Kulluk maksadı ve gayesi ile yaratılan insanın Yaratıcısına karşı sorumluluğu ’ibadet’ kavramı ile ifade edilir. İbadet, en geniş anlamıyla, müminin bütün hayatını, Allah’ın arzu ettiği şekilde tazim etmesi iken, dar anlamıyla da namaz, oruç, zekât, hac ve kurban gibi çeşitli şekillerde Yüce Allah’a yöneliştir. Her bir ibadetin kendine has bazı özellikleri ve hikmetleri olup, bunların bilinerek yapılması o ibadetleri daha da anlamlı kılar. Ayrıca haccın, tarihi, ahlaki ve kültürel boyutlarının bilinmesi, hikmetlerinin ortaya konulması, anlanmaya çalışılması haccın ruhunun yakalanabilmesi açısından çok önem arz etmektedir.
İnancın, aksiyona dönüşmesi, pratiğe yansımaları olan ibadetler, hem bireyi hem de toplumu psikolojik ve sosyolojik olarak huzura kavuşturur. Bir yandan Allah-kul ilişkisini güçlendirirken, hikmet boyutuyla da ruh sağlığı ve sosyal dayanışmayı besler. Mesela; bedenle yapılan namaz ve oruç ibadetinde nefis terbiyesi ağır basarken; mal varlığıyla yapılan zekât, sadaka ve kurban ibadetlerinde dayanışma ruhu öne geçmektedir. Hem bedenle hem de mal ile yapılan hac ibadetine gelince, o bu özelliklerin hepsini bünyesinde toplar. Gerçekten de hac, çok yönlü bir ibadettir. Mali ve bedeni bir ibadet olduğu gibi maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi, ferdi ve ictimai boyutları da vardır. Bu haliyle o, külli bir teslimiyetin ifadesidir. Hac, bir taraftan Allah’a iman, tevhid inancı, peygamberlere iman, ahiret inancı gibi iman esaslarını pekiştirdiği gibi diğer taraftan da müslümanlara takva, sabır, sevgi-saygı, kardeşlik, fedakârlık, cömertlik vb. ahlaki güzellikleri kazanma ve yaşama imkânı sunar.
Hac; Anlama ve Kulluğu Kavrama İklimidir:
İbadetler, Allah (c.c.) nasıl emretti ve Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) nasıl gösterdi ise öyle yapılır. Bu hususu beyan sadedinde Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz: ’Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın’ (Buharî, Edeb 27) ’Haccın yapılışına ilişkin uygulama, fiil ve davranışınızı benden alın.’ (Nesâî, Menasik 220) buyurmuşlardır.
İnsanlar, birtakım faydalara tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine verdiği hayvanları Allah’ın adıyla kurban etmeleri, etlerinden muhtaçlara yedirmeleri, günah kirlerinden arınmaları, adaklarını yerine getirmeleri, Beyt-i Atik’i (Kâbe’yi) tavaf etmeleri vb. gibi bazı hikmetler için çağrıldıklarının farkında olarak hac ibadetini idrak etme azmi içerisinde olmalıdırlar. (Hac, 22/27-37)
Hacca davet çağrısı Allah’ın emri ile ta Hz. İbrahim (a.s.) tarafından yapılmış, Veda Haccı’nda ise bizzat Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz tarafından yinelenmiştir. Her yıl tekrarlanan bu davet çağrısını ’Lebbeyk!’ diyerek kabul etme bahtiyarlığına eren müslüman da, bunun herhangi bir ülkeye sıradan yapılan bir seyahat davetiyesi olmadığını, bilakis, Allah’ın seçkin davetlilerinden birisi olduğunu bilmeli ve bu ulvi davetin yüceliğini idrak etmelidir.
Hac; İnsanlık Mektebidir:
Hac, hangi vasıta ile yapılırsa yapılsın neticede bir yolculuktur. Her yolculuğun belli bir heyecanı, stresi ve çilesi vardır. Hac yolculuğundaki stres, heyecan ve çile de bu büyük sabır gerektiren ibadetin ilk aşaması ve kişinin ilk sabır imtihanıdır.
