Kur’ân Ehli, Allah’ın Ehlidir
İnsan neyle daha çok meşgul olmak istiyor ve oluyor ise ancak yöneldiği o şeye karşı yakınlık kazanıyor şu dünyada. Kur’ân-ı Kerim’le hemhal olanların kazancı da o nispette yüce Zât-ı Kibriyâ’nın (c.c.) yakınlığı oluyor. Sevgili Peygamberimiz: “Kur’an ehli, Hz. Allah’ın ehli olmuş olur.” buyurur. (Suyutî, El-Fethu’l-Kebir, 1/12) Kur’ân’a yakın olan Allah’a yakın olurken; Rabbimize duamız bizleri ve tüm ümmeti Muhammedi Kur’ân ehlinden kılmasıdır...
Kur’ân Okuyan Nübüvvet Nurlarıyla İç İçedir
Allah’ın Kelâmı’yla meşgul olan ümmetine büyük değer veren Peygamber Efendimiz (s.a.v); Kur’ân’ın, kendisini okuyanın derecesini -peygamber olmamak kaydıyla- çok yükselteceğini haber vermiştir. (Hakim, El-Müstedrek, 1/552; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 7/162) Zira peygamberlerin en belirgin vasıfları vahiyle iç içe olmalarıdır. Kur’an ayetlerini okuyan da bir manada bu yüce nimetten hissedar olabilmektedir. Cennette ise ezberinden okuyabildiği her bir ayet için yeni bir derece daha yükselecektir. (Tirmizî, Sevabu’l-Kur’ân, 18; Ebû Dâvûd, Vitir, 20) Şu halde Kur’ân-ı Azim’le kavuşulacak şeref ve izzete hepimiz talip olmalıyız...
Ümmetin En Şereflileri
Kişinin hafızasına yükleyebileceği en kıymetli, en şerefli bilgi Allah’ın ayetleridir. Hangi filozofun sözü olursa olsun, hangi şairin şiiri olursa olsun hiçbiri Allah’ın sözü gibi asla olamaz. Zira sözlerin en güzeli Allah’ın Kelâmı’dır. Allah Kelâmı’nın diğer kelâmlara olan üstünlüğü Cenâb-ı Hakk’ın, yaratıklara üstünlüğü gibidir. Bu durumda Kur’ân’ı kalbinde ve aklında taşıyandan daha şerefli kimse olamaz. Peygamberimiz İbn-i Abbas (r.a.)‘den gelen bir hadis-i şerifinde, “Ümmetimin en şereflileri Kur’ân’ı yükleniciler (Kur’ân-ı Kerim’i belleyip onunla amel edenler) ve gece ashabı (gece ibadetiyle meşgul olanlar)dır.” buyurmuştur. (Es-Suyutî, El-Fethu’l-Kebir, 1/188)
Kur’ân Okunan Yer Adeta Cennet Bahçesine Dönüşür
Allah’ın Yüce Kelâmı’nı okuyan kişi bu işi samimiyetle yapıyorsa ona Allah’ın öyle ikramları vardır. Allah (c.c.) Kur’ân’ın okunduğu mekânı kıymetlendirir, o mekânı adeta cennet bahçesine çevirir ve o mekâna sağanak sağanak rahmet-i ilahi ve kalp huzuru da diyebileceğimiz sekine yağar, melekler de orayı çepeçevre kuşatırlar, okunan âyetleri dinlerler...
Üseyd b. Hudayr (r.a.)‘in anlattığına göre: “Geceleyin, (hurma harmanında iken) Kur’ân’dan Bakara suresini okuyordu. Hemen yakınında da atı bağlı idi. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine sükût ederek okumayı bıraktı. At da sükûnete geldi. Üseyd tekrar okumaya başlayınca at yine şahlandı. Üseyd yine sükût edince at da sükûnete erdi. Az sonra yine okumaya başlayınca at da şahlanmaya başladı. Oğlu Yahya, ata yakındı. Ona bir zarar vermesin diye attan uzaklaştırmak için yanına gitti. Bir ara başını göğe kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var.
