Bir güneş doğdu üzerimize ki
Zıyâsı cümle cihâna bedel
Halîfetullah vasfı, insanlar içinde O, Hayru’l-Beşer
Atası Âdem’dir (a.s.), lâkin nuru ilk yaratılan Peygamber
En güzel lisan ve kalbin sahibi ’Ben Mâhî’yim, ben Ahmed’im, Ben Muhammed’im’ der.
Orucun Bedenden Ruha Sirayet Etmesi…
İnşallah Ramazan ayını idrak ediyoruz. Bu ay zahiriyle bâtınıyle fazilet dolu, rahmetle dopdolu bir aydır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu rahmeti ifade eden birçok hadis-i şerif buyurmuşlardır. Efendimiz (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: ’…Cebrail (a.s.) dedi ki: ’Ramazan ayına erişip de bu ayda kendisini affettiremeyenin burnu yere sürtünsün!’ Efendimiz (s.a.v.) de ’Amîn!’ diyor. ’Ramazana kavuştuğu halde kendisini affettiremeyenin burnu yere sürtünsün!’ Bu hadis-i şeriften ne anlıyoruz? Bu ay öyle bir ay ki insan eğer idrak, iz’an ve insaf sahibi olur da bu ayda gayret ederse Cenâb-ı Hakk’ın affına mazhar olması çok büyük bir nasip işidir elhamdülillah. O yüzden dolayıdır ki bu aydaki ibadet ve taatlere dikkat edilmelidir.
Bu ayda farz olan oruç var. Oruca dikkat edeceğiz. Bu oruç, bu aya mahsus bir ibadettir. O yüzden farz olan Ramazan orucunun bereketini ancak bu ayda tutmakla bulabiliriz. Her zaman olduğu gibi namazları muhafazaya çokça dikkat edeceğiz. Çünkü farzlar yerine getirilmeden diğer nafilelerle yol alınmaz. Cenâb-ı Hakk bir hadis-i kudsîde buyuruyor ki: ’Kulum bana önce farzlarla yaklaşır.’ O yüzden de farz, Allah’ımızın yapmamızı emrettiği ameliyedir. Haramlar da terk etmemizi istediği fiillerdir. Öncelikle bunların yerine getirilmesine dikkat edeceğiz.
Peygamber Efendimiz’e Şaban ayında çokça oruç tutulmasının sebebi sorulduğu zaman, Ramazan ayına hürmeten, onu karşılamak maksadıyla oruç tuttuğunu haber veriyor. Bu da Ramazan’ın Peygamberimiz katındaki kıymetini ifade ediyor. Bir iş ki Allah’ın nezdinde ne kadar kıymetli ise Rasûlullah Efendimizin nezdinde de o kadar kıymetlidir.
Ramazan’da dikkat edeceğimiz diğer bir husus zekât meselesidir. Bu Müslümanlar üzerine bir vecibedir. Gerek erkek gerek kadın, üzerinde borçları hariç 85 gr altını geçen miktarı varsa ve üzerinden de bir sene geçmişse 40’ta 1’inin zekâtını vermesi gerekiyor. Herkes kendi malından mesuldür. Namazı nasıl ki kendisi kılıyorsa zekâtını da kendisi tevdi etmesi lazımdır.
Bunlarla beraber iftar sofralarımızda misafir bulundurma, barındırmaya dikkat etmek lazım kardeşlerim. Bundaki paylaşım ne kadar geniş olursa Allah’ın nezdindeki kıymet de o kadar geniş olur elhamdülillah.
Tabi ki Ramazan ayında rahmeti celb etmek bu kadar geniş olunca bunu engelleyecek olan gerek fiilî gerekse kavlî ve gerekse iç dünyamızı oluşturan bütün unsurlara çokça dikkat etmemiz lazımdır. Yani fiilî olarak zahirde kimseyle münakaşa etmemeli, kendisine sataşana ’ben oruçluyum’ demeli ve bundan uzak durmalıdır ki tutmuş olduğu orucun bereketinden istifade etmiş olunsun. Eğer orucun mahiyetine dikkat etmez isek tutmuş olduğumuz oruçtan bizim yanımıza sadece aç kalmak kalır, ancak eziyet çekmiş oluruz. Karşılığında bir şey yoktur. Orucun mahiyeti, Allah’ın emri üzerine tutulmasına dikkat etmekle olur.
