Her insanın hayatı boyunca karşılaştığı bir çok iyi şeyler, güzellikler mevcuttur. Hakikatte bütün iyilikler, güzellikler yüce Allah’tandır. Tevhid inancının gereği de insanın, bütün güzelliklerin kaynağının zât-ı bârî olduğunu bilip, onun emrettiği şekilde hamd ve şükrünü sadece ona has kılmasıdır. Zira hamd ve şükre ancak O layıktır.
Cenâb-ı Allah hikmeti gereği herhangi bir kuluna yapacağı ihsan ve ikramı halk eder ve onu kuluna sebep dairesi içerisinde ulaştırır. Bir önceki çalışmamızda izah ettiğimiz gibi bu, Cenâb-ı Hakk’ın, kainatta cârî olan bir sünneti (âdeti)’dir. Her ne kadar kulun, kulluk vazifesinin gereği; sebepleri aşıp, sebeplerin arkasındaki asıl müsebbibi bulması, hamd ve şükrünü ona tahsis etmesi olsa da, bu husus sebeplerin külliyyen ortadan kaldırılması ve bu sebeplere itibar edilmemesi demek değildir. Herhangi bir ihsana kavuştuğumuzda evvela hamdımızı Allah’a yapar, saniyen bu ihsanın bize gelmesinde vesile olan kişiye de teşekkür eder ve elimizden geliyorsa o şahsa bilmukabele ihsanda bulunmaya gayret ederiz. Şayet buna kadir değilsek, o kişi hakkında hayır duada bulunuruz. Zira Peygamber Efendimiz bir hadislerinde: ’Kim bir ihsana mazhar olursa, bulduğu takdirde hemen karşılığını versin. Bulamazsa, verene senada (övgüde) bulunsun. Zira onu övmekle teşekkürünü yerine getirmiş olur. Ketmeden (karşılık vermeyen) nankörlük etmiş olur’1 buyurarak bu hususun önemine işaret etmişlerdir. Teşekkür etmenin aksine o kimsenin iyiliğine karşı nankörlük etmek aynı zamanda nimetin asıl sahibi olan Hz. Allah’a nankörlük etmek demektir. Zira bir hadis-i şerifte: ’İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da teşekkürünü eda etmemiş olur’2 buyurulmuştur.
İnsanın ebeveyninden ne kadar çok iyilik ve ihsana mazhar olduğunu geçen yazımızda bir nebze olsun anlatmaya çalışmıştık. Kendilerinden sayısız ihsan ve ikram gördüğümüz o fedakar insanlara karşı yapacağımız her iyilik ve ihsan, malımızdan yapacağımız her harcama, onlara karşı yerine getirmemiz gereken bir vazife, aynı zamanda bir şükran borcudur. Onlar için şükran babında yapacağımız her iyilik de netice itibariyle Cenâb-ı Hakk’a yapılmış bir şükür ve hamd mesabesinde sayılacaktır.
Yine geçen yazımızda ana-babaya yapılan tâat ve ihsanın, kulların Allah’a imandan sonra yapabilecekleri salih amellerin en önemlilerinden birisi olduğunu beyan etmiştik. Her halde bunun böyle olduğuna en büyük delil, ayet-i kerîmelerde ana-babaya ihsanın Allah’a imandan hemen sonra zikredilmesidir.
