Özlenen Rehber Dergisi

53.Sayı

Ashabın Seçkini: Selmân-ı Fârisî

Dr. Celal Emanet Özlenen Rehber Dergisi 53. Sayı
Selmân-ı Fârisî Hazretlerinin Bazı Nasihatları

“Mü’min, doktoru yanında olan hastaya benzer. Doktoru, ona yarayan ve yaramayanı bilir. Hasta, kendine zararlı bir şeyi isterse, mani’ olur ve yersen ölürsün der. Mü’minin hali budur. O birçok şeyleri arzular, ama Allah’u Teâlâ mani olur, ta ölünceye kadar. Sonra Cennete gider.”

“Şaşılır şu kimseye ki, dünyaya hırsla sarılır ama ölüm onu aramaktadır. Unutmuş ama unutulmuş değildir. Güler, ama bilmez ki, Rabbi ondan razı mıdır, yoksa değil midir?”

“Üç şey beni hayrete düşürdü. Bunlar; ölüm kendisini yakalamak üzere olduğu halde, dünyalık peşinde olan kimselerin hali, kendisi gaflete dalıp, kendini unuttuğu halde unutulmamış olup, hesaba çekilecek olan kimseler ve Rabbinin kendinden razı olup, olmadığını bilmediği halde, ağız dolusu gülen kimselerin hali.”
* * *
Gayet az yerdi. Bir sofrada kendisine daha ziyade yemesi için ısrar edilince, Efendimizin (s.a.s.) kendisine; “insanların ahirette çok açlık çekecek olanları, dünyada doyuncaya kadar yemek yiyenlerdir.” buyurduğunu haber verdi. Çok cömert olan Selman (r.a.) günlük gelirinin çoğunu dağıtırdı ve el emeği ile geçinirdi. Fakirleri daima doyurur, onlarla beraber yerdi. Kendisi çok ihtiyar olduğu halde kendi işini kendi görürdü. Bir şey taşırken elleri titrerdi. Halk etrafına toplanır, eşyalarını biz taşıyalım derler, onlara; “Hayır yerine kadar kendim götüreceğim” derdi. Hâlbuki emrinde binlerce kişi vardı.

Buyurdular ki; “İlim çoktur fakat ömür kısadır. O halde önce dinde zaruri lazım olan ilimleri öğren!”

“Kalb ile bedenin hali kör ve topal bir kimsenin hali gibidir. Kör bir ağacın altına gider, fakat onda meyve olduğunu göremez. Topal, ağaçtaki meyveyi görür fakat alamaz, ilahi nimetleri kalb bilmeli, inanmalı, beden de onunla amil olmalı ki ahiretteki sonsuz nimetlere kavuşmak nasip olsun.”

“Sizler mümkün olduğu kadar sabah çarşıya ilk çıkan ve akşam en son dönen olmayınız. Çünkü bu iki vakit şeytanların harp ettikleri zamanlardır.”

“Bir kimse Allah’u Teâlâ’ya açık günah işlerse; tövbesi açık, gizli olarak günah işlerse tövbesi gizli olur. Tövbe ettikten sonra: “Ya Rabbi bu tövbe ile günahımı affet” diye dua etsin.”

“Üç şey beni devamlı ağlatır: Birincisi, Rasûlullah (s.a.s.)‘ın vefatı. Bu ayrılığa dayanamadım ve durmadan ağlıyorum. İkincisi, kabirden kalktığım zaman hâlim ne olur, onu bilmediğim için ağlıyorum. Üçüncüsü, Allah’u Teâlâ beni hesaba çektiği zaman Cennetlik miyim Cehennemlik miyim bilemiyorum. O zaman hâlim ne olur, bilemiyorum, onun için ağlıyorum.”

Selman-ı Farisi hazretleri arkasından bir kimsenin yürüdüğünü gördüğü zaman, “Bu hal, sizin için hayırlı, fakat benim için fenadır” buyurur, hiç kimsenin arkasından yürümesini istemezdi.