Bu ayda hayır hasenâta ağırlık verme, komşu ve akrabalarımızın ahvalinden haberdar olma, sıkıntıda olanlara koşmak gerekir. Bu ay bire binlerin dağıtıldığı bir ay. Bu yüzden hem maddeten hem de manen ayık olmak lazım. Bütün gücümüzle azalarımızın haramlardan imtina etmesine, kesilmesine dikkat edeceğiz. Midelerimiz oruç tutarken gözlerimiz haramlara ilişmeyecek. Tutmuş olduğumuz orucun, bedenden ruha sirayet eden bir kuvveti taşıması için ona o letafetin hamledilmesi, yüklenilmesi lazımdır. Bu da nedir? Azalarla yapılan bu amelin Allah’ın nezdinde urûca yükselecek olan, Cenâb-ı Hakk’ın katında makbuliyeti ifade edecek olan latifliği kazanmasıdır. Bu da tutmuş olduğumuz oruçla beraber azalarımızı da haramlardan kesmektir.
Kutlu Geceler Eğlence Geceleri Değildir…
Genç kardeşlerimiz! Ramazan’da Türkiye’mizde maalesef çok yanlış bir anlayış var. Bu da, gençler geceleri sahur vaktine kadar kahvehanelerde, kumar oynanan yerlerde duruyorlar; teravih ve farz namazları kılmıyorlar; ama sahurdan itibaren aç kalıyor, vakit geçirmek için de maalesef ki kumar oynuyorlar.
Televizyonlarda Ramazan ayında dini içerikli programlar artmasına rağmen insanların nefsine hitap eden programlar, insanları sanki ibadetten daha fazla alıkoymak için bir bahane oluşturuyor. Ramazan geceleri eğlence geceleri gibi telakki ediliyor. Herkes eğlenceye daha çok düşüyor. Ramazan’da oruçla nefisler terbiye edilmeye çalışılırken yemeklerde daha lükse, yani ifrat ve tefrit hat safhaya ulaşıyor. Bu yüzden her halükarda olduğu gibi orucumuzun da Ramazan ayımızın da Peygamber Efendimizin nezdinde Onun hayatında yaşanan Ramazan ayı gibi olması için gayret edeceğiz. Sahabeyi Kiram Ramazan’ı nasıl geçirirdi? Bunlarla ilgili bilgileri araştırıp ailelerimizle de paylaşarak istifade etmeye çalışalım. Haram ve helâle dikkat etmeden önümüze sunulan boş ve faydasız şeylerle bu kıymetli vakitlerimizi zayi etmeyelim.
Bir hata daha var: Ramazan’da oruçlar açılıyor, yemekler yeniyor, çaylar içiliyor derken akşam namazı ta ki yatsı ezanı okunmaya yakın zamana kadar geciktiriliyor. Güzel olanı bir hurma ile veya su ile orucumuzu açıp birkaç kaşık çorba veya her neyse aldıktan sonra kalkıp namazı kıldıktan sonra yemeğe devam edilmesidir.
Şu mübarek ayda Peygamber (s.a.v.) ashabıyla bu günleri nasıl yaşadıysa bizler de o günlerin feyiz ve bereketinden istifade etmeye dikkat edelim. Ramazan, Ramazan olarak bereketinden hiçbir şeyi kaybetmiş değildir. O bereketten istifade etme noktasında insanlar nezdinde bir kayıp var. Bu ay Kur’ân’ın indiği bir aydır. İçerisinde Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır. Elhamdülillah, faziletlerin bütünüyle dolu olduğu bir aydır. Bunu en güzel şekilde muhafaza etmeye çalışacağız inşallah.
Cenâb-ı Hakk’ın Huzurunda Duruşun Farkına Varabilme: Terâvîh…
Teravih namazını kılarken şu esas alınırsa inşallah daha çok fayda hâsıl olur, daha çok istifade edilir. Teravih fikrini üzerinde taşımaktan ziyade Allah’ın huzurunda olduğunu tefekkür etmesi, Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda olduğunu bilerek namaza yönelmesi namazdan istifadesini daha çok artırır. Çünkü teravih olarak akılda tuttukça ’20 rekâtlık bir namaz, bunu bir an önce kılayım ve istirahat edeyim’ düşüncesiyle meşgul olur; ama insan Hz. Allah’ın huzurunda olduğunu tefekkür ederse o zaman namaz, nefisten kaynaklı olan bir anlayışla insanın sırtına bir yük gibi değil, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetini elde etmeye en büyük bir vesile olmuş olur elhamdülillah.
