Özlenen Rehber Dergisi

25.Sayı

Gençlik Döneminde Dinî Şüphenin Kaynakları

Recep Faruk KARABAL Özlenen Rehber Dergisi 25. Sayı
Gençlik, bireyin çocukluktan yetişkinliğe geçerken pek çok biyolojik, psikolojik ve sosyal değişim yaşadığı ve sürekli olarak geliştiği bir dönemdir. Ancak gençlik bir yönüyle çocukluğa, bir yönüyle de yetişkinliğe açılan, yapısı ile her zaman daha fazla ilgi çekmiş ve pek çok psikolojik araştırmanın odak noktası olmuştur.
Şüphesiz gençlik döneminin en belirgin özelliği, bu dönemdeki bireyin kendisini ve hayatı baştan başa sorgulamadan geçirmesi ve değerler dünyasını yeniden oluşturmasıdır. Sorgulama ve sınama ise doğal olarak şüphe ile başlar, beraberinde yeni şüpheleri getirir. Yıllarca kendisine en sevdikleri tarafından sunulan değerler hakkında şüphe eder ve bu şüpheli hali kişiye psikolojik açıdan sıkıntı vererek rahatsız eder.
İşte biz bu yazımızda gençlik döneminde yaşanan dini şüpheleri ve bunların sebeplerini ortaya koymayı hedefledik. Bu sebepleri ise maddeler halinde şöyle izah edebiliriz:

A-BAĞIMSIZLIK DUYGUSUNUN UYANMASI:
Zekanın gelişmesine paralel olarak, akıl yürütme faaliyetleri açısından belli bir olgunluğa erişen genç, kendi içinde ilk defa hayatın sentezini tenkitçi bir tarzla yapma gücünü bulur. Bu da onda ’bağımsızlık’ ve ’güçlülük’ duygularının uyanmasına yol açar. İç dünyası bunalımlarla dolu olan ergen, bağımsızlığını arar. Bütün önceki hayatı çocukça bağımlılığın etkisi altında geçtiği için bütün himayelerden kurtularak, bağımsızlığa ulaşma duygusu taşımaktadır. Aynı zamanda vakıalara dayanarak düşünme alışkanlıkları da geliştirmiştir. Önceden öğrendiği ve itirazsız kabul ettiği pek çok şeyin okullarda, kitaplarda verilen bilgilerle uyarlı olmadığını görür ve tenkitçi bir tutum geliştirmeye başlar. Esasen gencin kendi bağımsız benliğini keşfetmesi ve kendine ait düşüncelerle kainat hadiselerini hayatın genel plan ile münasebete geçirmesi şiddetli arzu edilen bir husustur. Bu eğilim ve arzularına uygun olarak ergenler, kendiliklerinden yoğun bir zihnî faaliyetin içine dalarlar. Kıyaslamalar yaparlar, tartışırlar, kararlar verirler, diğer ortak değerlerin yanı sıra dini de tenkit ve yargılamaya tabi tutarlar. Ruhlarının doğal eğilimi onları, dinin muğlak ve esrarlı yönlerini araştırmaya sürükler. Kesin bir inanca sahip olmak arzusuyla dinî konuları araştırırlar. Bununla da birlikte kendi görüş tarzlarına haklılık sağlamayan, arzularına uygun düşmeyen ve kendileri için sıkıcı görülen dinî inanç ve değerleri tenkitçi bir tutumla geri itmeye kendilerini hazır hissederler. Kendi bağımsız benliğini bulma yolundaki gelişim çizgisi üzerinde ergenin ana, baba ve diğer yetişkinlerle olan ilişkileri çatışmalı bir hal alır. Esasen ergenin, her türlü otoriteden belli bir süre kopma ihtiyacı vardır. Bu durumda dinî inanç ve değerler de ona, her türlü ahlâk ve otoritenin kendisine başvurduğu, bağımsızlığın en son noktası ve en önemli işareti olarak görünebilmektedir. Ergenin tavrı, kendi benliğini tasdikte, o zaman isyankar bir hal olabilir. Fakat şiddeti düşük bir halde de kendini gösterebilir. Her iki durumda da ergen artık yetişkinlere, çocukluktan kalma o eski güveni göstermez. Onları otoritesinin zayıflaması, o zaman kadar büyük ölçüde, otoriteye bağlı kalmış olan ergenin dinini zayıflatır. Diğer alanlarda olduğu gibi, dinî planda da bağımsızlığını göstermek için ana babasından, büyüklerinden farklı bir biçimde hareket etmeye yönelir. Böylece ergenlerin din dışı veya dine karşı davranışı bazen ’kendi kişiliğini ispatlamak’ için ortaya çıkan gizli bir çatışma eğilimi göstermektedir.

