İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırımda 22 günde üçte biri çocuk olmak üzere 1300’den fazla Filistinli şehid oldu, binlercesi de yaralandı, Gazze’de adeta taş üstünde taş kalmadı. Önce yapılan katliamdan birkaç gözü dönmüş İsrail yöneticisinin ve komutanının sorumlu olduğunu, bu vahşetin tüm İsrail halkına, bütün Yahudilere mal edilemeyeceğini düşündük. Ya da öyle olduğunu umduk. Ancak durumun hiç de böyle olmadığını, gördüklerimize inanamayarak televizyonlarda izledik, fotoğraf karelerinde gördük. Örneğin 07 Ocak 2009 tarihinde bir tv kanalında Gazze’ye bakan bir tepede konuşlanmış spikerin verdiği bir bilgi çok dikkat çekiciydi. Zaman zaman Gazze’yi gören bu tepeye kafalarındaki kippalarıyla Yahudilerin geldiğini söyledi. Ve burada gazetecilerle birlikte savaşı seyrederlerken, şehrin üstüne düşen bombaların yaptığı gürültü ve ışık parlamalarıyla birlikte Yahudilerin alkış tutup tezahürat yaptıklarını, sevinç çığlıkları atarak mutlu olduklarını açıkladı. 17 Ocak 2009 günü ise ana haber bültenlerinde bu durumu hepimiz şaşkınlık içinde kendi gözlerimizle gördük. Gazze’yi gören tepelerde birikmiş Yahudiler, İsrail bayrağını almış, sanki bir futbol maçı izliyormuşçasına zevkle bombardımanı izlemeye gelmişlerdi. Öyle ki, bir anne iki küçük kızını da getirmiş, gülümseyerek eliyle bombaların düştüğü yerleri onlara işaret ediyordu. Bunlar münferit olaylar da değil, pek çok olaydan seçilmiş sadece bir örnek. Son yapılan kamuoyu araştırmaları İsrail halkının bu soykırıma desteğinin %95’lere dayandığını gösteriyor. İsrail’in kurulduğu günden bu yana İsrail halkının bu savaş ve vahşet taraftarlığının hep var olduğunu eski başbakanlarından İşçi Partisi lideri Simon Peres şu sözlerinde çok net ifade etmektedir: ’Bir savaş kazandığınızda, halkınız birleşir ve sizi alkışlar. Barış yaptığınızda ise, halkınız gücenir ve sizden kuşkulanır.’ (Mustafa Özel - 06 Ağustos 2006 Pazar, Yeni Şafak)
İnsanlar arasında câni kişilikli, insanî değerlerden tümüyle uzaklaşmış kişiler her zaman var olagelmiştir, ancak toptan bir milletin bu halde oluşu akılları dumura uğratmaktadır. Acaba bunun nedeni ya da nedenleri nedir? Bu nasıl halet-i ruhiyeye sahip bir millet ki, yöneticileri oy artırmanın yolunu katliamlarda bulur?
Ruhen hasta olan insanların hastalıklarının nedenleri araştırılırken genellikle geçmişleri incelenir, çocukluklarına dönülür. Siyonist Yahudi toplumunun geçmişi de bize bu konuda fikir verecek niteliktedir. Yahudilerin gerçek tarihi Hz. Yakub (a.s.) ile başladı. Oğlu Hz. Yusuf’un (a.s.) davetiyle Hz. Yakub ve diğer oğulları Mısır’a yerleşti. İlk zamanlar Mısır’da refah ve zenginlik içinde yaşayan İsrail oğulları sonraları Hz. Musa’nın (a.s.) önderliğindeki kurtuluşlarına kadar 4 asır süren bir baskı ve işkence dönemi yaşadılar. Hz. Musa’nın vefatına kadar 40 yıl itaatsizlikleri nedeniyle çölde dolaşmaya mecbur oldular.. Nihayet Hz. Davud (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.) dönemlerinde ihtişamlı bir devlete kavuştular. Hz. Süleyman’ın vefatından sonra önce ikiye bölündüler. Sonra da her iki devletleri de yıkıldı ve yaklaşık iki bin yıl süren sürgün dönemi başladı. Bu sürgün döneminde dünyanın dört bir yanına dağıldılar ve gittikleri her yerde dışlanıp, kovuldular. Ve hep bağımsız olarak yaşayacakları bir devletin hayaliyle yaşayıp, çocuklarını bu ideal ile yetiştirdiler. Bu iki bin yıl zarfında inançlarını da bu idealin, ezilmişliğin ve kendilerini yöneten milletlere duydukları kin ve öfkenin tesiriyle tahrif edip, bu günkü Siyonist Yahudi inancını oluşturdular.
