GAZZE VE GÖZYAŞI Ortadoğu’da değişen hiç bir şey yok:
Zulüm aynı, Kurban aynı, Hiyanet aynı...
Bugün Gazze’de olanlara değinmeden önce yakın geçmişimizden kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Tarih: Nisan 2002, Yer: Cenin
Mülteci kampları da dahil olmak üzere binden fazla masum insan İsrail tarafından katledildi, binlerce insan elleri ve gözleri bağlanarak toplama kamplarına götürüldü, insanlar evlerinden kovuldular, genç kızlar ve kadınlar işkence altında tutuldu, yüzlerce ev yerle bir edildi, hastaneler çalışamaz hale getirildi, elektrik ve sular kesildi, sokaklarda çürüyen cesetlerin gömülmesine ve yaralıların tedavisine izin verilmedi, ambulanslar askeri hedef gibi ateş altına alındı, kuşatma altındaki insanlara ilaç ve yiyecek yardımları engellendi, sokağa çıkana ateş açıldı, evlere baskın yapılıp insanlar kurşunlandı, esir alınanlar kurşuna dizildi, doğum yapan kadınların hastaneye götürülmesine izin verilmedi, evlerin/hastanelerin bahçelerine mezarlar kazıldı.
Üç yüz tank ve zırhlı araçla, binlerce asker bir kasabayı kuşattı. Bir kilometrekarelik mülteci kampına yüzlerce füze atıldı, sadece bir saatte 50 füze fırlatıldı, F-16 savaş uçakları ve Apache helikopterleriyle durmaksızın bombalandı. Silahlı-silahsız, kadın-erkek, çocuk-ihtiyar ayırımı yapmadan insanların evleri başlarına yakıldı, bölge toplu mezara dönüştürüldü, yollar, dükkanlar, evler, devlet daireleri, Filistin halkının ekonomik değerleri adına ne varsa imha edildi. Cinayet, yıkım, yağma ve terör dehşetine, katledilen kadın ve çocukların cesetlerinin buldozerlerle toplu mezarlara sürüklenmesine karşı bütün dünya sustu ve görmemezlikten geldi.
ORTADOĞU DA değişen hiç birşey yok:Zulüm aynı, Kurban aynı, Hıyanet aynı...Ve altı yıl geçti aradan... Peki ne değişti! Düşman aynı, kurban aynı, yöntem aynı, ihanet aynı, ikiyüzlülük aynı, alçaklık aynı, kan üzerinden hesap aynı, çirkinlikler aynı...
Dün Lübnan’a atılan füzeleri kutsayan hahamlar bugün Filistinli ve Gazze’li masum insanları katleden bombaları, füzeleri, tankları (muharref) Tevrat okuyarak kutsuyorlar. Gazze’den sonra belki de Lübnan’a yeniden saldıracaklar ve 2006’daki senaryoyu Müslümanlar yeniden yaşayacaklar.
Türkiye’de ve diğer İslam ülkelerinde yaşayanlar öncelikle şunu bilmeliler ki; Ortadoğu meselesine özellikle İsrail-Filistin anlaşmazlığına Amerika’dan bakıldığında görülen ile İslam ülkelerinden bakıldığında görülen arasında hiç bir bağlantı yok, denilebilir. Zira Amerika meseleye İsrail tarafından bakmakta ve yapılan savaşı da o şekilde değerlendirmektedir. Gazze’ye yapılan saldırıların daha ilk günlerinde Bush medyaya verdiği demecinde; “Hamas’ın barış yanlısı bir tavır ortaya koyması gerektiğini,” AB dönem Başkanı Çek Cumhuriyeti’nin Sözcüsü Jiri Frantisek ise Bush’un söylediklerini aratmayacak tarzda; “Operasyon savunma amaçlı, saldırı değil,” şeklinde açıklamada bulundu. Müslümanlar, onların beyanatlarını ister kabul etsinler veya etmesinler, maalesef Yahudi ve Hristiyan dünya meseleye bu yönden bakmaktadır. Hadiselerin aslına bakıldığında görülecektir ki; aslında ortada güvenlik kaygısı yok, siyaset yok, varoluş mücadelesi yok, yaşama hakkını garantiye alma yok, ekonomik sebep yok, etnik mesele bile yok. Ortada bir toplumun sapkın anlayışı ve ırkçı bakışı var, sadece Filistinlilere değil bütün insanlığa bakışındaki sakatlık var.
