Dosya-ramazan (ramazan Ayında Kazandıklarımızı Kaybetmeyelim )
Özlenen Rehber Dergisi 78. Sayı
Peygamberî lisan ile ifade etmek gerekirse insanoğlunun elde iken kıymetini tam bilemediği iki nimetten birisi de vakittir. (Buharî, Rikâk 1; Tirmizî, Zühd 1) Vakit, dünya hayatında tabir yerindeyse boşa savurduğumuz nimetlerdendir. Hakikaten insanoğlu yaşadığı zamanın geçirdiği vaktin kıymetini tam bilememekte, zamanın, hayatın geneline yönelik olan değerini idrak edememektedir. Bilimsel olarak yapılan araştırmalarda göstermiştir ki özellikle bizler zamanı değerlendirme ve zamanı kullanma gibi hususlarda dinin bütün emir ve telkinlerine rağmen olması arzulanandan çok gerideyiz. Hâlbuki hemen hepimiz zaman zaman “vaktim yok” “zamanın dar” diye yakınırız oysa. Sanki bize verilen günlük yirmi dört saatlik zaman dilimini güzel şekillerde geçirmiş dünya ve ahiretimiz hususunda faydalı şeylerle doldurmuşuz gibi. Zihinlerin mevzuyu daha iyi kavrayabilmesi ve nihayetinde de kendi fikir dünyamızda münazarasını yapabilme adına şu soruyu ortaya atıp makalemizde asıl anlatmak istediğimiz konuya geçeceğiz. Sorumuz daha doğrusu sorunumuz şu:Acaba hakikaten zaman dar mı? Ya da bizlerin iyi işler yapmaya zamanı yok mu? Veya şöyle de düşünebiliriz: Acaba bir günün yirmi dört saatini nelerle, hangi işler ve hangi uğraşlarla geçiriyoruz? Nelere yeterince zaman bulabildiğimiz gibi nelere de zaman bulamıyor ve vakit ayıramıyoruz?Manevi hayatımızda çok önemli bir yere sahip orucu, namazı, zekât ve sadakasıyla ibadet ve rahmet ayı olan bir Ramazan-ı Şerifi daha geride bırakmak üzereyiz. Üç aylar geliyor, Recep, Şaban, Ramazan derken her birisi vakti saati geldiğinde hayatımızı güzelleştirip görevlerini yerine getirmiş olarak aramızdan ayrıldılar.Bu kutlu zaman dilimleri idrak edilirken herkes imanının kuvveti ve bu kuvvetin taat olarak yansıması şeklinde bu kutlu iklimlerden nasibini aldı, amel defterini doldurdu. Mevla Teâlâ ümmet-i Muhammedin yaptığı bütün hayır ve hasenatı ibadet ve taatı eksiklerine ve noksanlarına rağmen kabul buyursun.Mümin, muhasebesini en iyi şekilde yapmalıdırMümin, hayatta yaptığı bütün her şey ile Allah’ın kulu olma vasfını ve bu vasfa uygun emareleri üzerinde bulunduran kişidir. Mümin kâr zarar olgusuna Hakk’ın penceresinden bakan, muhasebesini Kur’an Sünnet ölçütlerine uygun olarak yapan kişidir. Mümin sermayenin asıl tüketileceği alanın neresi olduğunu bilen, mevcut durumun farkında olan ve geleceğe yönelik en karlı yatırımı dünyada iken kendi elleriyle yapan kişidir. Mümin dünyasını mamur etmenin yanında asıl mekânı olan ahireti için de imar projeleri üreten ve bunları yapabilme erdemlerine haiz olandır.Ramazan bir fırsat, bir kerem ve lütuf pazarıdırRamazan ayıda insana bu erdemleri kazandırabilecek hasletlere sahip değerli bir aydır. Hepimiz defalarca şahit olmuşuzdur ki rahmet iklimi olan Ramazan ayı geldiğinde gönüllerde farklı duygular, değişik hisler, düne nazaran daha başka idrakler, kavrayışlar yüreklerimizde oluşmuştur. Ramazan birçoğumuzun hayatında büyük değişiklikler meydana getirmiş, bazı duyguların körelmesine bazılarının ise kendisini daha iyi hissettirmesine neden olmuştur. Birçoğumuz Ramazan ayında namaz kılma, namaz kılanlardan birçoğumuz da düzenli olarak vaktinde aksatmadan ve camide cemaatle kılma hasleti kazandı. Gönüller rahmet iklimi olan Ramazan ayında daha bir yumuşadı ve deruni âlemlere yolculuk yaptı. Kalpler diğer zamanlara oranla daha hassas daha iyiliksever daha Hakk’a yakın ve daha çok dünyalıklardan sıyrılıp ahirete meyyal hâle büründü. Yine birçoğumuz bu kutlu ve mübarek zaman dilimlerini boş şeylerden uzak Allah’ın razı olacağı zikir, kaza namazı, sadaka, dini sohbetler dinlemek, Kur’ân-ı Kerim okumak gibi ibadetlerle geçirdi. Faydasız şeylere diğer günlere nazaran daha az vakit ayırıp dünya ve ahiret hususunda bizlere fayda sağlayacak işlerin peşinden gidildi. Hemen hepimiz Ramazan ayında iftar sofralarında fakirlerle, öğrenci ve akrabalarla toplu şekillerde oruçlar açtık, yemekler yedik. Paylaşmanın erdem ve bir güzellik olduğunun farkına vardık. Kendi nefsimizi düşündüğümüz