Îman gibi bir nimeti bizlere bahşedip, kullukla şereflendiren Mevlâ’mıza sonsuz hamd olsun. Salât ve selâmların en güzeli, en ekmeli Habîb-i Kibriya Efendimiz ve Ashâbına olsun.
Cenâb-ı Hak, Zât’ına yaklaşmanın mutlak ve tek yolunu, Rasûlü’ne tâbî olmaya ve O’nu sevmeye bağlamıştır. İtaat ve sevmedeki ölçüyü de Kur’ân-ı Kerim’de defalarca zikretmiştir. ’Peygamber, mü’minler için kendi öz nefislerinden daha evladır...?(1) âyet-i kerimesi, işte bu ilâhi kaidelerdendir.
Rasûlullah Efendimizin Müslümanlarla, Müslümanların da Rasûlullah Efendimizle olan ilişkileri, diğer insan münasebetlerinin ötesinde yüce bir özelliğe sahiptir. Sadece bir beşeriyet ilişkisi değildir. Dünyevî bir menfaat içermez. Rıza eksenlidir. O’nun (s.a.v.) bildiklerini bilmeyişimiz, bizde rehavete, O’nda ise bizlere karşı şefkat ve merhamete sebep olmuştur. Efendimiz (a.s.) âlemlere rahmettir. İnsanlarsa rahmete muhtaç? Habîbullah’ın bizlere talip olması bizler içindir. Lakin bizlerin O’na tabi olması da yine nefislerimizin selâmeti içindir. Biz O’na muhtacız, o bize değil. Bu muhtaciyetin neticesi olarak bizlerdeki iştiyak daha fazla olması gerekirken, Efendimiz (s.a.v.)’in ümmetine sevgisi daha fazladır. Habîb-i Kibriya Efendimiz, mü’minlere karşı son derece müşfik, yumuşak ve çok merhametlidir. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyruluyor:
’Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.?(2) Arkadaşlarımızdan, âilemizden, eşimizden, çocuğumuzdan hatta kendi nefislerimizden daha çok düşkündür bize Allah’ın Rasûlü. Onların hepsinin bize zararı dokunabilir, bizi yanıltabilirler, oyun ve eğlenceden ibaret olan şu dünya hayatında bizi hata ve günahlara sevk edip Hakk’ın azabına duçar bırakabilirler. Bilindiği üzere kazanılan mallar, eşler, çocuklar hepsi bizim için bir imtihan vesilesidir ve hayrımıza vesile olabilecekleri gibi aksi yönde de tesir edebilirler. Fert olarak bizim nefsimiz dahi felaketle sonuçlanacak hatalara kendisini sürükleyebilir; ama Allah’ın Rasûlü başkadır. O sadece hayırdır, hayırlı işler yapar, hayır söyler, hayra sevk eder, mü’minleri dünya ve ahirette saadete ulaştıracak davranışlarda bulunur. Hareketleriyle, sözleriyle, duruşuyla bizi Hakk’a çağırır, kulluğa, kulluk deryasında yok olmaya çağırır. Cömertliğe, doğruluğa, tevazua, tefekküre, iyiliğe, güzelliğe çağırır. Zâtı güzeldir, güzellik için vardır. Âlemlere rahmet, Habîb’i Kibriyâ’dır. Hal böyle olunca soralım:
En çok sevilmeye en layık olan kimdir? Sevmeli değil miyiz O’nu; anamızdan, babamızdan, eşimizden, çocuğumuzdan, hatta kendi nefsimizden ziyade?!..
Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer (r.a.)’e soruyor:
? Beni ne kadar seviyorsun yâ Ömer?
? Kendi canım hariç her şeyden daha çok seviyorum, yâ Rasûlallah!
Allah Rasûlü (a.s.) buyurdu ki:
? Olmadı yâ Ömer, olmadı! Beni kendi nefsinden de daha çok sevmedikçe kâmil îmana kavuşamazsın. Kamil îmana kavuşmadıkça da Cennet’e giremezsin.
