Hayal ve Düş Olmuş Bir Şehit Bebek... câni İsrailBir bebek; atılan, atıldığı zaman parçalayarak kopartan, kan revan içinde et ve kemik yığınına dönüştüren, iç organları dağıtarak altüst eden, yakıp kavuran, kısır bırakan bombalardan arta kalmış... Bir bebek; gözleri ahu, kokusu cennet kokar; gözyaşlarını yüreğe akıtır, hem kendinin hem benim hem senin.Bir bebek; gonca dudaklarının, gül yanaklarının, melekleri kıskandıran nur yüzünün çevresi ateşlerle, silâhlarla, misket ve fosfor bombalarıyla dağlanmış... Yüreği de... Bir bebek; gözlerinin güzelliği, siyahı benim yavruma benzer... Endişeli, ürkek bakışları da...Bir bebek; göz pınarlarımda su bırakmayan, kalbimi lime lime kesip kanatan.... Bir bebek, tertemiz ak kundakları al yapan... Sen akı, nasıl al yaparsın; daha elini ayağını bilmezken!? Ah benim elini ayağını bilmez kuzum! Bu kadar mı çabuk, tonlarca ağırlıklar altına atıldın?! Bu kadar mı çabuk, horlanarak hakir görülüp ezildin?! Bu kalp ve ruh, bu beden ve ten; cisimde durdurulduğu müddetçe unutur mu seni, cihanlara bedel bakışlarını ey tıfl-ı nazeninim!... Değil yıllar, geçse de asırlar. Parça parça kıyılmış, küçük bedenini; ipeksi, pamuk, ıslak, zümrüt saçlarını topraklar mı artık sarıp koklayacak? Gözlerim, kalbim, düşüncem felç oldu, işlemez. Bîtabım virane, karanlık, çile dehlizlerinde...
Bir bebek; açmadan soldurulan, yeşermeden kurutulan, nevbaharı beklerken sukuta erdirilen...
’Küçük, tertemiz yüreciğini yüreğime kattım da hayalimde
Bir lâhza düşündüm gül bahçesinde tatlı gülüşlerini de
Gül yüzün ölmüş iken canlanır, tüm ürkekliği ile
Onulmaz acılarının ağırlığını yüklenen beni kim bile’ Bir bebek; soğuk bir hastane odasında, yatağın üzerinde, yakılıp dağlanmış bedenini bir o tarafa, bir bu tarafa acısını hafifletmek için döndürüyor. Gözünden sakınıp esirgedikleri yavrularının bu hüzün tablosunu; yaralarından henüz taze, sıcak kanlar akan anne ve baba seyrediyor.... Bir bebek; babasının kollarında cansız, ruhsuz öylece duran bedeniyle; toza toprağa bulanmış, şarapneller ile parçalanmış başından saçlarına, oradan da yanaklarına süzülen kanıyla; vicdanları kör olmuş, kalpleri hissizleşmiş, sözde çağdaş, tek dişi kalmış canavarlara bir şeyler anlatıyor mu? Ne dersiniz ey dostlar, anlatıyor mu?! Üç kızının da İsrail canileri tarafından katledildiğini gören ve haberini alan anne ve baba, “Ya Rabbi, Ya Rabbi!...” hitaplarıyla daha taptaze olan acı hâlinde, feryad-ı figan ediyor. Bu manzarayı anlatmaya ne yürek ne söz kifayet edebilir.
Üç kızını da sıra sıra, yan yana dizen, gözü kan çanağı ve yaşlı, yüreği onulmaz evlât acısıyla dağlı anne ve baba; son bir defa daha misk ü amber kokulu, gül yüzlü meleklerine bakıyor, belki onların pırıl pırıl simalarını bir bir öpüyor, kokularını hiçbir lahza unutmamak için ta özünün özüne çekerek gömüyor...
