Özlenen Rehber Dergisi

151.Sayı

Muâhât; Muhacir-ensar Kardeşliği

Ömer GÜRBÜZ Özlenen Rehber Dergisi 151. Sayı
Kardeşleştirme konusuna girmeden önce Muhacir ve Ensar kavramlarının ne anlama geldiğini sunmakla birlikte bu iki grubun Kur’ân’da geçen özelliklerinden bahsetmek istiyoruz.

Muhacir ve Ensar’ın Anlamı ve Kur’ân-ı Kerim’de Geçen Özellikleri
Sözlükte ’Bir ülkeden başka bir ülkeye gitmek için çıkış yapan kimse’ olarak geçen Muhacir kelimesi, ıstılahta ise ’Allah’a ve Rasûlüne iman eden, İslâm’ı kabul edip mucibince amel etmeye çalışması sebebiyle Mekke’de puta tapıcılarca çeşitli eziyetlere uğratılan ve yurtlarından çıkmaya mecbur bırakılan’1 kimseler olarak geçmektedir.
Ensar kavramı ise sözlükte çok fazla yardım eden, en çok yardım eden, mübalağa ile yardım etmek anlamlarına gelmektedir. Istılahta ise Hz. Peygamber’i (s.a.v.) ve Muhacirleri yurtlarında barındırmak ve korumak suretiyle onlara büyük yardımda bulunan Evs ve Hazrec kabilelerine mensup Medineli Müslümanlar’2 anlamında kullanılmaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de de Ensar ve Muhacir kavramları geçmekte olup kimi ayetlerde kavram direkt kullanılmış, kimi ayetlerde ise bu kavramlara atıflarda bulunulmuştur.

Kur’ân-ı Kerim’de Muhacirlerin özellikleri olarak şunlardan bahsedilmektedir:
’Allah onlardan razı, onlar da Cenâb-ı Hak’tan hoşnutturlar. Kendilerine altlarından ırmaklar akan cennetler armağan edilecektir. Allah’ın rızasına taliptirler, İlahî yardım ve desteğe güvenirler. Allah’ın Rasûlü’ne destek olurlar. Rabbimiz Allah’tır dedikleri için yurtlarından kovulmuş, mallarından mahrum bırakılmışlardır. Sadık insanlardır, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat ederler. Allah’ın rahmetini umarlar, suçları ilahî mağfirete erişmiştir. Allah katında dereceleri yüksektir. Zulme uğramışlardır. Hak yolunda sebat ederler ve ancak Rab’lerine güvenirler. Ziyana, hakarete ve işkenceye uğramışlardır. Hicretten sonra da, Allah yolunda savaşı sürdürmüşlerdir. Her güçlüğe göğüs germişlerdir. Hicretten sonra düşmanlarla yapılan savaşlarda bir kısmı şehit düşmüştür. Allah yolunda ölen Muhacirler Hak Teâlâ tarafında güzel bir şekilde mükâfatlandırılacaklardır.’3

Ensar’ın özellikleri ise şöyle ifade edilmektedir:
’Ensar, Muhacirleri barındırırlar ve onlara yardım ederler, onlara derin sevgi beslerler, onlara yaptıkları yardımlardan üzüntü duymazlar, kendileri ihtiyaç içinde olsalar da Muhacirleri kendilerine tercih ederler; mala, mülke karşı hırsları yoktur, muratlarına ermişlerdir.’4
Bütün bu bilgilerden sonra şimdi Muhacirler ile Ensar arasındaki kardeşliğin nasıl gerçekleştiğini görmeye çalışalım. Bilindiği gibi Hz. Peygamber Mekke’de yaptığı on üç yıllık bir davet döneminden sonra Medine’ye hicret etmiş ve Medineliler tarafından da coşkuyla karşılanmıştı. Bu karşılama bir nevi, Ensar’ın, içinde Hz. Peygamberinde bulunduğu Muhacirleri can-ı gönülden kabul ettiğinin de bir göstergesidir. Çünkü gelen sadece Hz. Peygamber değil yanında birçok Mekkeli Müslüman ailenin de bulunduğu bir topluluktu. Bu durum için de toplumsal olarak ilk Ensar-Muhacir diyalogu diyebiliriz. Çünkü Medineliler, Mekke’de ve Akabe biatlerinde sadece Hz. Peygamberle görüşmüşler, toplu veya bireysel olarak Mekkeli Müslümanlarla herhangi bir dinî diyaloga girmemişlerdi. Hicretten sonra bu diyalogun gelişmesi içinse Hz. Peygamber çok güzel bir siyaset uygulamış muâhât yani kardeşleştirme olayını gerçekleştirmiştir. Tabi bunu yaparken de bir anda yapmamış belirli bir zeminin oluşmasını beklemiştir. Bu zeminin oluşması için gerçekleşen olayları kısa bir şekilde özetlersek bu durumun zihnimizde daha iyi oturacağını düşündüğümüzden bu olayları kısa bir şekilde sunmak istiyoruz.