“Farzları tam yapmadığı halde, nafilelerle derecesini yükseltmeye çalışan kimsenin hali, sermayesi elinden çıktığı (iflas ettiği) halde kâr peşinde koşan bir tüccarın haline benzer.”

Kur’ân-ı Kerim’i tilavet eden bir kimseden Hicr sûresindeki, “Şüphesiz ki o azgınların hepsine va’d olunan yer, Cehennemdir.” âyetini işitince, feryat edip başını iki eli arasına alıp, çıkıp gitti ve üç gün kendine gelemedi. Ne yaptığını dahi fark edemiyordu.

“Namaz bir ölçektir. Kim dolu dolu ölçer, onu hakkıyla kılarsa, büyük ecir ve mükâfata kavuşur. Kim ki, eksik ölçerse (adabına uygun kılmazsa Allah’ın buyurduğu Veyl’i (Cehennemi) hatırlasın.”

Ebû Vâil diyor ki: Bir arkadaşımla Selman’ın ziyaretine gittim. Bize bir miktar arpa ekmeği ile biraz da tuz getirdi. Arkadaşım “Şu tuzun yanında biraz da sater (kekik gibi bir ot) olsaydı” dedi. Bunun üzerine Selman matarasını rehin vererek o otu aldı geldi. Yemeği bitirince arkadaşım, “Bize verdiği nimete kanaat ettiğimiz, Allah’u Teâlâ’ya hamd ederiz” dedi. Selman (r.a.): “Eğer kanaat etseydin, benim matara rehin olmazdı” buyurdu.

“Eline geçmediği halde geçmiş gibi nimetlere şükür edip razı olan, eline geçmiş hükmündedir” buyurdu.

Kendisine hakaret edip, kötü sözler söyleyen birisine “Eğer ahirette günahlarım ağır, sevaplarım hafif gelirse; senin söylediğinden çok daha kötüyüm. Yok günahlarım hafif, sevaplarım ağır gelirse; senin sözlerinin bana bir zararı olmaz” diye cevap verdi.

“Dünyada Allah için tevazu edin. Dünyada tevazu sahibi olanları Allah’u Teâlâ kıyamet günü yüceltir.”

“Cehennemin zulmeti ve azabı, dünyada iken insanların kendilerine ve başkalarına yaptıkları zulümdür.”

Kendisine niçin yeni güzel elbise giymiyorsun diyenlere buyurdu ki: “Kölenin güzel ve iyi elbise ile ne münasebeti olabilir. Azad olduğu (Cehennemden kurtulduğu zaman hiç eskimeyecek ve çok güzel elbiseler kendisine giydirilecektir.”

Selman-ı Farisi hazretleri ölüm döşeğine yattığı vakit ağladı. Sebebini soranlara “Dünyadan ayrıldığım için ağlamıyorum. Ancak Efendimiz (s.a.s.); “Dünyadan ayrılırken sermayeniz bir yolcunun yol azığından fazla olmasın” buyurmuştu, işte buna ağlıyorum” dedi. Hâlbuki öldüğü vakit bıraktığı malın kıymeti on dirhem civarında idi.

Bir gün yanında misafiri olduğu halde Medayin’den çıkıp bir yere gidiyorlardı. Yolda karınları acıktı, yiyecek bir şeyleri de yoktu. Orada geyikler vardı ve süvari atıyla dahi onlara yetişemezdi. Kuşlar vardı. Fakat avcılar onları vuramazlardı. Zira uzaktan hemen kaçarlardı. Selman-ı Farisî hazretleri bir geyik ile bir kuşu yanına çağırdı, ikisi de yanlarına geldi. Onlara “Bu kimse benim misafirimdir. Sizi ona ikram etmek istiyorum” buyurdu. Geyik ve kuş hiç itiraz etmediler. Onları kesip yediler. O zat bu işe çok hayret etti ve “Ey efendim, geyik ve kuşu çağırdınız hiç kaçmadan yanınıza geldiler, ben buna hayret ettim” dedi. Hz. Selman buyurdu ki: “Bunda hayret edilecek bir şey yok. Bir kimse Allah’u Teâlâ’ya itaat eder ve O’na isyan etmez ve günah işlemezse, her şey ona itaat eder.”