Osmanlı İmparatoluğunun yıkılmasının ardından 20. yüzyıl maalesef Müslümanları aşağılama ve hiçe sayma yüzyılı olmuştu. 21. yüzyılda da yine her şey olduğu gibi devam ediyor. İsrail kurulduğu günden bu yana Müslüman avlıyor... Rusya, Çeçenistan’da Müslüman kesiyor... Amerika öncülüğündeki Batı ise sağolsunlar (!) Afganistan ve Irak’ta mezarlıkları boş bırakmıyor. Bosna’da katledilen Müslümanları kim unuttu? Ya Ermenistan’ın Başbağlar katliamında müslümanlara yaptıkları hafızalardan silinebilir mi? Srebrenitsa’da Sırpların acımasızca, işkencelerle katlettiği 350 binden fazla Müslümanın kanlı gömleği hala kurumadı. Bu hadiselere birazcık duyarlı olma görüntüsü çizen müslümanlar bile acıları ve sıkıntıları artık içselleştirmiş vaziyetteler. Mesela; her gün en az sekiz-on Filistinli, Iraklı veya Afganistanlı öldürülüyor; ama bizler, ne yazık ki bunları kanıksamışız. Umurumuzda bile değil. İnsan olanları düşünüyor, acaba çözüm bulabilmek için ne yapabilirim diye? Ama elden pek bir şey gelmeyince de çaresiz kalıyor. Konuşsan veya yazsan değişen yine bir şey yok. Zira müslümanlar o kadar çok bölük pörçük hale geldiler ki kimse kimseyi dinlemiyor, tabiri caizse takmıyor; ama tamamen susunca da insanın gönlü razı olmuyor. Çünkü Filistinli çocukların katledilişini gördükçe, arkada kalanların, yaralıların feryatlarını dinledikçe, kadınların “Müslümanlar nerede, Araplar nerede, insanlık nerede” şeklindeki bağırışlarına şahit oldukça insanın yüreği parçalanıyor... Bunun üzerine insanlar meydanlara dökülüyor, İsrail kınanıyor...
Peki, hiç düşündünüz mü şimdiye dek kaç defa İsrail’e lanet yağdırıldığını, meydanlara dökülüp “Kahrolsun İsrail” diye kaç kere bağırıldığını ve İsrail bayrağı yakıldığını? Peki, tüm bu slogan tarzında bağrışıp çağrışmalar İsrail’in veya Batı’nın İslam dünyasına yaklaşımını değiştirdi mi? Hayır...
Değişen bir şey yoksa müslümanlar neden hâlâ aynı yöntemleri deniyorlar ki?
Bence müslümanlar öncelikle İsrail’i kınamayı bırakmalı ve birazcık kendilerine bakmalılar. Kınanacak sadece İsrail değil, onların bu vahşetine sessiz kalanlar asıl kınanması gerekenler... Aslında İsrail’in bu yaptıklarından daha çok, diğerlerinin tavrı Filistinlileri derinden yaralamaktadır. Hele zor zamanda yanlarında olması gerekenlerin duyarsızlığı ve kayıtsızlığı... Bunlar hazmedilecek gibi değildir.
Öncelikle kınanması gerekenler İsrail’in işlerini kolaylaştıran Filistin’deki siyasi bölünmelere sebep olanlardır. Zira her ateşkes yapıldığında Filistin’deki taraflar birbirleriyle çarpışmaya başlıyorlar.