Bunun üzere Hz. Ömer (r.a.):
? Ey Allah’ın Rasûlü! Şu andan itibaren siz bana kendi canımdan daha sevgilisiniz! buyurdu.
Peygamber Efendimiz (a.s.):
? İşte şimdi oldu, yâ Ömer! buyurdu.(3)
Buhârî’de yer alan başka bir hadis-i şerifte: ’Sizden biriniz ben kendisine kendi nefsinden, anasından, babasından, malından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça gerçekten îman etmiş olmaz!?(4) buyruluyor.
O’nun sevdalılarından Abdullah bin Zeyd’i hatırlayalım? Bir gün Rasûlullah (s.a.v.)’in huzuruna hüzünlü bir şekilde gelir, gül yüzüne bakar, içini çekerek şöyle bir dert yanar:
’Yâ Rasûlallah! Sen bana kendi nefsimden, çoluk çocuğumdan, malımdan, mülkümden her şeyden daha çok sevgilisin. Ben Sen’i her şeyden daha çok seviyorum yâ Rasûlallah! Eğer gelip de Sen’i görmek gibi bir nimet olmasaydı, ölmeyi tercih ederdim.? Bunu dedikten sonra hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Rasûlullah (s.a.v.) şefkat dolu bir sesle: ’Niçin ağlıyorsun?? diye sordu. Hz. Abdullah b. Zeyd hıçkırıklarla cevap verdi: ’Yâ Rasûlallah! Düşündüm ki; Siz de, biz de bir gün öleceğiz. Siz’in peygamberlerle beraber yüksek makamlarda olacağınızı, bizim ise Cennet’e girsek bile aşağı makamlarda kalacağımızı düşünerek orada Siz’i göremeyeceğim endişesiyle ağlıyorum.?
Hz. Abdullah’ın bu endişesi, orada bulunan bütün Sahâbîleri de ağlattı. Hz. Peygamber (s.a.v.) hiç cevap vermedi. Ortalığı hıçkırık sesi kaplamıştı. İşte bu anda Rasûlullah’a vahiy geldi. Yüce Allah (c.c.) şöyle ferman buyurdu:
?Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.?(5)
Rasûlullah’a itaat ve O’na olan sevgimiz ölçümüz olsun. Allah Rasûlü’nü çok sevelim, ama her şeyden çok? Allah için, bizlere Rabbimiz’i tanıttığı için, kendisine sadece bir dünya değil, mü’minleri âhirette bekleyen şefaat ve diğer tüm ihsanlar için?
Allah Rasûlü’nün sevgisi en büyük sermayedir insana. O’nsuz olmaz, sevgisi olmadan yaşanmaz. O’nun sevgisi öyledir ki, seveni dünyada da ahirette de azîz eder, seveni sevdiğiyle birlikte kılar. Sermayesi ilâhî aşk olanın kazancı ne güzeldir, akıllar bu nimetin idrakine lâyıkıyla güç yetiremez.
O’nun sevgisine erebilmek, Ashab’ı gibi sevebilmek için; bıkmadan, usanmadan, samimi bir kalple, gözyaşlarıyla dua etmeli, yalvarmalıyız Yaratan’ımıza, Vedûd olan Mevlâ’mıza?
Yâ Rasûlallah!
Bu aciz gönüller, biçare, mahzun; Sen’in şefkatine, sevgine öyle muhtaç, öyle hasret, öyle aç ki? Rabbim, Siz’e, Ashâb’ınıza, Ehl-i Beyt’inize ve güzel neslinize olan sevgimizi hem dünyada hem de âhirette kabul eylesin, bizi Siz’den ırak kılmasın?
-------------------------------------
Geçtiğin yollara güller serelim
Dua eyle bize, candan sevelim.
Rabbim nasip etsin bir defa değil,
Yoluna binlerce canlar verelim?
Muzaffer YALÇIN
????..
1. el-Ahzâb, 33/6.
2. et-Tevbe, 33/128.
3. Buhârî, Fedailu’l-Ashab 6.
4. Buhârî, Îman 8.
5. en-Nisâ, 4/69.
Şefkat Peygamberi
Özlenen Rehber Dergisi 37. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.