Özlenen Rehber Dergisi

92.Sayı

Bir Kavram Olarak 'Feminizm' Nedir? Neyi İhtiva Eder?

Sema Betül ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 92. Sayı
İnsanlık tarihi, dolayısı ile düşünce tarihidir. İnsanın Yaratıcımız tarafından üstün özelliklerde yaratılmış olması ve yine Yaratıcımızın insana akıl düşünme nimetini bahşetmesi ilk insan topluluklarından günümüze kadar bütün zamanlarda düşüncenin varlığını ortaya koymaktadır. İnsanın düşünen varlık olması onun her zaman doğruyu bulacağı, doğru şeyleri tefekkür edip o doğruları fiiliyata dökeceği manasına da gelmez mutlaka. Eski zamanlarda insanların kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmaları, Peygamberleri inkâr etmeleri ve yakın gelecekte de Hakk’ın nizamına aykırı sosyalizm, komünizm, faşizm vb. gibi düzen oluşturma hayalleri işte bu tezin doğruluğuna en büyük delildir.
Birçok düşünce akımının piyasaya sürümü 18. yüzyılın sonlarında cereyan eden Fransız İhtilalidir. Kadının toplumda ezildiğini ileri süren ve özellikle Sanayi Devrimi sonrası ekonomik imkân ve özgürlüklerden kadının da yararlanması, toplumda erkek üstünlüğünün kadın lehine değişebileceği gibi onlarca fikri savunan feminizm’de işte böyle bir fikrî zeminde düşünce dünyasında kendisine yer bulmuştur.

FEMİNİZM NEDİR
Feminizm; Toplumda kadının kısıtlı olduğuna inanılan haklarını çoğaltıp erkeğinkiler düzeyine çıkarmak, kadın erkek arası eşitliği hemen her alanda sağlamak amacını güden Batı menşeli düşünce akımıdır. Feminizm latince kadın anlamına gelen ’femine’ sözcüğünden türetilmiştir. (Ayşe Sevim Feminizm, İnsancıl Yayınları, İstanbul 2005)

FEMİNİZMİN TARİHÇESİ
18. yüz yılda ortaya çıkan feminizm çıkış ve kökenlendiği alan itibariyle Batı temelli bir kavramdır. Avrupa’daki tarihi gelişimi içinde kaynağı daha önceki yüzyıllara götürülebilse de temelde Fransız ve Amerikan Devriminin gerçekleştiği 18. yüzyılda başlatılabilir. Mary Wolstonecraft’ın 1792 yılında tamamladığı ’Kadın Haklarının Müdafaası’ adlı eser Feminist düşünce akımının ilk önemli eserleri arasında sayılmaktadır. Harekete ’feminisme’ adını veren kişi 1800’lü yıllarda yaşamış Charles Fourier’dir. (Ayşe Sevim Feminizm, İnsancıl Yayınları, İstanbul 2005)
Feminizm ilk ortaya çıktığında kadınların ekonomik haklarının tanınması ve geliştirilmesiyle sınırlıydı. Çalışma haklarının sağlanması, kadınların istemlerinin siyasal alana sıçramasına yol açtı. Seçme ve seçilme hakkının tanınması, gelişmiş ülkelerde, 20. yy. ilk yarısında gerçekleşti. Feminizm 1960’larda kendi içinde radikal, sosyal ve liberal feminizm olarak farklı kutuplara ayrıldı.
Feminist hareket tarihsel açıdan 18. yüzyıl ile 1. Dünya Savaşı öncesi ve 1968 sonrasında olmak üzere iki döneme ayrılmaktadır. Bu dönemler birinci ve ikinci dalga feminizm olarak adlandırılmaktadır. Birinci dalga feministler erkeklerle eşit haklar temelinde mücadele ederek kadın erkek eşitliğini savunurlarken, ikinci dalga feminizm olarak adlandırdığımız hareket ise, kadın erkek eşitliğinden memnun kalmayıp daha geniş haklar içeren, toplumlarda köklü kültürel değişimin olması gerektiğine inananlardan oluşmaktadır. (Defne Suman; Feminizm, İslâm ve Kamusal Alan; Nilüfer Göle, İslâm’ın Yeni Kamusal Yüzleri içinde, Metis yayınları: İstanbul 2000)

