’İslam Eğer Bir Ev İse, Kapısı Sahabe’dir.’
İmam Nesâî (rh.a.)1
Tarihi serüven içerisinde Sahabe eksenli tartışmaların temel çıkış noktası, Kur’an ve Sünnet’i heva ve heves ekseninde, hayatın değişen algıları merkezli okuma olgusu olmuştur. Oryantalistler daha feci niyetlerle bu işi yapmışlardır mutlaka ama ’sapı’ bizden olan ’baltalar’ lâfzen değiştiremeyecekleri ayetleri mana itibariyle tevil ve zoraki tefsir yordamlarıyla asli mecrasından, hakiki muhtevasından çıkarma garabetiyle bu noktaya hücum etmişlerdir. Çünkü herkes gibi onlar da bilmektedir ki Kur’an, içlerinde Efendimiz (s.a.v.)’in de bulunduğu bir topluluğa 23 yıl gibi bir zaman zarfında peyderpey inzal olundu. Bu peyderpeylik, Efendimiz merkezli o topluluğun –ki biz onlara Sahabe diyoruz- hayatlarını yeniden ve rıza-i Bârî doğrultusunda şekillendirdi. Kur’an onların kalplerine, evlerine, ailevî, ticarî ve sosyal hayatlarına, kısacası ömürlerinin tamamına doğrudan ve direk müdahil oldu. Efendimiz onlara Allah’ın emir ve nehiylerini bildirdi. Onların yanlışlarını düzeltti. İlahî emrin muhayyer bıraktığı noktalarda Efendimiz (s.a.v.) onların yaptıklarını, söylediklerini bazen düzeltti, bazen de dokunmayıp öylece bıraktı. Peki, bütün bunlar neye sebep oldu? Vahyin devam ettiği bir zamanda ve devamlı Efendimiz (s.a.v.)’in gözetiminde olan bir topluluk Allah’ın ve Rasûlü’nün hoşnut olacağı bir hayata kavuştular.
Bugün gelinen noktada Sahabe’yi merkeze alarak yapılan bütün tartışmalar ya yersizdir, ya da dini ifsat etmek noktasında art niyetlidir. Bunun bir üçüncü seçeneği yok, olamaz. Hal böyle olunca Sahabe eksenli tartışmalar zahirde Sahabe efendilerimizi hedef alıyor gibi görünseler de hakikatte onları yetiştiren Efendimiz (s.a.v.)’i, hatta bir adım daha ötesi Cenâb-ı Hakk’ı hedef almak olur ki, buna da kimse ’İslam’ diyemez.
İşte biz de bu çalışmamızda meseleye farklı cenahlardan bakmak, ana hatları ile konuyu özetlemek mahiyetinde ’Sahabe’ konusunu işledik. Rabbim rızasına muvaffak eylesin!
Sahabe Kime Denir?
Meselenin ana unsuru olması hasebiyle makalemize Sahabe tanımı ile başlıyoruz. Sahabî, lugavi manada; arkadaş/dost olmak anlamına gelen sohbet/suhbet kelimesinden müştak bir kelimedir. Muhaddislere göre; Allah Rasûlü’nü (s.a.v.) Müslüman olarak bir defa gören kişi Sahabî’dir. Fakat O’nu (s.a.v.) mümin olarak görenin iman üzere ölmesi şarttır.2
Buradaki, ’Allah Rasûlü’nü (s.a.v.) görmek’, ’O’na (s.a.v.) mülaki olmak’ anlamında değerlendirilmelidir. Zira İbn-i Ümmi Mektûm (r.a.) gibi Efendimiz’i (s.a.v.) dünya gözü ile göremeyenler de tereddütsüz Sahabî’dir.3
Sahabe’ye Karşı Edep
Temel ilkelerle Sahabe’yi tanımladıktan sonra Sahabe merkezli tartışmalarda şiraze kayması olarak nitelendirebileceğimiz bir nokta olan ’Sahabe’ye karşı edep’ bölümüne girmekte büyük fayda görüyoruz. Hak verirsiniz ki burada geniş manada Sahabe’ye edep konusunu işleyebilme imkânımız yok. Ama meselenin berraklaşması adına Sahabe’ye edepsizlikte en kilit nokta olabilecek şu hususu beyanın yerinde ve doğru bir karar olacağı inancındayız.
