Özlenen Rehber Dergisi

39.Sayı

Hicret Yurdunun İmamı İmam- İ Mâlik

Aysel KOCABAŞ Özlenen Rehber Dergisi 39. Sayı
Müslümanlar arasında en çok yayılan dört fıkıh mezhebinden birinin imamı olarak bilinen İmam-ı Mâlik (rh.a.)’in tam adı Mâlik ibn-i Enes ibn-i Mâlik ibn-i Ebû Âmir el-Asbahî’dir. Arap asıllı olan Mâlik bin Enes Hazretleri hicrî 93 yılında Medine’de doğmuştur.

Tebe-i Tâbiîn’den olan İmam-ı Mâlik, hadis rivayetiyle ve ilimle meşgul olan bir ailede yetişmiştir. Bu nedenle tahsil hayatına daha küçük yaşlarda iken başlamıştır.

Dedesi, tâbiînin büyüklerinden Mâlik bin Ebû Amr ve amcası Süheyl, hadis rivayet eden ve sahâbelerin fetvalarını toplayan âlimlerdendi. İşte böyle ilmî bir ortamda doğan İmam-ı Mâlik, küçük yaşlarda ailesinin de teşvikiyle önce Kur’ân-ı, daha sonra da hadis-i şerifleri ezberlemiştir.

İmam-ı Mâlik, hayatı boyunca (haccın ifâsı için Mekke hariç) Medine’den başka bir yere gitmemiştir. Medine, İslâm dininin ilk uygulanış merkezi olduğundan ilmî yönden son derece zengin bir beldeydi. Hadisin beşiği, sünnetin nasıl anlaşılıp uygulanması gerektiğine dair rivayetlerin yapıldığı ve herkesin sünnete sıkıca yapıştığı bir yerdi. Hz. Ömer, Zeyd bin Sâbit, Hz. Âişe ve İbn-i Ömer (r.anhüm) gibi fakih sahabelerin görüşlerini aktaran ve onların yolundan giden pek çok âlim Medine’de idi. Tâbiînin çoğunluğunu oluşturan bu zümre, ashâbın hadis rivayetlerini ve fıkhını diğer Müslümanlara aktarıyorlardı. Kısacası Medine hadis, sünnet ve rey’in (içtihadın) bir arada bulunduğu ve birçok ilim-hikmet aşığının akın ettiği bir merkezdi.

İlimde ihtiyaç duyduğu her şeyin en doğru bir şekilde Medine’de bulunduğuna inanan İmam, mânevî havasını teneffüs ettiği Peygamber şehrinden uzaklaşmak istememiştir. Böyle bir ortamda yetişmesi ondaki fıkıh anlayışının şekillenmesinde en etkili unsurlardan biri olmuştur.

İlim ve hikmetin beşiği olan Medine’de doğup büyümesi, İmam-ı Mâlik’e pek çok âlimle görüşme fırsatı vermiştir. Birçok âlimle görüşüp derslerine katılmış, hadisleri, sahâbelerin fetvalarını onlardan öğrenmiş, onların fıkıh usullerini dinlemiş, fıkhî görüşlerini iyice özümsemiştir. Yüze yakın âlimden ders almıştır.

Başta Râbia bin Abdurrahman’ın derslerine katılmış, genç yaşta ondan, içtihada dayalı olan fıkıh ilmini öğrenmiştir. İmam-ı Mâlik’in yetişmesinde, fikrî ve ilmî yapısının oluşmasında başta Abdurrahman bin Hürmüz, Râbia, Şihâb ez-Zührî, Ebû Zinâd, Yahyâ bin Saîd el- Ensârî, Hz. Ömer’in azatlısı Nâfi, İmam Câfer-i Sâdık, ayrıca ‘Medine’nin Yedi Fukahâsı’ diye şöhret bulan tâbiînin en büyük âlimlerinin etkisi olmuştur.

İmam Mâlik (rh.a.) ilmi tamamen öğrendiğine kanaat getirmeden ders vermeye başlamamıştır. Bu konuda yetmiş kadar âlimin kendisinin yeterli bir seviyede olduğunu belirtmeleri, ayrıca hocaları Zührî ve Râbia’nın icâzetleri üzerine Mescid-i Nebevî’de ders vermeye başlamıştır. Mescid-i Nebevî’de ders verdiği zaman Hz. Ömer’in oturduğu yere oturmaya özen gösterirdi. Zira burası Hz. Rasûlullah’ın mescitte oturduğu yerdi. Ayrıca Abdullah b Mesûd’un oturduğu evde oturuyordu. Böylece onun hatırasını gönlünde canlı tutmayı arzuluyor, ashâbın yaşadığı mânevî atmosferi hissetmeye çalışıyordu. Daha sonra hastalığı sebebiyle derslerini evine almış ve vefatına kadar derslerine evde devam etmiştir.