Bir çok ulema ana-babaya iyiliğin Allah yolunda cihat gibi diğer pek çok salih amelden üstün ve öncelikli olduğunu söylemişlerdir. Bu mevzuda rivayet edilen pek çok hadis-i şerif de buna işaret etmektedir. Örneğin Abdullah ibn-i Mes’ûd’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Nebi (s.a.v)’e ’hangi amel Allah’a daha çok sevimlidir?’ Diye sordum. Rasûlullah (s.a.v.) cevaben: ’Vaktinde kılınan namazdır’ buyurdu. Ben: ’Sonra hangisi?’ Dedim. ’Ana-babaya iyilik etmektir’ buyurdular. Ben: ’Sonra hangisi’ diye sordum. ’Allah yolunda cihat etmektir’ buyurdular.3 Bu hadis-i şerifte de açıkça görüldüğü gibi, ebeveyne iyilik İslam rükünlerinin en büyüğü olan namazdan hemen sonra ve cihattan önce zikredilmiştir. Hatta Ebû Sâid’den nakledildiğine göre, Yemen ahalisinden bir adam Hz. Peygamber’e hicret ederek gelmişti. Rasûlullah (s.a.v.) ona: ’Yemen’de bir kimsen var mı?’ Diye sordu. Adam: ’Anam-babam var’ deyince: ’Peki onlar sana cihat etmen için izin verdiler mi?’ diye tekrar sordu. ’Hayır’ cevabı üzerine: ’Öyleyse onlara geri dön. Onlardan izin iste. Şayet izin verirlerse cihada katıl. Vermezlerse geri dön, onlara hizmet et’ buyurdular.4
Peki Allah (c.c.) katında bu kadar sevimli bir amel olan ebeveyne iyilik nedir? Nasıl olmalıdır? Bize bunca ihsanları dokunan ebeveynimize karşı yapmamız gereken vazifeler nelerdir?
Şurası bir gerçek ki onlar için ne kadar iyilikte bulunursak bulunalım onların üzerimizde olan haklarını ifadan aciz kalırız. Ne kadar çabalasak da onlara karşı vazifelerimizi hakkıyla eda etmiş olmayız. Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edilen bir hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: ’Hiç bir evlat babasının hakkını ödeyemez. Bundan bir durum müstesnadır. O durum da şöyledir: Babasını köle olarak bulur, onu satın alır ve azad eder.’5 Bu durum babaya karşı böyledir. Ya annemizin üzerimizde olan hakları?
Rivayet olunduğuna göre: Bir adam tavaf esnasında yaşlı anasını sırtına almış tavaf yaptırıyor olduğu halde geçerken Rasûlullah (s.a.v.)’e hitaben: ’Ben bu davranışımla anamın hakkını ödemiş oldum mu?’ Diye sordu. Rasûlullah Efendimiz ona cevaben: ’Hayır, bu halin annenin seni karnında taşırken bir defa inlemesine bile mukabil değildir’ buyurdular.6
Evlatları üzerinde bu denli hakka sahip olan ebeveynlere karşı yapılması gereken vazifelerin beyanında, ayet ve hadisler ışığında şu hususları zikredebiliriz:
1- Onlara hiç bir şekilde eza ve cefa vermemek. Kalplerini kıracak davranış ve hareketlerden ictinab edip her hâlükarda rızalarını kazanmaya çalışmak. Kaba söz, asık yüz ve çirkin hareketlerden şiddetle kaçınmak: Zira onlara eza verecek en ufak söz ve hareketler Kur’an ve Hadis’lerde bildirildiği üzere haramdır. Bir ayet-i kerîmede: ’Rabbin ancak kendisine kulluk etmenizi, ana-babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Onlardan biri ya da ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara ’öf’ bile deme. Onları sakın azarlama. Onlara hep güzel, tatlı, iç açıcı söz söyle’7 buyurularak ebeveyne karşı yapılabilecek en küçük eza ve cefa haram kılınmış, böylece daha kötü ve şeni hareketlerin önü kesilmiştir. Aynı şekilde bu ayette ebeveynle konuşurken takınılması gereken edep ve hitap şekli de beyan edilmiştir. Yine bu ayet-i kerimeden ebeveyne karşı gösterilmesi gereken itina ve ilginin onların yaşlılık zamanlarında daha ziyade olması gerektiği hususu da anlaşılmaktadır. Zira küçük çocuklar ana-babalarının sevgi ve şefkatlerine ne kadar muhtaçlarsa, ana-babalar da yaşlılık zamanlarında çocuklarının sevgi ve ilgilerine o kadar muhtaçtırlar. Bu şekilde Cenâb-ı Hakk insanlar arasında kıyamete kadar baki kalacak eşsiz bir nizam vaz eylemiştir.