Sabah olunca koşup gördüklerini Rasûlullah’a (s.a.v.) anlattı. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendisine: “O gördüklerin neydi bilir misin?” diye sordu. “Hayır!” cevabı üzerine açıkladı: “Ey Üseyd, onlar meleklerdi. Senin Kur’ân-ı Kerîm okuyan sesine gelmişlerdi. Sesini dinliyorlardı. Eğer okumaya devam etseydin, sabaha kadar seni dinlerler, insanlar da kendilerini seyrederlerdi. Onlar insanlardan gizlenmezlerdi.” (Buhârî, Fedailu’l-Kur’ân 15; Müslim, Müsâfirîn 242)
Gıptaya Değer İki Güzellik
Haset, bilinen anlamıyla başkasının elinde bulunan nimeti çekememek ve onun kendisinde olmasını istemektir. Bununla beraber hased bazı durumlarda uygun görülmüştür ki, aslında bu da tarifini yaptığımız hasedin ıslah edilmesiyle ortaya çıkan “gıpta” veya “imrenme” diye de nitelendirebileceğimiz bir yönüdür ki, bu caizdir. Hasedin, konumuza bakan yönüyle alâkalı olarak Peygamberimizin teşvikâne bir beyanı şöyledir: “Hased ancak iki (huy) hakkında câizdir: O kimseye hased (gıbta) olunur ki, Allah ona Kur`ân öğretmiş, o da gece gündüz Kur`ân okur ve komşusu işitir de: “Keşke (komşum) filâncaya verilen Kur`ân nimeti gibi bana da ihsân olunsaydı. Ve onun gerekleriyle amel ettiği gibi ben de amel etseydim” der. Öbür kimseye de gıpta olunur ki, ona da Allah mal vermiştir, o da malını hak yolunda sarf etmektedir. Şimdi birisi: “Keşke şu hayır seven kişiye verilen mal gibi bana da verilse idi de onun hayır işlediği gibi ben de işlemiş olsaydım!” diye imrenir.” (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân)
Kur’an Okuyan Misk Kabına Benzer
Hz. Peygamber (s.a.v.) Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Kur’ân okuyun ve öğrenin. Biliniz ki Kur’ân’ı okuyup ve onun gereklerini yerine getiren kişi, içi misk dolu olup güzel kokusu her yere yayılan kaba benzer. Kur’ân’ı bildiği halde okumayan ve onunla amel etmeyende ağzı sicim boğulmuş kaba benzer.”
Kur’ân’ı Zorlanarak Okuyana İki Ecir
Her kişinin, Kur’an’ı okurken aynı derecede kolay bir şekilde zorlanmadan okuyamayacağı açıktır. Kimisinin bu yöndeki kabiliyeti ileri durumdayken kimisinin bu yönü biraz zayıftır. Zayıf olanlar tabii olarak zorluk çekeceklerdir; ama bu zorlukları onları asla bu yüce meşguliyetten vazgeçirtmemelidir. Zira Yüce Allah’ımız rahmetinin bir eseri olarak zorlana zorlana okuduğu halde okumasına sabırla devam eden kuluna, zorluk çekmeden kolayca okuyana nispeten iki kat daha ecir vereceğini Sevgili Peygamberimiz vasıtasıyla müjdelemiştir. O halde “ben okuyamıyorum, öğrenemiyorum, yapamıyorum” diye hemen bu güzellikten yüz çevirip terk etmemek lazım. Sabırla, azimle bu güzelliğe talip olmak lazım. Unutmayalım ki, güçlük çekene iki kat daha sevap verilecek ve Mevlâmız güçlükle beraber bir kolaylığı da ihsan edecek... (Müslim, Salâtü’l–Müsafirîn, 244; Ebu Davud, Salât, 349).
Oku ve Yüksel...
Özlenen Rehber Dergisi 53. Sayı
Allah razı olsun