SORU:
Selâmlaşmanın ilk emredilişi, manası, faydaları, hükmü, şekli, mekruh olan selâm, kadınlarla ve çocuklarla selâmlaşma, ölülere selâm, kim kime selâm verir, işaretle selâm ve gayr-i müslimlerle selâmlaşma konularını açıklayabilir misiniz?
CEVAP:
• Selâmlaşmanın ilk emredilişi:
Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah (c.c.) Âdem (a.s.)’ı kendi sureti üzere ve boyunu da 60 zira olarak yaratınca ‘Git şu oturan meleklere selâm ver, onların seni nasıl selâmlayacaklarına da dikkat et, dinle. Zira o selâm senin ve zürriyetinin selâmı olacaktır.’ buyurdu. (Âdem (a.s.) onlara gidip) ‘Es-selâmü aleyküm’ dedi. Onlar da (Melekler); ‘Es-selâmü aleyke ve rahmetullâhi’ dediler ve selâmı (mukabele) ederken ‘Ve rahmetullâhi’yi ilave ettiler. Cennet’e her giren Âdem (a.s.) suretinde (boyu da 60 arşın boyunda) olacak. Halk şu ana kadar (boyca) hep eksilmektedir.” (Buhârî, İsti’zân, Enbiyâ)
• Selâmın manası:
Selâm; Allah’ın ismi üzerine olsun; Allah’ın muhafazası ve koruması üzerine olsun; Allah seninle olsun; Allah’la beraber olasın; Allah yaptıklarına muttalidir; sen benden selâmettesin; benden sana bir zarar dokunmayacaktır, korkmayasın gibi manalara gelir.
• Selâmlaşmanın faydaları:
1. Karşılaşanlar arasında oluşacak korkuyu izale.
2. Tevazuu izhar etme.
3. Karşıdakinin sevgisinin kazanılması ve ona tazim gösterilmesi.
• Selâmlaşmanın hükmü:
- Selâmlaşma ilâhî bir hükümdür. Kur’ân’da; “Size bir selâm verildiği zaman ondan daha iyisi ile veya aynıyla mukabele edin.” (en-Nisâ, 4/86) buyrulmuştur.
Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz bir meclise gelince selâm versin, kalkmak isteyince de selâm versin. Birinci selâm sonuncudan evla değildir. (İkisi de aynı ehemmiyettedir.)” (Tirmizî, İstizân)
- Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Bu ister bir meclise girilirken verilen selâm olsun, ister ayrılırken verilen selâm olsun hüküm aynıdır.
- Selâm verene mukabelenin vacip olması, selâmı işitmekle sabit olur.
- Selâm verenin sesini duyurması sünnet, selâm alanın sesini duyurması ise vaciptir.
- Selâmı tek kişinin alması farz-ı ayn, topluluğun alması ise farz-ı kifâyedir.
- Selâm verene, “Hayırlı sabahlar!”, “Merhaba!”, “İyi günler!” gibi cevaplarla karşılık vermek caiz değildir.
- Selâmı yalnızca tanıdıklarımıza değil, tanımadıklarımıza da vermek lazımdır.
Abdullah bin Amr bin el-Âs (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e; “İslâm’ın hangi ameli daha hayırlıdır?” diye sorulmuştu. Rasûlullah (s.a.v.) de; “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir.” diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd, Edeb)
- Kişinin selâma ilk önce kendisinin başlaması, yani ilk olarak kendisinin selâm vermesi sünnettir.
Ebû Ümâme (r.a.)’dan rivayetle Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah (katında) en makbul insan, karşılaşmada selâma önce davranandır.” (Ebû Dâvûd, Edeb)
• İşaretle selâmlaşma:
Selâmı işaretle vermek ve işaretle mukabele etmek caiz olmaz. Rasûlullah (s.a.v.); “Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin. Çünkü Yahudilerin selâmı parmaklarla işarettir, Hıristiyanların selâmı da avuçlarla işarettir.” buyurmuştur. (Tirmizî)
Ama selâm alma ve vermede taraflar birbirlerini duyamayacaklarsa, o vakit, sözle birlikte olmak kaydıyla işaretle selâm verip alabilirler.
• Mekruh olan selâmlar:
- Selâmlaşma sırasında eğilmek mekruhtur.