İhya Olma Ayında, Yaparken Yıkmamak İçin…
Ramazan’ın başlarındayız. Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da ateşten kurtuluştur, necattır inşallah. Bu nimeti bize verecek olan kim? Hz. Allah’tır. Bu yüzden gerek iftarlarda Ramazanın koşuşturmasıyla meşgul olurken bu duygu ve düşünceler kalpten ve kafadan gidiyor. Falanca yere iftara yetişeceğiz, falana iftar vereceğiz diye gidince günler, işte bu, mideye çalışma oluyor. Hâlbuki Ramazan rahmetin celbine matuf bir aydır. Öyleyse buna dikkat etmek lazım. Bunu köreltecek hâl ve davranışlardan uzak durmaya çalışmak lazımdır. Gündüz işimizle olabildiğince en asgari düzeyde meşgul olacağız. Dünya işlerimizi yerine getireceğiz; ama Ramazan’ın güzel bereketinden istifademiz hususunda bizi inkıtaa uğratmaması için de gayretkâr olacağız kardeşlerim. Çünkü şurada sayılı günler kaldı. Gitti mi bitti artık. Ramazan’da dökülen rahmet başka zamanda dökülmüyor; ancak bu ayda dökülüyor. Hz. Allah bu ayda cennetin kapılarını açtırıyor. Bu ayda cehennemin bütün kapılarını kapattırıyor. Bu ayda şeytanlar bukalara vurulup denizlerin diplerine atılıyor. O yüzden bu fırsatları değerlendirmede dikkatli olmak lazım. Allah’ın zikriyle, Kur’ân’la çokça meşgul olup namazlara dikkat edeceğiz. Dünya işlerimizi yaparken de lisanlarımızı ve azalarımızı haramlardan müstağni kılmaya dikkat edeceğiz inşallah. Çünkü bir taraftan yaparken bir taraftan da yıkmamak lazım. Onun için de çarşılarda pazarlarda işiniz olmadığı müddetçe dolaşmayın. Kulaklarınıza, gözlerinize, ayaklarınıza dikkat ediniz. Gittiğiniz geldiğiniz yerlere dikkat ediniz. Eğer haramla çokça karşılaşacağınız bir yol varsa tenha olan yolu seçiniz. Bunlar bize şimdi fazla bir şey gibi gelmiyor belki ama yarın mahşer gününde her bir göz baktığından hesaba çekilecek olursa artık bir düşünün!
Salih insanlarla bir arada olalım. Size Allah’ı hatırlatacak olan insanlarla bir arada bulunun. Malayani sözlerle sizin vaktinizi öldüren insanlarla bir arada durmayın. Ya onu susturun, ya da oradan ayrılın. ’Ya hayır söyle, ya da sus!’ buyuruyor Peygamber Efendimiz. Konuştuğun dünya işi için de olsa ahiret için de olsa hayır olsun. Bunlara muhakkak dikkat etmek lazımdır. Allah’ım günlerinizi hayırlı ve bereketli kılsın inşallah. Zaten hayrın içindeyiz. Bizlere de bu hayırlardan istifade yollarını açsın inşallah.
Orucun Feyz-u Berâkâtını Ahlâkî Zafiyetlerle İnkıtaa Uğratmamak…
Ramazan-ı Şerifin kıymeti aşikârdır. Bunun kıymeti her tarafta anlatılıyor. İş, bunun önemini öğrendikten sonra Ramazan’dan istifade etmenin yoluna bakmak lazım. Cenâb-ı Hakk Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e Ramazan ayının gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirmeyi emir buyurdu. Bu yüzden bir mümin olarak yapacağımız şey, farz olan orucumuzu tutup gecesinde de bizlere nafile olarak emir buyrulan teravih namazını güzel bir şekilde kılmaktır. Bununla beraber zamanımızda en çok ibadetlerimizi zayi ettiğimiz husus tuttuğumuz oruçların sıhhatini kaybettiren ahlakî zafiyetlerimizdir. Belki çok basit geliyor ama örneğin bir kardeşimiz oruç tutarken gıybetlerle iştigal ettiği zaman tuttuğu orucun faziletinden mahrum oluyor, faziletini azaltıyor.
Gıybeti nasıl anlayacağız? Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer (r.anhümâ) efendilerimiz birisi hakkında konuşurlarken ’Şu çok uykucu olan adam var ya!’ diye bir söz kullanıyorlar. Söyledikleri sadece bu. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz: ’Sizin dişlerinizin arasında ölmüş olan bir kardeşinizin etinden kalan kırıntıları görüyorum!’ buyuruyor. Gıybet, Allah’ın nezdinde ne kadar çirkin bir iştir! Allah vermesin, yalan söz de aynı onun gibi hâkezâ.