Yine bir çok hadis-i şerifte ana-babaya karşı yapılacak ezaların dünya ve ahirette kişinin cezalandırılmasına sebep olacağı bildirilmiştir. Bir hadis-i şerifte: ’Allah, babasına sövene lanet etsin. Allah anasına sövene lanet etsin’ buyurulmuştur.8 Diğer bir hadis-i şerifte de: ’Allah, ana-babasına asi olana lanet etsin’ buyurulmuştur.9
2- Şahsî malından ana-babası için harcama yapması: Dinimiz bu hususta da bağlayıcı bir kaide koymuş, yardıma ve bakıma muhtaç ebeveynin bakım ve masraflarını maddî durumları iyi olan evlatlarının üzerine yükleyerek bu mevzuda da gereken hassasiyeti göstermiştir. Nasıl ki bir şahıs karısına, çocuklarına bakmakla yükümlü ise, aynı şekilde yoksul ve bakıma muhtaç ana-babasına da bakmakla yükümlüdür. Bir ayet-i kerimede: ’Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey; ana-baba, yakınlar (akrabalar), yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Şüphesiz, Allah yapacağınız her hayrı bilir’10 buyurularak, ana-babaya gösterilmesi gereken sevgi ve ilginin yanı sıra maddî harcamanın da elzem olduğu belirtilmiştir. Şayet bir şahsın maddî durumu elveriyorsa, evine aldığı eşya ve yiyeceklerden ana-babasına da almalı, bu şekilde onların gönüllerini hoş tutmaya çalışmalıdır.
İnsanın ana-babası hakkında yapacağı harcamalar sadaka sınıfından sayılmamalıdır. Bilakis bu, ana-babanın çocuklarının mallarında olan bizatihi haklarıdır. Hele hele babanın evlatlarının malları üzerinde tasarruf hakkı bile vardır. Cabir bin Abdullah’tan rivayet edildiğine göre, Bir adam: ’Ya Rasûlallah! Benim biraz malım ve çocuğum vardır. Babam da cidden benim malımı alıp tüketmek istiyor (Ne yapayım?)’ diye sordu. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem Efendimiz adama: ’Sen babanın kazancısın, malın da babana helaldir’ buyurdu.11
Dinimizin bu mevzudaki tavrı görüldüğü üzere gayet açıktır; ancak bir çok mevzuda olduğu gibi bu hususta da toplumumuzun gaflet içerisinde olduğunu, her geçen gün sapmaların arttığını müşahede etmekteyiz. Herhalde, dînî değerlerin aile topluluklarında uygulanmadığı, şahsî menfaatler ve çıkarların ön planda tutulduğu madde perest bir toplumdan da bunun haricinde davranışlar beklemek imkansızdır.
Halk arasında sıkça telaffuz edilen; ’Baba, oğluna koca bir bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzümü çok görmüş’ sözü de bu gerçeği pek açık bir şekilde ifade etmektedir. İnsanların ebedî hayatı olan ahiret hayatına hazırlık safhası sayılan dünya hayatına gelişlerinde bir vesile teşkil eden, en zayıf zamanlarında yardımına koşan, malından cömertçe infak eden ebeveynlerini nasıl kapı dışarı ettiklerini, hatta dövdüklerini hepimiz görmekte veya duymaktayız. Bu da bize içinde yaşadığımız toplumun, bazı kimselerin gericilik diye tabir ettikleri İslam dininin yüce değerlerinin ne kadar gerisinde olduğunu bir kez daha ispat etmektedir.
3- Ana-babanın imkan elverdiği müddetçe meşru istek ve arzularını yerine getirmek: Bu istek ve arzuların meşruluk kaydı ile sınırlanmasından maksad, bu isteklerin şeriat dairesi içerisinde cereyan etme zorunluluğudur. Yani ebeveynin çocuklarından yerine getirilmesini istedikleri şeyler şeriatın esas kaidelerine zıt şeyler olmamalıdır. Şayet onların istekleri dinen yasaklanmış bir şeyin işlenmesini gerektiriyorsa, bu takdirde onlara itaat edilmez. Zira bir hadis-i şeriflerinde Efendimiz (s.a.v.): ’Yaratana isyan hususunda yaratılana itaat edilmez’ 12 buyurmuştur.
