Özlenen Rehber Dergisi

159.Sayı

Mehmet Akif İnan

Embiya KIMIŞOĞLU Özlenen Rehber Dergisi 159. Sayı
Sevda ve dava adamı, şair, yazar, öğretmen, sendikacı, fikir ve aksiyon lideri, Müslüman bir aydın Mehmet Akif İNAN, Urfalı bir baba ile Maraşlı bir annenin altı çocuğunun en büyüğü olarak 1940 yılında Şanlıurfa’da doğdu. 1959’da Maraş Lisesinden mezun oldu. 1960 yılında fikri hayatına yön vereceği, dizinin dibinden ayrılmayacağı, yolundan gideceği Üstat Necip Fazıl ile tanıştı.
Türk dili ve edebiyatı okudu. Edebiyat dergisi kurdu. Edebiyat ve medeniyet üzerine kitap çıkardı. Şiirler yazdı. Anadolu’yu karış karış gezerek konferanslar verdi. Televizyon programı yaptı, programlara katıldı. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görev yaptı. Bugün 450 bin üyesi ile Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu olan Eğitim-Bir-Sendikasını (Eğitimciler Birliği Sendikası) 14 Şubat 1992 tarihinde kurdu ve başkanlığını yaptı. 6 Ocak 2000 tarihinde Şanlıurfa’da vefat etti.
Düşünen, düşündüğünü eyleme dönüştüren Akif İnan’ın hayat gayesinin başında insan yetiştirmek vardır. Bunu güzel insanlarla birlikte olarak, güzel işlere öncülük ederek sağlamaya çalışmıştır.1 Mehmet Akif İnan bu birliktelikten doğmuş, Müslüman Türk halkına iman, mücadele, İslam kardeşliği ve toparlanıp yeniden ayağa kalkma azmini aşılamış olan; Sezai KARAKOÇ, Nuri PAKDİL, Erdem BEYAZIT, Alaaddin ÖZDENÖREN, Rasim ÖZDENÖREN ve Cahit ZARİFOĞLU ile birlikte yedi güzel adamdan birisi olmayı hak etmiştir.
M. Akif İnan, duyarsızlığa karşı dik duran, haksızlık karşısında sesini en gür sedadan çıkaran bir dava adamıdır. ’Her eylem yeniden diriltir beni’ dizesi onun dava adamlığının bir manifestosu olmuştur. Yıllar süren mücadelesini dergilerle, konferanslarla, yazdıklarıyla perçinledikten sonra Eğitim-Bir-Sen’i kurarak mücadelesi için daha sağlam bir zemin oluşturmuştur. Yaptığı her türlü çalışmanın temelinde onun; ’Gel kurut bu çağın kargaşasını/Seninle beklenen şimdi şafaktır’ dizesindeki çağrı yatmaktadır. ’Sessizliği seçenler, bir kenarda duranlar, bana ne diyenler yenilgiyi baştan kabul edenlerdir.’2 sözüyle de kitleleri harekete geçirmiş, Necip Fazıl’ın ateşlediği Anadolu’daki öze dönüş ve özgürlük şahlanışının yeni bir kahramanı olmuştur.
Mehmet Akif İnan, şahsiyet sahibi, kısa sürede temayüz etmesine imkân sağlayan çeşitli melekelere sahip Müslüman bir aydın profilini taşımaktadır. 60 yıllık ömrü boyunca başka başka yollardan hep aynı hedefe ulaşmaya çalışmış, geçtiği bütün yollarda hep aynı izleri bırakmıştır. Yalpalamamış, istikamet problemi yaşamamış, zamana ve zemine göre yön değiştirenlerden olmamıştır.3
Mehmet Akif İnan deyince hemen aklımıza Mehmet Akif Ersoy gelmektedir. Bu benzerlik sadece ismi bir benzerlik değil; çile, dava, değer ve hedef birlikteliğidir.
Mehmet Akif Ersoy’un ölümünden 3.5 yıl sonra dünyaya gelen Mehmet Akif İnan, pek çok yönden, adını aldığı İstiklal şairiyle benzerlik göstermektedir. Mehmet Akif Ersoy Fatih’te doğmuş, seciyesini Kur’an’lı ev, pehlivanlı mahalle, rasathaneli mektep oluşturmuştur. O, Temiz Tahir Efendi’nin oğludur. Tahir, zaten temiz demek; Temiz Tahir Efendi, tertemiz Tahir Efendi demektir. Mehmet Akif Ersoy, ’Beş vakit namazı, annesi Kur’an’ın sesiyle, babası Kur’an’ın mefhumiyle kılıyordu.’ şeklinde ifade edilen bir aile ortamında yetişmiştir.
Mehmet Akif İnan ise, Urfa’nın Balıklıgöl Mahallesinde doğmuştur. Babası medresede ve Mekteb-i Saniye’de okumuş gümrük memuru Hacı Müslim Efendi’dir. ’Dindar, doğayı seven, namuslu, haram ve helale dikkat eden, kelimenin tam anlamıyla inanmış bir insan’dır. Aile, bir Müslüman ailesi, mahalle bir Müslüman mahallesi, şehir bir Müslüman şehridir.