Kardeşleştirme Durumuna Zemin Hazırlayan Olaylar Zinciri
Burada hicret ile Medine’ye yerleşen muhacirleri ve Hz. Peygamber’i (s.a.v.) istemeyen veya rahatsız etmeye çalışan Yahudilerin ve müşriklerin yaptıklarından bahsedeceğiz. Çünkü kardeşleştirme olayında bu grupların yapmış olduğu faaliyetlerin de önemli ölçüde katkısı vardır.
Yahudiler, Müslümanlar gelmeden önce Medine’de Araplar üzerinde siyasi ve ekonomik alanda önemli derecede etkiye sahiptiler. Fakat Hz. Peygamber’in buraya gelmesi Yahudilerin bu etkisini kaldırmıştı. Bu da Yahudileri rahatsız etmeye başlamıştı. Bundan dolayıdır ki gizli-açık bir dizi zararlı faaliyete giriştiler.5
Bunların başında İslam çarşı pazarının henüz gelişme imkânı bulamadan sabote edilmesi gelir. Nitekim kaynaklarda Yahudi ileri gelenlerinden Ka’b b. Eşref’in Müslümanların ilk kurduğu çarşının çadır iplerini keserek yaktığı nakledilir.6 Ayrıca sokaklarda Müslümanlarla karşılaştıkça ölüm ve yıkım anlamına gelen ’es-Sâmü Aleyküm’ demeleri7, müşrikliğin Müslümanlıktan daha üstün bir inanış sistemi olduğunu ileri sürerek 8 Müslümanlığa meyilli olanları Müslümanlıktan vazgeçirmeye çalışmaları, sabah Müslüman olup akşam irtidat etmek suretiyle Medineli Araplardan İslam’a girenlerin de benzer şekilde eski dinlerine geri dönmelerine güya zemin hazırlamak istemelerini9 vb. diğer olayları sayabiliriz.
Müşrikler ise Müslümanlar üzerinde baskı kurma çalışmalarını, Hz. Peygamber’in hicretiyle Medine başkanlığına seçilmeyen Abdullah b. Ubey b. Selûl üzerinden yürütüyorlardı. Müşrikler, Abdullah b. Ubey b. Selûl’a mektuplar gönderiyorlar ve eğer Müslümanları Medine’den sürgün etmezlerse Medine’yi yağmalayacaklarını, ayrıca Muhacirlere seyirci kalan yerlilerin de bundan kurtulamayacağını10 bildiriyorlardı.
Bu iki grubun zararlı faaliyetlerinin yanı sıra Ensar ve Muhacirlerin durumu da kardeşleştirme faaliyetine girmeyi gerektiriyordu. Çünkü yeni Müslüman olmuş olan Evs ve Hazrec kabileleri eski durumlarını hala unutamamışlar, hatta birbirlerinin arkalarında namaz kılma noktasında bile imtina etmişler,11 ayrıca sosyal yönden de bazı eski durumlarına12 devam etmekte idiler. Muhacirler açısından baktığımızda ise onlar, bütün mallarını ve mülklerini, ayrıca yakın akrabalarını Mekke’de bırakmışlar, hiçbir maddi kaynakları olmadan Medine’ye hicret etmişlerdi. Yani ekonomik ve psikolojik olarak sıkıntı içerisinde idiler. İşte tam bu noktada Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) devreye girmiş, Muhacirlerin hem maddî olarak çektikleri sıkıntıları hafifletmek istemiş, hem de onlara yeni bir aile ortamı oluşturarak onların psikolojik olarak yalnız kalmalarını engellemiştir. Bu Muhacirler açısından düşündüğü uygulama idi. Ensar açısından ise yeni dine girmiş olan bu insanların dinî kuralları iyi bir şekilde öğrenmelerine ihtiyaç vardı. Bunun en güzel yolu olarak ise Hz. Peygamber, Muhacirleri Ensar’a kardeş yaparak onların dinî anlamdaki bilgi ve yaşama sıkıntılarını gidermişti. Yani Hz. Peygamber bu iki topluluğu kardeş ilan ederek aslında her ikisine de ihtiyaçları olan şeyi vermiş diyebiliriz. Şimdi ise bu yapılan kardeşlikten ve bununla ilgili örneklerden bahsedelim.