Bir başka husus, ticaretimizde hak ve hukuka dikkat etmemektir. Bütün bunların hepsi yapılmış olan ibadetin, tutulmuş olan orucun faziletini kırar. Allah vermesin, oruç tutmamız bizim yanımızda aç kalmaktan ibaret olur.
Rûhî Hürlük İkliminde Yakınlığa Yol Bulabilmek…
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Recep ayı girince bir dua ediyor. ’Allahümme bâriklenâ fî racebe ve şa’bân ve belliğnâ ramazân / Allah’ım! Recep ve Şaban aylarında bize bereket ver ve bizi Ramazan’a ulaştır.’ Ramazan ayının bereketi malumdur. İçerisinde bin aydan daha faziletli Kadir Gecesi’ni barındıran mübarek bir aydır. Cenâb-ı Hakk bu ayda orucu farz kılmıştır. Bu ayda sebepsiz bir yere Ramazan orucundan bir tanesini terk edilse ve sonra da ömür boyu oruç tutulmuş olsa Ramazan’daki o orucun yerine muadil değildir.
Öyleyse bu rahmet ayı müminin kavuşması gereken, alması gereken birçok faziletleri barındırıyor. Mümin kendine bir bakacak. ’Ramazan’a girdim. Ramazan ayı içerisindeyim. Kalbindeki Allah’a itaate, iştiyaka, Cenâb-ı Rasûlullah Efendimiz’in sevgi ve itaatine ve Ona bağlılığına karşı ne kadar kuvvet buluyorum? Bunda bir artış var mı? Ramazan’ın bereketiyle kendimde kulluğumda ve itaatimde ziyadeleşme var mıdır?..’ Bunlara bakmak lazımdır. Tabi ki amellerin sadece zahirine bakılmayacak. Namazın kıyamı var, rükûsu var, şeklî yönü var, evet bunlar namazın yerine getirilmesi için namazın farzından, vacibinden, sünnetinden olan işlerdir; fakat bir de bu namazın Cenâb-ı Hakk’ın nezdinde makbule şayan ibadetler zümresine girebilmesi için kalbin/iç âlemin de aynı istikamete yönelmesi gerekir. Kalbin Allah’a kavuşma arzusu, Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşma arzusu taşıması lazımdır. Rikkat hâlinde olup Cenâb-ı Hakk’ın inzal buyurduğu bu rahmetten hisseyâb olma ve ondan istifade etmeye talip olmakla birlikte; bundan mahrum kalan bir insanın çekmiş olduğu ıstırabı da gönlünde bulan bir insan olmak lazımdır. Şeytanların zincire vurulduğu ve kıskıvrak yakalandığı; müminlerin ibadet ve taatlerinin ifsadına fırsat verilmediği bu ayda müminler, bu ruhî hürlüklerini Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşmada bir fırsat bilip daha da çok gayret sahibi olması lazımdır.
Allah (c.c.) rahmetini indiriyordur, çünkü O’nun vaadi haktır. Bir şeyi vaat ettiği zaman vaadine hulf etmez. Her gece olduğu gibi Ramazan gecelerinde de ’Yok mu, yok mu, isteği olan, tevbe-istiğfar eden, sıkıntısı olan yok mu ki onların ihtiyaçlarını gidereyim, günahlarını affedeyim’ diye Hz. Allah ferman buyuruyor. Cenâb-ı Hakk’ın bu fermanına icabet eden kalp sahibi olmak lazımdır.
Kardeşlerim! Şu kalp nasıl ki bir hüznü, bir sevinci, bir acıyı hissediyor, biliyor, Cenâb-ı Hakk’ın sevgi ve yakınlığını da bu hâl üzere bilmeli ve hissetmelidir. Bunu kazanmaya çalışmak lazımdır. Şunu bilin ki, farz olan ibadetleri yerine getirmeden, haram olanları da terk etmeden bu hâli bulmak mümkün değildir. Bunlar yerine getirile getirile üzerimizdeki yükler dökülecek ki bizde kulluk emareleri ortaya çıksın. Öyle Cenâb-ı Hakk’ın yakınlığı hemen bulmak kolay olmuyor.