Her yolculuk için az ya da çok belli bir hazırlık yapıldığı gibi, bu kutsal yolculuk içinde çok yönlü hazırlıklar yapılmalıdır. Bu noktadan hareketle bu ulvi yolculuğa çıkmak üzere olanlar; öncelikle niyetlerini sağlam tutmalı; eş, dost, akraba, arkadaş ve tanıdıklarıyla helalleşmeli, borcu varsa onu ödemeli, hak¬sızlık yaptığı, kul hakkına girdiği kişiler var ise onlarla da helalleşmeli, günahlarından tövbe etmeli ve sa¬mimi bir kalp ile hacca bedenini, ruhunu, aklını hazırlamalıdır. Bu kişi her türlü gösteriş, övünme, böbürlenme vb. gibi hallerden uzak olmalı; Allah rızasını ön planda tutmalı; helal mal ile hacca gitmelidir. Hacca gidecek kişi ayrıca hac ve hac yolculuğu hakkında ehil kişilerden ve daha önce giden tecrübe sahiplerinden bilgi almalı, onlarla hac ibadetinin yapılmasıyla alâkalı istişarede bulunmalı, elinde imkânı varsa yolculuk için iyi arkadaşlar seçmelidir. Hac uzun ve zahmetli bir ibâdet olduğu için zaman zaman insan öfkelene¬bilir. Hacca niyet eden kişi bunu bilerek öfkesine hâkim olmaya çalış¬malı, beraberindeki kişileri sıkmamalı, onlara yük olmamalıdır. Evinden ayrılacağı zaman da evine döndüğünde de iki rekât namaz kılıp dua etmesi, bu meşakkatli ibadeti rızasına uygun şekilde ifa edebilme hususunda kendisine yardımcı olması için Allah Teâlâ’ya dua ve niyazda bulunması tavsiye edilen davranışlardandır. (İslam İlmihali, Prof. Dr. İlyas Çelebi vd., M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı yay. 2009 İstanbul)
Hac; Nefisle Cihat Yeridir:
Müslüman hac esnasında ibadetin ruhuna aykırı olan ve fazilet azaltıcı söz ve fiillerden uzak durmalıdır. Nasıl namaza başlarken alınan iftitah tekbiri kişiye namaz içinde bazı davranışları yapmasını yasaklıyorsa, oruca başlayan kişi nasıl imsak ile yemeyi ve içmeyi kendisine yasaklıyorsa ihram ile birlikte hacı da normal şartlarda mübah olan bazı şeyleri kendisine yasaklamaktadır. Kur’ân-ı Kerim bu konuda üç türlü yasaktan söz etmektedir. (Bakara, 2/197)
1) ’Rafes’ ki cinsel arzularla ilgili konuşma dâhil her türlü şehevi yasaklardır.
2) ’Fısk’ ve ’fusûk’ ki her türlü günah, kötülük ve masiyetlerdir.
3) ’Cidal’ ki başkalarıyla kavga, kapışma, tartışma vb. olumsuz bütün davranışlardır.
Dikkat edilirse bu üç çeşit yasaktan ilki, kişiyi şehvetine, ikincisi nefsine, üçüncüsü de başkalarına karşı korumayı amaçlamaktadır. Bunun açılımı ise, kişinin hac ibadetini ifa esnasında şehveti, nefsi arzulara kapılmaması, mümin kardeşiyle en küçük bir problem yaşamaması, cedelleşmemesi, barış üzere ve Hakk’ın rızası doğrultusunda hareket etmesidir.
Kur’ân-ı Kerim’de belirlenen bu temel yasaklardan başka Hadis-i şeriflerde de bazı yasaklar yer almaktadır. İhram süresince erkeklerin ayaklarına geçirdikleri terlik ve büründükleri iki parça havlu hariç başka hiçbir giysi giymemeleri; ihrama girildikten sonra güzel koku kullanılmaması, av hayvanlarının avlanmaması, harem bölgesinin doğal bitki örtüsüne zarar verilmemesi gibi. (İmam Nevevî, Hac ve Umre, Kahraman Yayınları, sayfa 150-151)
Hac; Ayıklık, İdrak ve Basiret Membaıdır:
Kâbe’ye her gidişte abdestli bulunmak, sükûnet ve huşû içerisinde, Kur’an tilaveti, dua, istiğfar, tesbih, tehlil ve tekbirle meşgul olmak, mümkün mertebe konuşmamak, başkalarını rahatsız etmemek, geçiş yerlerinde oturarak ve ya namaz kılarak izdihama sebep olmamak, Kâbe’yi doya doya temaşa edip gözyaşı dökerek dua ve niyazda bulunmak dikkat edilmesi gereken hasletlerdendir. Müslüman kutsal topraklarda büyük bir ayıklık içerisinde olmalı, manevi hayatına zarar verebilecek hata ve gaflet halinden Allah’a sığınmalıdır.