Muhacirler ile Ensar’ın Kardeş Yapılması
Buhârî’den gelen, ’Hicretten yaklaşık beş ay sonra Mescid-i Nebevî’nin inşaat günlerinde Hz. Peygamber, Muhacirlerle Ensar’dan kırk beşer kişiyi Enes b. Mâlik’in (r.a.) evine çağırdı ve: ’İslâm dininde hilf (cahiliye döneminde Araplar arasında yapılan ittifak; dostluk ve dayanışma yemini) yoktur, din kardeşliği vardır.’ diyerek bun­ların arasında ikişer ikişer kardeşlik ak­detti; diyet ve fidye meseleleri dâhil ol­mak üzere karşılıklı sorumluluk ve yü­kümlülüklerini açıkladı.’ şeklindeki rivaye­te göre13 kardeş ilân edilenlerin sayısı doksan, bazı rivayetlere göre ise ellişerden 100 kişidir.14 Sayının kırk dört veya seksen iki olduğunu söyleyenler var­sa da bu rakamlar tespit edilebilen isim­lere dayanılarak varılan sonuçlardır. Yaygın görüş, kardeş ilân edilenlerin 90-100 ki­şiye ulaştığı şeklindedir; Makrîzî ise bun­ların toplam 186 kişi olduğunu söyler.15 Bu kardeşleştirmelerin bazıları şöyle idi:

Muhacirler Ensar
Ebû Bekr-i Sıddîk Hârice b. Zeyd
Ömer b. el-Hattâb Utbân b. Mâlik
Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh Sa’d b. Muâz
Abdurrahman b. Avf Sa’d b. Rabî’
Zübeyr b. el-Avvâm Seleme b. Selâme
Osman b. Affan Evs b. es-Sâbit
Talha b. Ubeydullah Ka’b b. Mâlik16

