelen sahabilerin red¬dettiği Fatıma bintü Kays hadisini, o sahabilere ittibaen kabul etmeyerek bu konuda Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber’den işittiği, "Üç talakla boşanmış ka¬dının iddeti süresince nafaka ve oturma hakkı vardır" (Dr. İ. Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, DİB Yay.: 74) hadisine tabi olmakta ve bu konuda ayrıca, "Çocuklarını doğurana kadar nafakalarını veriniz" (Talâk, sûresi, 6.) ayetini delil olarak zikretmektedir. (Ebu Yusuf, İhtilaf, 196.)
Burada Ebu Hanife, Hz. Âişe’nin ve Hz. Ömer’in Fatıma binti Kays’a yönelttikleri tenkidi dikkate almış görün¬mektedir. Çünkü Fatıma: "Kocam beni üç kere boşadı. Rasulullah’a müraca¬at ettim, bana nafaka ve mesken verdirmedi" (Hadis için bkz. Ebu Davûd, Talâk, 39.) diye rivayette bulununca kocası Üsâme b. Zeyd, şaşkınlığından elindekileri yere atmış, Hz. Âişe de: "Bu kadın, âlemi fitneyle doldurdu" diyerek rivayeti reddetmiştir. Aynı şe¬kilde Hz. Ömer: "Biz ne Allah’ın Kitabını ne de Rasulü’nün sünnetini doğru mu yanlış mı söylediği bilinmeyen, unutup unutmadığı belli olmayan bir ka¬dının sözüyle terk edemeyiz" diyerek Ebu Hanife’nin de esas aldığı yukarı¬daki rivayeti zikretmiştir. (Ebu Yusuf, İhtilaf, 195)
Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, Ebu Hanife sahabenin görüş ve tatbikatını, bunlar ister Hz. Peygamber’den menkul olsun, ister kendi içtihadları olsun, teşride rahatlıkla kullanmakta, rivayet ve ravilerin durumuna göre, zaman zaman tercihlerde bulunmaktadır. (Dr. İ. Hakkı Ünal, a.g.e., DİB Yay.: 72-74)
İmam Azam Ebu Hanife dışında Hanefi mezhebini tesis eden diğer iki büyük imam olan ve aynı zamanda Ebu Hanife’nin talebeleri olan Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in, hadis alanındaki ilim ve gayretlerini de zikretmeden geçmemek lazım:
IV- Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in Hadis ve Sünnet Karşısındaki Genel Tutumları
Ebu Hanife’nin talebelerinin de hadise bakış tarzları hocalarınınkinden farklı değildir. Ancak bazı meselelerde tercih farkları görülmekte, bazen de Ebu Hanife’ye ulaşmamış olan, fakat talebelerinin görmüş olduğu hadislerden dolayı görüş ayrılığı ortaya çıkmaktadır. Özellikle, Ebu Yusuf’la Ebu Hanife arasındaki ihtilafların başlıca sebebinin, "Ebu Yusuf’un hadisle fazla meşguliyeti, büyük muhaddislerden hadis rivayeti ve Ebu Hanife zamanında yaygın olmayan birçok mevsuk rivayeti işitmiş olması" olduğu belirtilmek¬tedir. (Mahmud Matlup, Ebu Yusuf, 121-122.)
Nitekim o, ilim tahsiline önce hadisle başlamış ve bu meşguliyetini fı¬kıh tahsili esnasında da sürdürmüştür. Bu yüzden çok hadis bilir ve seri bir şekilde ezberlerdi. (A.g.e., 121-122.) O, sadece hadis hafızı değil, aynı zamanda tevil ve tefsirde de âlimdi. Kendisinden şöyle bahsediyor:
"A’meş bana bir mesele sordu. Cevap verdim. Bunu nereden söylüyorsun? dedi. Senin rivayet ettiğin hadisten dedim ve hadisi okudum. Bana şöyle dedi: "Ey Yakub, bu hadisi sen annenin karnında bile değilken ben ezberlemiştim, fakat bu ana kadar tevili¬ni bilmiyordum". (Bağdadi, Tarih, XIV, 246.)