kadar olmasa da diğer mümin kardeşlerimizi de düşünmeye iftar sofralarına davet ile yemeğimizi zekât sadaka ve fitrelerimizle de paramızı onlarla paylaşmaya başladık ve büyük ölçüde de başardık. İbadetlerini yerine getiren, kulluğunu kendisinden istenildiği şekillerde ifa etmeye çalışan Allah’a karşı tam bir teslimiyet içerisinde iyi bir kul örnek bir müslüman olma yollarını aradık. Yine bu rahmet ikliminde sabrı, fedakârlığı öğrendik. Topluca kıldığımız teravih namazlarında birlik ve beraberlik tabloları oluşturduk. Hem de küreselleşmenin egoizmin bireyleri çepeçevre sardığı şu yirmi birinci yüz yılda “Kişinin kendinden başka dostu yoktur” diyenlere inat, kimsesizlere şefkat ve merhamet kanatlarımızı gerdik. Fakir ve muhtaç insanların ihtiyaçlarına kendi imkânlarımız kendi gücümüz nispetinde karşılık vermeye çalıştık. Dinin hayata bakan cihetini bizzat kendi hayatlarımızda hissettik ve bunun nihayetinde de toplumda huzur ortamının oluşmasına katkılar sağladık. Dinin güzelliklerini gönüllerimize yerleştirmeye ve İslâm’ın ruhuna uygun bir hayat yaşamaya çalıştık. Bütün bunların yanında çocukları hediyeler ile sevindirme, büyüklerimizi ziyaret etme fırsatlarını yakaladık ve belki de daha önce düşünmediğimiz hasta ve komşu ziyaretleri, taziyelerde bulunma, kabirlere uğrama gibi sayısız güzelliklerin altına imza attık. Yaptığımız bütün bu güzelliklerden sonra da yüreklerimizde iyilik yapmanın yüceliğini, başkalarını mutlu edebilmenin neşesini iyiden iyiye hissettik. Ramazan’da kazanılan güzellikleri terk etmeyelimBütün bu güzellikleri bulmuş bireyler olarak şimdi bizler “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” (Hicr sûresi,15/99 ) emrine uygun olarak hayatımızın diğer günlerinde de bulduğumuz bu güzellikleri korumak ve artırarak devam ettirmek mecburiyetindeyiz. Hem de isyanın, günahların pençesinden bizleri rızası istikametine çevirdiği için Rabbimize milyarlarca hamd ve milyarlarca senalar ederek. Kazanmış olduğumuz bu kulluk hakikatini muhafaza etmenin yollarını arayarak ve bu güzel ahlâkî değerleri kaybetmeyerek hayatımızın geri kalan tarafını da böylece tamamlamalı ve Rabbine “itminan olmuş nefis” (Fecr sûresi, 89/27) sahipleri olarak kavuşmalıyız. Çünkü bütün bunlar bizlerin hayat sahibi birer varlık olmasının en temel gerekçesidir. (Zariyat sûresi, 51/56) Ez cümle, nihayet yerine şunları serdedebiliriz ki; kulluğumuzu gösterme adına sergilediğimiz bu davranışları Ramazan sonrası da devam ettirmeli yine Hakk’a kul Habibine ümmet olma vasıflarına haiz bireyler olmalıyız. Yine bütün titizliğimizle farzlara tutunurken haramlardan sakınmalı ve bu esnada nefislerimize alıştırdığımız nafile ibadetlere de devam etmeliyiz. Çünkü Allah’ın sevdiği nafile ibadetler az da olsa devamlı suretle yapılan ibadetlerdir. (Buharî, İman 32; Müslim, Müsafirin 221) Gönüllerimizde bulduğumuz fedakârlık, vefa, samimiyet, başkalarını düşünme, insanlara iyilikleri tavsiyede bulunma, sabır, ihlâslı ve samimi kullar olma hasletlerini Ramazan ayından sonra da artarak devam ettirmeli böylece etrafımızdaki insanlara dini yaşama noktasında örneklik teşkil etmeliyiz. Şunu hiçbir zaman hatırdan çıkartmamalıyız ki; gelmesi en yakın ve en kesin olan şey olan ölümün bizim kapımızı ne zaman çalacağı belli değildir. O halde her an gelebileceğini düşünmeli ve hayatımızı o doğrultuda hizaya sokmalıyız. Bizdeki emaneti en nezih ve en güzel şekilde sahibine sunabilmenin yolu; emanetin sahibinin isteği doğrultusunda bir ömür geçirmek ve sona da öylece varmak olduğunu yine unutmadan Kur’an ve Sünnet’e uygun bir yaşam şeklini benimseyerek bahşedilen süreyi tamamlamaktır.Ne mutlu hayatını İslâm hizasına getirebilene, ne mutlu ömrünü Efendimiz (s.a.v.)’in izinden giderek Hak yol üzere nihayetlendirebilene ve ne mutlu doğruyu, güzeli, hakkı nerede bulursa bulsun alıp baş tacı edene ve ondan ayrılmayana...Duamız, Hakk’a yakınlık yollarını aramak, bulmak ve o yolda istikamet üzere yürümek; temennimiz de Ramazan-ı Şerif ayında kazandığımız bu güzel hasletleri kaybetmemek olsun... Âmin.
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.