Özlenen Rehber Dergisi

14.Sayı

İslâm Büyüklerinden Nasihatler

Müzeyyen KANBUR Özlenen Rehber Dergisi 14. Sayı
Hacı Bayram Velî’nin mürşidi olan Şeyh Hâmid Velî, kendisinden sonra halifeliği, oğlu Yusuf Hakikî’ye bırakmayarak, Hacı Bayram’ı vekil etmiştir.
Yusuf Hakikî, babasına karşı, hayretle karışık bir burukluk içine girmişti. Bir gün asık bir suratla, bu meseleyi düşünerek dergahın bahçesindeki kuyudan su çekerken, babası onu yanına çağırdı ve şöyle dedi:
- Bak evlâdım! Hz. Peygamber’in yolu açıktır. Devlet idaresinde, manevî işlerde, sanatta, işleri ehline bırakmak, veliahdî yetenekli kişilerden seçmek dinimizin emridir. Benden sonra, hakikate en ziyade aşina olup talebeleri yetiştirmeye en müsait kabiliyetlerle donanmış olarak Hacı Bayram’ı görüyorum. Sana karşı babalık sevgim, beni vazifemi yapmaktan ve doğru yoldan alıkoymaz.
Yusuf Hakikî babasının bu açıklamasını dinledikten sonra, ona şöyle bir soru sordu:
- Ama baba, görmüyor musun? Senin gibi bir dergahı değil, koskoca milleti idare eden padişahlar bile, saltanatı oğullarına devrediyorlar. Onlar Müslümanlığı bilmiyorlar mı? Onlar Hz. Peygamber’in yolundan habersizler mi?
Şeyh Hâmid Velî, bu sual üzerine âdeta irkildi. Rengi kaçtı ve üzüntülü bir sesle:
- Evlâdım! İsabetli bir noktaya değindin. Haklısın. Hz. Peygamber’in yolunda, idareyi en ehliyetli, en muktedir olana devretmek lazımdır; ama saltanatta kötü bir gelenek başlatılmış, öylece devam etmektedir. Kötü geleneklerin yaşaması, bizi hakikate karşı gelmeğe itmemelidir. Her şey yerli yerinde olmalıdır. Elması kuyumcunun örsüne, bakırı sultanın tacına koyan cehaletten daima sakın.
Bu sözlerden sonra Yusuf Hakikî, Hacı Bayram Velî’nin müridi olmuş, ona ziyadesiyle hürmet ve hizmet etmiştir.

& & &

Şeyh Abdülğaffar Hazretlerinin hanımı bir gece yarısı kocasına:
- Sizden sonra, yerinize oğullarınızdan kimi bırakacaksınız? Diye sormuştu.
Abdülğaffar Efendi:
- Oğullarımızın bizim yerimize geçme hakları ve liyakatleri yoktur. Yerime Pir Muhammed Gencevî geçecek, buyurdu.
Hanımı buna razı olmadı:
- Yerine mutlaka oğullarından birini bırakmalısın, diye ısrara başladı. Hanımının ısrarlarından kurtulamayacağını anlayan Abdülğaffar Efendi, ona şu teklifi yaptı:
- Bak hanım! 3 oğlumuz var. Üçü de yanımızda uyuyor. Pir Muhammed’in evi ise, buraya yarım günlük mesafededir. Oğullarımın her birini üçer kere isimleri ile çağırayım. Hangisi uykudan uyanıp yanıma gelirse, yerimi ona bırakayım. Eğer oğullarımdan hiç biri uyanamasa, üç defa da Pir Muhammed’i çağırayım. Eğer üçüncü çağırmamda yarım günlük mesafeden çıkıp gelirse ve kapıdan içeri girip ’ buyurun’ derse, yerime onu bırakacağım...
Bu teklife hanımı razı oldu. Abdülğaffar Efendi, çocuklarının her birini üçer kere çağırdı. Yandaki odalarda yatan çocuklar uyanamadılar. Daha sonra, talebesi Pir Muhammed’e iki kere seslendi. Üçüncü seslenişte, Pir Muhammed kapıdan içeri giriverdi. Abdülğaffar Efendi ona:
- Niçin geç kaldın? Diye sorunca,
- Efendim, birinci çağırışınızda çarığımı giydim. İkinci çağırışınızda yoldaydım. Üçüncü çağırışınızda ise, huzurunuza girdim, dedi.
Abdülğaffar Efendi, daha sonra hanımına dönüp:
Bu makamı ve vazifeyi dilediği kuluna Allah Teâlâ verir. Benim, senin gayretimizle, isteğimizle olmaz. Bu iş nasip meselesidir, buyurdu.

& & &

Mevlânâ Hazretleri vefat ettikten sonra, hayatta iken, kendi yerine halife ve vekil bıraktığı Hüsameddin Çelebi, talebeleriyle birlikte Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled’e gelerek:
’Artık bizleri irşat etmeye, ilim öğretmeye başlamanızı rica etmeye geldik. Zira, mübarek hocamız Mevlânâ’ya halife olmaya, ancak sizin tam layık olduğunuzu düşündük ve aramızda konuştuk. Bizler, cân-ü gönülden, gece gündüz demeden, sizin hizmetinizde olmaya, irşadınızla aydınlanmaya karar verdik.’ dediler. Hüsameddin Çelebi, bu sözleriyle halifelik hakkından feragat etmiş, hocası Mevlânâ’ya ve oğluna olan sadakat ve sevgisini fiilen göstermiş oluyordu.
Sultan Veled, bu bağlılık ve teveccüh karşısında çok duygulandı; ancak yapılan teklifi kabul etmeyerek:
’Siz, muhterem babamın sağlığında halifesi idiniz. Vefatından önce sorulduğunda da yine sizi halife bıraktığını ifade buyurmuştu. Bu sebeple siz bizim hocamızsınız. Bu vazife size verilmiştir. Başta kendim ve oğlum Arif Çelebi, size tabiiyiz, ne emrederseniz yapmaya hazırız.’ buyurdu.
Hüsameddin Çelebi, 1284 (H. 683) yılına kadar Mevlânâ’nın halifesi olarak, talebeleri irşat vazifesine devam etti. O sene vefat edince, yerine Sultan Veled geçti. Mevlânâ dergâhının faaliyetlerini o sürdürdü.
Bu hadise, bize, maneviyat büyüklerinin tevazularını, feragatlerini îsar, yani kendi yerlerine başkasını tercih ahlâkını gösteren ibretli bir levhadır.
İnsanlar maddî makamlara gelmek için, birbirleriyle hırsla yarışırken, rakip durumunda olan kişiler birbirlerini karalayıp ayağını kaydırmaya çalışırken, maneviyat büyüklerinin bu olgun ve faziletli hallerinden alınacak dersler olsa gerektir.
Not: Bu ibretli menkıbeler, İslâm Büyüklerinden Unutulmaz Sözler Ve Hatıralar (Mehmet DİKMEN)’den alınmıştır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

2 kişi yorum yazdı.