Özlenen Rehber Dergisi

83.Sayı

Dumura Uğrayan Din Kardeşlerişmiz...

Muhammed MASUM Özlenen Rehber Dergisi 83. Sayı
’İki nimet vardır ki insanlar bunların kadrini kıymetini bilmezler. Boş zaman ve sıhhat’ buyuran Rasûlullah (s.a.s.)’in bir nevi uyarı ifade eden bu nasihatını dikkate alan ve hayatını ona göre değerlendiren kaç tane insan vardır hiç düşündünüz mü? Bu sözün mahiyetinde gizli olan mana şu ana kadar aklımıza bile gelmemişse kendi hayatımızdan başlayarak bir düşünelim; bize verilen 24 saatte neler yaptığımızı ve sağlımızı nelerin uğrunda bozduğumuzu...
Kendisine dünyayı ve nimetlerini hedef edinen kimselere söylenecek çok fazla söz bulamıyorum. Fakat kendilerini dindar veya mutaassıp addeden birtakım Müslümanların zamanlarını boş işler uğrunda tükettiklerine şaşmamak elde değil. Meselenin daha iyi anlaşılması için bir misalle konuyu açmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi okulların tatil olacağı ve yaz tatilinin başlayacağı günlerdeyiz. Peki, yaz aylarını İslâm’ın ahkâmına, Allah Teâlâ’nın rızasına uygun geçiren kaç şuurlu müslüman var? Son zamanlarda özellikle tatil kültürü anlayışında müslümanların hayatlarında çok ciddi kırılmalar yaşanmaktadır. Bırakınız yaz tatillerini, haftasonu tatillerinde bile müslümanları rahatsız etmeye gelmiyor artık. Vay iş yerimde çok yoğundum, bu hafta sonunu eşimle çocuklarımla geçirmem lazım, onların yüzlerini dahi göremiyoruz, zaman ayıramıyorum… Burada şunu da belirtmeliyiz: Bu tarz düşünen insanlar büyük ihtimalle evinde de çocuklarıyla ve ailesiyle vakit geçirmiyordur, ya bilgisayar başında, ya televizyon kanallarını geziniyordur yahut da uykunun en tatlı yerindedir...
Para kazanma hususunda hiçbir ideoloji tanımayan kapitalist sistemde muhafazakâr ailelerin ilkeleri hiçbir yerde olmadığı kadar, tatil kültürü kapsamında dikkate alınıyormuş gibi görünüyor: Mahremiyete ilişkin hassasiyetleri gözeterek haremlik-selâmlık uygulandığı iddiasındaki oteller; özel havuzlarla, plajlarla, sözde kapalı mayolarla hizmet veriyorlar! Hatta bazı beş yıldızlı oteller, müşterilerine ’cenneti’ sunmayı vaat edecek kadar abartıyor bu alandaki istismarı. Aslında bu sistemde müslümanların hangi anlayışta olduklarına ve bayanların başörtülerinin geleneksel ya da modern olmasıyla ilgilenilmemektedir. İnsanların sadece ceplerindeki parayla ilgilenilmektedir.
Ülkemizde genel olarak millet yaz günlerinde öyle tembelleşir, pelteleşir ki sonbaharda bile zor toparlanır. Mesela okulların üç aylık yaz tatiline girmesiyle çocuk öğrendiği derslerini çalışmayı ve öğrenci olduğunu unutur; iş hayatı gevşer, verim düşer, patron gün boyu dükkanı bir an evvel kapayıp yazlığına kapağı atmayı düşünmekle geçirir; memurlar yıllık iznini alır. Tüm sene biriktirdiği paralarla bilmem hangi sahil kentine veya dairesinin deniz kenarı kampına dinlenmeye gider, şehirler boşalır, plajlar karınca düğümü gibi kalabalıklaşır; edepsizler şehvet esiri, kadınlar teşhir, erkekler seyir hastası, çocuklar haylaz; dini duygular unutulmuş, ahiret ve hesap korkusu kalkmış, ahlâk değerleri sıfırın altına düşmüş bir keyif ve zevk, içkiler, kumarlar, daha bilmem ne günahlar... sonra yorgun, argın, mahmur, avare, isteksiz isteksiz geri dönülür. İnsanlar maddeten ve ma’nen yanmış, yüzler kararmış, kalpler katılaşmış, kafalar boş, yığınla hasret, nedamet, gaflet ve dalalet yürekler acısı bir mevsim sonu!..
