Özlenen Rehber Dergisi

50.Sayı

Abdullah Fârukî El-müceddidî (k.s) İle Nefis Terbiyesi ve Sigara Üzerine Bir Söyleşi

Abdullah Fârukî el-Müceddidî Hocamızla bu söyleşiyi yapmak için gittik ve kendisine ilk soruyu sorduk. Hocamızın cevabı bittiğinde gördük ki, diğer sorularımızın da cevapları verilmişti. Bu sebeple biz araya sorularımızı eklemeden bu söyleşiyi bir bütün halinde yayınlamak istiyoruz.

Özlenen Fark Dergisi

Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ashâbihî ve ezvâcihî ve evlâdihî ve etbâihî ve ehl-i beytihî ve ümmehâtihî ve ebîhi bi-adedi külli şey’in fi’d-dünyâ ve’l-âhireti ve kezâlik. Ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.

Cenâb-ı Allah’a hamdlerin en güzeli ve üstünü olsun. Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e tahiyyelerin en üstünü olsun ki, bu güzel dini bize tebliğ etti.

Nefis terbiyesini Cenâb-ı Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de Şems sûresi 8-9. âyetlerde açık açık emrediyor. Cenâb-ı Hakk bu âyetlerin meâlinde: ’Allah ona (nefse) iyiliğini ve kötülüğünü ilhâm etti. Kim onu (nefsini) tezkiye ederse kurtuluşa ermiştir.? buyuruyor.

Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz, savaştan dönmüşlerdi. Sahâbîler yıpranmış bir haldeydiler. Yaralanmışlar, üstleri yırtılmış, yorulmuşlar, çok zararlara uğramışlardı. O haldeyken, Efendimiz (s.a.v) onları topladı ve hutbe îrâd etti: ’Şimdi, küçük cihattan büyük cihada döndük.? Sahâbe sordu: ’Büyük cihat nedir?? Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz saadetle şöyle buyurdular: ’Kulun hevâsıyla mücahedesidir.?(Hatîb Tarih’inde Câbir (r.a)’den)

Çünkü düşmanla savaşırken, onun attığı ok, kurşun, yani herhangi öldürücü bir silah seni öldürürse cennet kazanırsın. Niyetin hâlis ise cennete girersin. Ama nefsin vurduğu can, cehenneme gider. Onun için nefisle cihat, elbette daha büyüktür. Bizim dinimizde doyduktan sonra yemek yemek haramdır. Helal olan şey, doyduktan sonra haram oluyor. Efendimiz (s.a.v); ’akan bir nehir üzerinde bile olsa?, abdest aldığınız zaman, suyu israf etmemizi yasaklamış (bkz. İbn-i Mâce, Taharet 48/425; Ebû Dâvûd, Tahâret 51; İbn-i Mâce, 48/424) ve azalarınızı üçer defadan fazla yıkamamızı israf saymıştır. İsrafı da Allah sevmez. Yine bu konuda Cenâb-ı Allah A’raf sûresi 31. âyetinde buyuruyor: ’Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. İsrafçıları Allah sevmez.? İmam Birgivî hazretleri, Vasiyetnâme adlı eserinde: ’Kim bile bile bir pirinç tanesini, bir buğday tanesini, bir mercimek tanesini israf ederse, Cenâb-ı Allah onu cehenneme gönderir.? diyor. Şimdi yaşadığımız ortamda öyle fakir insanlar var ki, ekmek bulamıyorlar. Evinde soba yanmayan insanlar var. Evine et girmeyen, kira veremeyen insanlar var. Şimdi bir insan, bir yandan, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini bir tarafa atıp içki içiyor, sigara içiyor, israf ediyor, öbür yanda da bir komşusu açsa, çıplaksa, odun-kömürü yoksa, o Allah katında sorumludur. Çoğu insanın günde içtiği sigaranın parası, en azından dört beş ekmek yapar. Bu parayı, ekmek için fakir komşusuna verse daha iyi değil midir? Zaten Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuyorlar mı: ’Yanında komşusu açken, bunu bile bile, kendi tok yatan kişi bizden değildir (bana tam îman etmiş sayılmaz).? (Hâkim; Taberânî; Câmiü’s-Sağîr)

Bu kadar âyet ve hadisler varken, tütünün de hem vücuda, hem ekonomik duruma zararı olurken, haram oluşu açıkça belli değil midir?