Hac ibadeti için kutsal yerlerde olan müslüman ’Duyûfu’r-Rahman’ Rahman’ın misafirleri’dir. Bu şuurla insan gerek ev sahibine ve gerekse de diğer misafirlere karşı kırıcı, üzücü tavır ve davranışlar sergilemek yerine olayın kudsiyetini idrak edip müslümanca hareket sergilemelidir. Kâbe’ye fiziki olarak yakın olmakla yetinmek yerine bu fiziki yakınlığın Kâbe’nin ve var olan herşeyin Rabbi olan Allah ile yakınlık haline dönüşmesi için tazarru ve niyazda bulunmalı, yüzünü Kâbe’ye her çevirmesiyle gönlünü de Allah’a çevirmesi gerektiğinin şuurunda olmalıdır.
Müslüman hayatın her alanında olduğu gibi özellikle de ibadetleri ifa esnasında Allah’ın huzurunda olduğunun bilinciyle, O’na yaraşan bir tazim ve hürmet, korku ile ümit arası bir muhabbet içerisinde olmalıdır. Hac ibadetinin yapılması aşamasında gözlerden ırak tutulmaması gereken en önemli hususlardan birisi de Hac’daki sembolleri, işaretleri yani Allah’ın şiarlarını anlamak, manalarına vakıf olmaktır. Kâbe’nin Hak evi olduğunu bilen ve Kâbe’yi her temaşasında Allah’ın da kullarının kalplerini en gizlilerine varıncaya dek bildiğinin farkında olan insan, Hacer-i Esved’in sıradan bir taş olmadığını ve ona Allah Rasûlü (s.a.v.) Efendimizin hürmetinden ötürü kendisinin hürmet ettiğini fark eder. Mültezem’de ağlamanın, Makam-ı İbrahim’de Hakk’a secde etmenin, zemzem ile giderdiği susuzluğunun aşka ve sevdaya dönüştüğünün, Safa Merve arası yapılan say ile bütün gelme ve gitmelerin O’na, O’nun tarafına olduğunun, Arafat’ın benlikten sıyrılmış bir şekilde ve sadece O’nu birlemenin yeri olduğunun, Müzdelife, Mina, Cemerat gibi yerlerde sırf O’nun rızasını kazanabilmek adına orada bulunduğunun, dışarıdan bakıldığında pek manalı gibi durmayan onlarca hareketi yine sırf O (celle şânuhû) istedi ve emretti diye yerine getirmenin idrakinde olur. (Haccı Anlamak, Doç. Dr. Bünyamin Erul vd. Dib. Yayınları, sayfa 26-50, Ankara 2007.)
Hac Nasıl Yapılır?:
Hac kelime olarak; saygı duyulan, büyük ve önemli bir şeye yönelmek, bir yere gidip gelmek, delil ile galip gelmek anlamlarına gelir. Fıkıh terimi olarak ise; ’imkânı olan müslümanların, belirlenmiş zaman içinde, Kâbe, Arafat, Müzdelife ve Mina’da belli dini görevleri şart ve usulüne uygun olarak yerine getirmek suretiyle yapılan bir ibadet’ olarak tarif edilmektedir.
Bir ibadet olarak hac, Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayının ilk on gününde yapılır. Yapılma esasına göre, İfrad, Temettü ve Kıran Haccı diye üç şekle ayrılır.
İfrad Haccı; Aynı yılın Hac ayları içerisinde, hacdan önce umre yapmaksızın hac niyetiyle ihrama girilip, umresiz yapılan hacdır.
Temettü Haccı; Aynı yılın hac ayları içerisinde önce umre yapıp ihramdan çıkıldıktan sonra yeniden hac için ihrama girilerek yapılan hacdır.