- Hamamda, yemek yiyene, savaşana, Kur’an okuyana, hadis okuyana, Allah’ı zikredene, telbiye getirene, hutbe verene, vaaz-nasihat eden kimselere ve bu sayılanları dinleyene, ilim çalışana, ezan okuyana, kamet getirene, def-i hacet giderene, hüküm veren hâkime (etkileme korkusundan dolayı), çoluk çocuğu ile birlikte gezmekte olana selâm vermek mekruhtur.
• Çocuklara selâm verme:
Selâmı küçükler büyüklere verir; ancak Rasûlullah (s.a.v.) oynayan çocuklara selâm vermiştir. Ebû Dâvûd’un rivayetinde; “Rasûlullah (s.a.v.) oynayan çocuklara rastlamıştı, onlara selâm verdi.” denmektedir. Bunda, çocuklara âdâb-ı dinin alıştırılması vardır.
• Kadınlarla selâmlaşma :
Esmâ bint-i Yezîd (r.anhâ)’dan bir rivayette şöyle denmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), biz bir grup kadına uğramıştı, selâm verdi.” (Ebû Dâvûd, Edeb) Müslim’in bir rivayetinde ise; Rasûlullah’ın amcasının kızı Ümm-ü Hâni’nin Rasûlullah (s.a.v.)’e guslederken uğradığı ve selâm verdiği belirtilmektedir.
Kadınlarla erkekler arasında selâmlaşma şu şartlara bağlıdır:
- Kadınlar, cemaat (topluluk) halinde iseler selâm verilir.
- Kadın tek ise, ona diğer bir kadın, kocası veya mahremi (nikâh düşmeyen kimse) selâm verebilir. Yabancı bir erkek, tek olan kadına selâm veremez, o da yabancı bir erkeğe selâm veremez.
- Kadın, kendisine şehvet duyulmayacak kadar yaşlı ise, yabancı bir erkeğin ona selâm vermesi, onun da yabancı erkeğe selâm vermesi caizdir; ancak kadın yaşlı da olsa şehvet duyulacak biri ise, ne bir erkeğe selâm verebilir, ne de bir erkek ona selâm verebilir. Şayet iki taraftan biri selâm verecek olursa, mukabele etmek mekruh olur.
• Kim kime selâm verir?
Toplulukların karşılaşması halinde selâm vermek kifâye bir sünnet, verilen selâmı almak da kifâye bir vaciptir.
Ubeydullah bin Ebî Râfi, Hz. Ali (r.a.)’dan nakletmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir cemaat (bir topluluğa) uğradığı zaman, içlerinden bir kişinin selâm vermesi hepsi için yeterlidir. Oturanlar adına da bir kişinin mukabele etmesi yeterlidir.” (Ebû Dâvûd, Edeb)
Binitte olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan sayıca çok olana selâm vermelidir. Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayetle Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çok olana selâm verir.” (Buhârî, İsti’zan)
- Herhangi bir konuşmaya başlamadan önce selâm vererek başlamak sünnettir. Selâmın alınmayacağı gibi bir durum söz konusu olsa bile yine selâm verilir.
- Bir kimseye selâm verirse, sonra aradan fazla geçmeden yine onunla karşılaşırsa, tekrar selâm vermesi sünnettir. Bu, ikinci, üçüncü defa veya daha fazla tekrar etse de durum aynıdır.
- Kişi evine girdiğinde (evde kimse yoksa bile) selâm verir. Zira Kur’ân’da; “Evlere girdiğinizde nezdinizden olan mübarek ve hoş selâmla kendinizi selâmlayın.” buyrulmuştur. (en-Nûr, 24/61) Evde kimse yoksa selâm; “Es-selâmü aleynâ ve ala ibâdillahi’s-sâlihiyn” diye verilir.
• Selâmın şekli:
Selâmı veren ‘Es-selâmü aleyke’ veya ‘aleyküm’ der, alan da ‘Ve aleyke’s-selâm’ veya ‘Ve aleykümü’s-selâm’ der. ‘Aleyke’ kelimesi senin üzerine, ‘Aleyküm’ kelimesi ise sizin üzerinize demektir, fark yoktur. Selâm alan kişinin bu şekil üzerine ziyadeleri eklemesi de caizdir. Mesela ‘Ve aleykümü’s-selâm ve rahmetullâhi ve berekâtuhû’ demesi gibi.