Kardeşleştirme Gerçekleştikten Sonraki Örnek Olaylar ve Analizleri
İlk örnek olayımız Abdurrahman b. Avf ile Sa’d b. Rabî’nin arasında geçen diyalog. Rivayetin tam metni şu şekildedir:
Enes (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber muhacir olarak Medine’ye gelen Abdurrahman b. Avf ile Ensar’dan Sa’d b. Rabî’ arasında kardeşlik tesis etti. Sa’d, Abdurrahman’a ’Ey Kardeşim, ben Medine’nin en zenginlerinden biriyim. Malımın yarısını sana veriyorum. Ayrıca iki de hanımım vardır. Bunlardan birini beğen; ben de onu boşayayım’ dedi. Abdurrahman ise:
’Allah malını da, hanımlarını da sana mübarek kılsın!’ dedi ve sonra oradakilerden pazar yerini kendisine göstermelerini istedi. Onlar da pazar yerini tarif ettiler. Abdurrahman oraya giderek alışveriş yapmaya başladı. Kısa bir zaman içerisinde epey para kazandı. Bir gün Hz. Peygamber’in huzuruna çıktığında Hz. Peygamber ona:
’Ey Abdurrahman senden yayılan bu koku da nedir?’ diye sordu. Gerçekten de ondan za’feran kokusu geliyordu. Abdurrahman da:
’Ey Allah’ın Rasûlü, evlendim’ dedi. Hz. Peygamber:
’Peki, ona mehir olarak ne verdin?’ dedi, o bir hurma çekirdeği kadar altın verdiğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
’Bir koyunla da olsa düğün yemeği ver!’ buyurdular. Daha sonra Abdurrahman, o zamanı anlatırken şöyle derdi: ’Hâlâ aklımdadır, hangi taşı kaldırsam altında gümüş ya da altın bulacağımı zannediyordum.’17
Bu olayda Ensar’dan olan sahabinin şahsında ortaya çıkan davranış, bir Müslüman’ın yoksul din kardeşini mali bakımdan içtenlikle desteklemesi; Muhâcirûn’dan olan Sahabî’nin şahsında ortaya çıkan örnek davranış ise; izzet-i nefis, mürüvvet, iffet ve vakara ehemmiyet vermesi; müteşebbis, cesur, çalışkan, gayretli, alın teri ve el emeğiyle kazandığını diğer şekillere tercih etmesidir.18
Bir diğer örneğimiz ise şudur:
Ebû Hureyre (r.a.) şöyle rivayet etti: Bir kişi (Ebû Hureyre’nin kendisi) Peygamber’e geldi. (Yâ Rasûlallah, açlıktan zayıfladım, tahammülüm kalmadı, diye şikayette bulundu.) Peygamber onu (doyurmak için) annelerimize (r.anhâ) gönderdi. Annelerimiz (r.anhâ):
— Bizim yanımızda sudan başka bir şey yoktur, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah, yanında bulunan kimselere hitaben:
— Şu aç insanı kim yemeğine ortak kılar yahut bunu kim ko­nuk eder? buyurdu.
Ensâr’dan biri:
— Ben konuklarım, dedi.
Ve o kimseyi eşinin yanına götürdü ve:
— Haydi Rasûlullah’ın konuğuna ikram et, dedi. Fakat kadın:
— Yanımızda çocuklarımın azığından başka bir şey yoktur, de­di.
Kocası:
— O yemeği hazırlayıp getir, ışığı yak, çocuklarını da uyut, dedi.
Kadın da akşam yemeğini yemek istedikleri zaman yemeğini ha­zırladı, ışığını yaktı, çocuklarını da uyuttu. Sonra kalktı, kandili dü­zeltir gibi oynayıp söndürdü. Bu suretle karı koca kendilerini konuğa yemek yiyorlar gibi göstermeye başladılar. İkisi de aç gecelediler. Sa­bah olunca ev sahibi, Rasûlullah’a gitti. Rasûlullah onu görünce şöyle buyurdu:
— ’Bu gece Allah güldü (yani yaptığınız işten dolayı razı oldu) yahut karı koca sizin güzel hareketi­nize hayret etti. Ve Allah şu âyeti indirdi: ’…Onlar kendilerinde fa­kirlik ve ihtiyaç olsa bile (onları) öz canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin (mala olan) hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte muratlarına erenler onların ta kendileridir.’ (el-Haşr, 59/9)19

Sonuç
Hz. Peygamber Medine’ye hicretini sadece orada dini yaymak amacıyla gerçekleştirmemiş, bununla birlikte İslamî bir güç merkezi oluşturma gayreti göstermiştir. Biz bunu, yaptığı faaliyetlerden açıkça anlayabiliyoruz. Bir topluluğun önemli bir güç oluşturabilmesi ise ancak kendi aralarında çok sıkı bir bağın oluşmasıyla sağlanılabilir. Hz. Peygamber de Medine’ye geldikten sonra bunu icraata koymuş ve kan ve akrabalık yoluyla herhangi bir bağlantısı olmayan insanları bir birbirlerine kardeş yapmış ve dinamik bir yapı oluşturmayı başarmıştır. Bunu yaparken de her iki topluluğun da ihtiyaçlarını gözetmiş, maddi ihtiyacı olanlara maddi destek, manevi ihtiyacı olanlara da manevi destek sağlamıştır. Her iki grubun da ihtiyacının karşılanması ise arada sıkı bir bağ oluşmasını sağlamış ve birbirleriyle olan diyalogun çok samimi ve içtenlikle gelişmesine zemin hazırlamıştır.