Mehmet Akif İnan, Urfa’da yerli değerleri teneffüs ederek çocukluğunu ve ilk gençliğini dolu dolu geçirmiştir. Urfa bir İslam şehri, Urfa bir Osmanlı şehri, Halilurrahman’ın şehri, Eyyüp Peygamberin şehri, Nabi’nin şehri, aşıkların dillerinde Fuzuli’nin gazellerinin düşmediği bir kültür ve medeniyet şehridir. Urfa’dan sonra Maraş’ta Maraş Lisesin’de Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Sait Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Hasan Seyithanoğlu gibi ömür boyu yol arkadaşlığı yapacağı arkadaşlarıyla tanışır.
Mehmet Akif İnan, fildişi kuleden fikir empoze eden bir aydın olmamıştır. Çilesini çektiği fikrinin sahada mücadelesini de vermiş, yayın faaliyetleriyle, konferans organizasyonlarıyla ve bizzat konferanslar vererek alışılmışın dışında farklı bir aydın profili ortaya koymuştur.4
Necip Fazıl ve Sezai Karakoç gibi İslam düşüncesini şiirlerine yansıtmış, edebiyatını üslup ve işlev olarak kendi kuralları içerisinde icra ederek İslam’ın ruhunu kalplerde hissettirmeyi hedeflemiştir. Şiir anlayışıyla ilgili olarak şunları söylemiştir: ’Düşünerek yazarım. Ben belli bir sanat anlayışının, dünya görüşünün mensubuyum. Duygularımı süzgeçten geçiririm. Şiirim hem sanat bakımından ergin, yetkin olsun hem ahlak anlayışıma uygun düşsün isterim. Benim için önemli olan yararlı olmaktır, yani Allah’ı razı etmektir. Allah rızasına daha muvafık düşmüşse, bundan sevindirici ne olabilir bana?’ Bir de mümkün olduğu kadar az kelime ile çok mana ifade etmeye yöneldim. Her kesimden insana hitap etmeye çalıştım.’
Müslümanların derdini kendisine dert edinen M. Akif İnan, batının İslam dünyasında açtığı yarayı ’sırtımıza saplanan paslı bir bıçak yarası’na benzetmiş; hayatı boyunca bu paslı yaranın tedavisine yönelik çalışmalar yapmıştır.
Kendi tarih, medeniyet ve uygarlığımızın yeniden inşası için çalışmalar yapan İnan şunları söyler: ’Kişi için hatıra ne ise millet için de tarih odur. Kişi için hatırasızlık, nasıl bir hafıza kaybı demekse, millet için de geçmişinden uzak düşmek, tarihi içinde var olan uygarlığından kopmak öylece trajiktir. Uygarlığından koparılan toplum, tükenişin trajedisini yaşıyordur.’5
Ülkemizin en önemli sorunun kültür, uygarlık ve aydın sorunu olduğunu belirten M. Akif İnan kendisine sorulan: ’Türkiye’de bir aydın meselesi var mıdır?’ sorusuna şöyle cevap vermiştir: ’Temel meselemizdir, aydın meselesi…Tanzimat’tan beri Türkiye bir aydın bunalımı yaşıyor. Tanzimat’la birlikte ülkemiz sosyal, siyasal ve kültürel açıdan batılı biçimde kendisine bir yön belirleyince, aydın tipimiz de değişime uğradı. Aydın tipimizin belirgin özelliği taklitçilik, kendi halkını beğenmemek, geleneksel kurallara, hukuk düzenine, devlet anlayışına, aile yapısına karşı çıkmaktı. Günümüz Türkiye’sindeki aydınlar işte Tanzimat’la birlikte tohumu atılan aydın neslinin uzantıları, evlatlarıdır. Bize aykırı, Batı’ya hayran bu aydın tipi, 1840’lardan bu yana Türkiye’nin politikasında, siyasetinde, ekonomisinde, sanat ve edebiyatında etkili oldu. Etkili olmaktan öte ülkenin hâkimi oldu. Devlet kurumları bu yeni aydın tipinin hamisi oldu. Dolayısıyla bu çoğaltılan aydın tipine, nesline aykırı olarak milletin kendi zayıf ve ezik imkânları ile yetiştirdiği gerçek aydın tipi, siyasetin de, fikir ve sanat dünyasının da horlanan aydın tipi oldu. Yani gerçek aydın tipi tesadüflerin neticesinde yetişiyordu ve belki milletin tacı idi. Tanzimat aydınları, devlet adamları Batı’nın kaydetmiş olduğu başarı karşısında apıştıkları ve gözleri kamaştığı için Batı dünyasını eksiksiz, ideal bir dünya olarak kabul ediyorlardı. Ve kurtuluşumuzu onların tecrübesini bize aktarmakla mümkün görüyorlardı ki, bu büyük bir tarihi yanılgı idi. Denebilir ki, Tanzimat’ın bu düştüğü çıkmaz, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde gelişerek devam etti.’6