* * * Dostlar, kardeşler; kanla beslenen, insan eti ve kemiğiyle doyan insanlıktan nasip alamamış İsrail’in sergilediği vahşet; adeta kanlarımızı donduruyor, yüreklerimize tarifi yapılamayan acılar katıyor, bizlerde büyük, zehirli nefretlere, kinlere sebep oluyor. Peki, bütün bu durumlar karşısında bizler insan, inanan ve mümin olarak ne yapabiliriz? Öncelikle Allah’a haramlar ve helâller noktasında itaatimize, Efendimiz’e her hâl ü tavrımızda ittibaya dikkat etmeliyiz. Günah hâli üzerimizde mevcut ise –ki günahsız kul olmaz- bir an önce nasuhî bir tevbe ile Rabb’imize dönüş yapmalıyız. Filistinli, Gazzeli Müslüman kardeşlerimize, gerek farz gerek sünnet gerekse nafile namazlardan sonra bol bol dua dua yalvarmalıyız, durumumuz elveriyor ise Gazze’ye yardım ulaştıran ilgili yardım kuruluşlarına maddî yardımlarda bulunmalıyız, İsrail tarafından yapılan mezalimlikleri dile getiren ve İsrail’i tel’in eden Filistin’e destek mitinglerine iştirak etmeliyiz. Bu mitinglerin bizlerin daha da şuurlanmasına ve bilgilenmesine birer vesile unsuru olduğunu unutmayalım. Gelirlerinin bir kısmı veya tamamı İsrail’e aktarılan ürünleri kesinlikle boykot ederek almamalıyız ve çevremizde bulunan eş dost, hısım akrabayı bu hususta uyarmalıyız. Bu mevzubahis edilen ürünlerin, markaların listesini internette kolaylıkla bulabiliriz. Bütün bunlarla beraber hangi işle meşgul isek bu işimizi en iyi şekilde ifa etmeye gayret etmeliyiz. Şu unutulmasın ki bir Müslüman haramlarla iştigal etmeye devam ederse bu durum onun maddî âlemine (yaşantısına) de yansır ve burada da dağınık bir yaşamı olur. Mananıza dikkat etmeseniz, maddeniz de berbat olur. Bu durum tecrübe ile sabittir.
Gazze’ye, İsrail tarafından haftalarca havadan, karadan ve denizden kuşatılarak orantısız güç uygulandığı, çoluk çocuk, yaşlı kadın demeden Filistinli Müslüman kardeşlerimizin nasıl öldürüldüğü malûmunuz. Bu orantısız güç kullanımı neticesinde bini aşkın ölüm, beş bini aşkın yaralanma olmuştur.
Benim dikkatleri çekmek istediğim çok önemli konular var. İsrail yakıp yıktı, taş üstünde taş bırakmadı, hareket eden her şeyi vurdu ve tek taraflı ateşkes ilân ediyor. Bu yaptıkları ilk değil, son da olmayacak. Bu arada BM, AB gibi uluslararası, - kuruluşlarındaki amaçlarından bir tanesi de dünya barışına hizmet etmek - kuruluşlar, iflas etmiştir, Filistin’de Gazze’de yaşanan bu son gelişmelerle geçerliliğini yitirmiştir. Acaba İsrail mi BM’nin üyesi yoksa BM mi İsrail’in kölesi?
İsrail’in sergilediği vahşet ortada. Hani derler ya: “Sözün bittiği yer...” İşte Filistin, işte Gazze!... İyi niyetinden kuşku duymadığımız kimi insanlar, Filistin için “Açık Hava Hapishanesi” tabirini kullandı. Soruyorum, açık hava hapishanesinde bebekler, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, insanlar ölüyor mu? Sonra insanlar soğukta, aç açık, evleri başlarına çökerek hunharca katlediliyor mu? Bir ayı geçkin bir süre zarfında İsrail tarafından Müslüman, Filistinli kardeşlerimize reva görülen ve yüreklerimizi kaldıran zulümlerin görüntülerini televizyon ekranlarında, haber bültenlerinde endişeli gözlerle seyrettik. İsrail’in yaptığı bu ne ilk cinayet, ne de son cinayet olacak. Tarihten günümüze İsrail’in Filistin üzerindeki zulüm politikasında ne değişti? Hiçbir şey. İsrail’in yakma, yıkma, orantısız bir şekilde güç kullanarak öldürme hırsı hız kesmiyor. Yine dünya bu zulmü unutacak. Aman Allah’ım! Vahşilikler ortada, vicdanların körlüğü, kalplerin hissizliği ortada. Ne yazacağım, ne söyleyeceğim onu da bilmeyerek yazıyorum. Herkes kendi namına vicdan muhasebesini tatbik etsin, kendi çapında ne yapması gerekiyorsa onu yapmaya çalışsın. Benim hayret ettiğim, dünya devletlerinin Müslüman olsun, Hıristiyan olsun veya herhangi bir dine mensup olsun bu zulme neden kayıtsız kaldığı gerçeği. Kayıtsız kalmayan veya o şekilde bir görüntü vermeye çalışanlar da Filistin’e sadece sözde arka çıktı. Filistin’e özde, amelde sahip çıkmak lâzım. Filistin’in dostu olan, Filistin ile tarihî, kültürel, dinî bağları bulunan Türkiye, İsrail ile her türlü ekonomik, siyâsî, askerî bağlarını derhâl kesmelidir. İsrail’in hiçbir sahada yardımına ihtiyacımız yok. Onların bize ihtiyacı var. Biz onlardan kat kat güçlü bir ülkeyiz. Sadece nükleer anlamda silahları var. Ona da el atsak Allah’ın izniyle yakın zamanda nükleer güce sahip oluruz.
