Özlenen Rehber Dergisi

13.Sayı

Kalb-i Selîm Gerek

Abdurrahman ÇALIŞKAN Özlenen Rehber Dergisi 13. Sayı
Yeni bir sayıda daha Merhaba!
Hazreti Mevlânâ’nın tabiri ile ruh, her daim aslına rücû etmek ister. İster ya, bir ummandan alınıp da yalçın dağların başına, bu ummana yeniden aksın diye bırakılan su misali, yolculuğunda asla yalnız olmayacaktır.
Dış, iç’e tâbîdir. İç’te ise, birden fazla kuvvetler bulunur. Dış’ın, iç’e olan tâbîiyeti, içteki kuvvetlerin kendi aralarındaki galebelerine bağlıdır. Âdemoğlunun her içkin kuvveti, farklı gıdalarla beslenmektedir. Nasıl ki beslenmesi dengeli ve yeterli olan bir birey, sıhhatli ve zinde olursa, içkin kuvvetler de kendilerine has gıdaları alınca sıhhat kazanmaktadır. Daha kuvvetli olan, diğerlerini kontrol altına alır. Şu halde hangisini beslediğimize dikkat etmek durumundayız.
İnsandan ayrılmayan bu kuvvetler, Ruh, Akıl ve Nefis’tir. Yüce Yaradan, kullarını bu dünyaya rızasını kazanmaları ve cenneti hakketmeleri için göndermiştir. Cennete îman ile girilir. Rasûl-i Ekrem Efendimizin ifadesi ile de îman’ın atmış küsür şubesinin yarısı temizlikle ilgilidir. İman kalptedir, temizlenmesi istenen hastalılar ve kirlilikler de.
Akıl orta bir mahalde bulunur. Diğer iki kuvvetten hangisi güçlü ise ondan emir alır. Bu durum insanı aziz de edebilir zelil de. Ruh’un aslında safiyet vardır; fakat nefis tezkiye edilmeden, ne akıl faydalı kararlar alıp da yol gösterebilir, ne de ruh ölümle vuslat yaşayabilir. Hasıl-ı kelam dışımız gibi içimizi de terbiye etmek zorundayız. Rabbimiz Celle ve Alâ Hazretleri Rasûl-i Zîşân (s.a.v.) için Kur’ân-ı Mecîd’inde (Bakara 151) ’...Sizi tezkiye eden bir Rasûl gönderdik...’ buyurmuştur. Peygamberler miras olarak ilim bırakmışlarıdır. İşte bu tezkiye ilmi, Ehl-i Tasavvuf’la tevârüs etmiş ve mürşid-i kâmiller bu ilmin âlimleri olarak Efendimize (s.a.v) varis olmuşlardır.
Kıymetli ’Rehber’ okurları! Bu sayımızda da sizlere, iç dünyamıza ışık tutacak ve bir muhasebe imkanı bulacağımız önemli çalışmalarla karşınızdayız.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız anlamda, Rahmetli Üstâdımızın kaleminden ’Kötülüklerin Kaynağı Nefs ve Kalplerin Pası (Rayn)’ adlı bir tefsir çalışması ve başyazarımız Sayın Muzaffer YALÇIN Hocaefendi’nin de, Nefs-i Emmâre, evsafı, tezâhürleri ve tezkiyesi hakkında, derûnumuza hitap eden bir yazısını okuyacaksınız.
Nefis tezkiyesi konusunda, tasavvuf yolunun büyükleri, taliplerin evvelemirde içerisinde bulundukları gafletten sıyrılmasını, tevbe ve istiğfar ile de Rabbimize karşı hatalara pişmanlığı dile getirmeyi ve sebat etmeyi şart görmüşlerdir. Bir şuur uyandırması ve yol göstermesi açısından Rahmetli Üstadımızın ve Muzaffer YALÇIN Hocaefendi’nin çalışmaları akabinde talipler için, Abdülcelal EMANET’in ’Yüzyılın Bela Hastalığı Gaflet’ ve ’Tevbe’ başlığıyla Yakup YÜKSEL’in yazılarını anlamlı bulacağınızı ve istifade edeceğinizi umarım.
Konu tasavvuf ve nefis tezkiyesi olunca elbette akla, mürid-mürşit ilişkisi ve mürşid’den istifadenin nasıl olacağı gelmektedir. Mustafa ULUM kardeşimiz de bizleri bu hususta aydınlatmakta, mürşid’e karşı edeb ve sadakatin önemine dair örneklemelerde bulunmaktadır.
Şefaat, Kur’an ile sabit olup Efendimizin (s.a.v.) Hadîs-i Şerif’leri ile de tekid edilmiştir. Allah’ın izin vermesine ve bazı şartlara bağlı olarak gerçekleşecek olan şefaât, bâzı mihrakların tesiri ile kimi Müslümanların itikadında, tezahür etmeyeceği yönünde yer alır olmuştur. Önceleri de var olmakla beraber, günümüzde de gittikçe artan bir anlayış ki; Efendimiz (s.a.v)’in hadis-i şerifleri olmaksızın din-i mübîn’i anlamaya (anlamamaya) çalışma çabası. İş bu anlayışın tesiri iledir ki Kur’an da hakkıyla anlaşılamamış ve yanlış anlamlandırmalar da vaki olmuştur. Bu anlam kargaşalarının bir çoğu da, Müslümanların üretmediği ve anlamı da henüz netleşmemiş ’Modernlik Kavramı’ altında tartışılmaktadır. Beyhâkî’nin Yusuf B. Mihran yoluyla İbn-i Abbas’tan günümüzü çok güzel anlatan şu hadis-i şerif gerçekten câlib-i dikkattir: Hz. Ömer (r.a.) bir gün hutbe verirken şöyle dedi: ’Bir zaman gelecek ve bu ümmetten bir gurup recim cezasını inkar edecekler, deccalı inkar edecekler, kabir azabını inkar edecekler, şefaati inkar edecekler ve cehennemden çıkarılacak insanları inkar edecekler. Bu önemli ve hacimli konuyu Mustafa Yavuz YILMAZ kardeşimiz çalışmış ve ’Şefaat’ başlıklı çalışmasında çok güzel bilgiler vermiştir.
Geçen sayımızda konusunun bir kısmına değinen Eyüb ÖZBERK, bu sayımızda da ’İslam’da Ana-Baba Hakkı’ adlı çalışmasında, onların üzerimizde yüksek haklarının bulunduğuna ve maddeler halinde evladın ebeveynine karşı gerek hayat, gerekse memâtlarında ki vazifelerine değinmektedir.
Bir daha ki sayıda buluşmak dileği ile Allah’a emanet olunuz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.