İnsanlığın Allah anlayışı ve inancı tarih boyunca çeşitli durumlar arz etmiştir. Geçmişte ve günümüzde insanlığın sahip olduğu Allah inancını ve anlayışını dört bölümde toplamak mümkündür:
a- Allah’ın (c.c.) mülkünde yaşayıp onun nimetleriyle nimetlenmelerine rağmen Allah’ın varlığını az da olsa kabul etmeyenlerdir. Bunlar Kur’ân’ın ifadesi ile ’Kâfir’ olarak adlandırılmışlardır
b- Allah’ın (c.c.) bu kâinatın yaratıcısı ve rızık vereni olduğunu kabul etmekle beraber, Allah (c.c) ile beraber bir takım varlıklara ve sistemlere kulluk belirtisi göstererek çeşitli ilâhlara tapanlardır. Bunlar Kur’ân ifadesi ile ’Müşrik’ olanlardır.
c- Allah (c.c.)’ya ve onun bildirdiği gerçeklere inanmadığı halde inanmış gibi görünenlerdir. Bunlar da Kurân-ı Kerîm’de ’Münafık’ olarak isimlendirilmişlerdir.
d- Dördüncü bölümde ifade edeceğimiz inanalar ise, Allah (c.c.)’nun istemiş olduğu kimselerdir. Bunlar Allah’tan başka hiçbir ilâh tanımayıp O’na tam olarak îman edip teslim olanlardır. Kur’ân’ın ifadesi ile bu kısım inanlar ’Mü’min’ olarak nitelendirilmiştir. . Bu genel açıklamadan sonra şunu da belirtmek gerekir ki Kur’an ’kafir’ lafzını, Allah’a tevhit üzere inanmayan herkesi kapsayacak şekilde de kullanmıştır.
Bir ilâha inananların yanı sıra Allah’ın varlığı konusunda tartışmaya girenler azdır. Ve az olarak da kalmaya devam edeceklerdir. Allah’ın dışında her hangi bir ilâha inanmak veya Allah’a inanmakla beraber başka ilâhlar edinmek insanlığın tarih boyunca gösterdiği şirk çeşitlerindendir. Allah (c.c.) Kur’ân-ı Kerim de buyuruyor ki:
’İşte Rabbiniz Allah, O’ndan başka hiçbir ilâh yok. Her şeyi yaratan O’dur. O’na ibadetle kulluk edin. O her şeye vekildir.’ (el-En’âm 6/102)
İnsanların doğru yola dönmeleri ancak ilâh olarak Allah (c.c.)’yu tanımaları ile mümkündür. Onların Allah’ın emirlerini hayatlarına uygulamaları ile ilâh olarak yalnız Allah’ı tanımaları hiçbir şeyi ortak koşmaksızın yalnız O’na ibadet etmeleri hiç unutmayacakları hakîkâtler olmalıdır.
Müslümanlık zahiren mü’min görünmekten ibaret değildir. Dünya ve ahirette kesin kurtuluş, hakkıyla îman edip Allah (c.c.) katında geçerli olan ameller (amel-i salih) yapmak ile mümkün olur. Îman olmadan yani Allah’a inanmadan yapılan işler görünürde iyi olsalar dahi ahirette geçerli değildir. Allah’ın emrettiği iyi işler yapılmadan da, îmanda gerçek doğruluğa erişilemez.
Allah’ın kesin müjdesi, hakîkî bir îmanla salih amel işleyerek hayatlarını değerlendiren gerçek mü’minler üzerinedir. Allah’a (c.c.) hakîkî îman da, Allah (c.c)’nun zât ve sıfatlarına, önceden ve sonradan indirdiği kitaplara, gönderdiği Peygamberlerine ve her hükmüne O’nun gönderdiği ve istediği şekilde inanmakla mümkündür. Yaptığımız tüm işlerin O’nun katında geçerli olması da yalnız O’nun rızası için yapılmasına bağlıdır. Şüphe yok ki Allah’a (c.c.) îman O’ndan gelen her hakkı tanıyıp kabul etmek ve tasdik etmekle mümkündür.
Böyle bir îman’a yakışan da, iyi ve kötü her işin karşılığının verileceğini bilmek, buna yakînen inanmak, ömür boyu Allah’tan (c.c.) gelmiş ilâhi kâideleri hakkıyla yerine getirip gereğince O’nun katında geçerli iyi amelleri yapmak ve kötülüklerden kesinlikle kaçınmaktır. Böyle yapanlar her türlü korku ve kederden emin olacaklardır. Bu ilâhi kanun her zaman geçerlidir. Cenâb-ı Hak Kurân-ı Kerîm de buyuruyor ki:
’Her kim Allah’a ve ahiret gününe gerçekten îman edip îmanının gereğine yaraşır bir şekilde iyi işler (sâlih ameller) yaparsa bunlara ne bir korku vardır ne de mahzun olurlar.’ (el-Mâide 5/69)
İnsan bu dünyada gördüğü üstünlüklere bağlanıp kalmamalı, mükemmel gördüğü her şeye kul olmamalıdır. Yaratılmışlarda gördüğü bu üstünlük onu derhal Allah’ın (c.c.) sonsuz kemalâtına götürmeli ve insan böylece Yaratan’ına bağlanmalıdır. İnsan ancak bu şekilde Allah (c.c.)’dan başka ilâh yoktur demiş olur ve yaptığı işleri ile de sözünü doğrulamış olur. Çünkü gerçek Tevhit şirki yok etmektir.
Allah (c.c.) Kurân-ı Kerîm’inde, Allah’a eş koşma ve ortaklık davalarının her ne şekilde olursa olsun batıl olduğunu, bir Allah’ın hiçbir yönden dengi ve benzeri olmadığını, O’ndan gayrısının hep yaratılmış olduğunu açıkça belirtmiştir. O halde Allah’ın birliğini tanımak, O’ndan şirk ve benzeri şeyleri uzaklaştırmak için ’Allah’tan başka ilâh yoktur’ demek, O’nun dışındakilerin tamamını ilâh tanımamak gereklidir.
Din tevhitten ibarettir. Tevhit Allah’a ve Rasûl’üne inanmak ve dinin emirlerine boyun eğmektir. Tevhit inancının kalbe yerleşmesinin tabî neticesi olan tüm buyruklar tevhidin içerisindedir.
Tevhit inancı insan hayatını bir bütün olarak ele almakta, hayatı bu temel üzerine kurmaktadır. Tevhit inancının hayata geçirilmesi ise Allah’ın emirlerinin ve hükümlerinin tatbik edilmesiyle mümkündür. Bu uygulama da Allah’ı sevmek ve O’na itaat ile gerçekleşir.
Rabbimiz dışındaki bir varlığı Allah’ın (c.c.) sevgisinin üstünde bir sevgi ile sevmek de şirk olur. Kur’ân-ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor:
’İnsanlardan kimi Allah’tan başka eşler tutar. Allah’ı sever gibi onu severler. Mü’minler ise en çok Allah’ı severler. Zulmedenler azabı gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu Allah’ın azabının çetin olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi.’(el-Bakara 2/165.)
Allah (c.c.) cümlemizi kendisini layıkıyla seven, emirlerine tam ittiba ederek sevgide rızasına eren kullarından eylesin Amin...
Allah'a (c.c.) Nasıl İnanmalıyız
Özlenen Rehber Dergisi 25. Sayı
1 kişi yorum yazdı.