Kıran Haccı ise; yine aynı hac ayları içerisinde önce umreyi ve sonrada haccı, birlikte niyet ederek ikisinde aynı ihramda yapmaktır.
Hac müslüman, akıllı, buluğa ermiş, hür, zengin, sağlıklı kişilere yol güvenliği bulduklarında, haccın bir ibadet olarak farziyetine inanmaları ve hac vaktine yetişmeleri ile farz olan bir ibadettir.
Temettü Haccının Yapılışı:
Türkiye’den giden hacı adayları genellikle temettü haccı yaparlar. Hava yoluyla doğrudan Mekke’ye gidecekler uçaklarına binmezden evvel havaalanlarında ihrama girerler. İlk olarak Medine’ye gidecek olanlar ise havaalanında ihrama girmeyip Medine’deki vazifeleri yerine getirip Mekke’ye gidecekleri zaman Medine’ye 10 km mesafedeki Zulhuleyfe denilen Mikat mahallinde ihrama girerler. Burada ihrama girmezden evvel kişilerin dikkat etmesi gereken hususlar şunlardır:
a) Genel manada vücut temizliği yapmak, tırnakların kesmek, koltuk altı ve kasık temizliğini yerine getirmek, saç ve sakalı düzeltmek ve mümkünse gusül abdesti almak, değilse normal abdest ile yetinmek.
b) İhramdan önce vücuda güzel koku sürmekte mahsur yoktur. Daha sonra erkekler iç çamaşırları da dâhil bütün normal giysilerini çıkartırlar ve sadece ’izar’ ve ’rida’ denilen iki parçalık ihram örtüsüne bürünürler. Başlar kesinlikle açık bulundurulur. Çorap ve ayakkabı giyilmez; ama terlik ve sandalet kullanılabilir. Bayanlar normal kıyafetlerini değiştirmezler, çorap, ayakkabı ve eldiven giyebilirler. Başlarını örterler, sadece yüzlerini örtmezler. (Ebu Davud, Menasik 33)
Erkek olsun kadın olsun her hacı adayı şayet mekruh vakit değil ise birinci rekâtında Fâtiha’dan sonra Kâfirun, ikinci rekâtında da Fâtiha’dan sonra ihlas suresini okuyarak iki rekât ihram namazı kılarlar. Daha sonra ’Allah’ım senin rızan için umre yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle’ diyerek temettü haccı umresini yapmaya niyet eder. Niyet ettikten sonra ’Lebbeyk Allahümme lebbeyk! Lebbeyke la şerike leke lebbeyk İnne’l-Hamde ve’n-Nimete leke ve’l-Mülk, la şerike lek!’ şeklindeki telbiyeyi getirir. Bundan sonra artık ihram yasakları başlamıştır, Müslüman söz ve fiillerine dikkat etmelidir.
Burada şu hatırlatmada bulunmak faydalı olur kanısındayım; İhramlı olan birisinin, yıkanması, kokusuz sabun kullanması, diş fırçalaması ya da diş çektirmesi, kırılan tırnağını koparması, kan aldırması, iğne yaptırması, yara üzerine sargı sarması, kol saati, yüzük ve bilezik kullanması, kemer takıp omuza çanta asması, yüzü ve başı örtmeden üzerine battaniye, pike ve benzeri şeyleri alması, palto gibi giysileri giymeksizin omuza asması yasak olan, yapıldıklarında ceza gerektiren davranışlardan değildir. (İmam Nevevî, Hac ve Umre, Kahraman Yayınları sayfa 76-80; Delilleriyle Hac ve Umre Rehberi, Hamdi Döndüren, Erkam yayınları, 2004 İstanbul)
Mescid-i Harama geldiğinde ilk olarak umre tavafına yapmak için ’Allah’ım senin rızan için umre tavafını yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle.’ diyerek niyet eder. Kâbe’yi sol tarafına alacak şekilde Hacer-i Esved hizasına gelir, imkân varsa Hacer-i Esved’i öpüp elleri üzerine koyarak, şayet mümkün değil ise avuç içleri Kâbe’ye gelecek şekilde ellerini omuz ve kulak hizasına kadar kaldırarak ve ’Bismillahi Allahû Ekber’ diyerek Hacer-i Esved’i istilam (selâm) eder. Sonra tekbir, tehlil, dua ve Kur’an