Hz. Muaviye (r.a.) Efendimiz eksenli hadiseler…
İbn-i Asâkir, Târîhu Dimeşk’inde, Vekî’ b. el-Cerrâh’a atfedildiğini söylediği şöyle bir tespit aktarır: ’Muaviye (r.a.), kapının halkası mesabesindedir. Onu yerinden oynatanı, ondan daha yukarıdakilere kastetmekle itham ederiz.’4
Meselenin can alıcı noktası özetle şu: Sahabe Efendilerimiz hakkında bir ’gözden çıkarılabilecekler listesi’ tasarlayıp, Hilafet’i Saltanat’a dönüştürme sürecinde ve saltanatı boyunca ortaya koyduğu icraatlar konusunda ’tarih kaynakları’nın yer verdiği birtakım nakillere istinaden Hz. Muaviye (r.a.) bu listenin başına yerleştirildiği zaman arkası çorap söküğü gibi gelecektir.
Nasıl mı?
Hz. Muaviye (r.a.)’a dokunmakla başlayan ’Sahabe’ye ta’n’ süreci bu noktada niye dursun ki?
Peki, nereye gider?
Bu şirazeden çıkma savruluşu ikinci adımda, Hakem olayında ona destek sağladığı için Amr b. As (r.a.), çok (buradaki ’çok’u bazı art niyetlilerin iddia ettiği gibi ’uydurma’ diye okuyup anlamak lazım) hadis rivayet ettiği ve İsrailiyyat tarzı rivayetleri İslam kültürüne soktuğu söylenerek Ebû Hureyre (r.a.) ve Abdullah b. Abbas (r.a.), Hz. Ali (k.v.) Efendimizin hilafeti dönemindeki hadiselerin büyük çoğunluğunda onun yanında da karşısında da yer almayan, tarafsız kalmayı tercih eden Abdullah b. Ömer (r.anhümâ), üçüncü adımda hilafete geldiğinde (güya!) akrabayı taallukatını kayırdığı gerekçesiyle Hz. Osman (r.a.), biraz daha ileride Hz. Ali (k.v.)’ye (güya!) ’başkaldırdığı’ için Hz. Âişe (r.anhâ), Talha b. Ubeydullah (r.a.), Zübeyir b. Avvam (r.a.)…
Bu listenin sonu nasıl gelir ya da şöyle mi sormak daha doğru olur bu listenin sonu gelir mi? Listenin sonu gelmez belki ama bunun arkasından Şia, Havaric ve Mutezile’nin bildik iddiaları peş peşe sökün edecektir. Peki, nedir bu iddialar? (Haşa,) Sahabe; Kur’ân’ın tahrifinden Hilafet’in gaspına, oluk oluk kardeş kanı akıtmaya kadar işlemedik kebair bırakmayan, kimilerine göre küfre batmış, kimilerine göre fısk-u fücura bulanmış bir topluluk!
Meseleyi Nasıl Görmek Lazım?
Özellikle Sahabe arasında cereyan eden olaylar hakkındaki rivayetler konusunda edep ve saygı çerçevesinde hareket etmek, bize Efendimiz (s.a.v.)’in tavsiye ve emridir. Ehlisünnet, Sahabe’nin masum/günahsız olduğunu söylemez. Ancak yüce dinimizi temel kaynakları ve pratiğiyle bize nakleden nesil olarak Sahabe’nin vazgeçilmezliğinin de farkındadır.
Demek istediğimiz odur ki, o dönemi ve olaylarını 1400 küsur yıl beriden yapacağımız kurgulamalarla sağlıklı biçimde okuyamayız. Kavim ve kabile taassubu, akrabalık ilişkileri, nüfuz ve çıkar beklentileri vb. unsurların Din’in önüne geçirilmemesi gerektiğini bizler bugün basit bir muhakemeyle söyleyebiliyorken, bizzat vahyin ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gözetim ve terbiyesinde yetişmiş, vahyin ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in övgülerine mazhar olmuş (haşa,) o nesil bunu akıl edememişti, demek için bir daha, bir daha düşünmek durumundayız.
Kaldı ki; Kur’ân-ı Kerim bize Sahabe’nin birbirine bakışını anlatırken, merhamette son derece hasbi olduklarını ifade ediyor.5 Bize düşen de Kur’ân’ı hareket noktası kabul etmektir. Aralarındaki savaşlara gelince; İmam Şafi (rh.a.)’in şu sözü takınılması gereken edebi/tavrı ne güzel özetliyor: ’O bir kandı. Allah ondan yana ellerimizi temiz tuttu. Biz de sükût ederek dillerimizi temiz tutalım.’6
Meselenin İnceldiği Yer
Sahabe endeksli bütün meselelerin ’inceldiği yer’, Kur’an ve Sünnet’in güvenilirliği noktasıdır. Sahabe’nin güvenilirliği hakkındaki en küçük bir şüphe gölgesi doğrudan bu iki temel kaynağın üzerine düşecektir. Bu iki sebepten ötürü böyledir.
