Mukaddesatın, soysuzların ayakları altında çiğnendiği Millî Mücadele yıllarıdır. Müslüman Türk milleti; vatanını dört bir yandan saran, adeta bir canavar sürüsünü andıran vahşî, emperyalist düşmanlarla karşı karşıyadır. Yediden yetmişe, kadını ve erkeği ile aziz, izzetli büyük millet, vatanını işgal eden, imanını boğmaya çalışan düşman sürülerine karşı iman dolu göğsüyle vücudunu siper ederek müthiş ve muazzam bir savaş vermektedir. Her zaman haksızlığa karşı bir aslan misâli kükreyen Âkif, bu yangına elbette seyirci kalamazdı. O Kâmet, bin yıldır yüce ve kutlu İslâm dinine bayraktarlık yapan ve bu dini yaymak için canlarını, tenlerini, kanlarını toprağa katarak oralarda ve ötelerde ’tevhid’ gülleri, goncaları vücuda getiren Müslüman Türk milletinin gönüllere, ruhlara kadar yükselen yokluk yangınının ne anlam taşıdığını pervasızca haykırdı. İşte bu derin haykırışları, İstiklâl Marşı’nda çok sarih bir tarzda duymamız mümkündür. Büyük bir vatanperver olan Âkif, son Osmanlı memleketlerini karış karış gezerek istiklâlin ne olduğunu ve nasıl kazanıldığını dillendirdi.
Bugün İstiklâl Marşı’mızın Kur’ân-ı Kerim’le açılan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün 84. yıl dönümünü kutluyoruz. Şimdi de İstikâl Marşı’mızın Millî Mücadele’nin yoğun bir şekilde sürdüğü 12 Mart 1921’de milletvekillerinin ayakta gözyaşları içerisinde, hıçkırıklara boğularak defalarca okunup nasıl kabul edildiği hikâyesine geçelim. Her devletin millî heyecanı arttıran, kendisini uluslar arası ilişkilerde temsil eden bir marşının oluşu, yeni kurulan Türk devletini bir millî marş arayışına ve akabinde yarışma yapmaya itmiştir. Millî marş yarışmasının yapılacağı bir genelge ile ülkedeki bütün okullara duyuruldu. 7 Kasım 1920 tarihli Hakimiyet-i Millîye gazetesinde yayınlanan bir duyuru ile de yarışma, ’Türk şairlerinin nazar-ı dikkatine’ sunuldu. Yarışmaya gelen eserler 23 Aralık 1920 tarihinde bir edebî heyet tarafından değerlendirilecek ve birinci gelen esere 500 TL ödül verilecekti. Yarışmaya 724 şiir gelmişti; ancak komisyon bu şiirlerden hiçbirini, içinde bulunduğumuz millî mücadeleyi bütün ruhuyla yansıtan ve millî marş olabilecek özellikte bulamamıştı.
TBMM’de Burdur milletvekili olarak bulunan Mehmet Âkif bu yarışmaya katılmamıştı. Âkif’in yarışmaya, para ödülü bulunduğu için katılmadığı, hâlbuki böyle bir marşın ancak Âkif tarafından yazılabileceği herkes tarafından biliniyor ve dillendiriliyordu. O sırada Millî Eğitim Bakanlığı görevine getirilen Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey de aynı düşüncede idi. Âkif’in yakın arkadaşı Hasan Basri (Çantay) Beyle görüşerek, onu yarışmaya katılmak için ikna etmesini istedi. Ardından kendi el yazısı ile Âkif’e bir mektup yazdı.
Mektup şöyle idi:
’Pek Aziz ve Muhterem Efendim,
İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamanızdaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zât-ı üstadınızın matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asıl endişenizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim Efendim.’
Umur-ı Maarif Vekili
Hamdullah Suphi
Hamdullah Suphi Bey, bu mektubu ile İstiklâl Marşı gibi milleti heyecana getirecek bir şiirin ancak Mehmet Âkif tarafından yazılabileceğini açıkça belirtiyor ve onu yarışmaya katılmaktan alıkoyan ödül konusunda: ’Âkif, ödül için İstiklâl Marşı yazmaz.’ diyordu. Bir şekilde bu durumun çözümlenebileceğini söylüyordu. Mektuptaki son derece saygılı üslûp da, devlet adamları ile sanatkârlar arasında o zamanlar nasıl bir yüksek anlayışın hüküm sürdüğünü göstermektedir. Hamdullah Suphi’nin bu mektubu, 5 şubat 1921 tarihini taşıyordu. Bu arada Hasan Basri (Çantay) Bey, Âkif’i İstiklâl Marşı yazmaya ikna etmiş ve bugün elimizde bulunan 41 mısralık dev, destanî eser 7 Şubat 1921 günü tamamlanmıştı. 48 saatlik bir sürede yazılan marş, aynı gün Millî Eğitim Bakanlığına 725. şiir olarak teslim edilmişti. Bakanlık, Âkif’in şiiriyle 3 şiiri, Ordu üzerindeki etkisini öğrenmek üzere Genelkurmaya gönderdi. Ordu, Âkif’in şiirini beğendiğini bildirdi.