İmam Mâlik ders vermeye başladıktan sonra da bilgilerini derinleştirmek, farklı fıkhî görüşleri incelemek için âlimler ile ilişkilerini yoğun bir şekilde sürdürmüştür. Hatta uzakta bulunan âlimlerin görüşlerini de öğrenmek amacıyla onlara mektuplar yazmıştır. İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe ile de görüşüp bilgi alış verişinde bulunmuşlardır.

İmam Mâlik’in fıkhının dayandığı deliller Kitap, Sünnet, sahâbe kavilleri (sözleri) ve icmâdır. O, diğer fıkıh imamlarına nazaran delil olarak icmâyı daha çok kullanmıştır. Ancak onun icmâ olarak kabul ettiği, Medine ulemasının icmâsıdır.

Daha sonra ise Medinelilerin amelini delil olarak almıştır. Onun fıkhî görüşlerinde Medinelilerin amelinin özel bir yeri vardır. Zira o, Medinelilerin yaşayış tarzını sünnetin bir tür rivâyeti olarak kabul etmiştir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) Medine’de yaşamış ve Medineliler yaşayışlarını O’na uydurmuşlardı. Dolayısıyla da Medinelilerin yaşayışı sünnetin amelî olarak rivayetiydi. Bu düşüncesi onun fıkhının en belirgin farklılıklarındandır. Kıyas, istishap, mesâlih-i mürsele gibi fıkhî delilleri de esas alan İmam-ı Mâlik, örf ve âdetlere de önem vermiştir.

Zaten onun fıkhının ana kuralı maslahatlardır. Toplumun menfaat ve huzurunu muhafaza etmek için dine ters düşmeyen geleneklere karşı çıkmamayı bir görev saymıştır. O, dinin insanların zararına olan bir şeyi içermeyeceğini söylerdi. Onun derslerinde ve fetva vermede takip ettiği bu yol Mâlikî Mezhebi’ni de şekillendirmiştir.

Onun fıkhî yolunun en belirgin farklılıklarından bir tanesi de, henüz olmamış olaylar hakkında hüküm vermemesidir. O, Rasûlullah’ın sünnetinden sapılacağı veya bu tür meselelerin çözümünde aşırılığa gidileceği endişesiyle bu tür meselelere dalmamıştır. Nitekim onun zamanındaki bir kısım âlimler endişe ettiği bu duruma düşmüşler ve gündemdeki sorulara cevap vermeye fırsat bulamamışlardır. İmam Mâlik, fetva verirken yavaş ve dikkatli hareket eder, mesele üzerinde iyice düşünür, bazen soru soran kişiyi geri gönderir, üzerinde araştırma yaparak bir sonuca ulaştıktan sonra görüşünü söylerdi.

İmam Mâlik kuvvetli bir fakih olduğu gibi aynı zamanda çok büyük bir muhaddistir. İmam Mâlik, hadisleri çok titiz bir şekilde tenkit süzgecinden geçirir, ondan sonra rivayet ederdi. O, hadis naklettiği kişilerin güvenilir, zâhid, takva sahibi ve özellikle hadis ehlinden olmalarına dikkat ederdi. Râvîde bir kusur bulursa o hadisi almazdı. İmam Mâlik (rh.a.), râvîlerin rivayetlerinde ne derece güvenilir olduklarının belirlenmesinde, cerh ve ta’dil ilmiyle ilgili olarak birçok kural koymuştur. İşte bu sebeple İmam Mâlik, râvîler üzerinde güvenilir olmaları bakımından ilk incelemeleri yapan kişi unvanını almıştır.

İmamı Mâlik, 900 civarında râviyle görüşmüştür.
Onlardan öğrenip hıfzettiği hadîs-i şerîfleri “Muvattâ” adlı bir kitapta toplamıştır. Kütüb-i Tis’a, yani 9 temel hadis kaynağı arasında yer alan Muvattâ, hadis kitapları içinde ilk tedvin edilen (yazılan) eserdir.

İmam Mâlik Hazretleri, tefsir ilminde de büyük bir üstat idi. Onun Kur’ân-ı Kerim’in tefsiri hususunda “Garîbü’l-Kur’ân” isimli bir eseri bulunmaktadır.