“Allah’u Teâlâ mü’minin hastalığını ona kefaret yapar ve günahlarının affına sebep olur. Fasıkın hastalığı ise, sahibi tarafından bağlanan devenin hali gibidir. Daha sonra salındığında niçin bağlandığını ve neden salındığını bilmez.”

Rivayet Ettiği Hadis-i Şeriflerden Seçmeler

Selman-ı Farisi hazretleri, Peygamberimizden altmış civarında hadis-i şerif rivayet etmiştir. Bunlardan otuz kadarında Buhari ve Müslim ittifak edip, kitaplarına almışlardır. O (r.a.) ilim öğretmeyi çok severdi.

Selman-ı Farisi’nin, Efendimizden (s.a.s.) rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazıları ise şunlardır:

“İnsanlar ilim öğrenip, ameli terk ettikleri, dil ile biri birlerini sevip kalben düşmanlık besledikleri ve sıla-ı rahmi (akraba ziyaretini) terk ettikleri zaman, Allah onlara lanet eder, kulaklarını sağır (hakikati dinlemez), gözlerini kör (doğruyu göremez) eder.”

“Allah’ın yüz rahmeti vardır. Bunlardan yalnız birini dünyaya indirdi. İnsan ve cin, kuş ve bütün hayvanlar, bu bir rahmetin tesiriyle birbirine acır ve birbirlerine merhamet ederler. Diğer doksan dokuz rahmeti ahirete bıraktı. Onlar ile de kullarına merhamet edecektir.”

“Muhakkak ki sizin Rabbiniz hayâ ve kerem sahibidir. Kulları, ellerini kaldırıp kendisinden bir şey istedikleri zaman, onları boş çevirmekten hayâ eder.”

Hz. Selman; “Resul-i Ekrem, bizde olmayan şeyi misafir için almak suretiyle külfete girmememizi ve mevcut ile yetinmemizi bizlere emretmiştir” demiştir.

“Misafir için külfete girmeyin; misafir buna üzülür. Kim ki misafiri küstürürse, Allah’ı küstürmüş olur. Allah’ı küstürene de Allah buğz eder.”

“Dünya malından nasibiniz, yolcunun azığı gibi olsun”

“Malıyla Allah’a itaat eden ve malının zekâtını veren mal sahibi, kıyamet günü serveti ile beraber gelir. (Sırat köprüsünden geçerken) her ne zaman Sırat önüne dikilirse, malı, “geç, geç zira sen Allah’ın bende olan hakkını ödedin” der. Sonra da malındaki Allah’ın hakkını ödemeyen gelir. Malı yanında Sırat köprüsü önüne çıkınca mal, “Yazık sana, neden Allah’ın bende olan hakkını ödemedin?” diye onunla alay eder durur. Ta ki adam “Vay bana, ben ne yaptım” deyinceye kadar ve Sıratı geçip Cennete kavuşamaz.”

“Dünyada iyilik işleyenler, ahirette yaptıkları iyiliklere kavuşurlar.”

Yüce Allah, bizleri şefaatlerinden, âl-i himmet ve nazarlarından ayırıp mahrum etmesin. Amin.

Kaynaklar:
1. Buharî, el-Câmiu’s-Sahîh. 2. Beyhakî; Ebu Bekir Ahmed ibn Hüseyin, Delâilü’n-Nübüvve ve Ma’rifetü Ahvâli’ş-Şerîa, Beyrut. 4. İbnu’l-Cevzî, Sıfatu’s-Safve. 5. İbn Hişam, es-Sîretu’n-Nebeviye. 6. İbn Hacer, Tehzibu’t-Tehzîb. 7. El-İsfahanî, Ebu Nuaym Ahmed ibn Abdullah, Hılyetü’l-Evliya ve Tabakâtü’l-Asfiyâ. 8. Et-Taberî, Ebu Cafer Muhammed İbn Cerir, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, Beyrut.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.