Özlenen Rehber Dergisi

78.Sayı

Kuran'ın Gölgesinde...

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 78. Sayı
SÖZLERİN EFENDİSİ KUR’ANVEAYLARIN EFENDİSİ RAMAZAN -II-شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪يٓ اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ ﴿“O Ramazan ayı ki; insanlar için bir hidayet, hidayetin ve furkanın açık delilleri olarak Kur’an onda indirildi...”(el-Bakara, 2/185)’Kur’an’ Kelimesinin Manası:Kur’ân kelimesi lügatte; toplamak, okumak anlamında bir mastardır.Istılahta ise; Rasûlullah (s.a.v.)’e Allah (c.c.) tarafından indirilen, lafzı ile ibadet olunan, Mushaf’ın iki kapağı arasında bulunan ve mütevatir yoluyla nakledilmiş olan nazımdır.İmam Şafiî (rh.a.): “Tıpkı İncil ve Tevrat gibi, bu kelime Allah’ın kitabının ismidir” buyurarak Kur’an kelimesinin herhangi bir kökten türemediğini söylemiştir.Kur’an kelimesinin bir kökten türediğini söyleyenler ise ihtilâf etmişlerdir:1- Bu, iki şeyi birbirine eklemek demek olan قرن kelimesinden alınmıştır. Kur’ân’ın böyle isimlendirilmesi şu yönlerden olabilir:- Onda bulunan sûre, âyet ve harflerin birbirine eklenmiş olması,- Onda bulunan hükümlerin birbirine eklenmiş olması,- O’nun Allah katından olduğuna delalet eden delillerin yan yana zikredilmiş olması,- Birçok ilimleri ihtiva etmiş olması,2- Ferrâ, “القرائن/karineler” kelimesinden alınmış bir isim olduğunu söy¬lemektedir. Zira âyetler, birbirlerini tasdik eder niteliktedir. Onda hiçbir tenakuz ve ihtilaf yoktur.3- Bu kelime, kıraat kökünden bir mastardır.4- Bazıları bunun toplamak manasına gelen القرء kelimesinden alındığını söylemişlerdir. Kur’an da sûre¬leri ihtiva edip, onları birbirine eklediği için böyle adlandırılmıştır.“insanlar için bir hidayet, hidayetin ve furkanın açık delilleri olarak Kur’an”Hidayet; iletmek ve beyan etmek demektir.Beyyinât; beyyine’nin çoğuludur. Bir şeyin açık ve seçik olarak ortada olması, deliller manasındadır.Furkan ise; hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıran, ara¬larındaki farkı beyan eden manasına gelir.Âyetin bu bölümünün açıklamasında âlimlerimizi şunlar söylemişlerdir:1- Bu ifadede tekit vardır. Yani; Kur’an, mucez âyetleriyle bir hida¬yettir, hidayet rehberidir. Aynı zamanda içinde barındırdığı hüküm ve ilimlerle hidayete er¬diren apaçık ve kesin delillerdir.Allah Teâlâ âyette Kur’an’ın önce bir hidayet olduğundan bahsetmiştir. Hidayet ise iki kısma ayrılır:a- Açık hidayet ki, Kur’ân’ın insanları hidayete ulaştırmış olduğu çok açık ve net biçimde müşahede edilir.b- Gizli hidayet. Hidayet bazen açık şekilde tecelli etmez, gizli kalır. Bu hidayet çeşidi, ancak belirli kişile¬rin idrakine hitap eder.2- Birinci hidayet kelimesinden maksat Kur’an’dır. İkinci hidayetten ve Furkan kelimesinden maksat ise, Tevrat ve İncil’dir. Zira Cenâb-ı Hak, bazı âyetlerde bu iki kitap hakkında ‘hidayet’ ve ‘furkan’ ifadelerini kullanmıştır. Dolayısıyla âyetin manası; Kur’an’ın bizzat kendisi bir hidayet kaynağıdır. Bununla be¬raber onda, Tevrat ve İncil’den de hidayet delilleri, nurları vardır.3- Birinci hidayeti, itikat gibi dinin aslî meselelerine; ikincisini ise dinin hükümlerine hamletmek mümkündür.4- Birinci hidayetin, icmalî; ikincisinin ise tafsîlî hidayet olduğu da söylenmiştir.