Hesapladım, günde bir-iki paket sigara içen bir insan, bir sene içmese, ayırdığı parayla umreye gidebilir. İki veya üç sene içmese hacca gider. Peki, o parayla bunları yapsa daha iyi olmaz mı? Ne yazık ki, kötü bir alışkanlıktır sigara. Çünkü onda nikotin var. Bir nevi uyuşturucudur bu. İnsanın hem beynini, hem de vücudunu uyuşturuyor ve vücut buna alışınca devamlı istiyor. Tıp bilginleri tespit etmiştir ki, özellikle hamile kadınlara sigara daha çok zarar vermektedir. Çocukları cılız, sakat doğuyor. Normalde 3 kg. civarında olması gereken bir çocuk, 1 kilo 200-300 gr. geliyor. Çünkü lazım olan oksijeni sigara yüzünden alamıyor. İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Profesör olan arkadaşım Yaşar Bağdatlı, bir sohbet esnasında: ’Hocam, bir sigarada otuz binden fazla hastalık mikrobunu tıp tespit etmiş durumdadır. İsterseniz size dosyayı göndereyim.? dedi. Diyanet de bunun haram olduğuna dair fetva vermiştir.

Âlimlerimizden Abdulazîz ed-Debbâğ, İmam Birgivî, İsmail Hakkı Bursevî, Mehmed Zâhid Kotku gibi bir çok ilim adamları sigara için haram diyorlar. Bu apaçık bir şeydir. Amerika vb. Batı ülkelerinde kapalı yerlerde sigara içmek yasaktır. İçen cezalandırılır. Reklâmını yasaklamışlar. Ülkemizde de sigara yasağı yeni uygulanmaya başladı. Artık araç vb. kapalı yerlerde içmek suçtur. Rasûl-i Ekrem Efendimiz; ’Kim sarımsak veya soğan yerse (soğan, sarımsak helal olduğu halde, kokusu yüzünden) mescidimizden uzak dursun!? (Buhârî, Ezân 160) buyuruyor.
Peki ya tütün? İnsan namazda yanında bir sigara içen bulunduğu zaman, rahatsız oluyor, ne kadar sıkıntı çekiyor. Secdeye gittiği zaman, ondaki sigara kokusu, pis bir şekilde kokuyor ve yanındakilere ulaşıyor. Hâlbuki ne hakkı var bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman’ı ikrah ettirmeğe?

Maalesef bugün Şark’ta bile hemen hemen âlimlerin ve şeyhlerin yüzde seksen-doksanı bu meseleyi kavrayamamışlardır; hala kendileri içiyorlar ve talebelerine de bu kötü alışkanlığı durmadan aşılıyorlar. Onlar daha haramdan kaçınma konusunda bir adım atmamışlar ki, nasıl talebe yetiştirecekler? Kendi nefsini terbiye edemeyen bir âlim nasıl başkasını terbiye edecek?

Sigaranın haram olduğu apaçıktır. Akla olan zararı, vücut ve nefse olan zararı, maddî zararı meydandadır. Dinin ve tıbbın zararlarını belirttiği sigarayı savunmanın anlamı nedir? Kendi nefsinde bunu tatbik edemeyecek kadar iradesiz bir âlim, iradesiz bir şeyh kendisini terbiye edememiştir ki, başkasını nasıl terbiye etsin?
Sigara içenler, katiyetle Rasûlullah (s.a.v)’i göremez. Melekler de bundan tiksinirler. Geçen gün Konya’ya gitmiştim. Allah (c.c) nasip etti, Mevlânâ hazretleriyle görüşme oldu. Bana dedi ki: ’Buradaki cemaatinden şikâyetçiyim.? ’Neden şikâyetçisiniz?? diye sordum. Dedi ki: ’Bazen ben gidiyorum, bazen adamlarımı gönderiyorum sohbetlerinize. Ama oraya bakıyoruz ki, sigara içip gelenler var. Ağızları kokuyor, bu da bizi rahatsız ediyor. Bırakıp geliyoruz. Sana şikâyet ediyorum.? Bir araştırma yaptık, beş- altı kişinin sigara içtiğini öğrendik. Onların sigaralarını, aldık, attık, yaktık. Onlar da tevbe ettiler.

