- Allah’ın Sıfatlarına İnanmak
Allah (c.c.)’nun sıfatlarına Kur’ân’da ve Sünnet’te bahsedildiği şekilde iman etmek İslam’ın temel kaidesidir. Allah’ı (c.c.) insanlara yakıştırılan sıfatlarla sıfatlandıramayız. Allah (c.c.) yarattıklarıyla mukayese edilemez. Allah Teâlâ birdir, O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyi yaratan Allah Teâlâ’dır. Yerde ve göklerde bulunan bütün varlıkları, maddeleri, cisimleri, olayları, kuvvetleri, kanunları yaratan yalnız O’dur. O’ndan başka yaratıcı yoktur. Allah (c.c.) Kur’ân’da sıfatlarını birer birer zikretmiştir. Bu hususta çok dikkat edilmeli, bazı sapkın görüşlere rağbet edilmemelidir. Günümüzde özellikle kadere iman hususu, kendisini âlim zanneden şarlatanlar tarafından inkâr edilmektedir. 1400 yıldır tevatür yoluyla bizlere bozulmadan gelen Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat mezhebimizin inanç esasları bir bir tahrif edilmeye çalışılıyor.
- Ehlisünnet’te Kur’an İtikadı
Allah’ın kelamı olan Kur’an mahlûk (yaratılmış) değildir. Allah Teâlâ’nın, diğer sıfatları gibi, ezelî ve ebedidir. Mahlûk yani, yaratılmış değildir. Ancak Kur’ân’ın harfleri, kelimeleri, okurken çıkardığımız sesler, Mushaf’ın sayfaları ve üzerindeki mürekkepleri mahlûktur.
- Müminlerin Cennette Rablerini Görecekleri Hakikati
Sahih hadis kitaplarında insanların cennette ahiret gözü ile Allah’ı (c.c.) göreceklerinden bahsedilmektedir. Ancak O’nu görmek keyfiyetsiz bir şekildedir, tecelliden ibarettir. Zatıyla muhatap olmak mümkün değildir. Ancak Cehmiyye, Mutezile ve Rafızîler (Şiîler) bunun aksini savunmuşlardır.
- Kıyamet Alametlerine ve Ölümden Sonra Olacak Olan Hadiseleri Tasdik Etmek
Kıyamet alametlerinden olan; Deccal ve Dabbetü’l-Arz’ın zuhuruna, Hazret-i Mehdi’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine, güneşin batıdan doğacağına ve bildirilen diğer kıyamet alametlerine inanmak.
Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat, Rasûlullah’ın (s.a.v.) ahiret konusundaki söylediği sözlere harfiyen inanır. Kabir azabı vardır. Mutezile mezhebi kabir azabını kabul etmez. Ehlisünnet’e göre kabir, müminler için cennet bahçesi, imansızlar için ise cehennem çukurlarından bir çukurdur. Kabirde Münker ve Nekir meleklerinin sorgusu da haktır. Kaderiyye mezhebi mensupları kabir sorgusunu inkâr eder. Allah’a (c.c.) yönelmeyen, Peygamber’i (s.a.v.) tanımayan ve O’nun Sünnetine uymayan, Kitap ile amel etmeyen kabirde hesap vermekte büyük zorluklarla karşılaşacaktır.
Sırat, cehennem üzerine kurulmuştur. Kim Sırat’tan geçmişse cennete girmeye hak kazanmıştır. İnsanlar Sırat’ı geçtikten sonra cennet ile cehennem arasında bir köprü üzerinde dururlar. Dünyada iken birbirleriyle olan haklarına bakılır ve haklar sahiplerine iade edilir. Eğer bundan kurtulur ve bağışlanırsa cennete girmelerine izin verilir.
- Rasûlullah (s.a.v.)’in Şefaati Haktır
Bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.): ’Rabbimin katından bana bir elçi (melek, emrini tebliğ etmek üzere) geldi ve (Allah’ın) ümmetimin yarısını cennete sokması ile şefaat (etmem) arasında beni muhayyer kıldı. Ben de şefaat (etmey)i seçtim. O (şefaat, benim Allah’ın Rasûlü olduğumu kabul etmekle birlikte), Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimseler içindir.’1
Şefaatle daha çok kimse cehennemden ve sıkıntılardan kurtarılacağı için şefaati tercih etmiştir.
Günümüzün mezhepsizleri, Vehhabîliği de, Mutezile’yi de sapıklıkta geride bırakmışlardır. Fıkıh kitaplarında şefaati inkâr eden imamın arkasında namaz kılınmasının caiz olmadığı bildirilmiştir. Nitekim Ebu’l-Berakât en-Nesefî şöyle demiştir:
’Nebi (s.a.v.)’in şefaatini inkâr eden veya Kirâmen Kâtibîn (meleklerin)i inkâr eden ya da rü’yet(ullah yani Allah’ı cennette görmey)i inkâr eden kimsenin arkasında namaz (kılmak) caiz değildir. Çünkü bu(nlar) kâfirdir.’2
Din kitaplarında bildirildiğine göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in şefaati şöyle olacak:
1- Mahşerde bekleme azabından kurtaracaktır. (Makam-ı Mahmud şefaati)
2- Çok kimseyi hesapsız cennete sokacaktır.
