Özlenen Rehber Dergisi

78.Sayı

Dosya-ramazan (kardeşlik Sofrası)

Muzaffer CEYLAN Özlenen Rehber Dergisi 78. Sayı
İsteyen cebini dilediğince istifleyemez bu dünyada, sunulduğu kadar payı vardır herkesin ilâhî taksimden... Kuşsütü bile tam olmuş taamlarla sofrasını bir gösteri cümbüşü gibi süsleyenin vereceği vardır elbet malikânesinin küpeştelerine konan serçeye, kendi payına düşenden bir paye.Değil insanın her bir canlının da hakkı vardır insandan, çünkü insanca bir hayat yaşamanın çağlar öncesinden çizilmiş bir sınırı, yazılı bir hukuku vardır.Deniz kıyısında yüzünü yıkasan bile suyu kirletmeyeceksin, hele hiç israf etmeyeceksin. Yılan bile kanaat ile yalarken toprağı insanın, ‘Param var.’ diye günlük (farkında olmadan, bazen de alışkanlık haline getirdiği için) yaptığı israfın manasını varın siz sorgulayın. İmkânına rağmen her istediğini yemen bile doğru değilken hem de.İnsanın şuursuzca yaptığı israfın farkına varmak için ibret vesikası bir karıncanın çalışkan yüreği bile yeter bir müsrife..!Tutum doğru, cimrilik yanlış... Ne müsrif olacaksın haddini aşarak cömertlik adına ne de pintilik yapacaksın adına tutum diye. İkisinin arasında ortalama bir yol tutturacaksın.İşte kadim, evrensel eskimez bir ölçü!Çağları kuşatan, zaman üstü değer yargılarını kendine ilke edinmeyen ölçüsüzler, asla ölmezler! Ölüm insan kalana müstahak bir köprüdür... İnsan doğup dünyada azmanlaşanlar telef olur, giderler.Ahiretten bu faniye uzatılmış, soyut bir sırattır her kişiye kendi mülkü, kendi kendinin kantarı, kendi öz ölçüsü...Soyutu hissedebilen göz düşmez ömür billâh kaybedişin ateşten çukuruna.Zeki talebeye bile zor soru sorulur, herkes kendine var olanın, her emanetin bedelini er geç bir imtihanla ödeyecek. Azın az, çoğun çok derdi olur, büyük başlar gibi.Gelen, idrak edilen her Ramazan ayı; emanetlerimizi gözden geçirme, ruhun kirlerinden arınma ayı...Hayatın hay huyu içinde farkında olarak veya olmayarak yaptığımız bütüncül ahlâk ilkelerine aykırı her hareketimizin ağırlığınca tartılma imkânı veren vicdan terazisi...Evine, lokantalara, iftar çadırlarına, davetlere iftar vakti yaklaştıkça acele koşanların güler yüzlü terleten telaşı...Zaten pirüpak alnını sonsuz teslimiyetle bir gül yaprağına rikkat içinde dokunur gibi secdede yeniden temize çeken iman ehline ilâhî armağan...Çağın paylaşmaktan uzak, bencil bireylerine dayanışma fedakârlığının verdiği ruh hazzını tatma fırsatı...İmkânı kısıtlı, maddî bakımdan fakir kardeşlerimize bire bilmem kaç veren bereketi, hudutsuz tam otuz mümbit tarla...Hayatında hiç aç kalmamış mirasyedilerin mide gurultusunun ne manaya geldiğini fikretme, akletme imkânı.Hataların çelik zincirine birer halka olan pişman günlerin üstümüze yapıştırdığı günahların affı için bize bağışlanan mağfiret...Mübarek Ramazan kendi iç ben(liğ)imize tutulan ilâhî bir ayna ve şimdi kardeş(lik) soframızda Müslümanca paylaşmanın, birbirimizi gönül aynamızdan seyretmenin vaktidir.“Kardeşi açken, tok yatan” kardeş(lik) soframızda yer alamaz, imkân bolluğuna rağmen sadece kendi karnı tıka basa gezen; gece gider, şuursuz kan uykusunun kara bağrında kaybolur.Oysa her gün önümüze gelen her tanıdığa ‘Nasılsın?’ diye bir parola, bir selam gibi ünler, sorar dururuz... Bir insana bir kez bile, ‘Nasılsın?’ demek aslında ciddi bir cesaret yükünü omuzlamaktır. Biz muhatabımıza bize samimi bir dille “Kötüyüm, yardımına ihtiyacım var.” cevabı verecek kadar yakın mıyız, kardeşe kardeş miyiz?Karşıdaki yardımsever bir kardeşinin iyi niyetini istismar etmeye yeltenmeyecek hiç kimse! Herkes kendi nefsinin resmini çekecek. İhtiyaçla istekler arasında makul tampon bölge ıskalanmayacak. İhtiyaç dışı talepte bulunmanın en hafif ifadeyle nankörlük olduğu unutulmayacak!Yardıma muhtaç kimse bulunamadığı için zekâtın devlet kasasına kaldığı refah ve huzur içinde ülkeler kurmuş bir büyük medeniyetin müntesipleriyiz biz.Zarif, bol paralı düşlerin sarmaşık gibi sarıldığı yüksek kat yuvalardan paylaşmanın dingin serinliğini ruha üfleyen, merhamet yağmurları yağmalı durmaksızın bu Ramazan da. Damla damla çoğalan her yardım korunaksız hanelerin boş, kuru kilerlerinde bir vaha gibi gözlere fer getirmeli, dillere dua...On bir Ayın Sultanı’na bizi selâmetle kavuşturan Rabb’imize hamd olsun, bir ayda bize esasen on bir ay boyunca da nasıl yaşamamız gerektiğini düşündüren ayırıcı bir akıl bahşettiği için.Fırsat bugüne mahsustur. Bugün ne dündür ne yarın, bugünden sonra bir dün yok, belki de bir yarınımız artık yok..!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.