* * *Orucun Ramazan’da Olmasının Hikmeti:Ulemâ, orucun Ramazan’a has kılınmasının hikmeti olarak şunu söylemişlerdir:Allah Teâlâ, Kur’ân’ın indirilmesini bu aya tahsis etmiştir. Bu, diğer ayların yetişemeyeceği ve ortak olamayacağı en büyük fa¬zilettir. Oruç ise, insanı nefsânî arzu ve isteklerden uzaklaştıran bir ibadettir, dinin rükünlerindendir. Kur’an’ın inzali bu aya tahsis olununca sanki şöyle denmek istenmiştir: “Bu faziletin bu aya mahsus olduğu bilinince, sizler de ey kulla¬rım, oruç ibadetini bu aya tahsis edin!”Kur’ân’ın manasını Cenâb-ı Hakk’ın muradı üzere anlayabilmek, ancak nefsânî arzulardan sıyrılmış hak ehli insanlara hastır. Bu bakımdan, Ramazan ayında Kur’ân’dan istifade edebilmek için oruç tutmanın ehemmiyeti ortaya çıkmaktadır.* * *Kur’ân-ı Kerim, bütün insanlığın hidayeti için indirilmiştir. Cenâb-ı Hak, Peygamberine indirdiği kelamıyla, cahiliyetin karanlıklarında kalmış insanlardan, kıyamete kadar örnek olacak bir asr-ı saadet toplumu meydana getirmiştir. Kur’an, adeta bataklıkta boğulmaya mahkûm beden ve ruhlara, Yüce Rablerinden uzanan sağlam bir ip olmuştur. Onun eşsiz ahkâmıyla küfür bataklığı, içerisinde en nadide güllerin yetiştiği bir gül bahçesine dönmüştür.Hidayet, insanın dünya ve âhiretini tanzim edecek şeylerin hepsine şamildir. Bu nedenle, insanın içinden çıkamadığı ve çıkamayacağı tüm zorlukların çözümü bu kitapta mevcuttur. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, bu hakikati şu ifadeleriyle beyan etmiştir: “Size iki şey bırakıyorum. O ikisine (sımsıkı) sarıldığınız takdirde asla dalalete düşmezsiniz: Allah’ın Kitabı (Kur’an) ve Peygamberi’nin sünneti.” (Muvattâ, Kader, 1) Bu nedenle Kur’ân’daki hükümlere Rasûlullah (s.a.v.)’in rehberliğinde tabi olmadıkça ve onu bir hayat tarzı edinmedikçe huzur ve felahın gerçekleşmesi muhaldir.Hâris’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Mescide uğradım. İnsanlar (malâyanî) sözlere dalmıştı. Ali’nin yanına girdim ve: “Yâ Emira’l-Müminin! Görmüyor musun, insanlar (malâyanî) sözlere dalmışlar.” “Hakikaten bunu yaptılar mı?” dedi. Ben: “Evet!” dedim. Şöyle dedi: ’Muhakkak ben, Rasûlullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim: ’Dikkat ediniz! Bir fitne zuhur edecek!’ Bunun üzerine ben: “Yâ Rasûlallah! Bundan kurtuluş nedir?” dedim. Şöyle buyurdu: “Allah’ın Kitabı(na uymak)dır. O’nda, sizden öncekilerin haberi, sizden sonrakilerin haberi ve sizin aranızda (cereyân edecek) şeylerin de hükmü vardır. O, (hak ile batılı birbirinden) ayıran (ölçü)dır. Boş bir söz değildir. Her kim, (zorbalık ve) ahmaklıktan dolayı on(a imanı ve onunla ameli) terk ederse Allah onu helâk eder. Her kim O’nun dışında hidâyet ararsa Allah onu saptırır. O, Allah’ın sağlam ipidir. O, hikmetli zikirdir, O, dosdoğru yoldur. O öyle (bir kitap)tır ki, (kendisine uymakla) istekler (haktan) sapmaz, onu (okuyan) diller zorlanmaz. Âlimler ona doymazlar. Çokca tekrarı onu eskitmez (lezzetini gidermez). Hayrete düşüren yönleri tükenmez. O öyle (bir kitap)tır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: ‘Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık.’ (el-Cin, 72/1) Ondan konuşan doğru söyler. Onunla amel eden sevaba nail olur. Onunla hükmeden adil olur. Ona çağıran, doğru yolu göstermiş olur.” Ey A’ver, bu güzel kelimeleri öğren.’ (Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân, 14)* * *‘Kur’an ayı Ramazan’ içerisinde bulunmamız hasebiyle bizlere örnek olması açısından Sahâbe efendilerimizin Kur’ânla olan irtibatlarına kısaca değinmek istiyoruz.Sahâbe’nin Kur’ân’la Alakaları:Sahâbenin Kur’ânla irtibatı; iman, kıraat, anlamak, yaşamak ve anlatmak ekseninde idi. Kur’ân’ın indirilmesi ve Peygamber gönderilmesi, ancak bu hususların bir arada bulunup yaşanmasıyla anlam kazanmaktadır.İman:Onların, Efendimiz (s.a.v.)’e inen âyetler karşısındaki imanlarını en özlü bir şekilde âyette geçen; “Semi’nâ ve eta’nâ / İşittik ve itaat ettik” ifadesi tarif etmektedir. Onların hayatları hep bu minval üzere idi. İlâhî emirleri tasdik ediyor ve hemen ardından itaat ediyorlardı.Kıraat:Sahâbe efendilerimiz, Kur’ân’ı kıraatte ve ezberlemede adeta birbirleriyle yarış halindeydiler. Geceleri sıcak yataklarını terk eder, gerek namazda ve gerekse namaz dışında Kur’an okurlardı. Öyle ki, gece vakti evlerinin önünden geçenler arı vızıltısı gibi Kur’ân seslerini işitirdi. Birbirlerine üstünlükleri, ezberledikleri âyetlere göre ölçülürdü. O kadar ki, bir kadının mehri, eş adayının kendisine Kur’ân’dan sure ezberletmesi idi. Kur’an, onların katında işte bu denli kıymetliydi.Anlamak:Onların okumaları, mücerret kıraatten ibaret olmayıp anlamaya dayalı idi. Öyle ki; Osman, İbn Mes’ud ve Ubey (r.anhüm)’den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.), onlara Kur’ân-ı Kerim’den on âyet-i kerime öğretirdi. Onlar, bu âyet-i kerimelerde amel ile ilgili hususları öğreninceye kadar bir başka on âyete geçmezlerdi. ‘Böylelikle, bizlere Kur’ân’ı ve onunla amel etmeyi birlikte öğretirdi’ demişlerdir. (Kurtubî, el-Câmiu Li-Ahkâmi’l-Kur’ân, c.1, s.68)Yaşamak:Onlar, öğrendikleriyle amel eden bir topluluktu. Cenâb-ı Hak, katından bir ihsan olarak onlara amel kapısını açmış ve itaati kolaylaştırmıştı. Abdul¬lah b. Mes’ud şöyle demiştir: “Kur’ân’ın lafızlarını ezberlemek, bizim için zor, onun¬la amel etmek bizim için kolay olmuştu. Bizden sonrakilere ise Kur’ân’ı ez¬berlemek kolay, onunla amel etmek zor olacaktır.” (Kurtubî, el-Câmiu Li-Ahkâmi’l-Kur’ân, c.1, s.69) Anlatmak:Özellikle İslâm’ın ilk dönemlerinde Sahâbeler, Kur’ân’ı anlatmak için büyük fedakârlıklar göstermişlerdir. Abdullah İbn-i Mes’ûd (r.a.) inen âyetleri canı pahasına da olsa tebliğ etmiştir. Mus’âb bin Umeyr, Medine’de Kur’ân’î fethin öncüsü, Kur’an öğretmeni olarak görev yapmıştır. Onun vasıtasıyla İslâm Medine’de yayılmış, ikinci akabe biatına 75 müslümanla beraber gelmiştir.* * *Bu Ramazan, Kur’ân’la, O’nun sahibiyle ve tebliğcisi (s.a.v.)’le olan münasebetimizi düzelttiğimiz bir Ramazan olur inşallah! Rabbim bizi, Kur’ân’ı sırtlarının arkasına atıp, hükümlerini parçalayanlardan kılmasın! Fitne zamanında O’na sahip çıkan sadık kullardan kılsın!Âmin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.