TÜRKİYE’DE FEMİNİZM HAREKETLERİ
Batı’da kadınlar lehine hak ve özgürlükler temelinde başlayan ve zamanla tüm dünyayı etkisi altına alan feminist hareket günümüzde de farklı kültürlerde varlığını ve mücadelesini sürdürmektedir. Değişen zaman içinde feminist hareketin de talep ve vizyonunda önemli değişimler olmuş; ama hareket temel olarak erkek egemen ataerkil sistemle olan mücadelesinden asla vazgeçmemiştir. Değişen kültürel ortam ve koşullara bağlı olarak farklılaşan feminist hareketler bulunmasına rağmen hepsinin ortak paydası olarak dile getirilen bir eşitlik bazen de kadın lehine pozitif ayrımcılık talebi günümüzde de güncelliğini korumaktadır. Türkiye’de feminist hareketin gelişimi de Batı’daki gibi bir seyir izlemiş; fakat zamanla etki alanları farklılaşmıştır. Batı’dan farklı birtakım kültürel pratikler doğal olarak ülkemizdeki kadın hareketinin taleplerinde de farklılaşmalar yaratmıştır. İslâm kültürünün egemen olduğu ülkemizde feminizme, ilk zamanlar Batı’ya nazaran biraz daha mesafeli yaklaşılmış ve talepler de kadın ile erkek arasındaki farklılıktan ziyade benzerlik vurguları üzerinden dillendirilmiştir.
Önceleri İslâmî kesim Batı patentli olarak gördükleri bu akıma kayıtsız kalmış/önemsememiş, dolayısıyla da 1900’lü yıllarda feminizm, ülkemizde daha çok modern, çağdaş fikri yapıyı savunan erkek ve kadınlar arasında ilgi görmüştür. Daha sonraları özellikle 1960 ve sonrası dünya genelinde yaşanan yeni sosyal hareketler dalgası ile birlikte yayılan feminizm, ülkemizde de etkisini göstermiş ve İslâmî kesime ait kadınlar arasında da ciddi tartışmalar doğurmuştur. Çeşitli İslâmî dergilerde, yayın organlarında ve kamusal mekânlarda kendini görünür kılmaya başlayan kadınlar bu şekilde batılıların dinsiz/dinden arınmış olarak savundukları feminizmi, kendi İslâmî anlayışları çerçevesinde harmanlayarak seslerini duyurmaya başlamışlardır. ’Dişilik değil kişilik’ sloganı etrafında toplum içinde kendilerine yer açma talebiyle ortaya çıkan bu kadınlar her ne kadar feminizmi Batı kaynaklı görerek Türk toplum yapısıyla tam olarak uyuşamayacağını düşünseler de kadın hakları konusunda başvurdukları bir referans olarak da bu hareketten faydalanmışlardır. (Özlem İngün, Feminizm ve İslâm İlişkisi: ’İslâmî Feminizm’ Yayınlanmamış yüksek lisans tezi; Uludağ Üniversitesi: Bursa 2005)
Ülkemizde özellikle 90’lı yıllardan sonra özel TV kanallarında artan müslüman kadın kimliğine ilişkin tartışmalar ekseninde İslâmî Feminizm içerisinde değerlendirilebilecek konuların kamuoyuna getirildiğini görmekteyiz. Bu çerçevede başörtüsü, cuma namazına camiye gidip cemaatle kılma, cenaze namazlarında erkeklerle saf tutma vs. konularında gündeme gelen tartışmalar İslâmî Feminist taleplerin toplumda görünürlük kazandığını da göstermektedir. 90’lı yıllara kadar Türkiye’de feminizm bugünküne oranla İslâmî kimliğe sahip değildi.
Türkiye’de İslâmî Feminizm içerisinde değerlendirilebilecek ve kamuoyunda en yaygın tartışma alanını oluşturan konu türban ve örtünmedir. 1980 darbesi sonrası süreçle başlayan ve 28 Şubat’ta laik kesim tarafından kesin bir şekilde karşı çıkılan kamusal alanda örtünme yani türban takma eylemi son yıllarda İslâm’ın kamusal alandaki tartışmalarının ana odağını oluşturmaktadır.
İşte Türkiye’de ana hatlarıyla İslâmî feminizm denen olgu bu söylem ve uygulamalar alanındaki derin tartışmalar sonrasında ortaya çıktı. (C. Aktaş, Kadın Toplumsallaşması ve Fitne, İslâmî Araştırmalar Dergisi, Cilt 5, Sayı 4, s. 251-259 1991; N. Kara, 80 ve 90’larda Türkiye’de Feminist Hareketler, Kadın Çalışmaları Dergisi, Sayı:3, s. 16-39. 2006)
Saygıdeğer okurlar, inşallah kasım sayımızda yine feminizm ana başlığı altında; İslâmî Feminizm, İslâmî Feminizm Neyi Savunuyor?, İslâmî Feministlerin Kur’an’a ve Sünnet’e Bakış Açıları ve Feminizmin Evlilik ve Topluma Psikolojik Etkileri başlıklarıyla konumuzu işlemeye devam edeceğiz.
Selâm, hidayete tabi olanlara!...

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.