Ebû Temîme el-Hüceymî, Ebû Cüreyy el-Hüceymî’den, o da babasından (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.)’e gelip: “Aleyke’sselâm yâ Rasûlallah! (Sana selâm olsun ey Allah’ın Rasûlü!)” dedim. Bana hemen müdahale etti: “Aleyke’s-selâm deme. Çünkü aleyke’s-selâm diye verilen selâm, ölülerin tahiyyesidir. Selâm verdiğin zaman, ‘Es-selâmu aleyke’ de! Sana mukabele eden de ‘Ve aleyke’s-selâm!’ der.’ (Ebû Dâvûd, Libâs 28)
Selman (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre; bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek; “Es-selâmü aleyke” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de; “Ve aleyke(s-selâmü) ve rahmetullâhi” diye selâm verdi. Sonra bir başkası geldi. ’Es-selâmu aleyke ve rahmetullâhi!’ diye selâm verdi. Rasûlullah (s.a.v.) buna da: ’Aleyke’s-selâmu ve rahmetullâhi ve berekâtuhû!’ diye cevap verdi. Sonra bir başkası geldi ve; ’Es-selâmü aleyke ve rahmetullâhi ve berekâtuhu!’ diye selâm verdi. Rasûlullah (s.a.v.) buna da: ’Ve aleyke!’ diye cevap verdi. Adam: “Falan falan gelip size selâm verdiler, siz de onlara bana söylediğinizden fazlasını söyleyerek mukabele ettiniz.” dedi. Rasûlullah (s.a.v.); “Sen bize söyleyecek bir şey bırakmadın ki! Allah (c.c.); “Size bir selâm verildiği zaman ondan daha iyisi ile mukabele edin veya aynı ile selâm verin.” (en-Nisâ, 4/86) buyurdu. Biz sana aynısı ile mukabele ettik.” dedi. (Kütüb-i Sitte, Terc. İbrahim Canan, c.10 s.181, Zurkânî’den)
• Ölülere selâm verme:
Ebû Hureyre (r.a.)’dan gelen bir rivayete göre; Rasûlullah (s.a.v.) (bir gün) mezarlığa gitti. Oraya varınca; “Es-selâmu aleyküm dâre kavmin mü’minîn! / Selâm üzerinize olsun, ey müminler yurdunun ahalisi!” diye selâm verdi. Ve ilave etti: “Ve innâ inşâallâhu bikum lâhikûn! / Biz de inşallah size iltihak edeceğiz (katılacağız).” (Ebû Dâvûd)
• Gayr-i müslimlerle selâmlaşma:
Yahudi ve Hıristiyanlara ilk önce Müslümanların selâma başlaması, âlimlerin çoğuna göre caiz değildir. Hatta bazısı mekruh demiştir. İmam Nevevî ise “haramdır” demiştir. Onların verdikleri selâma ise “Ve aleyke” veya “Ve aleyküm” diye karşılık verilebilir.
İbn-i Ömer (r.a.)’dan rivayette, Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Yahudiler size selâm verince onlardan biri ‘Es-sâmu aleyküm / acil ölüm üzerinize olsun’ derse, sen de ona ‘Ve aleyke / ve senin üzerine de’ de!“ (Buhârî, İsti’zân)
Enes (r.a.)’dan gelen bir rivayette Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hıristiyan ve Yahudilerle karşılaşınca önce siz selâm vermeyin (onlar size versinler siz karşılık verin), bir yolda onlarla karşılaşınca (kenardan geçmeleri için) yolu onlara daraltın.” (Müslim, Selâm)
Selâm vermek, verilen kişi için tazim ve teşriftir. Hadisten anlaşılan şudur ki; Ehl-i Kitap ‘mağdub üzerlerine Allah’ın gazaplandığı’ ve ‘dâll / sapıtanlar’ olmaları, muharref (tahrif edilmiş) bir şeriata tabi olmaları, Allah hakkında iftirada bulunmaları, insanları ve menfaatlerini ilahlaştırmaları sebebi ile onlar teşrife layık değildirler. Öyleyse önce selâm vererek onları teşrif etmeyin, tazimi izhar etmeyin. Bırakın onlar size selâm versinler, siz selâmlarına mukabele edin.
Bir toplulukta Müslümanlarla birlikte kâfirler bulunursa, isterse Müslümanları kastederek onlara “Es-selâmu aleyküm” der veya “Es-selâmu alâ meni’t-tebea’l-hüdâ” der.
Selâmlaşma............bir Soru Bir Cevap ..........fıkıh Köşesi
Özlenen Rehber Dergisi 45. Sayı
Allah razı olsun hocam cok aydınlatıcı bılgıler.