İsim, bir nesneyi zihinde canlandıran alâmet ve nişan demektir. İsim ile müsemma, yani ad ve o adla adlanan arasında sıkı bir ilişki vardır. İsim, insan zihninde müsemmayı canlandıran bir irtibat vasıtası olduğu için olmalıdır ki, Peygamber Efendimiz insanlara güzel isim konulmasını istemiştir. Çocuklara güzel isim vermek, güzel olmayan manalara gelen isimleri değiştirmek sünnet-i nebevîdir. Nitekim Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.): ’Çocuğun baba üzerindeki hakkı, ona güzel bir isim koyması ve onu iyi bir terbiye ile yetiştirmesidir.?(1), ’Şüphesiz ki sizler, kıyamet günü isimlerinizle, babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız; o halde isimlerinizi güzel koyun.?(2) buyurmuşlardır.
Güzel isme bu derece kıymet veren Peygamber Efendimiz ise isimlerin en güzellerine sahiptir. Yaratılışı, ahlâkı ve yaşantısı en güzel olanın, isminin de en güzel olması tabiidir. Bu güzelliği Zât-ı Şahanelerine bahşedense, muhakkak ki Cenâb-ı Hakk’tır. Cenâb-ı Mevlâ, O’nun ismini Zât’ının ismine en yakın kılmıştır. Mesela, bu yakınlık Kelime-i Tevhid’de açıkça görülür. Bilindiği üzere Tevhid birbirini tamamlayıcı iki unsurdan oluşur; 1. Lâ ilâhe illa’llâh, 2. Muhammedü’r-Rasûlullâh. Hidrojen ve oksijenin birleşerek suyu oluşturduğu gibi bu iki kelime de birleşerek Tevhîd’i oluşturur. Bu bütünlüğü sağlamak için, önce Cenâb-ı Hakk’ın ismini, sonra da Rasûlullah Efendimizin ismini zikretmek gerekmektedir. Allah’u Teâlâ, burada Habîb’inin ismini kendi isminin yanına koyarak, O’na verdiği kıymeti açıkça belirtiyor. Yine aynı şekilde her namazın tahiyyesinde okuduğumuz şehadet cümlesinde ve günde beş vakit minarelerden yükselen Ezân-ı Muhammedî’de de, ’Allah? (c.c.) isminin peşinde ’Muhammed? (s.a.v.) ismi gelmektedir. ’Biz Sen’in şan ve şerefini yükseltmedik mi?!?(3) âyet-i celîlesinde bu durum ifade edilmektedir.
Cenâb-ı Hakk’ın Zât ismi ’Allah? (c.c.) olduğu gibi; Rasûlullah Efendimizin zât ismi de ’Muhammed? (s.a.v.)’dir. Peygamberimiz’in, Kur’ân’da dört yerde(4) bu ism-i şerifi bulunmaktadır. Kelime olarak Muhammmed, tekrar tekrar, çokça övülen, sena edilen manasındadır. Bu mübarek isim ilk defa Rasûlullah Efendimize verilmiştir. Hz. Âmine annemize bu isim rüyasında bildirilmiştir. Kureyşliler, Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib’e neden bu ismi verdiğini sorduklarında: ’Gökte Allah’ın, yerde de halkın O’nu övmesini istedim!? diye cevap vermiştir.(5) Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz resmi yazışmalarında ve mühründe bu ism-i şerifini kullanmıştır.
Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ının tek, isim ve sıfatlarının da çok olduğu gibi, Peygamber-i Zîşân Efendimizin de isim ve sıfatları çoktur. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin, Kur’ân ve hadislerden toplanıp bildirilen isimlerini, Esmâü’l-Hüsnâ’ya denk getirmek için 99 olarak tespit edenler olduğu gibi, 400’e kadar vardıranlar da olmuştur. Zira o, Seyyidü’l-Beşer’dir. İnsanlığın en güzel, en ekmel vasıfları kendisinde mevcuttu. Âdeta, rengârenk çiçekleri içinde barındıran bir bahçe gibi. O’nun, bu türlü güzellikleri de ancak, türlü isim ve sıfatlarla anlatılabilir. Nitekim kendisi de bir hadis-i şeriflerinde bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: ’Benim bir takım isimlerim vardır: Bir ismim Muhammed’dir. Bir adım da Ahmed’dir. İsmimin biri de Mâhî’dir ki Allah, benim vasıtamla küfrü mahveder. Diğer bir adım Hâşir’dir. Yani, kıyamet gününde ben herkesten önce dirileceğim, diğer bütün insanlar ise benim arkamdan haşrolunacaktır. İsimlerimden bir diğeri de Âkıb’dir. Âkıb, artık kendisinden sonra bir daha peygamber gelmeyecek kimse demektir.?(6) Başka bir hadis-i şerifinde de şöyle buyurmuşlardır: ’Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im. Ben rahmet peygamberiyim. Ben tevbe peygamberiyim. Ben Mukaffî’yim. Ben Hâşir’im. Ve ben, meydan muharebelerinin peygamberiyim.?(7)
Cenâb-ı Hak da Kur’ân-ı Kerim’de, O İki Cihan Serveri’ni birçok sıfat ve isimlerle zikretmiştir: O (s.a.v.), geleceği müjdelenen Ahmed’dir.(8) Kendisinden sonra bir daha peygamber gelmeyecek olan Hâtem’dir.(9) Vahyin ilk ağırlığıyla örtüsüne bürünen Müddessir ve Müzzemmil’dir.(10) Mü’minleri tertemiz yapan Müzekkî, onlara kitap ve hikmeti öğreten Muallim’dir.(11) İnsanları müjdeleyen ve uyaran Beşir ve Nezir’dir.(12) İzzet sahibi Azîz, mü’minlere çok düşkün Hâris, onlara karşı çok şefkatli ve merhametli Raûf ve Rahîm’dir.(13) Şâhid, Mübeşşir, Dâî, Sirâc, Münir, Kerim, Ümmî, Tâhâ, Yâsin... gibi daha birçok sıfat-isimleri âyeti celîlerde geçmektedir; fakat Kur’ân’da en çok zikredilen sıfat-ismi Rasûl ve Nebî’dir.