Daha sonra kınanması gerekenler, sırasıyla tüm Arap ülkeleridir. En başta da dünyanın en büyük katliamlarının yapıldığı bölgeye sınır olan Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan hükümeti ve Körfez ülkeleridir... Ya İslam Konferans Teşkilatı! Sözümona müslümanları temsilen faaliyetler yürüten kuruluş; daha biraraya gelip de bir kınama yayınlayamadı?
Ha bu arada kendimizi de kınamayı unutmayalım. Filistinli bebeklerin sıra sıra yatan cansız bedenlerini gördükten sonra ne yaptık? Seyrettik ve üzüldük... Ama hayatımıza kaldığımız yerden devam ettik. Elimizden gelen her şeyi yaptık mı? O masum insanların ve çocukların cansız bedenleri, sağ kalanların feryadı figanları İsrail’i boğacak da sanki bize bir şey olmayacak mı? Yeri gelmişken şunu da hatırlatmak istiyorum. Her ne zaman İsrail; Filistin, Lübnan veya Gazze’ye saldırsa hemen her yerde İsrail ürünlerini boykot etme kampanyası başlatılıyor ve herkes birbirine boykot edilecek ürünlere dair firmaların isimlerini göndermeye başlıyorlar. Tabi ki Yahudi firmalarının deşifre edilmesi güzel bir şey; ancak iyi niyetle yapılan bu girişimlerin işe yaramadığını vereceğim bir örnekle de göstermek istiyorum: Mesela Yahudi kökenli Amerikalı işadamı Howard Schultz’ın sahip olduğu dünyaca ünlü kafe zinciri Starbucks Coffee... Özellikle Ortadoğu’daki olaylara duyarlı müslümanlarca yürütülen boykot çağrılarına rağmen sürekli olarak büyümeye devam etmiş. 30 ülkede 11 bin şubesi olan firma geçen yıl kârını %12 oranında arttırarak 564 milyon dolara çıkarmış ve bu kazandığı paranın büyük bir kısmını Yahudi eğitim programı ’Aish HaTorak’ (Tevrat Yaşantısına) destek veren ’anti-Semitis ve radikal’ Müslümanlarla mücadele için bağışlayarak ’Siyonizm Dostu’ ödülünü almaya layık görülmüştür. Ayrıca Starbucks firması sadece 2006 yılında başta körfez ülkeleri olmak üzere Arap dünyasında tam 2199 yeni şube açmış! Yaklaşık 6 yıldan bu yana Yahudi firmalarını boykot etme çağrıları devam etmesine rağmen onlar kazançlarını ve kârlarını kat kat artırarak yollarına devam etmektedirler. Ben burada Coca Cola, McDonald, Nokia, Marlboro başta olmak üzere diğer firmaları gündeme bile getirmek istemiyorum.
Aslında ümmet olarak günümüzde Batı ülkelerinin ikiyüzlülüğüne ve Arap diktatörlerinin Ortadoğu’daki hadiselere kayıtsızlığına da alıştık; ama kimsenin hazmedemediği bir husus var ki; o da millet ve devlet olarak uluslar arası arenadaki konumumuz, yani hiç bir müslüman devletin kaale alınmaması. Allah katında müminler izzet sahibi kimseler olarak tarif edilirken, maalesef günümüzdeki tablo bunun tam tersidir. Allah Teâlâ, müslümanlara kâfirleri musallat ettirerek zelil kılmaktadır. İşin daha da kötü tarafı ise müslümanların bu duruma karşı gafil kalmalarıdır. Şayet müslümanlar bu zilletin Allah tarafından ikaz olarak gönderildiğini anlarsalar topyekûn Allah’a iltica ederler, hallerine istiğfar ederler ve Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin sünnet ve ahlâklarını yaşamaya başlayarak Allah’ın rızasını kazanma yoluna koyularak işe başlarlar. Müslümanlar hem fert olarak hem de toplum olarak bu değerlere sarılmadıktan sonra yapacakları hiç bir teşebbüsten netice alamayacaklardır. Ne boykot çağrıları ne de İsrail veya başkalarına lanet okumaları ses getirecektir. Şu an olduğu gibi hükümetten, sokaktaki insanlara varıncaya kadar herkes İsrail’e öfkeli, hatta ateş püskürmekteler.