KAYNAKÇA
- ALGÜL, Hüseyin, ’Muhâcirûn-Ensar Üzerine Bir Araştırma’, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Bursa, 1993.
- ALGÜL, Hüseyin, ’Ensar’, DİA, İstanbul, 1995.
- Buhârî, ’Menâkıbü’l-Ensâr’, 5,7; ’Savm’, 76.
- İbn-i Hişâm, es-Sîre, (nşr. Mustafa es-Sekka ve dğr.), Kahire, 1355/1936.
- İbn-i Sa’d, et-Tabakât, Beyrut, ts. (Daru Sâdır).
- Kandehlevî, Muhammed Yusuf, Hayâtu’s-Sahâbe, Divan Yay, İstanbul, 1987.
- Komisyon, Kur’ân-ı Kerim, İFAV, İstanbul, 1990.
- Makrizî, İmtâu’l-Esmâ, (nşr. M. Abdülhamid en-Nümeysî), Beyrut, 1420/1999.
- Semhûdî, Vefâu’l-Vefâ Fî Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, Mısır, 1326.
- Şiblî, Asr-ı Saadet, (Çev. Rıza Doğrul), İstanbul, 1973.

(Endnotes)
1 ALGÜL, Hüseyin, ’Muhâcirûn-Ensar Üzerine Bir Araştırma’, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.V, c.V, s.26, Bursa, 1993.
2 ALGÜL, Hüseyin, ’Ensar’, DİA, c.11, s. 251, İstanbul, 1995.
3 ALGÜL, Hüseyin, ’Muhâcirûn-Ensar Üzerine Bir Araştırma’, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.V, c.V, s.39, Bursa, 1993.
4 ALGÜL, Hüseyin, ’Muhâcirûn-Ensar Üzerine Bir Araştırma’, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.V, c.V, s.40, Bursa, 1993.
5 ALGÜL, Hüseyin, ’Muhâcirûn-Ensar Üzerine Bir Araştırma’, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.V, c.V, s.42, Bursa, 1993.
6 Semhûdî, Vefâu’l-Vefâ Fî Ahbâri Dâri’l-Mustafâ, Mısır, 1326, I, 540.
7 Şiblî, Asr-ı Saadet, (Çev. Rıza Doğrul), İstanbul, 1973, I, 275.
8 en-Nisâ, 4/51.
9 Âl-i İmrân, 3/72.
10 ALGÜL, Hüseyin, ’Muhâcirûn-Ensar Üzerine Bir Araştırma’, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.V, c.V, s.43, Bursa, 1993.
11 İbn-i Hişâm, es-Sîre, (nşr. Mustafa es-Sekka ve dğr.), Kahire, 1355/1936, II, 77.
12 Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Semhûdî, Vefâu’l-Vefâ, I, 178.
13 Buhârî, ’Menâkıbü’l-Ensâr’, 5,7; ’Savm’, 76.
14 İbn-i Sa’d, et-Tabakât, Beyrut, ts. (Daru Sâdır), I, 238.
15 Makrizî, İmtâu’l-Esmâ, (nşr. M. Abdülhamid en-Nümeysî), Beyrut, 1420/1999, I, 69.
16 İbn-i Hişâm, es-Sîre, II, s. 179.
17 Kandehlevî, Muhammed Yusuf, Hayâtu’s-Sahâbe, Divan Yay, İstanbul, 1987, I, 332-333.
18 ALGÜL, Hüseyin, ’Muhâcirûn-Ensar Üzerine Bir Araştırma’, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.V, c.V, s.47, Bursa, 1993.
19 Buhârî, ’Menâkibu’l-Ensâr’, 3.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.