ABDÜLHÂLİK GUCDÜVÂNÎ (K.S.)
2. Bölüm
Abdülhâlık Gucdüvânî hazretlerinin vefat ettikten sonra da kerameti zuhur etmiştir. Hicrî 918 yılında Ashab-ı Kirâm düşmanı Safevîler yüz bin kişilik talimli asker ile Ceyhun Nehrini geçerek Mâverâünehirdeki şehir ve kasabalara hücûm ettiler. Çok kan döküp büyük tahrîbât yaptılar. Oradan Buhârâ’ya yöneldiler. Pek çok kaleyi zapt ettiler. Girdikleri yerlerde Ehl-i Sünnet âlimlerinin kabirlerini ve türbelerini yıkıp hakaret ediyorlardı. Nihâyet Goncdüvân kalesini de abluka altına aldılar. Niyetleri burada bulunan ve Ehl-i Sünnet müslümanlarının ziyâretgâhı olan Abdülhâlik Gucdüvânî hazretlerinin kabrini yakmak idi. Ancak şehre karşı hücuma geçtikleri sırada kaleden çıkan beş bin Özbek askerinin etrafında bulunup kendilerine saldıran beyaz atlı beyaz elbiseli ve yeşil sarıklı askerleri gördüler. Başlarında heybetli ve nûrânî, mübârek bir zât elinde iki ağızlı kılıç ile Safevîleri işaret edip hücuma geçtiklerinde ekin tarlasına giren orakçılar gibi düşmanları biçmeye başladılar. Ehl-i Sünnet düşmanları kısa sürede bozguna uğrayıp geri dönmemek üzere kaçtılar.
Abdülhâlık Gucdüvânî hazretlerinin vefatından evvel söylediği:
Dosta mübârekim ve düşmana musîbetim
Cenkte demir gibi ve sulhta mum gibiyim
Nûr çeşmesinin başı Goncdüvân, menzilimizdir
Rum kapısına kadar iki ağızlı kılıç vururum.
şeklindeki sözleri de onun 332 yıl sonra ortaya çıkan kerametiydi.
Bir gün huzûruna gelen bir kimse: ’Eğer Allah Teâlâ beni Cennet ile Cehennem arasında muhayyer kılsa, ben Cehennemi seçerim. Zîrâ bütün ömrümde nefsimin arzusu üzerine amel etmedim. O halde Cennet nefsin murâdıdır. Cehennem ise Allah’ın murâdıdır’ dedi.
Abdülhâlik Gucdüvânî hazretleri onun bu sözü reddederek: ’Kulun seçme hakkı yoktur. Her nereye git derlerse oraya gideriz. Nerede kalın derlerse orada kalırız. Kulluk budur. Senin dediğin kulluk değildir!’ buyurdu.
O şahıs sözü değiştirerek başka bir soru sordu: ’Efendim! Tasavvuf yolunda bulunan kimseye şeytan yaklaşabilir mi?’
’Tasavvuf yoluna yeni gelmiş bir talebe, nefsini emmâre olmaktan kurtaramamış ise, bir şeye öfkelendiği zaman şeytan ona yaklaşabilir. Şayet nefsi mutmainne derecesine çıkmış ise, o kimsede öfkelenmek yerine, gayret hâsıl olur. Her ne zaman gayret etse, şeytan ondan kaçar. Bu kadar sıfat o kimseye kâfidir. Yeter ki, Hakk’a yönelsin. Allah Teâlâ’nın Kitâb’ına ve Rasûlü’nün sünnetine sarılsın. Bu iki nûr arasında tasavvuf yolunda yürüsün’ buyurdu.