âyetleri tilaveti eşliğinde tavafa başlar. Başladığı nokta olan Hacer-i Esved hizasına geldiğinde tavafın ilk şavtını bitirmiş olur. Daha sonra yedi adet daha şavt yaparak tavafını tamamlar. Tavafı tamamladıktan sonra kerahat vakti değilse iki rekât tavaf namazı kılar. Daha sonra dua edip zemzemden içerek Hacer-i Esved’i istilam ederek sa’y yapmak için Safâ tepesine yönelir. (Tirmizî, Hac 33, 43) Safâ tepesine geldiğinde ’Allah’ım senin rızan için umre sa’yini yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle’ diye niyet ederek Kâbe’ye döner ve tekbir, tehlil ve salavatlar eşliğinde Merve tepesine doğru yürüyerek sa’yin ilk şavtını tamamlamış olur. Aynen tavafta olduğu gibi şavt sayısını yediye tamamlayarak say vazifesini de yerine getirmiş olur. Burada ayrıca iki yeşil direk arasında erkeklerin ’hervele’ (koşar adımla yürümek) yapmayı unutmamaları gerekir. Say’i de tamamladıktan sonra tıraş olarak ihramdan çıkılır ve hac için tekrar ihrama girilinceye kadar ihram yasakları kalkmış olur.
Bugüne kadarki uygulamalar baz alındığında temettü haccı için ihrama genellikle Zilhicce ayının sekizinci (Terviye) günü girilir. Aynı şekilde umre ihramına girilirken yapılan hazırlıklar yapılır. İhrama yine aynı şekilde girilir. İki rekât ihram namazı kılınır. Burada sadece niyette değişiklik vardır. Niyet ’Allah’ım, senin rızan için Hac yapmak istiyorum, bunu kolaylaştır ve kabul eyle’ şeklinde alınır, niyetin akabinde telbiye getirilir. Hac için girilen ihramla nafile bir tavaf yapılarak haccın sa’yi yapılır. Peşi sıra say yapılacağı için bu tavafta da ’Iztıba’ ve ’Remel’ yapılır. (İbn Mâce, Menasik 29-30, Tirmizî, Hac 33) Burada sünnet olanın, hac için yapılacak say’in ziyaret tavafından sonra yapılması olduğu unutulmamalıdır.
Zilhicce’nin sekizinci günü sabah namazı Mekke-i Mükerreme’de kılındıktan sonra Mina’ya hareket edilir ve Arefe gecesi Mina’da geçirilir. Arefe günü sabah namazı kılındıktan sonra ise vakfe için Arafat’a hareket edilir. (Tirmizî, Hac 50) Böyle yapılması sünnet olmakla beraber izdiham gibi çeşitli nedenlerle Terviye günü Arafat’a çıkılmakta, Arefe gecesi Mina’da değil, Arafat’ta geçirilmektedir.
Arafat’ta öğle namazına kadar dua, zikir vb. ibadetlerle iştigal edilir. Daha sonra öğle ezanının okunmasıyla birlikte öğle ve ikindi namazı cem edilerek kılınır. (Cem-i Takdim) Namazın akabinde haccın en önemli ruknü olan Arafat vakfesi yapılır. Vakfenin zamanı Arefe gününün zeval vaktinden başlar (öğle namazı vaktinin girmesi), bayramın birinci günü fecr-i sadık ile biter. Bu zaman diliminde bir an dahi Arafat bölgesinde bulunmakla vakfe görevi ifa edilmiş olur.
Güneşin batmasıyla birlikte Arafat’tan Müzdelife’ye hareket edilir. Yolda telbiye, tekbir, tehlil, tesbih, salavat ve duaya devam edilir. Akşam namazı Müzdelife’de Yatsı vaktinde yatsı namazıyla cem edilir. (Cem-i Tehir)
Müzdelife vakfesi Bayram gecesi, gece yarısından itibaren güneşin doğuşuna kadarki süre içerisinde yapılabilir. Yatsı namazının kılınmasından gece yarısına kadar ki zaman içerisinde ihtiyaç halinde istirahat edilir. Ayrıca bu esnada şeytana atılacak taşlar toplanır. Taşların nohuttan büyük, fındıktan küçük olmasına dikkat edilmelidir. Burada şu hatırlatmayı yapmakta fayda var, taşların illaki Müzdelife’den toplanması şart değildir. Başka yerden de toplanabilir.