4- Onlar için devamlı surette hayır dua etmek, Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulunup af ve mağfiret edilmelerini dilemek: Yüce Rabbimiz, kelâmı olan Kur’an’da, onlar için yapılacak dua ve istiğfar şeklini kullarına talim buyurmuştur. İsrâ sûresindeki bir ayet-i kerimede: ’Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve; ’Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl terbiye edip yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara öylece rahmet et’ diyerek dua et’ buyurulmuştur.13 Ana-babanın af ve mağfiretleri için Cenâb-ı Hakk’a yalvarıp, niyazda bulunmak aynı zamanda İbrahim (a.s.)’ın bir sünnetidir. O: ’Ey Rabbimiz! Amellerin hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve tüm müminleri bağışla’ 14 diyerek dua ve niyazda bulunmuştur. Bizler de her namazda ikinci teşehhüdden sonra okunması müstehap olan bu duayı okumaya gayret etmeli, hiç değilse ebeveynimize olan şükran borcumuzu bu şekilde ödemeye çalışmalıyız.
5- Ebeveynin vefatında kefenlenme, teçhiz ve defin işleriyle bizatihi ilgilenmeli, şayet borçları varsa sahiplerine ödemelidir. Ayrıca gücü yettiği nisbette kabirlerini ziyaret etmeli onlar için tevbe ve istiğfarda bulunmalıdır.
6- Ebeveynleri hayattayken onlar için yapmış olduğu iyiliklere, vefatlarından sonra da devam etmelidir: Zira kişinin ana-babası için yapmış oldukları iyilikler onların amel defterlerine yazılmaktadır. Ebû Useyd’den gelen bir rivayette şöyle demiştir: Bir adam; ’Ey Allah’ın Rasûlü! Ana-babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkanı var mı? Ne ile onlara iyilik yapabilirim?’ Diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.): ’Evet, vardır’ dedi ve açıkladı: ’Onlara dua etmek, onlar için Allah’tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babanın akrabalarına karşı da sıla-i rahmi îfâ etmek, ana-babanın dostlarına ikram etmektir.’15
Şayet imkanları elveriyorsa yemek yedirme, fakir ve muhtaçların ihtiyaçlarını görme kabilinden hayır-hasenatta bulunup sevaplarını onların ruhlarına bağışlamak suretiyle amel defterlerinin açık kalmasını sağlamak da, onlara karşı yapılabilecek iyilikler cümlesindendir.
Yine onlar adına hac yapmak ki, bir çok hadis-i şeriflerde bunun cevazına işaret edilmiştir. Bu kabil hadislerden bir tanesi de Zeyd bin Erkam’dan rivayet edilen; ’Kim ebeveyninden birine bedel olarak haccederse bu hacla onun borcunu ödemiş olur’ bu durum onlara (semadaki ruhlarına) müjdelenir. Kişi ana-babasına karşı isyankar bile olsa, bu iyiliği sebebiyle Allah’ın katında iyi kullar zümresinde yazılır’16 hadis-i şerifidir.
Hakikatte ana-babanın ihtiyarlayıp da evlatlarının bakımına muhtaç hale düşmeleri evlatlar için ahiret namına kaçırılmaması gereken bir fırsat sayılmalıdır. Zira ebeveynin bakımlarını en güzel bir şekilde yerine getiren bir insana cennnet kapıları aralanmış demektir. Bir hadislerinde Efendimiz (s.a.v.): ’Baba cennetin orta kapısıdır. Dilersen bu kapıyı zayi et, dilersen muhafaza et’ buyurmuşlardır.17 Eğer bir kul bu kapıya sahip olursa cennete girmeye hak kazanacak, ama bu kapıyı zayî ettiği taktirde peygamberî bedduanın muhatabı olacaktır. Ebû Hureyre’nin rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz bir gün: ’Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün’ dedi. ’Kimin burnu sürtülsün yâ Rasûlallah!’ Diye sorulduğunda şu açıklamada bulundu: ’Ebeveyninden her ikisinin veya sadece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyenin.’18 Böyle bir insan cenneti kaçırmış ve bundan daha ilerisi rıza makamından mahrum olmuştur. Zira, ’Allah’ın rızası babanın rızasından geçer. Allah’ın hoşnutsuzluğu da babanın hoşnutsuzluğundan geçer.’19
Cenâb-ı Allah hepimizi bu ve bunun gibi diğer salih amelleri işleyerek rızasına ve cennetine kavuşan kullarından eylesin...Amin.