Ebu Yusuf, hadis sahasındaki bu üstünlüğü sebebiyle Ebu Hanife kadar hücuma maruz kalmamış, birçok hadisçi tarafından da sika (güvenilir) olarak tavsif edilmiştir. Yahya b. Main, onu, "sahibu’l-hadis" ve "sahibü’s-sünne" diye tanıtırken, ashab-ı rey içinde Ebu Yusuf’tan daha çok hadis bilen ve hadisi ondan daha sağlam kimse olmadığını belirtmiştir. (Tehanevî, Ebu Hanife, 70.) Rey ehline iyi gözle bakmayan Ahmed b. Hanbel bile onun hakkında:
"Hadiste insaflı idi" demek¬tedir. (Zehebî, Tezkire, I, 293.) Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in, İmam Malik’ten hadis rivaye¬tinde bulunmaları, ayrıca İmam Şafiî’nin İmam Muhammed’den rivayeti, Ebu Hanife’nin talebelerinin de hadis sahasında hatırı sayılır bir yere sahip olduklarını gösterir. (Tehânevî, Ebu Hanife, 69-70. Daha geniş bilgi için bkz. A.g.e. 69-82.)
Aşağıda zikredeceğimiz örnekler Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in hadis ve sünnete karşı tutumlarını veya ona bağlılıklarını açık bir şekilde gösterecektir.
1- Ebu Yusuf’a göre altınla gümüş değer itibariyle (birbirlerine çevrile¬rek) zekâta tabi tutulmazlar. Bunlar, ancak kendi vezinleriyle (altında 20 mıskal, gümüşte 200 dirhem olarak) zekâta tabi olurlar. Çünkü sünnette böyle gelmiştir. 15 Mıskal altının değeri bin dirhem gümüş olsa bile buna zekât gerekmez. Çünkü hadiste 20 miskal olarak geçmektedir. (Ebu Yusuf, ihtilaf, 130.)
2- Evzaî, efendisinden kaçan kâfir kölenin yakalandığında, devlet baş¬kanı tarafından isterse boynu vurulup, isterse aşılabileceğini belirtirken, Ebu Yusuf bunun sünnete muhalif olduğunu söylüyor ve şöyle diyor:
"Asılma sözüne gelince, böyle bir sünnet, bildiğimiz kadarıyla ne Peygamber (s.a.v.)’den ne de herhangi bir ashabından gelmiş değildir. Böyle bir şey bize ulaş¬madı. Asmak, ancak yol kesip adam öldüren ve mal gasp eden kimseye uygulanır". (Ebu Yusuf, er-Reddu ala Siyeri’l-Evzaî, 57.)
3- Evzaî, Hz. Peygamber’in Hayber savaşında hazır bulunan kadınlara ganimetten pay verdiğini ve müslümanların daha sonra bununla amel ettikle¬rini belirtirken, Ebu Yusuf, Evzaî’yi, bu konuda Hz. Peygamber’in tatbikatı¬nı iyi bilmemekle suçlamakta ve şöyle demektedir:
"Rasûlullah’ın herhangi bir gazvede kadınlara pay ayırdığını bilmiyoruz. Bu konuda gelen hadisler çoktur. Şayet uzayacağından korkmasam bunların çoğunu sana yazardım. Muhammed b. İshak ve İsmail b. Ümeyye’nin naklettiklerine göre İbn Hür¬müz şöyle demiştir: "Necde b. Âmir, İbn Abbas’a, Hz. Peygamber ile bera¬ber savaşta hazır bulunan kadınların durumunu yazılı olarak sormuş İbn Abbas da ona şöyle yazmıştır:
’Peygamber (s.a.v.) ile beraber savaşa katı¬lan kadınlar bulunur. Rasûlullah da onlara ganimetten az bir şey verirdi, an¬cak pay ayırmazdı’. Bunu nakleden Ebu Yusuf devamla: ’Bu konuda hadis çoktur ve bu konudaki sünnet maruftur’ demektedir. (A.g.e, 37-38.)
