Özlenen Rehber Dergisi

13.Sayı

Kötülüklerin Kaynağı Nefs ve Kalplerin Pası (rayn)

Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Mecîd’inde, Nisâ Sûresi’nin 79. âyetinde, insanın işlemiş olduğu iyilikleri ve kötülükleri şöyle haber vermektedir:
’Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir.’
Yine Allah-ü Zülcelâl, Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân’da, Mutaffifîn Sûresi’nin 14. âyetinde şöyle buyurmaktadır:
’Hayır, Hayır! Onların işleyip kazandıkları şeyler kalplerinin üzerinde pas olmuştur.’
Bu âyetin başındaki ’Kellâ’ kelimesi red ve zecr içindir. Yani o, öncekilerin bâtıl hikâyeleri, efsâneleri değildir. Tirmizî’de Ebû Hüreyre (r.a)’in Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’den şöyle işittiği rivâyet olunur: ’Mü’min bir günah işlediği zaman, onun kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o kişi tevbe edip (nefsini o günahtan) çekip çıkarır ve (Allah’tan) mağfiret dilerse, kalbi (o pastan) kalaylanıp temizlenir. Eğer mü’min günâhı fazlalaştırırsa, kalbindeki siyah iz fazlalaşır. İşte Allah’ın Kitâbı’nda buyurduğu ’rân’ budur.’(1)
İşte Mutaffifîn Sûresi’nin 14. âyetinde geçen ’râne’ fiili bu mânâyı taşımaktadır. Tirmizî; ’Bu hadîs hasen ve sahihtir’ demiştir.
Mücâhid; ’Kişi günah işleye işleye günahlar kalbini kapladığı ve kalbini tamamen örttüğü zaman ’kalbine rayn çökmüş’ denilir’ demektedir.
Evet günahlar çoğaldığında kalb kalbur gibi olur. Artık hiç bir hayra kulak vermez ve orada herhangi bir yararlı iş sâbit olmaz, dökülür.
Ebû Muâz en-Nahvî şöyle der: ’Rayn kalbin günahlardan simsiyah kesilmesi demektir. Tab’; kalbin tamamı siyah olup üzerine mühür vurulması demektir.’
Zeccâc; ’Rayn pas gibidir. İnce bir duman gibi kalbi kaplar’ diyor.
Kıfl’ ise tab’dan daha korkunçtur. Kıfl; ’kilit’ mânâsına gelir. Yani kalp bir nevî kilitlenir. O kalp artık hiç bir hayır işleyemez olur ve o kalbin sahibi tamamı ile şerre yönelir.

Allah’ın Sevgisine Sebep Olan İyilikler;
Yukarıdaki âyet-i kerîmelerde kötülüklerin kaynağının nefs olduğu, işlenen kötülüğün ise insanın kendi kazancı sonucu meydâna geldiği ve bu kötü kazancın da kalbin üzerinde pas (rayn) oluşturduğu ifâde edilmektedir.
Peki Allah’ın bir lutfu olan iyilikler, insanın kalbinde nasıl bir etki yapar? Bu husûsu düşündüğümüzde konunun iyilik, sevgi ve hidâyet yönüne ışık tutan aşağıdaki âyet-i kerîmeyi tefekkür etmekte fayda vardır:
Allah-u Teâlâ Kehf Sûresi’nin 17. âyetinde hidâyet hususunda şöyle buyurmaktadır:
’Allah kime hidâyet verirse, işte o Hakk’a ulaşmıştır. Kimi de hidâyetten mahrûm ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın.’
Cenâb-ı Hakk ilk önce kulunu sever. Sevince, onun kalbine sevgi tohumunu atar. Böylece Rabbü’l-Âlemîn o kulu sevdikten sonra ona hidâyeti nasîb eder. Böylelikle onun günahlarını affeder; velev ki en büyük günahları irtikap etmiş olsa bile. Artık kul Cenâb-ı Hakk’a sevgi duyar.
Bundan sonra Cenâb-ı Allah kulunu kendisine çeker. Hazret-i Allah (c.c.) mekândan münezzeh olduğu için o kulunu Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’in vâsıtası ile çeker. Artık o kul Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i aramaya başlar. Eğer o kulun Allah-u Azîmü’ş-Şân’ı dost edinme nasîbi varsa o kulu Efendimiz (s.a.v.)’in kontrolünde bir dostuna havâle eder. O Allah dostu onu mânevî olarak terbiye ederken kalbindeki Allah sevgisinin nüvesini yeşertmeye başlar. Böylece Allah sevgisi onun kalbinde yeşerir.
Nitekim Cenâb-ı Hakk bir hadîs-i kudsîsinde Hazret-i Dâvud (a.s.)’a hitâben:
’-Ey Dâvud! Benim dostuma dost ol, düşmanıma düşman ol ve beni kullarıma sevdir’ buyurduğunda Hazret-i Dâvud (a.s.):
’-Yâ Rabbi! Dostuna dost, düşmanına düşman olurum; ama sen Rabbü’l-Âlemin iken ben senin kullarını sana nasıl sevdireyim?’ demiştir. Bunun üzerine Hazret-i Allah (c.c):
’-Yâ Dâvud! Benim kullarıma sen benim afv ve rahmetimden bahset. Ben onların kalbindeki sevgi fidelerini yetiştiririm’ buyurmuştur.
Aslında o kalbe sevgi tohumunu atan doğrudan Hazret-i Allah (c.c.)’dur. Allah dostunun konuşmaları su ve güneş mesâbesindedir. Bu konuşmalar tıpkı su ve güneş gibi o tohumun yeşermesini sağlar. O Allah dostunun bu konuşmaları, o kulun kalbinde hem Allah’a ve hem de Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e olan sevgisini ziyâdeleştirir. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’e sevgisi doruk noktaya ulaşınca, ehl-i beytinin ve sahâbesinin sevgisi açılır. İşin özü budur. Hidâyet yolunun aslı da budur.
Ehl-i Beyte ve sahâbeye sevgi olmadan Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’i sevmek mümkün değildir. Kalpte bir sevgi tohumu nüvesi vardır. Bu tohum hidâyet ve aşk nüvesidir ve bu nüveyi yeşertecek bir sohbet gereklidir. İşte Allah dostunun bu sohbetleri bu kalpteki aşk nüvesini yeşertir.
Kaynakça:
1. İbn-i Mâce, Zühd / 29 (İbn-i Mâce Tercümesi -X, s. 520); Ahmed b. Hanbel, Müsned -II, 297.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • ünsal

    insan oğlunun kaçaçak hiç bir yeri yok dönüşü yalnız allaha Allahım bizleri senin yolundan senin rahmetinden ayırma. Allaha kul olmak ne güzel bir şey bizlere bu imanı lütuf ettiği için ne kadar şükretsek azdır.

1 kişi yorum yazdı.