Kur’ân-ı Kerim’de ’Muhammed? (s.a.v.) ism-i şerifi sadece dört yerde geçmektedir. Peygamberimizden bahsedilirken hep ’rasûl?, ’nebî? gibi diğer sıfat-isimleri kullanılmıştır. Burada, Kur’ânî bir ahlâk, bizlerin dikkatine sunulmuştur. O da şudur ki, Rasûlullah Efendimize direk ismiyle hitap etmeme ahlâkıdır. Sahabe-i Kiram Efendilerimizin de ahlâkı böyleydi. Onlar, Peygamberimize kendi ismiyle değil de, daima ’yâ Rasûlallah? diyerek hitap ederlerdi. Hatta, henüz terbiye edilip şekillendirilmemiş ’bedevî? diye bilinen kişilerin, Rasûlullah Efendimize ismiyle ’yâ Muhammed!? şeklinde hitap etmelerine son derece üzülürlerdi.
Sahabe Efendilerimiz, Rasûlullah Efendimize olan sevgilerinden dolayı, çocuklarına ’Muhammed? ismini koyma hususunda izin istemişler ve Efendimiz de buna müsaade etmiştir, fakat Rasûlullah Efendimizden sonra, bu mübarek isme gereken edebin gösterilemeyişi sebebiyle, bu ismin verilmesi hoş görülmemiştir. Enes b. Malik (r.a.)’in: ’Hem çocuklarınıza Muhammed adını koyuyorsunuz, hem de onlara lanet okuyorsunuz!? sözünden bunu anlıyoruz. Hatta Hz. Ömer (r.a.) Kûfe halkına resmi bir genelge göndererek çocuklarına Muhammed adını koymayı yasaklamıştır.(14)
Türk-İslâm kültüründe de bu edeb çizgisine riayet edildiği görülmektedir. Nitekim ecdadımız, çocuklarına Muhammed ismini verirken, 15’inci yy’dan sonra, bu ism-i şerif üzerinde küçük bir telaffuz değişikliği yaparak Mehmed olarak kullanmaya başlamışlardır. ’Muhammed? önce Mehemmed’e, sonra da Mehmed’e çevrilmiştir. Bu, Rasûlullah Efendimizin adını tahrif değil, bilakis yolda, sokakta ve uygun düşmeyen yerlerde ism-i şerife karşı gerekli edep tavrının ihlaline karşı alınmış bir tedbir ve bulunmuş bir çaredir.(15)
Rasûlullah Efendimizin ismi anılınca, O’na salât ü selâm getirmek, ismi şerifine ve zâtına karşı takınılması gereken önemli bir edebtir. Zira Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmaktadır: ’Yanında ismim anıldığında bana salât ü selâm getirmeyen kimse, cimrilerin en cimrisidir.?(16)
Rabb’im cümlemizi, Rasûlullah Efendimizi gerçek manada tanıyıp seven ve mahşerde de şefaatine mahzar olan ümmetinden eylesin. Âmin.
’Sen, Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin Efendim
Hakk’tan bize Sultan-ı Müeyyedsin Efendim!..?(17)
Kaynakça:
1. Beyhakî, VI/401, No: 8667; Suyutî, C. Sağîr, I/149.
2. Ebû Dâvûd, Edeb, 69.
3. el-İnşirah, 94/4.
4. eL-Fetih, 48/29; Âl-i İmrân, 3/144; el-Ahzâb, 33/40; Muhammed, 47/2.
5. Köksal, M. Âsım, İslâm Tarihi, c. I.
6. Tirmizî, Şemâil, Esmâü’n-Nebî 1.
7. Tirmizî, Şemâil, Esmâü’n-Nebî 2.
8. es-Saff, 61/6.
9. el-Ahzâb, 33/40.
10. el-Müzzemmil, 73/1; el-Müddessir, 74/1.
11. el-Bakara, 151
12. Sebe, 34/28.
13. et-Tevbe, 9/128.
14. Kâdı İyaz, eş-Şifa, s.516.
15. Yardım Ali, Peygamberimizin Şemaili, s.432.
16. Suyûtî, Menahil 70.
17. Şeyh Gâlib.
Adı Güzel Kendi Güzel Peygamberim
Özlenen Rehber Dergisi 37. Sayı
allah rızası için yazılmış olan her tür yazının önünde ancak saygı ile eğilinir.allah bizi böyle güzel bilgilerle buluşturan herkesten razı olsun
can arkadaşım teşekkür ederim. çalışman çok hoş olmuş. çalışmlarının devamını bekleriz. Allah razı olsun ve razı olduğu kullarından ayırmasın.
Allah razı olsun.yazınız icin tesekkur ederım.daha nıce guzel yazılarınızı beklerız.kayınınız muhammed cıntas(ilahiyatçi)