Hem maddî yönden zararlı, hem sağlık yönünden zararlı... Hiç faydalı tarafı yok ki bunun! Kimse kalkıp faydasını iddia edemez. Bu nasıl akıldır ki, faydası vardır diyebiliyorlar? Belki de geçmişte bir âlim yanlış fetva vermiş olabilir. Mümkün... O zaman, zararları bilinemeyebilir. Şimdi ilim de tıp da ilerliyor. Bunun yanlış bir fetva olduğu ortaya çıktı. Daha bu konuda iddia etmenin anlamı nedir? Ben o şeyhlere-meşâyihlere, âlimlere seslenirim ki; ilk önce haramdan geri adım atın, Allah’a tevbe edin ve sizin arkanızdan gelen talebeleriniz de tevbe etsin!
Bu sayıda yer alan tasavvufî tefsir yazımıza müracaat ederseniz, âyet ve hadisler, kötü işlerin nefisten, iyiliklerin de Allah’tan olduğunu açıklamaktadır. Bir kötülük yapıldığı zaman, kalbe siyah bir nokta düşer. Eğer tevbe istiğfar edilirse Allah onu siler. Eğer etmeyip devam ederse, siyahlık kalbi kaplar ve karartır. Şimdi bu dinimize göre haramdır. Kimse bunun helal olduğunu ispatlayamaz. Mademki haramdır, kalpte siyah nokta oluşturuyor, ancak içmemek üzere tevbe etmek gerekir. Bu tevbeyi devamlı kılabilmek için ise Allah’ı bol bol zikretmelidir. Sigarada bir nikotin bağımlılığı var. O alışkanlığı zikrin nuru siler. Ben de otuz beş-kırk sene önce içiyordum. Ama Allah’a şükür, bıraktım, kurtuldum elhamdülillah... En fazla bir-iki gün o nikotinin bana etkisi oldu. Fakat Allah’ı fazla zikrettikçe, o zikrin nuru, onu sildi attı. Sigara içen bütün kardeşlerimize, buradan sesleniyorum: Bir daha içmemek üzere tevbe edin ve Allah’ı bol bol zikredin. Peygamber (s.a.v)’e salavât getirin. Gerek Cenâb-ı Hakk’ın zikrinin nurları, gerek Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in nazarlarının nurları, hâsıl olan sıkıntıyı giderecektir. En güzel yol budur. Sigarayı bir anda bırakın. O yavaş yavaş bırakılmaz. Oruç tuttuğumuzda her şeyi bir anda bırakabiliyor, Cenab-ı Allah için her şeyi bir anda kesebiliyoruz. İşte oruçtan ilham alarak sigarayı da bir anda bırakmak gerekir.

Allah, bize bu vücudu emanet olarak vermiştir. Allah’ın bize verdiği bu vücuda bütün dikkatimizle saygı göstermemiz, ona en iyi şekilde bakmamız gerekir. Daha açıkçası, Allah’ın emanetine ihanet etmememiz gerekir. Hâlbuki biz insanlar, bizlere tertemiz olarak verilen vücudu gerek alkollü içkilerle, gerekse sigaranın nikotini ve dumanları ile yıpratıyoruz, zehirliyoruz. Bir nevi emanete ihanet ediyoruz. Biz, insan olarak emanet bıraktığımız bir eşyayı korumayan, onu kırıp bozan emanetçiye iyi gözle bakmayız. İşte Allah Teâlâ da emanetini iyi korumayanı sevmez. Bize en iyi, en güzel bir şekilde emanet edilen vücudumuzu alkol ve sigara gibi yıpratıcı maddelerle doldurmaya hakkımız yoktur.

Sigara ve benzeri alışkanlıkların ruhî hayatımızı yıpratıcı bir takım etkileri de vardır. Alışkanlık hâlini almış olan tutkular, insanlarda kendinden başkasını düşünmeme gibi psikolojik bir duygunun oluşmasını sağlamaktadır. İşte sigara tutkusuna sahip bir kimse, çevresindekilere zararlı olacağını düşünmeden, sırf bu tutkusunu tatmin için sigarasını içmektedir. Bu durum insanlarda ’bencillik? (enâniyet) duygusunu kuvvetlendirmektedir. Bu huy ise ahlâk-ı zemîmedendir. İnsanlar arasındaki ferdî, âilevî ve toplumsal geçimsizliklerin temelinde hâkim olan duygulardan biri de bencilliktir.

Sigara ve benzeri uyuşturucu maddeler, beyin hücrelerini etkileyerek düşünmeyi, dolayısıyla sağlıklı muhakeme, karşılaştırma ve çözümleme yeteneğini zayıflatmaktadır. Çağımızın insanının her geçen gün rûhî bozukluklara sürüklenmesinin sebeplerinden biri de budur.

Sigaranın ana maddesi olan tütün, o kadar zehirli bir maddedir ki, bir paket sigarada bulunan tütünün içindeki nikotin ve zehirleyici maddeler laboratuarda damıtılarak elde edilse ve bir insana içirilse, onu bir kaç dakika içinde öldürebilecek güçtedir. Bu bakımdan bazı yörelerde görülen bir alışkanlığa da değinmekte yarar görüyorum: Bu yörelerde ’tütün çiğnemek? diye bir âdet vardır. Tütünden gayet az bir miktar ağza alınarak sakız gibi çiğnenir ve tütünden çıkan öz, emilir. Bu, esrar kadar değilse de ona yakın bir keyif ve uyuşukluk verir. Beyni de bir nevi zehirler. Ölçüsü bilinmeyip fazla miktarda alındığında ise insanın ölümüne sebep olmaktadır.

Kardeşlerim, bütün bu anlatılanlar, tütünün tehlikesini ve kötülüğünü anlatmaya yeter kanaatindeyim.

Ve’s-selâmü alâ men ittebea’l-Hüdâ!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

2 kişi yorum yazdı.