İstiklâl Marşı 17 Şubat 1921 tarihinde, Sebilü’r-Reşat dergisi ile Hakimiyet-i Milliye gazetesinin ilk sayfalarında, ’Kahraman Ordumuza’ ithafı ile yayınlandı. 21 Şubat 1921 Pazartesi günü de, Âkif’in kendi el yazısı ile yazıp gönderdiği İstiklâl Marşı, Kastamonu’da çıkan Açık Söz gazetesinde ilk sayfadan verildi. Böylece İstiklâl Marşı kamuoyu tarafından da tanınmış oluyordu. Artık sıra, TBMM’deki çalışmalara gelmişti.
1 Mart 1921 günü Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey kürsüye gelerek Mehmet Âkif’in İstiklâl Marşı’nı okumaya başladı. Millî Mücadele’yi çok zor şartlarda yürüten Meclis üyeleri, daha ilk mısrada Meclisi alkıştan inletiyordu:
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak....
Alkışlarla kesilen okuma, tekrar başladı. Okunan mısralar bütün bir milletin gönül iklimindeki birliği yansıtmaktaydı. Heyecanlarına hâkim olamayan milletvekilleri marşı ilk okunması bitene kadar yer yer alkışlarla kestiler. Milletvekillerinin çok heyecanlanarak şiddetli alkışlarla marşın okunmasını kestikleri bölümler şunlardır:
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
....
Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.
...
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
....
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ
Cânı, cânânı, bütün vârımı alsın da Hüdâ
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
Hamdullah Suphi Bey, İstiklâl Marşı’nı o gün tam dört kez okudu. Önünde milletvekilleri adeta marşla bütünleşmişler, alkışlar ve gözyaşları içinde bir daha okunmasını istemişler ve henüz millî marş olarak kabul edilmemiş İstiklâl Marşı’nı dört defa ayakta dinlemişlerdi.
İstiklâl Marşı’nın kabulü için görüşmeler 12 Mart 1921 günü öğleden sonra yapıldı. Oturum başkanlığını Dr. Adnan Adıvar yapıyordu. Görüşmeler sonucunda, Âkif’in şiiri oy birliği ile millî marş olarak büyük bir duygu yoğunluğu içerisinde kabul edildi. Ardından bu defa millî marş olarak kabul edildiği için, Meclis üyeleri tarafından alkışlarla ayakta dinlendi. İstiklâl Marşı’nı milletine hediye eden Âkif, sağlığında onu ’Safahat’ isimli eserine almadı. Marş için ordu tarafından konulan ödülü, Âkif, kırgınlığa sebep olmamak için aldı. Bu 500 lirayı, ’fakir İslâm kadın ve çocuklarına iş öğreterek, onları yoksulluktan kurtarmak’ amacıyla kurulmuş ’Darülmesai’ isimli derneğe bağışladı. O günün 500 Türk lirası 500 cumhuriyet altını ile ölçülebilirdi. Yani bu epeyce yüklü bir ödül sayılabilir. Âkif, paraya önem vermeyen örnek bir insandı. Ödülü kabul etmeyen Âkif’in sırtında paltosu yoktu. Arkadaşı ile nöbetleşe giydikleri bir palto ile Meclise gidip geliyorlardı. İstiklâl Marşı Meclis’te kabul edildiği gün ise Âkif’in cebinde iki lira vardı ve onu da Zonguldak Milletvekili Hayri Beyden borç olarak almıştı. İşte İstiklâl Marşı’mızın bir büyük şair tarafından yazılışı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilişinin hazin ve manidar öyküsü bu şekildedir.
Hasret ve hüzün şairi olan Âkif, İslâm memleketlerinin Kur’an ve Sünnetullâh’ı unutarak madden ve manen geri kalışını bir türlü kendine yedirememekte ve içli içli yanıp yakılmaktadır. Bu gerçeği onun muhtelif şiirlerinde görmekteyiz. Özellikle, ’Bülbül’ şiirini okumanızı tavsiye ederim. Bu şiirde, Âkif’in Müslümanlar için ağlayışlarını duyacaksınız.
Son sözler olarak diyebiliriz ki Allah hiçbir millete Âkif gibi bir şair nasip etmemiştir. Karanlıklara kalemiyle meşale olan millî ve manevî şairimiz, ömrünün sonlarını hiç de hak etmediği üzere Mısır’da geçirmek mecburiyetinde bırakılmış, umduklarını bulamayarak 63 yaşında Hakk’a yürümüştür.
İstiklâl Marşı'mızın Kabulünün 84. Yıl Dönümü Anısına
Özlenen Rehber Dergisi 25. Sayı
bize yararınız oldugu icin teşekkürler:)
gercekden mukemmel bir şekilde dile getirmişisiniz. kutlarım sanki monütorun karşısın da o günlerde san dım kendimi...
çok güzel olmuş bunu ödev olarak kulllanıcam
kimse yorum yazmamış bari bn yaziim gsl olmuş:D