Şu günleri fırsat bilmek lazımdır. Cenâb-ı Hakk ’Oruçlunun sevabını ben vereceğim’ diyor. Her şeye bir sevap takdir etmiş; ’oruçlunun sevabını ben vereceğim, o, benim katımdadır’ diyor. Yarın bu günler biter kardeşlerim. Allah verir de o günleri görürsek bize Cenâb-ı Hakk’ın tahsis etmiş olduğu hayatımızdan bir Ramazan daha gitmiş olur. Ramazan zamanla sınırlı olan bir aydır. Allah rahmetini bu zamana tahsis etmiş. Nasıl ki haccı Arafat’a tahsis etmiş. Orucu da Ramazan’a tahsis etmiş. Yani sınırlarını belirlemiş. Bu sınırlar içerisinde bu rahmet kazanılıyor, gayret etmek lazımdır.
Bizler şahsî / ferdî olarak ibadet ve taatlerimize böyle gayret gösterirken bununla birlikte; bu ibadet ve taatlerimizde nefislerimiz bencillikten kurtulmalı ve o rahmetin tesirinden istifade etmesiyle bizden südûr eden güzel ahlâk, insanlarla iyi geçinme, komşularıyla iyi geçinme, hayra koşan bir kalp sahibi olma, ’Hayru’n-nâs enfeuhüm li’n-nâs / İnsanların en hayırlısı insanlar için en faydalı olanıdır’ anlayışında olma gayretinde olunmalıdır. Bu hususta mümin ayık olmalıdır ki başka bir insana yapılacak olan hayrın da en üstünü ’Lâ ilâhe illallâh Muhammedu’r-Rasûllullâh’tır. Namaz kılmayanın namaz kılmasına vesile olmaktır. Oruç tutmayanın oruç tutmasına vesile olmaktır. Bugün iftar ettirirsin, yarın yine acıkır; bugün elbise giydirirsin, yarın yine lazım olur. Ama kelime-i tevhidin kuvvetinin ona açılmasına vesile olduğun zaman onun hem dünyasına hem de ahretine yardımcı olmuş olursun inşallah.
Yapmış olduğumuz ibadet ve taatler bir müminin ahlâkı olarak, Cenâb-ı Rasûlullah Efendimizde tezahür eden o güzel ahlâklar olarak toplum içerisinde kuvvet bulmalı ve yaygınlaşmalıdır.
Sadece bir tanesinden misal vereyim. Mümin, sözüne sadakat ehli olan insandır. Özü ve sözü doğru olandır. Eğer bir mümin kendisiyle yapılan bir işte, bir alışverişte, bir antlaşmada, iki müslümanın arasında geçen bir hadisede karşıdaki müminin gönlünde şu anlayış ve itimadın şüpheden uzak bir şekilde yerleşmiş olması lazımdır ki; ’bu kardeşim mümindir, Allah’tan korkar, asla bana zulmetmez, Allah’ın hükmünü çiğnemez, kul hakkına riayet eder.’ Yani mümin emin sıfatının sahibi olması lazım. İşte bu orucun, bu zikrullâhın, bu ibadet ve taatlerin tezahürü insanda bu hâl üzere meydana çıkması gerekir. ’Mümin, elinden ve dilinden diğer insanların emin olduğu kimsedir’ buyuruyor Efendimiz (s.a.v.).
İbadetlerimiz zayi edecek, onların faziletinin bereketini kaybettirecek olan davranışlardan kaçmak lazımdır. Bu konuda müminlerin en çok kaybetmelerine vesile olan şey, bir müminin diğer bir mümin hakkında sû-i zan beslemesi, gıybet etmesi, haset etmesidir. Çünkü bir Müslüman diğer bir müslümanın elinden onun hakkını kolay kolay almaz. Alan yok mu? Var. Tabi bu daha ileri bir durumdur. Zan, gıybet ve haset gibi ahlâk-ı zemimeler sebebiyle ise bulunduğumuz yerde evimizin içinde bile o rahmeti kaybederiz.
Şeytanın hilesi çoktur kardeşlerim. Cenâb-ı Hakk bize; ’…apaçık düşmanınızdır’ diye tanıttığı o düşmanın hilesinden, tehlikesinden muhafaza buyursun. Müminler arasındaki kardeşliği düşmanlığa dönüştürecek olan ahlâklardan hepimizi muhafaza etsin. Bizim ibadet ve taatimizi zayi edecek, elimizi boşa çıkaracak hâl ve davranışlardan hepimizi emin eylesin. el-Fatiha…
Rahle-i İrşâd
Özlenen Rehber Dergisi 78. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.