İslâm’da bu mânâda bir tatil anlayışı var mı? Hâyır, asla yok. İki günü müsavî olan bile ziyandadır şeklinde bir ikazda bulunan bir Peygamber’in ümmetine yakışan bir haslet midir tüm bu yapılanlar? Müslüman zamanın kıymetini en iyi bilen, onu en verimli şekilde geçiren şuurlu ve dinamik kişidir.
Belki sizlerin de dikkatinizi çekmiştir; insanlar çalışsalar da çalışmasalar da, üretseler de üretmeseler de, kitleler halinde yaz mevsiminde dinlenmeye veya bir yerlere gitmeye şartlandırılıyorlar gibi geliyor bana. Fakat şuurlu bir Müslüman, bu fani dünya hayatında gücünün yettiği derecede hizmet etmekle vazifelidir. Zira İslam medeniyetinde, günümüz Batı toplumlarında olduğu gibi tatil kavramı yoktur. Müslümanların anlayışına göre Cuma ezanı okununca hür ve mukim erkekler dünya işlerini bırakırlar, ticaretle meşgul olmazlar, camilere gidip ibadet ederler. Namazdan sonra da yeryüzüne yeniden dağılarak Allah’ın kendilerine taksim ettiği rızkı kazanmaya çalışırlar.
Unutulmamalıdır ki, bir toplum ne kadar çok tatil yapar, aylak gezer, zevk ve sefasına bakar, yan gelip yatarsa o derecede bozulur. Resmi daireler, okullar, üniversiteler, fabrikalar, atölyeler elbette hafta tatili yapacaklardır. Müminler bu gibi izin ve tatil günlerini, evvelce uğraşmağa imkân bulamadığı güzel işleri yapmağa fırsat sayar; ilim öğrenmek ve öğretmek, Kur’an’la, Sünnet’le, emr-i mâruf, neyh-i münker yapmakla, malıyla, canıyla her türlü bilgi, beceri ve müktesebatıyla dinine hizmet etmekle, muhtaç müslüman kardeşlerine yardımcı olmakla geçirir. Sıla-i rahim yapar, dost ve arkadaşlarını, hastaları ziyaret eder ve bu vesileyle sevap kazanır.
Aksi halde müslümanların gaflet ve tembellikle veya tatil köylerinde keyfince su gibi vakit ve nakit israfına hakkı yoktur. Allah emaneti, ecdad yadigârı İslâm toprakları elden gitmekte, müslümanlar hunharca katledilmekte ve dünyanın pek çok yerinde kardeşlerimiz aç, hor, hakir, fakir, mağdur ve mazlum bir şekilde çaresiz yardım beklemektedirler. Onlara yardım elini uzatmak öncelikle bizlerin vazifesidir. Elimizden bir şey gelmiyorsa bile en azından dua ederek kalben onların duygularını paylaşmamız gerekir. Vicdanı olan hiç bir müslüman dünyaya bir defa geldik keyfimize bakalım edasıyla dünyaya uymuş, nefis putuna hizmet ederek; tatilde, keyfinde, zevkinde, mest ve mahmur bir şekilde vaktini zayi edemez. Tabi bu söylediklerimizi, ’Müslümanın tatil hakkı yoktur, dinlenmesi yanlıştır, dünyanın helal olan nimetlerinden istifade etme hakkı yoktur’ gibi yanlış bir anlayışla değerlendirmemek gerekir. Dikkat edilmesi gereken ’ölçüler’dir. ’Helal ise ne kadar, nereye kadar helal? Hangi şartlar var iken helal?’ sorularına önce doğru, sahih bir cevap bulmalıdır; sonra da müslümanın hayatında neyi, hangi ihtiyacını, hangi görevlerini öncelemesi gerekir? Hakkı olduğu halde kendisi için daha hayırlı olan için fedakârlıkta bulunmanın üstünlüğü, güzelliği nedir? İşte bütün bunları İslâm ahlâkının, İslâm inancının ölçüleri ile daima hak çizgide tutanlardır dosdoğru yol üzere olanlar.
Rabbim! Biz nâçar, günahlara bulanmış kullarına affınla rahmet eyle. Alıp verdiğimiz her bir nefesimizi dahi razı olduğun hal üzere tebdil eyle. Zât’ın (c.c.) için, Sevgili Habîb’in (s.a.v.) için nefsini arzularından feragat edip taatine koşan bahtiyar kullarından eyle…Âmin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.