Özlenen Rehber Dergisi

45.Sayı

Rabbimiz'e ve Habîbi'ne Misafir Olmak

osman şen Özlenen Rehber Dergisi 45. Sayı
عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمَا أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
بُنِيَ الْإِسْلَامُ عَلٰى خَمْسٍ: شَهَادَةِ أَنْ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ، وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَحَجِّ الْبَيْتِ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ .

İbn-i Ömer (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak.”
(Buhârî, Îmân 1)

Cihan Serveri (s.a.v) Efendimiz, İslâm dininin beş temel esas üzere bina edildiğini ve bu esaslardan birisinin de haccetmek olduğunu bu hadîs-i şeriflerinde bildirmiştir. İslâm’a temel teşkil eden bu kutsî ibadeti birkaç veçhiyle bu sayımızda siz okurlarımızla paylaşmayı uygun gördük.

Hac, sözlükte saygıdeğer makamlara isteyerek ziyarette bulunmak demektir. Dinimizdeki anlamı ise; ihrama girerek telbiye, tavaf, sa’y, Arafat dağında arefe günü öğleden akşam güneş batıncaya kadar kısa bir süre de olsa ayakta durup dua etmek (vakfe), şeytan taşlama, kurban kesme ve tıraş olma gibi birtakım uygulamaların bir araya toplandığı en büyük kulluk vazifesidir.

Hac, Allah’a ve O’nun gösterdiği hedeflere yürüyüş, ruhen ve bedenen O’na yükseliş, Yüce Allah’ın misafirleri olma, duaları makbul hac yolcuları arasına katılma, manevî ziyaret sofrasında sonsuz ikramlarla mücehhez olma şerefine nail olmaktır.
Hac, İslâm’ın beş farzından biridir ve en son farz kılınanıdır. Bu ibadetle, İslâm nihai gayesini temsil eder. Oruçla kötü arzulardan kurtulan, zekâtla fedakârlık duyguları gelişen, namazla ruhen yükselen Mü’min, hac ibadetiyle kulluğunu zirveye taşıyarak kendisini Allah’a arz ve takdim etme imkânına kavuşur.

Rabbimiz, “...Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır...” (Âl-i İmrân, 3/97) buyurmuş ve şartlarını yerine getiren bütün Mü’minlerin haccetmesini emretmiştir. Ömürde bir defa şartlarını taşıyan bir Mü’min’in haccetmesi farzdır. Şartlarını taşıdığı halde haccetmemek, bahaneler bularak geciktirmek büyük günahlardandır.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz; “Umre ibadeti, daha sonraki bir umreye kadar işlenecek günahlara kefârettir. Mebrûr haccın karşılığı ise, ancak Cennet’tir.’ (Müslim, Hac, 37) buyurarak gerekleri yerine getirerek; günah ve isyan karıştırılmamış, sonrası öncesinden daha iyi, zulüm ve ihanetten arındırılmış, ihlâs ve samimiyetle yerine getirilmiş olarak yapılan hac vazifesinin mükâfatının Cennet olduğunu beyan etmiştir. Başka bir hadislerinde bu duruma, ’Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak evine döner.’ (Müslim, Hac 438) buyurarak müjde vermişlerdir.
Her ibadetin yapılış gayesi Rabbimiz’in rızasını kazanmaktır. Hac ibadetinde de bu gaye son noktasına ulaşır. Beyazid Bistâmî hazretleri, “İlk hacca gidişimde Kâbe’yi gördüm, Kâbe’nin sahibini göremedim. İkinci gidişimde Kâbe’yi de Kâbe’nin sahibini de gördüm. Üçüncü gidişimde sadece Kâbe’nin sahibini gördüm.” demiştir. İbadetler de dâhil olmak üzere, her yerde ve her zaman Allah’ın tecellilerini, rızasını muhabbetini ve iradesini görmek, haccın esas amacıdır. (Şefik Can, Mesnevi Tercümesi, 175)

Kâbe’yi ziyaret etmekten maksat; Rabbimiz’in bir emrini yerine getirirken aynı zamanda ahlâkı düzeltmek, nefsi terbiye etmek, ruhu kötü duygulardan arındırmak, iyi ve erdemli bir insan olmak ve böylece Allah’ın yakınlığını kazanmaktır. Allah’ın yakınlığını kazanan kalp Rahmân’ın arşı olacaktır. Bu kalbi yıkmak Kâbe’yi yıkmak gibidir. Hacılar, Kâbe’yi ziyarete giderken onu yıkmaktan kaçınmalıdırlar.

