Girizgah…
İnsanoğlu, mazisinde yaşadıklarıyla geleceğini inşa sürecinde isabetli karar verebilme adına ne kadar gayretkar olursa o kadar sağlam neticeler alır. Bu aşamada tarihini gözden geçirmeli ve muhakeme gücünü diri tutmalıdır. Yakın geçmişte yaşadıklarımız bizim için yeterince ders çıkarılabilecek mahiyettedir. Memleketimizde son 60-70 yılı yaşamış, bugünlerle mukayese edebilecek insan sayısı gayet fazla. Yani yakın tarihin canlı vesikaları mevcut şu an.
Memlekette muhafazakar kesimin yaşadığı sıkıntılar…
Bu ülkede Osmanlı’nın çöküşüyle kurulan Cumhuriyet son 15 yıla kadar kendi arkasına saklananların tarifiyle ve anlayışıyla tatbik edildi. İçlerini kendi anlayışlarıyla doldurdukları ilke ve inkılapların gölgesinde kümelenen baasçı zihniyet memleketin kahir ekseriyetini oluşturan mütedeyyin kesimi hazmedememenin refleksiyle türlü türlü entrika üreterek söz sahibi olmak istemiş ve bunun için her türlü fesadı bu vatanın asıl evlatlarına reva görmüştür.
İçinde yaşadığı, barındığı, beslendiği, havasını soluduğu, suyunu içtiği, her türlü nimetlerinden istifade ettiği bu canım memleketi yönetirken, kaynağını içerden, yöntem ve aklını dışarıdan alarak adeta vatanımız içinde turuva atı olmuş olan bu beyaz Türkler, temsil edilme hakkı verilmeden yönetimde söz sahibi olabilme marifetlerini(!) iyiden iyiye kaybetmenin endişesiyle her türlü taşkınlığı sergileyebileceklerini tüm kamuoyuna göstermiştir.
Onların ahlaktan, insanlıktan, vicdandan yoksun ahvallerini zikretmek yerine muhafazakar kesimin çektiği sıkıntıları saymak, yani mazlumun yaşadıkları, zalimin ettiklerini gösterme adına kafidir. İnandığını yaşayamamanın, bildiklerini anlatamamanın ve isteklerini söyleyememenin sıkıntısını çok yaşadı bu vatanın inançlı evlatları.
İmam Hatip Ortaokullarının kapanmasını, İmam Hatip Lisesi’nden mezunların kat sayı sıkıntısını, üniversite kapısında başörtülülerin başlarının açılmaya çalışılmasını, dindar aile çocuklarının orduya alınmamasını, kapalı anaların kışladan çıkartılmasını ve daha nice onur kırıcı, gönül yıkıcı zalimlikleri ne çabuk unuttuk! Bunların acıları, imanlı olan bütün sinelerde hala tazedir. Gerici, yobaz, göbeğini kaşıyan adam, irticacı vb. yakıştırma ve yaftalamaları unutulabilecek türden değildir.
Safımız belli olsun…
Bizim gibi inandığı için sıkıntı çeken bir insanın yanı olsun safımız. İslam’ın Kabe’sini kendi Kabe’si bilenin yanı olsun, ’bizim Kabe’miz taksim’ diyenin değil. ’Kabe Arap’ın olsun, bize anıtkabir yeter’ diyenin yanı değil bizim yanımız ve safımız.
Bizim safımız, İslam’ı kabul etmiş ve İslam’ın emrettiği şekilde yaşayan bütün mü’minler kardeştir, düsturuyla hangi milletten olursa olsun tek millet bilincini millet-i İbrahim çizgisine getirmek isteyen bir er kişinin yanı olsun.
Bizim safımız, sadece siyasî çıkarı uğruna şehit cenazesine siyah çelenk göndererek taziyesini iletmeye çalışanın yanı değil, şehidin babasına sarılarak acı paylaşan, yanında namaza duran ve şehidin tabutuna omuz verenin yanı olsun.
Bizim safımız, ’millet iradesine (referandum) gitmek İslam’a aykırı’ diyerek Müslümanlardan oy kotarmaya çalışan; ama dini siyasete alet etmekten yeri geldiğinde geri durmayan birisinin yanı değil, İslam’ı ve Müslümanları içte ve dışta her platformda savunma yiğitliğini gösteren yiğitin yanıdır.
Bizim safımız ’Suriyelileri memleketlerine geri göndereceğim’ diyenin tarafında değil, yaklaşık yarım milyon insanın hayatını kaybettiği, milyonlarcasının evsiz, yurtsuz ve vatansız kaldığı, çektikleri çilelerin, yaşadıkları acıların dünya durdukça hatırlanacağı bir ülkenin insanlarına, ülkesinin kapılarını sonuna kadar açarak her türlü imkanları o dramı yaşayan din kardeşlerinin önüne serme diğerkamlığında bulunan bir liderin yanıdır.