Abdülhâlik Gucdüvânî hazretleri, Allah Teâlâ katında duası makbûl kimselerden idi. İnsanlar, onun duasını alabilmek için uzak yerlerden gelirlerdi. Bir gün Abdülhâlik Gucdüvânî’nin huzuruna uzak yerden bir misafir, az sonra da güzel sûretli, temiz giyimli bir genç geldi. Bu genç Abdülhâlik Gucdüvânî hazretlerinden dua isteyip hemen ayrıldı. Misafir: ’Efendim! Bu gelen genç kimdi acaba? Gelmesi ile gitmesi bir oldu’ dedi.
O da: ’Bizi ziyarete gelip dua isteyen bir melek idi’ buyurdu.
Misafir hayret ederek: ’Efendim! Son nefeste iman selâmeti ile gidebilmemiz için bize de dua buyurur musunuz?’ diye niyazda bulundu.
Bunun üzerine Abdülhâlik Gucdüvânî hazretleri: ’Her kim farzları eda ettikten sonra dua ederse, duası kabul olur. Sen, farz ibadetleri ifa ettikten sonra dua ederken bizi hatırlarsan, biz de seni hatırlarız. Bu durum hem senin, hem de bizim için duanın kabul olmasına vesîle olur’ buyurdu.
Nasihatleri
Abdülhâlik Gucdüvânî hazretlerinin manevî oğlu Şeyh Evliyâ Kebir’e yaptığı nasîhatı her müslüman için kıymetli düsturlardır:
Evladım! Sana ilim tahsili ile edeb öğrenmeyi tavsiye ederim. Her zaman Allah Teâlâ’nın huzurunda olduğunu bil ve dikkat et. Geçtiğimiz asırlardaki büyük âlimlerin izini bırakma. Rasûlullah Efendimizin sünnetine uygun davran. O sünnetin hakîkî uygulayıcısı olan Ashabın davranışını da gözünden ırak etme. Fıkıh ve hadîs öğren. Câhil sofilerden sakın. Şöhret peşinde koşma, şöhret âfettir, tehlikelidir. Her hâlinle insanlardan biri gibi yaşa. Namazını her zaman cemaatle kılmaya gayret et. Bid’at sahibi sapıklar ve dünyaya düşkün kimselerle arkadaşlık etme. Kadılık ve müftülük gibi övülen bir makam da olsa herhangi bir makama meyletme. Devlet idarecileri ve onların adamları ile dostluk kurma. Din dışı hareketleri ile meşhur, sözünü bilmeyen bayağı kimselerle de arkadaşlık etme. Az konuş, az ye, az uyu. Oturmak için daha çok ıssız yerleri tercih et. Helâl yemeye çok gayret eyle. Şüpheli şeyleri terk et. Çok kere dünyalık isteği sana ağır basar. Ağır basan bu talep için yola düşersen, dinin elden gider. Çok gülme. Kahkaha ile gülmek kalbi öldürür. Kimseyi hakîr görme. Kimse ile münakaşa etme. Kimseden bir şey isteme. Hiç kimseye sana hizmet etmesi için emir verme. Tasavvuf büyüklerine dil uzatma. Onları inkâr eden felâkete düşer. Gözlerin yaşlı, amelin temiz olsun. Yenisinin gereği olmadığı zamanlarda eski elbise giy. Sermayen fıkıh ve din bilgisi, evin mescid olsun.
Abdülhâlık Gucdüvânî hazretleri 1180 (h.575) yılında Goncdüvân’da vefât etti. kendisine bağlı talebelerinin terbiyesini Ahmed Sıddık, Evliyâ Kebir, Şeyh Süleymân Germinî ve Ârif-i Rivegerî adlarındaki dört büyük halîfesine bıraktı.
Kaynakça
Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ; c.2, s.50
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.5, s.343
Nefehâtü’l-Üns; s.377
Makâmât-ı Nakşibendiyye; s.22,43
Kâmûsü’l-A’lâm; c.4, s.3066
ABDÜLHÂLİK GUCDÜVÂNÎ (K.S.) - II (Silsile-i Fârûkiye)
Özlenen Rehber Dergisi 84. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.