B-HAYATIN ANLAMSIZLIĞI VE MANTIKSIZLIĞI DUYGUSU
Gençte böyle bir duygunun uyanmasında aile ortamının, ana baba ile olan ilişkilerin önemli bir rolü vardır. Özellikle aile bireyleri arasında anlaşmazlık, maddî sorunlar ve benzerî durumlardan ileri gelen sıkıntı ve gerginlikler, gencin temel güven duygusunu zedeleyici bir etki meydana getirir. Yaşama sevinci, rahatlık ve güvenden mahrumiyet, imanın bütün hamlesini kıran şüphecilik ve olumsuz bir dinî tutum yaratabilir. Sevgi ve güven eksikliği gencin iç dünyasında bütün karışıklık ve bunalımlara yol açar.
Herkese ve her şeye reaksiyoner, şüpheci ve güvensiz bir tutum geliştiren genç için hayat anlamsız ve saçma gözükebilir. Böylesi bir tecrübe, asıl dinî tecrübeye geçişi büyük ölçüde zorlaştırır.
Gençlerde dinî şüphelerin uyanmasında etkili olan bu duygusal özelliklerin yanı sıra, bazı sosyal ve kültürel etkenlerin de dinî şüphe ve çatışmaların ortaya çıkışında rol oynadığı bilinmektedir. Bunların başlıcalarını şu şekilde açıklayabiliriz.

1- HATALI VEYA YETERSİZ DİN EĞİTİMİ:
Modern toplum şartları içinde ana babalar çocuklarına gerekli ve yeterli din eğitimini verebilecek durumda değildirler. Hatta bu konuda ilgili ve istekli görünenlerin çoğu da yeterli bilgi ve uygun terbiye usullerinden habersizdirler. Aynı şekilde çocukların pek çok durumlarda, her şeyi görerek, düşünerek anlayarak ve bilerek zihinlerine takılan sorulara tatminkar cevaplar bulmak suretiyle dini içlerine sindirerek öğrenmek ve kişiliklerinin bir parçası haline getirmek yerine, olur olmaz konularda sorular sormaktan hoşlanmayan, çoğunlukla taklitçi, şekilci ve otoriter, hatta ilgisizlik ve bilgisizlik şekillerinde karakterize olan bir ortamda dinî bakımdan sosyalleştikleri görülmektedir. Uygunsuz ve başarısız sosyalleşme şekli olan bu durum, ileri yaşlarda (ergenlikte) ye dini tamamen ret, ya da dine karşı ilgisizlik ve yahut da körü körüne taklitçilik, şekilcilik ve fanatizm tarzlarında ortaya çıkan durumlara yol açmakta ya da kişiliğin değişmesinde dinî şüphe ve bunalımların tohumları atılmış olmaktadır. Kişide sağlam ve dengeli bir kişiliğin gelişmesinde dinî eğitimin büyük bir rol oynadığı açık bir gerçektir. Fakat bu biraz da dinî eğitimin kalitesiyle ilgilidir. Din eğitiminde kullanılan ve çoğunlukla büyüklerin kendi şahsî otoritelerini sağlamlaştırmayı hedef alan yanlış metotların da, gençlerin dine karşı reaksiyoner hale gelmesinde oynadığı büyük rolü göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Aşırı baskı, korkutma, müsamahasızlık, eksik ve yanlış bilgiler gençlerin en fazla hassas olduğu konulardır.