Biz Türkiye’de yaşıyoruz. Türkiye’den ve dünyadan birtakım yardımsever dernekler, vakıflar, kuruluşlar topladıkları ayni ve nakdi yardımları, tıbbî malzemeleri, ilâçları Filistin’e, Gazze’ye ulaştırmaya çalıştılar; fakat ne yazık ki bu hususta bir hayli sıkıntıya maruz bırakıldılar. İsrail sınırları zapt u rabt etti, yaralıların ölmesi için bu hayatî yardımların girmesini engelledi. Buradan Mısırlı kardeşlerime sesleniyorum. Neden Refah Sınır Kapısı kapalıydı? Devletinize, hükümetinize gücünüz yetmiyor mu? Mısırdan Filistin için hiçbir eylem haberi duymadık. Filistinli kardeşler, bütün olumsuzluklara rağmen mukaddes vatanlarını asla terk etmedi. Yakıldılar, yıkıldılar, aç açık bırakıldılar, ablukaya alınarak hapsedildiler; fakat cihatlarını sürdürdüler. İsrail, hastanelere bomba, füze atıyor, sağlık personelini vuruyor, doktorları öldürüyor, ilâç ve gıda depolarını yerle bir ederek uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayıyor. İsrail adeta insanlık ile, dünya milletleri ile dalga geçiyor. Heyhat!... İsrail’in amacı Filistin’i tamamen Müslümanlardan temizlemek, bu bölgelerde sistemli bir şekilde Yahudî yerleşim yeri açmak. İsrail acele etmiyor. Bugün Gazze, yarın Filistin’de herhangi bir yer ve Arz-ı Mev’ud yani vaat edilmiş topraklar ve belki bir gün Türkiye’miz...
İslâm’ın bir savaş hukuku vardır. Meşru bir savaş esnasında sadece düşman ile savaşırsınız. Ne çocuğa ne kadına ne ihtiyara ne kendi halinde ibadetle meşgul olan herhangi bir din mensubuna ne de hatta hayvana, bitkiye zarar verirsin. Bu namertler, Müslümanların ibadet mahalleri, camileri vuruyorlar. Ey Allah’ım! Kur’ân-ı Kadim’inde: ”Yahudiler, ‘Allah’ın eli çok sıkıdır.’ dediler. Söyledikleri söz sebebiyle onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Aksine Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, Rabb’inden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü azdırıyor. Biz, onların aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” (Mâide suresi, 6/64. ayet-i kerime) buyurmaktasın. Sen’in sözün takdir ettiğin zamanda ortaya çıkıcıdır. Bizler San’a inanan, dayanan ve güvenen kulların olarak, bu lanete uğrattığın ve San’a büyük iftiralar atan Yahudîlerin şimdi yaktığı fitne ateşini söndürmeni bekliyoruz ve dua dua yalvarıyoruz. Bu Yahudîler azgınlıkta haddi çoktan aştılar. Senden korkmuyorlar. Senin, “Evim.” dediğin camileri yakıp yıkıyorlar. Ebreheleri, Nemrutları, Firavunları, Ebu Cehilleri yok ettiğin ve onlara hadlerini bildirdiğin gibi bunları da yok et. Hayber’de yok ettiğin gibi... Bir de İsrail’in güç aldığı, kullandığı, yandaş ülkeler var. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz. Ya bu dünyada ya da ruz u mahşerde yapılan zulümlerin, yakılan fitne ateşlerinin hesabı Adl-i İlâhî tarafından sorulur. İsrail sergilediği korkunç vahşiliklerden sonra tek taraflı ateşkes ilân etti. Elbette ilan edilen bu ateşkes açıklaması sevindirici. Müslüman’ın evi, başına yıkılmasın, çocuğunun cansız, soğuk tenini son defa öpmesin. Peki, yıkılan ocakların, hunharca şehit edilen bedenlerin hesabını kim verecek? Onlarca anlaşmayı tekrar tekrar bozan Yahudî bu anlaşmayı da bozarsa -Bence yine bozar, tarih tekerrürden ibaret.- ne olacak? Aynı zulümler tekrardan mı yüreklerimize acılar katacak. Nihai çözüm ne? Son günlerde dillendirilen Mehmetçiğin de içinde bulunduğu bir BM askerinin bölgeye barış için konuşlandırılması. Bence şimdilik gayet makûl ve mantıklı.