Mehmet Akif İnan’ın kendisine sorulan ’Türkiye’de aydın kesimde uygulanan çifte standart hakkında neler söylersiniz?’ sorusuna verdiği cevap Türkiye’nin o dönemlerde nerede olduğunun, bu gün nereye geldiğinin, bu gün aydın diye geçinen zevatın millet ve devlet lehine yapılan her türlü olumlu iş karşısında neden çırpındığının, dertlerinin ne olduğunun açıkça göstergesi olmuştur. Çifte standart her alanda var. En basitinden bu ülkenin Müslüman halkına, inançlarına uygun yaşama özgürlüğü, gayrimüslim halka verilen bu tip özgürlüklerden azdır. Onlar kiliselerinde, havralarında gerekli ayinlerini yapabilirler ve hiçbir takibata uğramazlar. Ama bakın gazetelere ’ayin yaparken yakalandı’ diye gün geçmez ki Müslümanlar tedirgin edilmemiş olsun. Bizim insanımız inancına uygun bir kılık kıyafete büründüğü takdirde, üniversitelere giremez. Hatta din eğitimi yapan okullarda bile okuma şansları yoktur. Oysa onlar papaz okullarında, erkekli kadınlı kendi dini kıyafetlerini giyebilirler. İbadet özgürlüğü olduğunu söylerler, sorarım size hangi memur bırakın vakit namazlarını; cuma namazlarını rahatlıkla kılabilir? Resmi dairelerin cuma namazı kılan insana izin verme yetkisi var mı? Yani bu memlekette çifte standart vardır ve Müslümanların aleyhinde olarak uygulanıyor.
Bu memleketin şartlı ve batıcı aydını kendi insanına ve itikadına öyle peşin bir retle yetiştirilmiştir ki bunun örneğini dünyanın hiçbir ülkesinde göremezsiniz. Bir yazıda ifade etmiştim; bu ülkenin sıradan aydını, sokakta bir Müslüman’la bir gayrimüslim kavga etse, kavganın sebebine bakmadan gayrimüslimi haklı bulur peşinen. Bu ülkenin batıcı aydını, yolda başı örtük bir kadınla, başı açık bir kadının ağız kavgasına rastlasa, peşinen başı örtük olanın haksız olduğunu kabul eder. Bu çifte standart değil de nedir?
Hayatını Müslümanların şuurlanmasına adayan İnan; Müslümanların kendi aralarındaki tefrikayı, kavgayı bir kenara bırakarak hangi noktaya odaklanmaları gerektiğini de şu sözleriyle önümüze koymuştur: Bugün şuurlu Müslümanlar asıl kavgayı Vatikan’la veriyorlar. Moskova’yla, Newyork’la, Tel-Aviv’le, Londra’yla veriyorlar. Emperyalizmin merkezleri olan bu üsler yeryüzündeki İslamî uyanış karşısında adeta elbirliği halinde, bu uyanışı tekrar derin bir uykuya dönüştürmenin çabası içindeler. Bu çaba, tarih boyunca çeşitli örnekleriyle görüldü. Haçlı Seferleri bunun değişik bir ifadesiydi. Günümüzde de arkasında çok büyük ekonomik güçler olan yayın organlarıyla İslam’ı köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Ortadoğu’daki huzursuzluklar, savaşlar bunun bir sonucudur. Ama bütün bunlara rağmen İslam dünyasında derin bir inanç mevcuttur ve bu inanç her gün örgüsünü tamamlayarak tarihi misyonunu oynamaya doğru yol alıyor. Ben istikbali her açıdan Müslümanların lehine görmekteyim.7
Mehmet Akif İnan, Müslüman bir kafa ve yürekle mücadele etmiş, ülkemizin sorununun kültür ve uygarlık sorunu olduğunu belirtmiş, içi boşaltılmış, sloganik bir cihat anlayışı yerine; içi ilim, ahlak, kültür ve medeniyet ile donatılmış; tevazu ve nezaket ile süslenmiş bir anlayışı benimsemiş, yaşadığı hayat ile de bunu ispatlamıştır.
M. Akif İnan, ilimle tasavvufu, düşünceyle eylemi, Doğu’yla Batı’yı, din ile kültür ve medeniyeti, eskiyle yeniyi yerli yerinde derç ederek İslam dünyasının problemlerinden kurtulmasına vesile olacak metodu ortaya koymuştur.
Müslümanlar için çok kıymetli olan Mescid-i Aksa’nın işgal altında olması her şuurlu Müslüman gibi Mehmet Akif İnan’ın da kalbini sızlatmış, bu sızlanma şu mısralarla dile dökülmüştür:

MESCİD-İ AKSA

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu

Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerin diyordu bir ses
İlk kıblesi benim ulu Nebi’nin
Unuttu mu bunu acaba herkes

Burak dolanırdı yörelerimde
Mirac’a yol veren hız üssü idim
Kutsallığım belli şehir ismimden
Her yana nur saçan bir kürsü idim

Hani o günler ki binlerce mü’min
Tek yürek halinde bana koşardı
Hemşehrim nebiler hatırı için
Cevaba erişen dualar vardı

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Mü’minden yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgarlar silemez göz yaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vahayım

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür Müslüman’a selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslam diyordu.

İsmiyle müsemma bu güzel insanı rahmetle anıyor, bu yazımızın, fikir ve ideallerinin taşıyıcısı olacak nesiller yetişmesine katkıda bulunmasını Rabbimizden temenni ediyorum.

(Endnotes)
1 7 İklim Dergisi, Sayı: 298, s. 192.
2 Uçurum Mustafa, Bir Eylem Adamı; M. Akif İnan.
3 Yıldırım Hıdır, Kuvveden Fiile; Sendikacı Mehmet Akif İnan.
4 Yıldırım Hıdır, a.g.e.
5 Ay Arif, Medeniyet Bağlamında M.Akif İnan Nesri.
6 Söyleşiler, M.Akif İnan Eserleri, Eğitim-Bir-Sen Yayınları.
7 Söyleşiler, M. Akif İnan Eserleri, Eğitim-Bir-Sen Yayınları.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.