2- DİNDARLARIN VE DİN GÖREVLİLERİNİN BAZI TUTUM VE DAVRANIŞLARI
Gençler, çevresindeki insanların davranışlarıyla bağladıkları değerler ve ifade ettikleri sözler arasındaki farkı idrak etmeye başlar başlamaz, değerlendirici bir tutum içerisine girerler. Genellikle bu durum onları hayal kırıklığına uğratır. Gencin gözünde din, dindar insan demektir; dinî hakîkât insanî hakîkâtten ayrı bir gerçekliğe sahip değildir. Kendileri yeterince dindar ve ahlâkı olmadıkları halde, yetişkinlerde kusursuz bir dinî ahlâkî model ararlar. Bundan dolayıdır ki dindarların ahlâk kanununa uymayan davranışlar onlarda büyük tereddütler uyandırır. Neticede şöyle düşünmeye başlarlar: ’Eğer insanî vakıalar yüce bir güç tarafından idare edilseydi, oldukça farklı olması gerekirdi.’ Bu bunalım bazılarında da daha entelektüel bir din anlayışına ulaşmalarına da yardımcı olabilmektedir. Fakat gençlerin önemli bir konumu da bu kaynağa bağlı olarak dinî şüpheler geliştirmektedir.
Gençlerin zihinlerinde, yetişkinlerin otoritesi, mutlak itaat isteği ve baskıcı fikirlere hep dine bağlanır. Çocukluklarından beri tekrarlandığını işittikleri aynı hikayeler onları sıkar. Şimdi gençlere neyin öğretildiğinin yanı sıra, neyin nasıl öğretildiği de önem taşıyacaktır. Onlar artık çocuk olmadıklarını fark etmektedirler. Gençler hem yaşıtlarıyla birlikte özgür davranma eylemi gösterirler hem de hangi ahlâk davranışının en mükemmel olduğunu kendileri arayıp bulmak isterler. Gayeleri büyükleri aşmaktadır. Öğretim onları hala çocuk kabul eder ve onların yeni kişiliğini tanımakta gecikirse, gençlerin ilgisini bütün bütün kaybedebilir.
Gençler için bir başka fark ediş de fen dersleriyle din dersleri arasında ortaya çıkan metot farklılığıdır. Öğrenciler fen dersi öğretmenlerinin dine farklı baktıklarını, hatta dinî açıklamalara pek önem vermediklerini fark ederlerse din ile bilimin uyuşmayacağı, tabiat üstü ile tabiatın beraber olamayacağı kanaatine varabilirler. Buna karşılık din öğretiminin beceriksizce verilmesi şüpheleri büyütebilir. Özellikle daha az yetenekli öğrenciler bu tehlikeyle karşı karşıyadır.
Öğretim açısından din dersi müfredatı, özellikle az yetenekli öğrenciler dikkate alındığında doyurucu değildir. Basit dini hikayelerden sonra hemen çok zor konulara geçilmesi, bir çok öğrenci daha yeterince öğrenmeden öğrenme isteğini hemen hemen kaybetmektedirler. Genellikle öğrencilik döneminin bitiminden önce başlayan din hakkındaki düşünmeyi durdurma gençlerin dinî naslarla eşdeğer, can sıkıcı, gerçek hayatla bağdaşmaz, karmakarışık bulmalarından ileri gelmektedir.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Hangi durum olursa olsun eğer bir genç, küçük yaşlardan itibaren kendisine telkin edilen dinî inançları ciddi olarak tenkide tabi tutmaya, onları belli bir ölçüye bağlamaya çalışır ve neticede onlar hakkında şüpheye düşerse, bu durum onun için ıstırap verici olacaktır. Bir kimsenin sevdiği ve saygı beslediği bir kişi tarafından kendisine öğretilmiş şeyleri soru süzgecinden geçirmesi, hayatın hangi safhasında olursa olsun rahatsız edici, endişe verici bir durumdur. Uzun bir süre boyunca bir kimse inandığı veya olduğu gibi kabul ettiği bir hususu reddetmek zorunda kaldığı zaman, rahatsız edici bir durum ortaya çıkar. Bir kimsenin kendi dinini soru süzgecinden geçirmesi, bir çok bakımdan hayatın esaslı temellerinden birisini kontrolden geçirmekle aynı şeydir. Genç dinî inançlarını tetkik etmeye başladığı zaman, bu soru süzgecinden geçirdiği şey sadece dinin bir emri veya bir teori değildir. Bir bakıma o kendi zekasını, kendisine ait bilgileri, din ile ilgili gerçekleri kendisine öğretmiş olan kimseleri, yine bu kimselerle olan ilişkilerini, güvendiği kimselerin şahsiyet bütünlüğünü, olgunluğunu soru süzgecinden geçiriyor demektir. Onun için bir çok gencin bu konuda elde ettiği sonuç köktenci bir sonuç değildir. Onlar inançları korumak ve karşı fikirlere direnmek için gayret göstermektedirler.
Gencin dinî yaşayışında doğan şüpheler bir taraftan zihnin olgunlaşması ve her şeyin gerçek sebebini öğrenmek hususundaki kuvvetli istek arzulardan meydana gelmektedir. Burada otoriter ve zorlayı dinî eğitime karşı tabiî bir reaksiyonun da izleri vardır. Yüzyılımızda bir çok değer yargısı gençlerimiz tarafından yeterli derecede bilinmemektedir. Bu günkü genç eski kuşakların bir çok gelenek ve göreneklerini tanımaz olmuştur. Hatta bazı gençlerde her konuya karşı şüphe ve kayıtsızlık görülmeye başlamıştır. Şurasını da ilave etmek lazımdır ki, gençlik çağı durmadan gelişen ve değişen bir çağdır. Genç adamın büyümesi gibi duyguları da, heyecanları da sürekli bir değişme ve çalkalanma halindedir. Bu sebeple şüphecilik çağından endişe etmeye lüzum yoktur. Metotlu bir din eğitimi ve öğretimi bu dalgalı ve değişken varlığı toplum için faydalı ve verimli bir fert haline sokabilir.

Faydalanılan Eserler:
1. Hökelekli, Hayati, Ergenlik Çağı Davranışları, s.37.
2. Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, s.195.
3. Yörükoğlu, Atalay, Gençlik Çağı, s.13.
4. Onur, Bekir, Gelişim Psikolojisi, s.51.
5. Bilgin, Beyza - Selçuk, Mualla, Din Öğretimi, s.84-85.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.