Bu uzunca süreç içinde olabildiğince tahrif edilmiş mevcut Tevrat’a göre Yahudiler “üstün ırk”tır. Yahudiler muharref Tevrat’ta “siyonun değerli oğulları” (Yeremya’nın Mersiyeleri, 4/2), hem “ilahlar” hem de “Yüce Allah’ın oğulları” (Mezmurlar, 82/6) olarak tanımlanmaktadırlar. Tevrat’ın ancak onunla anlaşılabileceğini söyledikleri, Tevrat’ın bir nevi tefsiri ve fıkıh kaynakları konumundaki Talmud’a göre de yabancıları soymak, mülkünü ve ticaretini elinden almak iyi bir davranıştır. Yabancılara karşı yemin, hile ve aldatma çok normaldir. Çünkü Yahudi olmayana insan gözüyle bakılmaz, onlar birer hayvandır. Yabancıların kanlarını dökmek, Allah’a kurban sunmaktır. (Süleyman Sayar, Yahudi Karakteri, U.Ü.İlh. Fak. Dergisi, sayı:9) Hele bu yabancılar Tevrat’ta Yahudilere tahsis edildiği belirtilmiş topraklarda yaşıyorlarsa, inançlarına göre yapmaları gereken iş, geçmişte Sabra ve Şatila’da, dün Cenin’de bu gün Gazze’de yaptıkları katliam ve soykırımdır. Tevrat’a göre Mısır’daki Nil Nehri ile Anadolu’muzdan doğan Fırat Nehirleri arası İsrailoğulları’nın öz malıdır. “O zaman Rab, bütün milletleri önünüzden kovacak ve sizden büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak, sınırınız çölden (Sinâ çölü) ve Lübnan’dan, ırmaktan (Nil Nehri), Fırat Irmağı’ndan Garp Denizi’ne kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak, İlah’ınız Rab size söylediği gibi, dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.” (Tesniye, Bab 12/25) 24 Ağustos 1985 tarihinde İsrail’de dini çevrelerin yayınladığı prensipler bildirgesi tüm okullara dağıtılmıştı. O bildirgede şöyle denilmekteydi: “Politik açıdan ulaşmamız gereken sınır Fırat Dicle Nehirleri arasıdır. Bu Halakha’da (Yahudi kutsal kaynağı) yazılıdır. Dolayısıyla bu konuda herhangi bir anlaşmazlık olamaz. Tartışılabilecek tek konu, bunun nasıl hayata geçirileceğidir. Ancak, dediğimiz gibi İsrail topraklarının sınırları bellidir, bu konuda tartışılacak hiçbir şey yoktur, hüküm açıktır” (Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen, s.492) Aslında bu amaca ulaşmanın yöntemi konusunda da muharref Tevrat yol göstermektedir: “Şimdi git Amelek’i vur ve onların her şeyini yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür.” (Samuel kitabı, bab 15) Amelek Tevrat’ın yazıldığı dönemde Ortadoğu’da bulunan milletlerden biridir. Ancak Yahudi din adamlarınca bu emir bu güne de şamildir ve bu gün Araplar’a yönelik bir emir olarak anlaşılmaktadır. İsrail ordusunun Gazze’de yaptığı da bu dinî vecibelerini(!) yerine getirmekten ibarettir. Zaten katliama giderken İsrail askerlerinin ellerinden Tevrat’ı düşürmedikleri, din adamlarının onlara eşlik ettikleri de tüm tv kanallarında yayınlanmıştı.
Sözün kısası Siyonist Yahudilerin bu denli saldırgan ve acımasız bir halet-i ruhiyeye ve yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de bildirilen pek çok suî ahlâka sahip olmalarının temelinde ezilmişlik, kin, nefret duyguları tesirinde oluşturdukları sapkın inanç sitemleri yatmaktadır. Cenâb-ı Hakk’a verdikleri de dâhil, hiçbir sözlerinde durmadıkları için, onlar karşısında caydırıcı bir güç bulundurmadan yeryüzünü ifsât etmelerinin önüne de geçilemez. Rabbimiz Müslümanlara Kitabulllah ve sünnet-i Rasûlullah temelinde birleşip, zâlimlerin zulmüne engel olabilecek güce ulaşmayı nasip etsin. (Amin)
Filistin’e atılacak bombalara dileklerini yazan İsrailli çocuklar....
Siyonist Yahudi Psikolojisi...
Özlenen Rehber Dergisi 71. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.