İmam Mâlik, ilim bakımdan ne kadar yüksek ise ahlak, zühd, takva ve kerem bakımından da öyle yüksektir. İlim öğrenme ve öğretme yolunda maddî olarak herhangi bir çıkar gözetmemiş, yapmış olduğu bu hizmetlerin tümünde sadece Allah rızasını aramıştır. O, ilmin bir nur olduğunu ve bunun da ancak takva ve ihlâsla dolmuş gönüllere yerleşeceğini söylerdi.

Derslerinde vakar ve ciddiyet sahibiydi, lüzumsuz sözlerden uzak kalırdı. Tartışmalı konulara girmekten kaçınır, bu tür tartışmaların insanlarda kin ve nefrete sebep olacağını söylerdi.

İmam-ı Mâlik, sünnete son derece bağlıydı. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı sevgi, saygı ve edebi sınırsızdı. Yaşlandığı zamanlarda bile Medine’de herhangi bir bineğe binmemiştir. “Allah’ın Peygamberi’nin mübarek kabrinin olduğu bir şehirde, ben hayvana binmem.” derdi. Hz. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in ismi anıldığı zaman rengi değişir, yüzü sararırdı. Bir hadîs-i şerif rivayet edeceği zaman gusleder veya abdest alır, sarığını takar, temiz ve yeni elbiseler giyer, sakalını tarar, iki rekat namaz kılar, güzel kokular sürünür, sonra meclisin baş tarafına vakarlı bir şekilde oturur, başını önüne eğer ve hadîs-i şerîfi okurdu. Bunları yaparken de, “Rasûlullah (s.a.v.)’in hadîs-i şerîfine saygı göstermek için böyle yapıyorum.” derdi.

Çok büyük bir titizlilikle derlemiş olmasına rağmen, Muvattâ’yı yazınca ihlâsından şüpheye düşmüştü. Bu nedenle “Eğer ıslanırsa, bu kitap bana lazım değildir!” diyerek kitabı suya koydu. Ancak kitabın hiçbir yeri ıslanmamıştı. Bundan sonra Muvattâ’yı neşretti. Bu kıymetli eser bir hadis kitabı olmasının yanı sıra İmam Mâlik’in fıkıh anlayışını da içermektedir. Muvattâ, onun fıkıhta takip ettiği usul kaidelerine göre düzenlenmiştir.

Hem Emevî, hem de Abbasîler döneminde hayatta olan İmam, pek çok hadiselere şahit olmuş, bozuk fırkalara karşı Ehl-i Sünnet itikadını savunmuş, insanların doğru yola kavuşması için büyük hizmetler yapmıştır.

İmam Mâlik Hazretleri, 50 sene ders ve fetva vererek insanların problemlerini çözmüş ve kıymetli talebeler yetiştirmiştir. Onun talebelerinin her biri ülkelerinde bilgilerine müracaat edilen seçkin âlimlerden olmuşlardır. İmam Şâfiî ve İmam Ahmed bin Hanbel de onun sohbetinde bulunmuş, ilminden çok istifade etmişlerdir. Bu büyük imamların onun talebesi olması, herhalde İmam Mâlik’in üstünlüğünü ve şerefini ifade etmek için yeterli bir örnek olsa gerektir. Nitekim İmam Şafiî, onun hakkında “İmam Mâlik, Allah Teâlâ’nın, tâbiînden sonra kullarına karşı hüccet olarak gönderdiği insandır.” diyerek onun kıymetini ifade etmiştir.

Onun diğer meşhur talebeleri şunlardır: Ebû Hasan Ali b. Ziyâd et-Tûnusî, Ebû Abdillah Ziyâd b. Abdurrahman el-Kurtubî, Îsâ b. Dinâr el-Kurtûbî el-Endelûsî. Onun görüşleri bu öğrencileri vasıtasıyla diğer Müslümanlara taşınmıştır. Mâlikî mezhebi, günümüzde Kuzey Afrika’da (Tunus, Cezayir, Fas), Mısır’da, Sudan’da çok yaygındır.

İmam Mâlik (rh.a.) h.179 / m.795 yılında, 85 yaşındayken Medine’de vefat etmiştir ve Medine’ye defnedilmiştir.

Faydalanılan Eserler

1. TELLİOĞLU Ömer, Şamil Ansiklopedisi.
2. Muhammed Ebû Zehrâ, İmam-ı Mâlik, Terc. Osman KESKİOĞLU.
3. İslâm’da Mezhepler ve İnanç Yolları Ansiklopedisi.
4. Diyanet İlmihali, 1. Cilt.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.