Sabah güneşin doğmasıyla birlikte Mina’ya hareket edilir. Uygun bir zamanda şeytan taşlama mahalline gidilerek büyük şeytan denilen Akâbe Cemresi’ne 7 adet taş atılır. Daha sonra bayramın ikinci, üçüncü ve şayet Mina’da kalınacaksa dördüncü günleri her üç cemerâta 7’şer taş atılır. Taşlama işlemine başlamadan önce telbiye getirmeye son verilir. Atılacak taş sağ elin baş ve şehadet parmaklarıyla tutulup, ’Bismillahi Allahu Ekber, rağmen li-ş’Şeytani ve hizbih’ denilerek atılır.
Daha sonra sünnete uygun olan şekliyle Akâbe cemaratına taşı attıktan sonra kıran ve temettü haccı yapanların kesmeleri vacip olan şükür kurbanlarını kesenler, tıraşlarını da olup ihramdan çıkarlar. Lakin bu ihramdan çıkış cinsel mukarenet harici bütün yasakları kaldıran ilk tehallüldür. Tıraş olunup ihramdan çıkıldıktan sonra haccın bir diğer rüknü olan ziyaret tavafı yapılır. Vakti Bayramın ilk günü gece yarısından itibaren başlar. İhramlı ve tıraş olunmadan da yapılabilir. Ziyaret tavafını Bayramın ilk üç günü yapmak sünnettir. (Ebû Dâvûd, Menâsik 57–67; İbn Mâce, Menâsik 84) Her ne şekilde bu ilk üç gün içerisinde yapılamamış ziyaret tavafları daha sonra da yapılabilir. Ziyaret tavafının yapılmasıyla birlikte ikinci tehallül (helal olma yani yasakların bitmesi) de gerçekleşmiş olur.
Bütün bunlardan sonra Mekke’den ayrılmadan önce ’Allah’ım, senin rızan için veda tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle’ diye niyet edilerek, Veda tavafı yapılır. (Ebu Bekir Merginani, İslam Fıkhı, el-Hidaye Tercemesi, I/137-151, Kahraman Yayınları) Böylece hac farizası eda edilmiş olur.
Medine...
Medine, Allah Rasûlü (s.a.v.) Efendimizin şehridir. Hac görevi için uzak memleketlerden bu kutsal diyara gelen müslümanlar içlerindeki Peygamber sevgisini artırmak ve O’na olan özlemlerini bir nebzecik olsun hafifletebilmek için derin bir saygı ve edep ile giderler Münevver Medine’ye.
Hayatın her alanında ayık olması gereken müslüman özellikle Medine’de daha bir dikkatli, özverili ve uyanık olmalı, gönlünü Âlemler Efendisine teslim etmelidir. Medine’ye gelmek Ankara’ya, İstanbul’a ya da bir Bursa veya Konya’ya gelmek gibi değildir. Medine’ye gelmek ve orada Allah Rasulü (s.a.v.) Efendimizi ziyaret etmek O’nun hayatta iken ziyaret etmeye denk (Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübra, V/403) O’nun şefaatine ulaşmayı vacip kılacak değere haiz bir nimettir. (Beyhakî, Sünen V/402)
Ayrıca Medine ve Mescid-i Nebevî, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa ile birlikte kendisine seyahat edilebilecek yegâne mabettir. (Buharî, Savm 67) Orada kılınan bir vakit namazın diğer mescid ve mabedlerdeki bin vakit namaza denk kabul edildiği de Medine ziyaretinde Müslümanın aklından çıkarmaması gereken diğer bir nimet ve müjdedir. (Nesaî, Mesacid 4)
Medine’ye dair elbette söylenecek ve yazılacak çok şey var ama bir makale ebadıyla bu işi görmeye çalışmak akıl işi olmaz kanısındayım. Burada hatırlatma sadedinde şunları söylemekte yarar var: Medine’ye Mekke’deki görevleri ifa ettikten sonra gidenler nasılsa Hac farizası yerine getirildi anlayışıyla bir rehavet havasına girmemelidirler. Gaflet ve sair cürm-ü hatalardan burada da (ilâ nihaye) sakınmaya devam etme gayreti içinde olunmalı, Medine’de bulunulduğu süre zarfında Allah Rasûlü (s.a.v.)’in şehrinde olduğunu hatırdan hiç çıkartmamalı, bütün benliğini Efendiler Efendisi’nin (s.a.v.) manevi huzurunda eritip, O aşk menbaından kana kana nasiplenebilmek için Rabbimize dua dua gözyaşlarıyla niyazda bulunmalıdır. Efendimiz (s.a.v.)’in ziyaret ettiği yerleri, o manevi ruh ile ziyaret etmeli, Uhud şehitliğinde Şehitler Efendisi Hz. Hamza (r.a.)’ı ve Bakî’ kabristanlığında Hz. Fatımâ validemiz başta olmak üzere tüm Ashab-ı Güzin ve Ehl-i Beyit-i Rasûlullah efendilerimizi ziyaret etmelidir.
