’Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsin, en büyük düşmanındır. Sen onu hayırla meşgul etmezsen o seni şer ile meşgul eder.’ [İmam Şafî (k.s.)]
Bir mümin, sabah namazını kıldıktan sonra ve güne başlamadan evvel, bir süre nefsi ile başbaşa kalıp, onunla bazı muâhedeler yapmalı ve birtakım şartlar üzerinde anlaşmalıdır. Nitekim bir tüccar da sermayesini ortağına teslim etmek mevkiindeyse onunla böyle muâhedeler yapar. Bu arada ona bazı ikazlarda bulunmayı da ihmal etmez. İnsan da nefsine şu îkâz ve telkînlerde bulunmalıdır: ’Benim sermâyem ömrümdür. Ömrüm gidince anaparam da gider ve artık kâr ve kazanç sona erer. Fakat bu başlayan gün, yeni bir gündür. Allah Teâlâ bu gün de bana müsaade ederek ikramda bulundu. Eğer beni öldürseydi, elbette bir günlüğüne de olsa geri gönderilip burada devamlı salih ameller ve çeşitli hayırlarda bulunmayı temennî edecektim. Şimdi kabul et ki öldürüldün ve geri çevrildin. O halde bugün günah ve mâsıyete katiyyen yaklaşma ve sakın ola ki bu günün bir anını bile boşa geçirme. Zîrâ her nefes, paha biçilemeyen bir nimettir.’ [İmam Gazalî (k.s.) ]
İslâm’ı Rasûlullah (s.a.v.)’in getirdiği haliyle özümseyen âlimler ve salih insanlar nefsin hilelerine ve verilen ömür sermayesinin çok kısa oluşuna dikkat çekerek hem dünyada hem de ahirette karşılaşılabilecek tüm sıkıntılar için çıkış yolları göstermişlerdir. Zirâ nefs-i emmare, kötülüğü emretmesi sebebiyle insana sürekli tuzaklar kurmaktadır. Akıp giden zaman ise nefsin kurduğu tuzaklarla doludur. Bu yüzden müminin tasası hep son nefes ile alakalı olmalıdır ve tüm vakitlerini o anın gerektirdiği tavır, davranış ve amellerle karşılamanın gayretinde bulunmalıdır. Zaman konusundaki bu hassasiyet insanoğluna her nefeste son nefesi yaşama bilincini kazandırır.
Bir noktada sizleri uyarmak istiyorum! Zamanlarımızı nelerle dolduruyoruz? Televizyon ve bilgisayar karşısında dünya ahiret faydası olmayacak işlerle mi veya çarşılarda amaçsız gezip dolaşarak mı?
Dünyaya geldiğimizde Allah Teâlâ’nın bahşettiği tertemiz gönüllerimiz ve kafalarımız iman, zikir, ilim, amel gibi hayırlı işlerle doldurulmalıyız. Aksi halde orası asla boş kalmayacaktır. Nasıl bir mekân havasız kalmadığı gibi, her tarafı kapalı olsa bile sağdan, soldan hava gelip de orası yine havayla dolduğu gibi; siz eğer gönül ve zihin âleminizi güzel, hayırlı bir şeylerle doldurmazsanız, orayı başkaları kötü, çirkin, pis, günah olan çirkinliklerle dolduracaktır.
Dinlenen radyolar, izlenen televizyonlar, okunan kitap ve dergiler... Onların hepsini çok iyi seçmeniz lâzım! Çünkü sizin iç âleminize oralardan bir şeyler girecek. Aman, çirkin, pis şeyler girmesin. Aman gönülleriniz Allah’ın sevmediği işe yaramaz, ahirete hiç faydası olmayan boş bilgilerle dolmasın!..
Özlenen Rehber olarak bizler hem zamanlarınızın hem de gönüllerinizin Allah ve Rasûlullah (s.a.v.)’in rızasıyla meşgul olabilmesi için iki yeni eserle daha karşınızdayız. Böyle kıymetli iki eserin hazırlanmasında ve tercümesinin yapılmasında emeği geçen hocalarımıza şükranlarımızı sunuyoruz..
İmam Celaleddin Suyuti hazretlerinin İhyaü’l-Mevt bi Fadâili Ehli’l-Beyt (Ehlibeyt’in Faziletleriyle Yaşayan Ölülerin İhyası) isimli Ehlibeyt Hadis Kitabı ve Abdullah b. Esad Yâfiî’nin müellifi olduğu Hulâsatu’l-Mefâhir veya Hulâsatu’l-Mefâhir Fî Ahbâri’ş-Şeyh Abdulkadir isimleriyle meşhur Gavsu’l-Azam Abdulkadir Geylanî Hazretlerinin hayattayken gösterdiği ve etrafındaki müridlerinin de açıktan müşahede ettikleri terbiyeye ve irşada yönelik kerametlerinin derlenmesinden oluşan eserlerin her ikisinin de orjinalleri Arapça’dır. Bu eserler ilk kez Türkçe’ye tercüme edilerek okuyucuya sunulmaktadır.
Siz okuyucularımızdan istirhamımız; hiç bir maddi menfaat beklemeksizin hazırlanan bu eserlere zamanlarınızı ayırma fedakârlığında bulunmanızdır. Çünkü kitaba ve yazarına saygı, bize düşen bir vecibedir. Saygının en bariz tezahürü ise, dikkatle okumaktan ve onunla amel etmekten başka bir şey midir? Evet, en büyük saygı okumak ve istifade etmeye çalışmaktır.
Sizin İçin Seçtiklerimiz...
Özlenen Rehber Dergisi 84. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.