Özlenen Rehber Dergisi

13.Sayı

Şeytanın Tuzakları

Müzeyyen KANBUR Özlenen Rehber Dergisi 13. Sayı
Şeytanla kabristanda karşılaşan adam, şeytanı çok neşeli bir halde görünce şeytana sordu:
-’Bu ne hal?’
-’Altın devrimi yaşıyorum’ diye cevap verdi şeytan. Adam anlamazlıktan geldi ve
-’Ne demek istiyorsun?’ dedi. Şeytan;
-’Sen de pekala biliyorsun. Asırlarca ahir zaman dedim durdum. Şimdi artık mutluyum. O Asr-ı Saadette neler çektiğimi bir ben bilirim. Hangi sahabeyi görsem dizlerimin takat’i kesilirdi. Hele Ömer, onu görünce saklanacak delik arar, yolumu değiştirirdim. Daha sonrada rahat yüzü gördüm sayılmaz. Sahabeler gitti, müçtehitler geldi. Her asırda bir kutup, bir müceddit, nice alim nice veli... Bana rahat yüzü mü gösterdiler? Geylânî gitti, Gazalî geldi. Rabbânî gitti, Mevlânâ geldi?Şimdi gün benim, devran benim’ dedi. Adam sordu tekrar:
-’Milyonlarca, milyarlarca insanı nasıl yoldan çıkarıyorsun? Bunu hangi kuvvetle yapıyorsun?’
Şeytan bir kahkaha savurdu: ’Allah’ın onlara verdiği kuvvetle!’
-’Nasıl olur!?’
-’Anlatayım’ dedi şeytan: ’İnsana takılan bütün aletler, duygular, verilen bütün hisler, kuvvetler hep Allah’ın ihsanı. Ben o insana Allah’ı unutturuyorum. İçine vesvese atıyor, ne lazımsa yapıyorum. Oyunlar tezgahlıyor, tuzaklar kuruyorum. Sonunda bana uyarsa, Allah’ın bu ihsanlarını benim istediğim yönde kullanıyor. İşte bütün mesele bu kadar basit.’
-’Demek sen Allah’ı biliyorsun?’ diyerek hayretini belirtti adam. Şeytan acı acı gülerek, --’Öyle laf ediyorsun ki şaşıyorum’ dedi.
-’Hiç bilinmeyen bir Zât’a isyan edilir mi? O’nu bilmeyen mi var? Ama kimisi Kur’ân’ı dinler emirlerine uyar. Kimisi de beni dinler, isyan yolunu tutar.’
Adam, şeytana silahlarını sordu. Şeytan:
-’Bunları ezberlemeye hafızan yetmez’ dedi. ’En çok kullandıklarım dünya sevgisi, benlik davası, şehvet, gazap, hırs, haset, riya. Herkesin nabzına göre şerbet veririm. Birine aldanmazsa, diğerini sunarım. Kendime bağlayıncaya kadar peşini bırakmam. Bunu başardım mı işim kolaylaşır. Artık ben o kişinin ardına düşmem. O beni takip eder.’
Şeytan onu bir kabre götürerek ’Bak’ dedi. Adam baktı. Toprağın altını da, üstü gibi seyredilebiliyordu. Şeytan, ’şu var ya’ dedi, ’bil bakalım, erkek mi kadın mı? ’Ne bileyim ben’ diye cevap verdi adam. Şeytan ’vaktiyle’ dedi, ’şu kemikler bir kadına, şu ilerideki de bir delikanlıya aitti. İkisini de rahatlıkla parmağımda oynatıyordum. Bu kainatı, ondaki harika hadiseleri, insanın mükemmel yaratılışını, ölümü hesap gününü kısacası, her hakikat’i unutturdum onlara. Şehvetten başka bir şey düşünmez oldular. Bir ömür boyu hayvan gibi yaşadılar. Şimdi de azap çekiyorlar.’
Mezarlıkta biraz ilerlediler. Şeytan bir başka kabri gösterdi:
-’Bil bakayım, bu kemikler zengin kemiğimi, fakir kemiğimi?’
-’Kemiklerden bir şey anlaşılmıyor’ dedi adam. Ama mezar taşından bu şahsın vaktiyle zengin biri olduğu belli.
-’Evet’ diye cevap verdi şeytan. ’Ben bu adamı servetiyle gururlandırdım. Mal sevgisi gönlünde o kadar yer etti ki, işin birini bırakıp diğerine koşuyor, rüyalarında bile parayla uğraşıyordu. Ona rahat yüzü göstermedim. Gayr-i meşru kazançların peşinde koşturdum. Zalim oldu, hırsız oldu, mağrur oldu? Bunlar onu mahvetmeye yetti. Şimdi ilk hesabını veriyor. Şu berideki de bir fakirdi. Onu da bunun malına haset ettirdim. Kalbine kin ve nefret tohumları serptim. Bu kadarla da kalmadım, onu ruhî bunalımlara ittim. Sonunda kaderi tenkide kadar götürdüm. O da bir başka azap içinde. İşte bir taşla iki kuş vurmak diye buna denir’ dedi. Sonra kaybolup gitti.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.