Özlenen Rehber Dergisi

39.Sayı

Tefsir / Bakara Sûresi 152. Âyet

Fadime KUSKU Özlenen Rehber Dergisi 39. Sayı
فَاذْكُرُون۪يٓ أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ى وَلَا تَكْفُرُونِ۟

“Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım.

Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.”(el-Bakara, 2/152)

Göklerde ve yerdeki bütün mahlukatın, zâtına boyun eğdiği, sabah-akşam hamd ederek tesbih ettiği Cenâb-ı Mevlâmız’a sonsuz hamd ve Habîbi’ne de katında râzı olana dek salât ve selam olsun!

Cenâb-ı Hak bu âyette biz kullarını iki şeyle mükellef tutmuştur. Bunlardan birisi zikir, diğeri de şükürdür.

“Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım.”
Zikir; dil, kalp ve beden ile olmak üzere üç çeşittir:

1) Dil ile zikir: Cenâb-ı Hakk’ı en güzel isimleri ile anmak, tesbih ve tenzih etmek, O’na hamd etmek, Kur’an okumak ve dua etmektir. Dil ile zikri, kalbî ve bedenî zikre giden yolun ilk aşaması, hazırlık safhası olarak düşünebiliriz. Yaratanımız’ı dilimiz ile anar, tesbih eder ve bunu alışkanlık haline getirirsek, asıl maksadımız olan hakikî kullukta murad olunan kalbî ve bedenî zikre ulaşmamız umulur. Hakk’ın rahmetiyle bunun tesirini daha kuvvetli hissedebiliriz. Günümüzde; “Önemli olan ibadetleri yapmak, temiz kalpli olmaktır.” diyerek, kalbî zikre kapı olan dil ile zikri hafife alan anlayış maalesef oldukça yaygındır. Oysa bunun faziletini tam olarak bilsek, her Allah deyişlerinde Rabbimiz’in kullarına nazar ettiğini idrak edebilsek, Rabbimiz’i gece-gündüz, otururken-yatarken, her an dilimizden düşürmeden anma gayreti içerisinde olurduk.

Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Allah’ı tesbih, lâyık olmayan sıfatlardan tenzih ve O’na kemal sıfatlarla hamd ve senâ etmekliğim, bence üzerine güneş doğan yerlerden (dünyadan) daha sevgilidir.”(1)

2) Kalbî zikir: Gönülden anmaktır. Gönlün sürekli Allah (c.c.) ile meşgul olarak mâsivâlardan arınması, kalpte O’nun zikrinden, sevgisinden başka bir şeyin bulunmayışıdır. Bunun neticesinde; Allah’ın varlığını gösteren delilleri düşünme; şüpheleri atarak isim ve sıfatlarını tefekkür etme; koyduğu hükümleri, kulluk vazifelerimizle ilgili olan delilleri, emir ve yasaklarını öğrenme; O’nun vaat ve tehditlerini düşünme hâli hâsıl olur. İşte bu düşünce hâli ile mahlukâtın her zerresi, kutsî âlemin karşısında bulunan cilâlı bir ayna gibi olur.(2) Kalbi daima zikirle meşgul olan kul, bu aynadan Yüce Zât’ın tecellilerini müşâhede ederek yakınlık nimetine kavuşur.

3) Bedenle zikir: Her organın, yaratılış hikmetini teşkil eden hayır ve menfaate uygun olarak kullanılması suretiyle Hakk’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınılmasıdır. O’nun rızasına nail olmak için bedenimizle yaptığımız bütün ibadet ve itaatleri, salih amelleri bu kapsamda görebiliriz.

Allah Teâlâ’nın “...Ben de sizi anayım!...” buyruğundaki ‘Allah’ın anması’ şu manalara gelmektedir: Allah’ın kendisini diliyle, kalbiyle ve bedeniyle, râzı olacağı bir şekilde zikreden ihlâslı kullarına sevap verip onları mükâfatlandırması, medh-ü senâ etmesi, onların derecelerini yükseltmesi, onlara rızâsını bildirmesi, lütuf ve ihsanda bulunması, rahmetiyle muamele edip günahlarını setretmesi, dünya ve âhirette onların işlerini yoluna koyması, onları mağfiret etmesi, kendisini anan bu kulunu daha dünyada iken katındaki melekler indinde övmesidir. (3)

Âlimler, bu âyette geçen “Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım.” İfadesinin genel olarak şu manalara gelebileceğini söylemişlerdir:

- Beni, bana itaatle zikrediniz ki, ben de sizi övgü ve nimetle zikredeyim.