İsrail nükleer gücüne güvenerek şımarıyor ve dünyaya meydan okuyor. Nükleer tesislerinde yıllardır bu alanda, daha da güçlenmek için gizli çalışmalar yapıyor. Tabi ABD destekli ve patentli çalışmalar bunlar. ABD her türlü silâh ve nükleer transferde İsrail’e çok cömert. Ve İsrail’deki nükleer tesisler uluslararası nükleer denetimlere kapalı. İsrail’in nükleer teknolojide ne seviyede ve hangi güçte olduğunu bir kendileri bir de Allah bilir. İran neden nükleer çalışma programı yapmasın? İran’a, “Nükleer çalışma programı yapma. Yoksa seni perişan ederiz. Ambargolarla kendine gelemezsin.” diyerek uluslararası örgütleri bir maşa gibi kullanarak arkasına alanlar, nükleer faaliyetleri, süratli bir şekilde hız kesmeden devam ettiriyor, nükleer başlıklı füzelerine yeni sürümlerini ekliyorlar. İran’ın nükleer programında başarı kaydetmesi bölge açısında çok önemli ve kuşkusuz bir denge unsuru olacaktır. Bugün yaptıklarıyla, akıttığı gözyaşı ve kanlarla kimin Ortadoğu’da bir tehdit unsuru olduğu açıktır. Ben bu hususta İran’a dua ediyorum ve nükleer faaliyetlerinde amaçlarına bir an önce ulaşmasını temenni ediyorum. Efendimiz hiçbir sözü -haşa- boşa konuşmaz. “Onların silahlarıyla silahlanın.” Keşke lider ülke potansiyeli bulunan Türkiye olarak biz de bir an önce bu gücü bir vesile ile alsak. Mesela Rusya ile bu alanda, nükleer alanda bir dizi anlaşma yoluna gidilebilir. Bu gücü Rusya’dan alabiliriz. Şu çağda nükleer gücünüz yoksa hiçbir şeysiniz. Günümüzde söz sahibi olan ve dünya siyasetine yön veren bütün devletler, nükleer programlarını gerçekleştirmişler ve ordularında nükleer başlıklı füze bulunduruyorlar. Ya biz, içimize öyle fitne tohumları atmışlar ki birbirimizle kavga etmekten, ülkeyi düşünecek vakit bulamıyoruz. Sözü uzatmaya gerek yok. Demek istediğimiz gayet açık.
Allah (c.c.), tüm Müslümanlara Efendimiz’in (s.a.v.), Sahabe efendilerimizin şuurundan şuurlar versin. Rabb’im günaha düşmeme, ibadetlerini büyük bir sevgi ve iştiyakla yapabilme nimetini bahş eylesin ve başımızda dönen imtihanlar hususunda ümmete sabır, necat ve muzafferiyet ihsan etsin... Selâm ve dua ile...
Hayal ve Düş Olmuş Bir Şehit Bebek... ve İsrail
Özlenen Rehber Dergisi 71. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.