Yüce Allah, Hz. Rasûlullah’ı elçi olarak seçmiş ve O’na birtakım vazifeler yüklemiştir. Hiç şüphesiz bu sorumlulukların başında Kur’ân-ı Kerîm’in tebliği ve âyet-i Celîlelerin içermiş oldukları mânâ deryalarının ümmete gerek sözlü olarak ve gerekse de yaşantı biçimiyle örnek olarak açıklanması gelmektedir. ’?Sana da insanlara indirileni açıklayasın diye bu zikri (Kur’an) indirdik ki düşünsünler.?(1)
Kur’ân-ı Kerîm’i tebliğ ve açıklamakla görevlendirilen Hz. Rasûlullah’ın söz, fiil ve takrirleri, dinin anlaşılıp yaşanmasında çok büyük bir önem arz etmektedir. Zira Cenâb-ı Hak, Nisâ sûresi 80. âyette O’na itaati kendisine olan itaatle bir tutmaktadır. ’Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur?’ Din yani İslâm Peygamber Efendimizin yaşadıklarıdır. Allah’ın razı olduğu ve bizden kabul edeceği din de budur. Sünnet-i Nebevî, bütünüyle Kur’ân’ın ulvî bir bedende hayat bulmuş hâlidir. Kur’ân ve Sünnet biri diğerinden asla ayrılmayacak iki hidayet rehberdir. Kur’ân’a baktığımızda, 115 âyetin direk bu konu ile ilgili olduğunu göreceğizdir. Aynı konuda pek çok hadisi şerifler de zikredilmiştir. Bunların tamamını göz önüne alınacak olursa, Rasûlullah Efendimizin sünnet-i seniyyelerinin Rabbimiz katında ne derece mümtaz bir yere sahip olduğunu göreceğizdir. Bir anlamda şöyle de söylenebilir: İslâm dinini Rabbimizin rızası üzere, Kur’ân’ı hayatımıza tatbik ederek yaşamak demek, hayatımızı sünnet-i Rasûlullah üzere idame etmemiz demektir.
İnanan bir insan için Allah’ın emirleri ile Rasûl’ünün emirleri arasında bir fark yoktur, olamayacaktır. Aslında Hz. Peygamber’in tüm yetkisi Kur’ân’da şu âyetle özetlenebilir. ??Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir?(2) ve yine Hz. Ebû Hureyre’nin rivâyet ettiği hadis-i şerif bu cümledendir. ?Ümmetimin hepsi cennete girecektir ancak direten müstesna.? Kendisine ’direten kimdir ya Rasûlallah?’ denilince, Rasûlullah: ’Kim bana itaat ederse cennete gider, bana isyan edense diretmiş olur.? buyurdular.(3)
Görüleceği üzere Kur’an ve Sünnet İslâm’ın iki temel kaynağıdır. Kur’an; inançları, ibadetleri, ahlâkı, muamelatı ve edepleri ile İslâm’ın temel kaidelerini içeren hayat rehberidir. Sünnet ise bütün bu konularda Kur’ân’ın pratik olarak açıklaması ve uygulamasıdır. Bundan dolayıdır ki, sünnete uymak ve O’nun getirmiş olduğu hükümler ve yönlendirmeler ile amel etmek gerekir.
İslâm’ı en iyi anlayan ancak Peygamber Efendimizdir. Dini en güzel uygulayan da O’dur. ’O’nun ahlâkı Kur’ân’dı?(4) ifadesi bütün bu gerçeklerin özet bir cümlesi gibidir. Çünkü Cenâb-ı Hak, O’nu, Peygamber, rehber ve muallim ve insanlığa örnek olarak göndermiştir. Hakikaten Allah’ın Rasûlü tüm hayatıyla, her yaş ve meslekteki kadın-erkek, küçük-büyük, zengin-fakir, efendi-hizmetçi olmak üzere bütün insanlık için en ideal örnek olmuştur. İnsanlığın görevi o ışık ve rehberi takip etmektir. Zira yegâne kurtuluş vesilesi olan Allah’ın rıza ve sevgisi ancak O’nun yolunda gitmekle olur.