- Beni dünyada zikrediniz, ben de sizi âhirette zikredeyim.

- Beni ibadetle zikrediniz, ben de sizi yardımımla zikredeyim.

- Beni sıdk ve ihlâsınızla anın ki, ben de sizi kurtararak ve kendime daha fazla yaklaştırarak zikredeyim.

- Siz beni bolluk içindeyken zikredin ki, ben de sizi başınız belada iken anayım, size yardım edeyim.

- Beni, ilâhlığımı kabul ile zikrediniz, ben de sizi rahmet ve kulluğa kabul ile zikredeyim.

- Siz benim uğrumda cihad ederek beni anın ki, ben de hidayet ederek, doğru yolu göstererek sizi anayım.
- Beni övgü ve itaatle zikrediniz, ben de sizi övgü ve nimetle zikredeyim.

“Bana şükredin, nankörlük etmeyin!”

Şükür; Cenâb-ı Mevlâmız’ın vermiş olduğu nimetlere mukabil kalp, dil, beden ile yahut hepsiyle birlikte Hakk’a saygı göstererek nimetleri yerinde kullanmaktır.
Şükrün olması için, şükreden kimsenin kendisine ulaşmış olan nimeti hissetmesi ve bunu o nimete karşılık bir saygı vazifesi olarak yapması şarttır. Zikir ise, nimetin ulaşmasına bağlı olmaksızın genel olarak bir muhabbetin, olgun bir aşkın eseridir. Her ilerleme adımında zikir başlangıç, şükür bir sonuçtur.(4)

Kulun Rabbi’ni zikri, kendisine verilen nimetlere karşı O’na şükretmesini gerektirir. Çünkü insan bu nimetlerin çokluğunu ve değerini ancak Rabbi’ni zikrettiği zaman anlayabilir ve dolayısıyla O’na şükreder. Rabbi’ni zikretmeyen ve zikir için kendisini zorlamayan kimse ise, elbette O’nun kendisine ihsan ettiği nimetleri düşünüp idrak edemez.(5)

Kulluğun başı zikir, sonu ise şükürdür. Rabbimiz’in bizi sorumlu tuttuğu bu iki vazifeyi en güzel şekilde yerine getirmek için var gücümüzle gayret etmeliyiz. Gerçi kemal manada zikir ve şükür borcumuzu ikmal etmemiz olanaksızdır. Çünkü zikir ve şükür, Cenâb-ı Hakk’ı bütün sıfatlarıyla bilmek demek olacağından, kul olarak bizim bunları kamil manada eda edebilmemiz imkansızdır. Bir nefes alış verişimizde bile iki nimet vardır. Bu da demek oluyor ki, her nefes alış verişimizde en az iki şükür vaciptir. Cenâb-ı Hakk’ın üzerimizdeki nimetlerini saymakla bitiremeyiz. Dolayısıyla bunların şükrünü hakkıyla eda edebilmemiz mümkün değildir.

Sana layıkıyla kulluk yapamıyoruz Rabbim! Acziyet içerisinde yüceliğini tasdik ediyor, azâmetin karşısında huzurunda boyun eğiyoruz. “Yalnız senden yardım dileriz” Rabbim! Katında razı olduğun kulluğu nasip et bize ve bize bunu kolaylaştır, gayretlerimizi artır Allah’ım! Âmin!

Kaynakça:
1. İmâm Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn, c. III, s. 22.
2. Elmalılı Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’ân Dili, c. I, s. 445.
3. Fahrettin Râzî, Tefsîr-i Kebîr, c. IV, s. 72.
4. Elmalılı Hamdi YAZIR, a.g.e., c. I, s. 446.
5. Talat KOÇYİĞİT–İsmail CERRAHOĞLU, Kur’ân-ı Kerîm Meâl ve Tefsiri, c. I, s. 264.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • Barış

    Tek kelimeyle harika okadar güzel açıklanmış ki bu konu hakkında yapılması gereken tek yorum süper...

2 kişi yorum yazdı.