- Mü’minûn Sûresi 5-11. Âyetler -
Geçen sayımızda Mü’minûn sûresinin 1-4. âyetlerinin tefsirlerini işlemeye çalıştık. İşte bu sayımızda da firdev cenneti ile müjdelenecek salih mü’minlerin Mü’münûn sûresinde zikredilen on bir özelliğinden geriye kalan yedi vasfını anlatmaya çalışacağız.
5. ’Ve onlar ırzlarını koruyanlardır.’
Tam anlamıyla iffet ve namus sahibidirler. Her türlü cinsel sapıklık ve aşırılıktan uzaktırlar. ’Irzlarını koruyanlar’ derken sadece zina yapmak anlaşılmamalıdır. İnsanları zinaya sevk eden, şehvet duygusunu artırıcı her türlü davranış da yasaklanmış ve haram kılınmıştır. Bunların başında mahrem yerlerin örtülmemesi gelir. Çünkü her iki cins buna dikkat etmeyip dar kıyafetler giyer ya da örtülmesi gereken yerlerini açarlarsa karşı cinsi tahrik edici bir unsur olurlar, ardından da her biri zehirli bir ok olan arzulu haram bakışlar en nihayetinde de zina fiilinin işlenmesi. Bu yüzden mü’min çok uyanık olmalı. Sokağa çıkarken dahi sade, dikkati çekmeyen kıyafetler seçmeli, haram bakışlardan kendini korumalı, tek başına olmamaya dikkat etmelidir. Vakarlı ve hızlı bir şekilde işlerini halletmeli, dilde ve gönülde kelime-i tevhidi söyleyerek kendini haram fiillerden korumalıdır. Ayrıca bizleri nefsî arzulara sevk eden her türlü yayın ve programlardan uzak durmalıyız.
6. ’Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduğu (cariyeler) hariç, (bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.’
7. ’Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.’
Cinsel arzu ve onu özellikle dindar ve takva sahibi kimseler için meşru yollarla gidermenin yerilmiş olması gibi, yanlış bir anlama olmasın diye ara cümle olarak bu iki âyet getirilmiştir. Eğer böyle bir açıklama olmasaydı dinin, evlenmeden, terk-i dünya bir hayatı tasvip ettiği anlaşılabilirdi.(1) Yani mü’min kimse meşru yollarla kendisinde fıtrî olarak bulunan bu duyguları tatmin edebilir. ’Eşleri ya da sahip oldukları cariyelerle.’ (Cariyeler günümüzde olmadığı için bir açıklama getirmiyoruz.) ’Fakat kim bunların ötesini isterse sınırı aşmıştır.’ Bazı âlimlerimiz burada kastedilenin, mut’a nikahının haram olması şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da cinsel arzunun zina, eşcinsellik, hayvanlarla temas ve bunlar gibi daha başka yollarla gidermenin haram olduğunu anlamışlardır.
8. ’(Yine) Onlar, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.’
’Emanet’ kelimesi çok kapsamlı olup, Allah, toplum ve bireyler tarafından kişilere ’tevdi’ edilen her şeyi içine aldığını belirtmeliyiz. Aynı şekilde ’ahit’ de Allah ile insan ve insan ile insan arasında yapılan tüm anlaşma, sözleşme ve söz vermeleri kapsar. Bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) emanet ve ahitleri yerine getirmenin önemini defalarca hutbelerinde zikretmiştir. Bir hadisinde de şöyle buyuruyor: ’Emaneti yerine getirmeyenin îmanı yoktur, sözünde ve vaadinde de durmayanın da İslâm’ı yoktur.’(2) Hepimizin de bildiği şu meşhur hadis-i şerif de konuya ışık tutacaktır: ’Dört özellik vardır ki, kendisinde bunları hepsi bulunan kimse hiç şüphesiz münafıktır; kendisinde bunlardan biri olan kimse onu bırakıncaya değin o ölçüde münafıktır: Bunlar; kendisine emanet edilen emanete ihanet eder, söz verdiği zaman sözünde durmaz, konuştuğu zaman yalan söyler, kavga ve düşmanlığında sınır taşımaz.’(3)
9. ’Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.’
Namazları tam vaktinde kılarlar; gerektiği şekilde ve nasıl istendiyse öyle kılarlar, içindeki ve dışındaki şartlarına uygun olarak eksiksiz yerine getirirler. Namazı savalım da nasıl savarsak savalım diye düşünmez, onu bir yük olarak görmezler, okuduklarını ruhlarına sindirip, alçak gönüllü kullar olarak Rablerine yönelirler.
10. ’İşte asıl onlar varistirler.’
11. ’Ki, firdevse varis olan bu kimseler orada ebedî kalırlar.’
İşte yukarıda açıklamaya çalıştığımız vasıfları taşıyan mü’minler firdevs cennetine girmeye hak kazanmışlardır. ’Firdevs, cennetlerin en yücesidir. Orada bulunanlar Arş’ın gıcırtısını işitirler.’(4)
Rabbimiz Razı olduğu, istediği itaat eden kul portresini bu yedi vasıfta toplamıştır adeta. Bunları kendisinde cem edebilen mü’min diğer tüm ahlâk-ı hamideleri kendisinde toplayabilmiş ve seçkin kul mertebesine ulaşabilmiş kimsedir.
Cenâb-ı Mevlâ hakîkâtiyle kendisine îman edebilmeyi ve kitabı olan yüce Kur’ân’ın âyetlerini anlayabilmeyi, yaşayabilmeyi ve anlatabilmeyi nasip etsin, ince anlayış ve kavrama gücü versin.
Kaynakça:
1. Mevdudî, Tefhim, 3/402.
2. Beyhakî.
3. Buharî, Müslim.
4. Kurtubî.
Kur'an'da Mü'minlerin Vasıfları
Özlenen Rehber Dergisi 25. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.