Kaynakça
1- Tirmîzî, Birr, 86, (2035).
2- Tirmîzî , Birr, 35, (1955).
3- Buhârî, 2, (527).
4- Ebû Dâvûd.
5- Müslim, Itk, 25, (1510).
6- Bezzâr.
7- İsrâ Sûresi, 17/23.
8- Hâkim.
9- İbn-i Hibbân.
10- Bakara Sûresi, 2/215.
11- İbn-i Mâce, Ticaret, 64, (2291).
12- Hâkim, Ahmet İbn-i Hanbel.
13- İsrâ Sûresi, 17/24.
14- İbrahim Sûresi, 14/41.
15- Ebû Dâvûd, Edep, 129, (5942).
16- Heysemî, Taberânî.
17- Tirmîzî, Birr, 3, (1901).
18- Müslim, Birr, 9, (251).
19- Tirmîzî, Birr, 9, (1900).
İslamda Ana-baba Hakkı -ıı
Özlenen Rehber Dergisi 13. Sayı
çok teşükür ederim sizlere
ödewlerime çok yardımcı oluyor.Teşekkür ederim
çok güzel thank you
ÇOK GÜZEL BİR SİTE
ödevim icin cok iyi ama biraz uzun olmus. ALLAH razi olsun!!!!
kardeş çok güzel olmuş ödevim içinde çok iyi oldu hadi herkeze iyi günler...bu arada korn dinleyin youtubeden korn evolution yazın dinleyin...
allah sizden razı olsun ama yazı biçiminden rahatsız oldum
çok begendim ödevimde çok yardımcı oldu cokta ilgimi çekti herzaman okuyorum
çok beğendim çokta ilgimi çekti
bu bilgileri bizimle paylastiginiz icin rabbim sizden razi olsun cok uzun bulanlar yarisini okusun,bizler daha cok seyler yazip bilgilendirmenizi isterim.rabbim yar ve yardimciniz olsun
sa. arkdaslar yarın benım vaazım .İyıkı okumusum aslında bazı hadıslerı bılıyodum ama yüzü sürtülsün hadısı varya en sonda cok tehdıt dolu bır hadıs yanı alemlerın Mustafası'ndan da oyle bır hadıs duymak konunun ne kadar da onemlı olduguna ısaret edıyor selam ve dua ile bu arada mirac kandilinizi de en icten dileklerimle kutlar hayırlara vesile olmasını dilerim
Allah(cc)sizdn razi olsn.coq güsel bir çalışma olmuş
insanlara inş. bir şeyler öğretmişsinidir.çok güzel olmuş..............
ALLAH razı olsun.ama bişi var.çok uzun ben onu yazana kadar geberdim.yinede saolun
allah sizden razı olsun bunları yaptığınız için teşekürler......
güzel ama daha geniş kapsamlı olması lazım
çok güzel
çok beğendim cidden tebrik ederim sizi hemde dönem ödevimi çookkkhh güzel yapmış oldum:)...
Sizlere çok teşekkür ederim.Bu konu benim din kültürü dersimdi.En iyi ayrıntıları burda buldum. ALLAH RAZI OLSUN...
çok güzel olmuş ama biraz uzun olmuş
saolun allah razı olsun bizim insanlarımıza iyi bir şey öğretmiş olursunuz ve birde bir daha teşekkür ederim dönem ödevim için işe yaradı...
allah sizden razı olsun güzel bir paylaşım olmuş
Çok güzel olmuş