4- Yine Ebu Yusuf’un, hadise ittibaen Ebu Hanife’nin bir görüşünü reddetmesi de dikkat çekici örneklerden biridir. Müşrikler, müslümanlar tarafından öldürülen bir müşrikin cesedini sa¬tın almak isterlerse Ebu Hanife’ye göre bunun bir mahzuru yoktur. Çünkü onların mallarını gasp yoluyla almak müslümanlara helaldir. Cesedi kendi azalarıyla satın aldıklarına göre bu, evleviyetle helal olur. Zira onların can¬lan ve malları müslümanlara helal kılınmıştır. Ebu Yusuf şöyle diyor:
"Ben bunu hoş görmem ve bundan menederim. Zira müslümanların harp ehliyle veya başkalarıyla, içki, domuz, ölü eti ve kan alışverişinde bulunmaları caiz değildir. Bu konuda bize Abdullah b. Abbas’tan şu hadis ulaşmıştır: "Müşriklerden bir adam hendeğe düştü. Müslümanlara mal vererek cesedini geri aldılar. Bu, Rasûlullah’a sorulunca onları bundan nehyetti". (Ebu Yusuf, Kitabül-Haraç, 199.)
İmam Muhammed de hadis ve sünnete ittiba konusunda aynen Ebu Ha¬nife’nin ve Ebu Yusuf’un gösterdikleri hassasiyeti göstermiştir.
5- Misvak konusunda, "misvak kullanmak bize göre sünnettendir ve terk edilemez" demektedir. (Şeybânî, el-Âsâr, 17.)
6- İmam Muhammed’in de hadise ittibaen Ebu Hanife’nin bazı görüşlerini kabul etmediği vakidir. Bunlardan birini kendisi şöyle anlatıyor: "Ebu Hanife’nin Hammad’dan, O’nun da, İbrahim’den naklettiğine göre, İbrahim, sâime (dışarıda otlayan) ve nesil üretmek maksadıyla beslenen atın zekâtı hakkın¬da şöyle demiştir: "İsterse her at için bir dinar, isterse on dirhem verir. İster¬se kıymetini hesap eder ve her iki yüz dirhem için beş dirhem verir. Bunların hepsi Ebu Hanife’nin görüşüdür."
Bizim görüşümüze gelince, atta zekât yoktur. Bize, Hz. Peygamberin, "ümmetimi at ve köle zekâtından affettim" (Şeybanî, el-Asl, 11, 64.) dediği ulaşmıştır. Ayrıca Ebu Hureyre’den gelen bir rivayette Peygamber (s.a.v.), "müslüman bir kim¬seye atında ve kölesinde zekât yoktur" buyurmuştur. (Şeybânî, el-Âsâr, 55; Ebu Yusuf, el-Âsâr, 87.)
Bu örnekler açıkça göstermektedir ki Ebu Hanife ve talebeleri Hz. Peygamber’in hadis ve sünnetine ittiba konusunda hiçbir şüpheye yer bırak-mayacak müsbet bir tutum içerisindedirler. Bu ittibanın sınırı, yerine göre sa-habe ve tabiînin söz ve tatbikatını da içine almakta, rivayetleri değerlerdirmede her imam duruma göre kendi görüşlerini belirtmede müstakil davranmaktadır. (Dr. İ. Hakkı Ünal, A.g.e., 76-81)
Sonraki yazımızdaki konular;
1 - Ebu Hanife’nin hadisle ilgili eserleri
2 - Hanefi Mezhebinin tesisi, olacaktır.
İmâm-ı A'zam Ebu Hanife (k.s) - 3
Özlenen Rehber Dergisi 94. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.