Bizim safımız, şu güzelim vatanda yaşanan 28 Şubat darbesinde ülkenin başkentinde sabahın erken saatlerinde yürütülen tankları, bu milletin değerleriyle hep kavgalı olmuş, dine/dindar kesime düşman olmuş ve halen de bu mücadeleyi sürdüren bir medyanın gazetesi fotoğraflayamadı diye öğleden sonra tekrar yürüttürecek kadar kendi kumandalarındaki komutanlara orduyu emanet edenlerin cenahında değil, askeriyeyi Peygamber ocağına, askeri Mehmetçiğe dönüştürme çabasında olan ve namaza durduğunda yanına da ordunun en yetkilisini alan bir liderin yanıdır.
Bizim safımız, savunmada hep başkalarının kandırmacasına bilerek ya da bilmeyerek aldanıp kendi savunma sanayini bir arpa boyu ileriye götüremeyenlerin ve silah ithalatı yaparak başkalarına hem parasını oluk oluk akıtan aynı zamanda güvenliğini düşmanına teslim edenlerin yanı değil, düşmanına nasıl mukavemet gösterebileceğinin yollarını arayarak savunmada yüzde 60 oranın yerli sanayiyi kullanan, memleketinin evladına istihdam sağlayan ’düşmanlarınız için atlar besleyin’ ayetinin ihtarına uyan bir reisin yanıdır.
Bizim safımız, doğudaki gençleri sokağa çağıranların ve siyasi alanda üst akıldan aldığı emirler doğrultusunda meclise karar aldıramadığında ’kan çıkar’ sözüyle 70 milyonluk memleket insanını iç savaş içerisine sokmak isteyenlerin yanı değil, komşu ülkeleri içerden ve dışarıdan saldırılarla tarumar olmuş, yanan ateşlerin bu vatana sıçraması için türlü türlü örgütlerle, yapılarla işbirliği yapan yedi düvelin karşısında duran, halkının huzurunun tesisi için gece gündüz durmadan gayret eden bir adam gibi adamın yanıdır, safıdır.
Geçtiğimiz yıllarda ’Diyanet’i kapatacağız, okullarda Kur’an-ı Kerim derslerini kaldıracağız ve din derslerini zorunlu olmaktan çıkaracağız’ diyenlerin safında yer almak vebaldir. Kan ile, göz yaşıyla, uyuşturucuyla, her türlü fuhşiyatla siyasetlerini yürütmeye çalışanların, hangi dinden olduklarının bile bilinmediği kimselerin yanında olmak, ben Müslüman’ım diyen bir kimsenin yapamayacağı bir iş olsa gerek.
’Her kim, bir kavmin kalabalığını çoğaltırsa o onlardandır.’1 ’Muhakkak ki ümmetim, dalalet üzerinde birleşmez.’2 hadis-i şeriflerinin ihtarını merkeze alarak duruşumuzu sergilemeliyiz.
Mekke’yi, Medine’yi ve Kudüs’ü kutsal bilen, kültür mirasına sahip çıkan, medeniyet geleneğini ileriye taşıyan, ecdadının emanetini koruyup kollayan, onların izinde yürümeye çalışan ve onların evladı olmaktan onur duyan bir vatan evladının doğrularının destekçisi, yanlışlarının da uyarıcısı olmak düşer bize. Bize yakışanı da zaten budur.
Efendimiz (s.a.v.)’in buyurduğu üzere: ’Kişi kardeşini sevdiği zaman ona, kendisini sevdiğini haber versin.’3
Bu sünneti yaşadığına kendi üzerimizden şahitler olarak; memleketi ve insanına sevgisi Allah için olan bir mü’münin her hizmeti de umulur ki Allah içindir.
Sonuç
Binaenaleyh bizler inanmış insanlar olarak inancımız gereği yaşayabilmenin ortamını kimin kimin çabalarıyla elde ettik? Öz vatanımızdaki özgürlüğümüz, akademideki ve kamudaki eşit statümüz ve daha fazlası neyle, kiminle gerçekleşti?
Saf tutmalıyız, hem sıkı sıkıya tutmalı, aramızdan insî ve cinnî şeytanlar geçmemeli. Tüm dünyada söz söylemek isteyen ve zalime karşı kükremek isteyen Müslümanların sesi olmuş birisinin etrafında kenetlenmeli, ardından destek vermeli, tuttuğu safta kendimize yer edinmeliyiz.
(Endnotes)
1 İbn-i Hacer, Metâlibu’l-Âliye Bi-Zevâidi’l-Mesânîdi’s-Semâniye, c.8, s.319, h.no:1660, Ebû Ya’lâ’nın Müsned’inden nakletmiştir.
2 İbn-i Mâce, Fiten, 8.
3 Ebû Dâvûd, Edeb, 124.
Müslüman Hangi Safta Durmalı?
Özlenen Rehber Dergisi 159. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.