İslâm dini îman, ibadet ve ahlâk üçlüsünden meydana gelen bir din olduğu gibi bu üç ana unsurda takip edilecek tek rehber de Hz. Peygamber’dir. O’nun tüm hayatı Allah’ın emrine uymakla itmam olmuştur. M. Esed’in ’Rasûl-i Ekrem İslâm’dır? sözü, dinin tüm yönleriyle, özellikleriyle öğrenileceği tek kaynağın Hz. Peygamber olduğunun bir ifadesidir. Hz. Peygamber sadece ibadet hayatında değil günlük ve muamelat hayatının tamamında da örnek olmuştur. Ve Hz. Peygamber inananlara inanç, ibadet, eğitim, ekonomi, siyaset vb. beşeri hayatın her bir alanını kuşatan sünnetini bırakmıştır.
Görüleceği üzere sünnet, insan hayatının tüm yönlerini kapsamıştır. Allah ile olan tüm ilişkilerimizde, evde, işte, çarşıda, ailemizde, Müslüman veya gayr-ı Müslim tüm insanlarla, hatta hayvanlar, bitkiler ile olan ilişkilerimizde kısacası bütün ilişkilerde sünnetin örnekliği söz konusudur.
Gündelik hayata ve kişisel davranışlara, peygamber davranışlarıyla paralellik kazandırabilmemizin kazançlı olacağı aşikârdır. Gündelik hayata Hz. Peygamber’in ruhaniyetini ve önderliğini nazım bir unsur olarak kazandırmak, elbette her Müslüman’ın mutluluk duyacağı bir gelişme olacaktır. Sünnet-i Seniyye’nin belirleyiciliğinde yaşanan bir hayatta âdetler ibadete dönüşecektir. Çok basit bir örnek olarak şunu zikredelim: Yemeği sol elimizle yersek dinden çıkmayız; ama sağ elimizle yersek Peygamberimizin önemle üzerinde durduğu bir davranışı yaparız. Ancak şu nokta dikkatlerden kaçmamalıdır ki bizler sünnetin ilke ve amaçlarını anlayarak onu zihnimizde ve kalbimizde kabul ederek kalıplarımıza öylece dökmeliyiz. Basit bir taklit gibi değil de sünnet anlayışımızda Rasûlullah’a tam bir ittiba olmalıdır. Sünnetten muradı tam olarak anlayamamak ise problemin en büyük sebebini teşkil etmektedir. Farz ve vaciblerde ona tabiiyet zaten zorunludur; ancak farz olan emirlerin en güzel şekilde ikmali, ancak Efendimiz (s.a.v.)’in ahlâkını almakla mümkündür. Aksi halde, yavaş yavaş içinde peygamberinin olmadığı bir din anlayışıyla baş başa kalırız Allah esirgesin? Unutmayalım ki Peygamber yerine kendisini, sünnet yerine aklını koyarak Kur’ân’ı anlamaya çalışan kimse, Allah’ın istediği dini değil, nefsinin süslediği felsefesini ortaya koyar.
Sonuç olarak şunu söylemek gerekir, sadece ibadet hayatında değil tüm maddî ve manevî dünyamızda Kur’an ve Sünnet ekseninde olmamız gerekir. Sünnet, fert planında İslâm’ı peygamber gibi yaşamamıza imkân sağlayacağı gibi, toplum düzeyinde de, mimarı Efendimiz (a.s.) olan bir Medine toplumu, saadet toplumu inşa etmeye en güzel bir vesiledir.
Kaynaklar
1. en-Nahl, 16/44.
2. el-Haşr, 59/7.
3. Buhârî, İtisam 2.
4. Müslim, Misâfirîn 129.
Mübelliğ ve Mübeyyin Olarak Hz. Peygamber
Özlenen Rehber Dergisi 37. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.