Birincisi, bu iki kaynak olan Kur’an ve Sünnet’in, Efendimiz (s.a.v.) irtihal ettikten sonra yukarıda da ifade ettiğimiz gibi (haşa!) ’kendi başlarına kaldıklarında’ ’en olmadık işler’ işleyen ’bir topluluğu’ meth-i sena etmesi, yine bu iki kaynağın güvenilirliklerini tartışma konusu yapması anlamına gelecektir. O zaman ne olacaktır peki, o zaman bu işin ucu, Sahabe’nin faziletleriyle ilgili ayet ve hadislerin yine Sahabe tarafından uydurulduğu sonucuna çıkacak. Veya buraya çık(a)mazsa akla ziyan tevillere çıkacaktır. Ya da ilmi her şeyi kuşatan ve ilelebet sonsuz olan Yüce Rabbimizin ’ezelî ve ebedî kelamı’ olan Kur’ân’ın ve bilhassa Din’in tebliği bağlamındaki söz ve fiilleri vahye dayanmak durumunda olan Efendimiz (s.a.v.)’in Sahabe kuşağı hakkındaki ifade ve tespitlerde ’yanıldığı’ anlamına gelebilecek bir yaklaşım söz konusu olacaktır ki, bu az önce ifade ettiğimiz hezimetin daha bir vahim durumudur. Çünkü bu çıkarım doğrudan Allah ve Peygamber inancına taalluk etmesi bakımından son derece tehlikelidir.
İkincisi, Kur’an ve Sünnet’i bize nakleden ilk nesil Sahabe’dir. Onların bu iki temel kaynağın anlaşılması ve aktarılması konusunda yeterince samimi ve güvenilir olmadıklarını ileri sürmek, sadece Sahabe ile sınırlı bir probleme işaret etmek anlamına gelmez, Din’in temelleriyle ilgili olarak Tevrat ve İncil’in başına gelenleri çağrıştıran çok ciddi soruları gündeme taşır.7
(Endnotes)
1 Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Kâbisî’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ebû Ali el-Hasen b. Ebî Hilâl’i şöyle derken işittim: Ebû Abdirrahmân en-Nesâî’ye, Rasûlullah (s.a.v.)’in sahabîsi Muâviye b. Ebî Süfyân hakkında soruldu da şöyle dedi: ’İslâm, ancak kapısı olan bir ev gibidir. İslâm’ın kapısı da Sahabe’dir. Şu halde her kim Sahabe’ye eza verirse (o) ancak İslâm’a kastetmiştir. (Tıpkı) kapıyı çalan kimsenin (bununla) ancak eve girmek istemesi gibi.’ (Nesâî devamla şöyle) dedi: ’Şu halde her kim Muâviye’ye kastederse (o) ancak İslâm’a kastetmiştir.’ (Hâfız el-Müzenî, Tehzîbu’l-Kemâl Fî Esmâi’r-Ricâl, c.1, s.339, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1983)
2 Ali b. Muhammed b. el-Kârî, Şerh-u Şerhi Nuhbeti’l-Fiker, (tah. Abdu’l-Fettah Ebû Ğudde), Dâru’l-Erkam, Beyrut, ty., s. 576.
3 Ali el-Kârî, a.g.e., s. 548-579. Ayrıca bkz; İbn Hacer, Nüzhetü’n-Nazar, 99; Sehâvî, Fethü’l-Muğîs, III, 86; Âlûsî, el-Ecvibetu’l-Irâkiyye, 6. vd.
4 İbn-i Asâkir, Târîhu Dimeşk, IX, 210.
5 Bkz., el-Fetih, 48/29.
6 Seyyid Şerif Ali Muhammed Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkif, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1998, VIII, 380.
7 Dr. Ebûbekir Sifil, Sahabe’ye Saygının Aşınması ya da ’Hakem Olayı’nın Aslı, Rıhle Dergisi sayı 1.
Dini Anlamada Kilit Kuşak Sahabe (r.anhüm) - 1.bölüm
Özlenen Rehber Dergisi 151. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.