Mekke’de olduğu gibi Medine’de de günleri çarşı pazar dolaşarak, alış veriş peşinde koşarak, havanın sıcaklığını, yorgunluğu bahane ederek namazları Mescid-i Nebevî’ye gitmek yerine otelde veya mahalle mescidinde kılarak geçirmek hiç akıllıca değildir.
Müslüman o kutsal yerlerde geçirdiği sayılı günleri iyi değerlendirmeli, boş ve faydasız işlerden uzak kul ve ümmet olma şuurunda hareket ederek zamanlarını değerlendirmelidir. Devamlı olarak Mescid-i Nebevî’de Efendimizin kademinde bulunmaya çalışmalı, orada feyz ve himmet bulmalı, orada iken de Allah Rasulü (s.a.v.)’nün huzurunda olduğunun ayıklığıyla edebe muğayir fiillerden beri olmalıdır. Bilmelidir ki, edebe muğayir söz ve fiiller nedeniyle kazandığı sevap, fazilet ve derecelerin kendisinin dahi farkında olamayacağı çabuklukta gidebilir. (Hucurât sûresi, 49/2)
Dönüş ve Sonrası...
Her şeyde olduğu gibi kutsal mekânlara yapılan yolculuklarda da zaman su gibi akar ve dönüş sancısı gönlü sarar. Müslüman dönüş hazırlıkları yapma aşamasında da diğer zamanlarda olduğu gibi itidali elden bırakmamalı, her ne kadar dönme hazırlığında olsa da hâlâ o kutsal beldelerde olduğunun ayıklığında hareket etmelidir. Kimseyi kırmadan, üzmeden ve kimseye yük olmadan hazırlıklarını yapmalı, kendisini telkin edilen hususlara riayet ederek hareket saatini beklemelidir. Zikir, tekbir, tehlil, istiğfâr, salât-ü selâm ile meşgul olan müslüman bu kutsal beldelere gelmesini ve hac gibi ulvi bir ibadeti yerine getirme nimetini kendisine verdiği için Rabbine çokça şükretmeli ve Ümmet-i Muhammed adına dualarda bulunmalıdır.
Döndükten sonra ise, artık hac yapmış bir müslüman olma erdem ve vakarıyla dini değerlere daha bir hassas ve kulluğa dönük tavırlar sergilemeli; oralarda kazandığı, sabır, ibadet, zikir, hoşgörü, paylaşma gibi onlarca güzel ahlakı normal hayatında da sergilemelidir. Devamlı suretle orada gördüğü güzellikleri anlatmalı, olumsuz ve uygun olmayan birşeyler görmüş ise bunu başka millet ve kavimleri kötülemek, küçümsemek gibi bir eda ile asla anlatmamalıdır.
Bütün bunların fevkinde hacı bilmelidir ki; ’Makbul bir Haccın mükâfatı ancak cennettir.’ (Müslim, Hac 437, Nesâî, Menasikü’l-Hac 5; İbn Mâce, Menasik 1) işte tüm gayreti bu nimete ermek olmalıdır.
Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
’Kim Allah için hacceder de, kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı hariç ) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner.’ (Buharî, Hac 4; Müslim, Hac 438)
Öncesi ve Sonrasıyla Hacc Farîzâsı
Özlenen Rehber Dergisi 92. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.