Ev (Beytullah’ın) sahibi O’dur. Bizler ise O’nun misafirleriyiz (duyûfu’r-rahmân).
Biz kullar aciz, O ise kuvvetlidir.

Biz kullar günahkâr, O ise affedicidir.

Binlerce kilometre uzaktan başta nefis ve şeytan olmak üzere pek çok engellerle mücadele ederek buralara gelen Mü’minler, misafir oldukları yerde ev sahibini üzmeden rızasını kazanmak ve ziyaret etmek isterler. Bir yere giderken de eli boş gitmek olmaz; fakat biz günahkâr kulların hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Rabbimiz’e götürecek neyi olabilir ki?! Mülkün sahibine götüreceğimiz şeylerin kıymeti olur mu ki, diye düşünürken Tâhirü’l-Mevlevî’nin şu sözleri imdadımıza yetişiyor ve sanki bizi anlatıyor. Diyor ki:

“Eli boş gidilmez gidilen yere,
Rabbim boş gelmedim, ben suç getirdim,
Dağlar çekemezken o ağır yükü,
İki kat sırtımla pek güç getirdim.”

Evet, biz de;
“Ey Mülklerin Sahibi, Kâbe’nin Rabbi Allah’ım! Sana gelirken günahlar, suçlar ve hatalardan başka bir şeyle gelmedik; ama seni ziyarete, emrettiğin ibadeti eda etmeye geldik, rahmetine ve mağfiretine sığınarak! Bütün hatalarımızı, günahlarımızı Mukaddes Kâbe hürmetine, Habib’in Efendimiz hürmetine, sevdiğin dostların hürmetine affeyle, yarlığa, ibadet etme şevk ve iştiyakı ver bizlere. Nasıl ki buraya, huzuruna gelerek maddî bir yakınlık kazanmışsak bunu gerçek manada bir yakınlığa dönüştür ve bizleri rızanı kazandıracak güzel hallere tebdil eyle yâ Rabbi!” diye dua edeceğiz. Ev sahibi misafirini boş çevirmeyeceği ümidi ve arzusuyla karşılığını şimdiden kat kat fazla vereceği emanıyla tekrar buna teşekkür olmak üzere;

“Söz veriyoruz yâ Rabbi, Sen’den başka her şeyi bir tarafa atıp sadece Sana ibadet edeceğimize, gönderdiğin Peygamber ve Kitab’ına hayatımız boyunca sahip çıkmak üzere gayret edeceğimize, acizliğimizden dolayı gücümüz nispetinde söz veriyoruz, bunu yaparken de yardımını bekliyoruz yâ Rabbi!”
Medine’de ev sahibi olarak Efendimiz (s.a.v.) bulunmaktadır. Nazargâh-ı ilâhî olan o beldede de bedenen bulunurken, en ufak bir saygısızlık yapmaktan sakınırız. Hayatımıza ışık tutan Sevgili Peygamberimiz’in o nurlu hayatını yaşama ve yaşatma hususunda yine Yüce Mevlâ’mızdan yardım etmesini diliyoruz!
Karşılığı Cennet, her bir erkanı ayrı bir güzellik olan ve Âdem (a.s.) ile Peygamberimiz arasında tarih sayfasını aralayan hac ibadeti; ihramıyla, tavafıyla, sa’yıyla, Arafat’ta vakfesiyle ve bütün erkanıyla hem dünya, hem de âhiret hayatının idraklerde yeniden tefekkürüne kapı aralatan bir ibadettir.
Cenâb-ı Mevlâ, hac ibadetini tüm güzellikleriyle, tüm Mü’minlere ifâ etmeyi nasip eylesin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.