Peki, bu kızgınlık bırakın savaşı durdurmasını İsrail’in tavrını değiştirmesine sebep oluyor mu? Doğrusunu söylemek gerekirse, Hayır... İsrail yine bildiğini okuyor.
Zira İsrail ve Amerika İslam ülkelerindeki hükümetleri göbeğinden öyle bir bağlamış ki; kendilerine karşı sarf edilecek sözlerin hiç bir müeyyidesinin olmadığını çok iyi biliyorlar. Mesela İsrail’e en sert tepkiyi gösteren Türkiye’ye karşı, İsrail de; ‘Gazze’den çıkmıyorum, katliama da devam edeceğim, ne yapacaksın’ deseydi, Dışişleri bakanlığının uyarısı üzerine ‘dengeler var’ diye bir kınama metni bile çıkaramayan Türkiye buna cevaben nasıl bir karşılık verebilecekti. Maalesef bu dengeler meselesi devletlerin acı gerçeği.
Mesela dış politikada Yahudi lobilerine gidilmekte ve ABD Senatosunda sürekli gündeme getirilen Ermeni soykırımı kararını engellemek için bu lobilere avuç dolusu paralar dökülmektedir. Ayrıca Türkiye’nin İsrail ile yürüttüğü beş askeri projesi vardır. M-60 tanklarının modernizasyonu, füze savunma sistemi, 54 adet F-4 savaş uçağının ve 48 adet F-5 savaş uçağının modernizasyonu gibi. Terör ile mücadelede İnsansız Hava Aracını da (Heron) İsrail’den alındığını unutmayalım. Sık sık dile getirilir TSK neden İsrail ile iş yapıyor, ihale veriyor diye. İşin gerçeği şudur; TSK’nın elindeki silahların pek çoğu ABD yapımı. Bu silahların parça ihtiyacı ve geliştirilmesi bizi ABD’ye bağımlı kılıyor. ABD’de o teknolojiye uyumlu silahları ve parçalarını benden değil İsrail’den alabilirsin diyor. Buna mecbur ediyor.
Yani pek çok alanda eliniz kolunuz bağlı. Bu durum can sıkıcı ve moral bozucu ama böyle. Türkiye, ABD ve İsrail’den bağımsız dış politika belirleyebilir mi? Bu açıdan biraz zor. Unutmayalım ki; Müslümanlara layık oldukları izzete kavuşturacak Cenâb-ı Hak’tır. Buna kavuşmanın ilk merhalesi de nefsin ve şeytanın istek ve arzularına sırt çevirmek, Allah’ın emirlerine Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin sünnetlerine azı dişlerimizle sarılmakla mümkün olacaktır. Geçmişte Ebrehe’nin ordusunu Ebabil kuşlarıyla, Firavun’un ordusunu Kızıl denizle, Nemrut’u topal bir sivrisinekle, Bedir’de melekleriyle, Ahzab gününde gönderdiği kasırgayla müşrikleri helak eden Allah’ın kudret ve kuvvetinde hiç bir değişme yoktur. Değişme, Kur’an ve Sünnet’ten uzaklaşan müslümanlarda olmuştur. Ne zaman ki insanlar şunu-bunu kınamayı ve lanetlemeyi bırakır da hakikate yönelirlerse; Allah’ın yardımının çok yakın olduğunu göreceklerdir.
Gazze ve Gözyaşı
Özlenen Rehber Dergisi 71. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.