3- Günahı çok olan müminleri cehennemden çıkaracaktır.
4- Sevabı ve günahı eşit olup, A’raf’ta bekleyenleri Cennete koyacaktır.
5- Cennettekilerin derecelerinin yükselmesine şefaat edecektir.
Rasûlullah (s.a.v.), şefaat etmeden hiçbir peygamber şefaat etmeyecektir. Onun şefaatinden sonra Allah Teâlâ, diğer enbiyaya, evliyaya, sülehaya, şühedaya ve sıddîklara şefaat etmeleri için izin verecektir.
- Kadere İman Şarttır
Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat, kadere, hayır ve şerrin Allah’ın takdiri ile meydana geldiğine iman etmektedir. Allah (c.c.) yarattığı her şeyin ne yaptığını ve ne yapacağını bilir. Onların itaatlerinin yanında kendisine isyanını da önceden bilir. Allah Teâlâ tüm yarattıklarının kaderini Levh-i Mahfuz’da yazıp tespit etmiştir. İnsan cenin durumundayken, kendisine ruhu üflenmeden önce, bir melek tarafından kaderi getirilir.
Kaderiye mezhebine mensup olanlardan bazıları kader konusunda yanlış düşünceler içerisine girmişlerdir. Müslümanlar bu hassas konuda çok dikkatli olması gerekir. Allah’ın (c.c.) iradesi, insanın iradesinin üzerindedir. Kişinin mümin olması ya da küfre sapması Allah’ın (c.c.) dilemesi dışında değildir. Mesela; kul içki içmek veya zina yapmak veyahut da kâfir olmak isterse Cenâb-ı Hak, kulun istediği bu fiilleri imtihan icabı olarak yaratır. Yani bu kötü fiiller; sebep olmak, istemek yönünden kula aittir, yaratmak bakımından Allah’a aittir. Fakat Allah Teâlâ kulunun bu fiillerinden razı değildir. Kaderiye mezhebinin tamamı, kaderin bu yönünü inkâr etmektedir. Onların dediği gibi eğer Allah Teâlâ kulunun sadece iyi isteklerini yaratıp, kötü isteklerini yaratmayacak olsaydı, insanlar ve cinler hep salih amel işleyeceklerdi. O zaman da bu imtihanın bir anlamı olmayacaktı.
- İman, Artmaz ve Eksilmez, Ancak Kuvvetlilik veya Zayıflılık Gösterir:
İman; dil ile ikrar, kalp ile tasdiktir, artmaz ve eksilmez.
İmam-ı A’zam Ebû Hanife hazretleri şöyle demiştir:
’İman, (dil ile) ikrar ve (kalp ile) tasdiktir. Gök ve yeryüzü ehlinin imanı, iman edilmesi gereken şeyler yönünden artmaz ve eksilmez. (Fakat) yakîn ve tasdik yönünden artar ve eksilir. Müminler, iman ve tevhid hususunda eşittirler, amellerde ise birbirlerinden farklıdırlar.’3
’İman artmaz ve eksilmez. Zira onun (yani imanın) eksilmesi ancak küfrün artmasıyla düşünülebilir. Onun (yani imanın) artması da ancak küfrün eksilmesiyle düşünülebilir. Bir şahsın bir halde hem mümin hem de kâfir olması nasıl caiz olur?’4
İmanın artıp eksildiğini bildiren âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler ise şöyle izah edilmiştir:
’Bu durum (yani âyet ve hadislerde belirtilen imanın artması mevzuu) Ashab-ı Kiram (r.anhüm) hakkındadır. Zira Kur’an her vakitte (onlara) iniyordu, onlar da ona (inen hükümlere) iman ediyorlardı. Bu da önceki (imanlarına) ziyade (fazlalık) oluyordu. Bizim hakkımızda ise bu böyle değildir. Zira vahiy kesilmiştir.’5 Din kemale ermiştir. İman edilecek şeyler bellidir. Bir tanesinin inkârı bile kişinin küfre girmesi için yeterlidir.
(Endnotes)
1 Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme Ve’r-Rekâik Ve’l-Vera’, 13.
2 Ebu’l-Berakât en-Nesefî, el-Bahru’r-Râik Şerhu Kenzi’d-Dekâik, c.1, s.611, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1997.
3 İmâm-ı A’zam Ebû Hânîfe, el-Fıkhu’l-Ekber, s.10, Meclisu Dâirati’l-Meârifi’n-Nizâmiyye, Haydarabad, h.1342.
4 Molla Hüseyn el-Hanefî, el-Cevheratu’l-Munîfe Fî Şerhi Vasıyyeti’l-İmâmi’l-A’zam Ebî Hanîfe, s.54, Meclisu Dâirati’l-Meârifi’n-Nizâmiyye, Haydarabad, h.1321.
5 Molla Hüseyn el-Hanefî, el-Cevheratu’l-Munîfe Fî Şerhi Vasıyyeti’l-İmâmi’l-A’zam Ebî Hanîfe, s.55, Meclisu Dâirati’l-Meârifi’n-Nizâmiyye, Haydarabad, h.1321.
Ehl-i Sünnet Ve'l-cemaat'in İttifak Ettiği Hususlar
Özlenen Rehber Dergisi 151. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.