Özlenen Rehber Dergisi

66.Sayı

Suffe ve Suffe Ashabı

Mehmet Ali KAPAR Özlenen Rehber Dergisi 66. Sayı
ASR-I SAÂDET DÖNEMİNDE İLMÎ ÇALIŞMALAR,
SUFFE VE SUFFE ASHABI

İslâm öncesi Arabistan’da basit bir şekilde de olsa ilmî faaliyetler vardı. Bu faaliyetler sosyal münasebetler dâhilinde; Arap gençlerinin birbirleriyle olan ilişkileri ve kabile büyüklerinin tecrübelerinden yararlanma şeklinde oluyordu. Tıp, şiir, edebiyat, kehanet gibi ilimler bunların arasında en meşhurları idi. Fakat bu ilimler sistemli çalışmaların ürünü olmayıp dünya çapında ses getiren bilimsel faaliyetler olmamıştır.

Müslümanlar daha İslâm’ın ilk yıllarından itibaren ilmî faaliyetlere tüm imkânlarını seferber etmeye başladılar. Başlangıçta bu imkânlar daha ziyade dinî alanlarda kullanılıyordu. Bu bilgilerin bir kısmı günlük, bir kısmı haftalık, bir kısmı aylık ve senelik ibadetler için gerekli idi. Bu bilgiler olmadan doğru dürüst ibadetler yapılamazdı. Bununla beraber belirtelim ki ibadetler için sadece ibadetler ile ilgili bilgiler değil, fen ve teknoloji ile ilgili bilgilerde gerekli idi. Zira namaz kılmak ve oruç tutmak isteyen bir müslüman gökyüzünü incelemek, ay ve güneşin hareketlerini takip etmek, zekât vermek için astronomi, matematik gibi ilimleri öğrenmek zorundaydı.

Zaten Kur’ân-ı Kerîm de müslümanlara nebatat (bitki), hayvanat, tarih, coğrafya ve astronomi gibi alanlarda bilgiler vermiş ve bu konularda çevrelerine bakmayı emretmiştir. Bu teşvik Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından da yapılmıştır. Şüphesiz Efendimiz (s.a.v.)’in öğretmek istediği şey İslâm’dı ve buna bağlı olarak da Allah’a kulluktu. Ayrıca İslâm, hayatın tüm safhalarına uygulandığından Hz. Peygamber (s.a.v.) ilmi, sadece ruhî ve manevî ilimlerle sınırlandırmamış insanları dünyevî ilimlere de yönlendirmiştir.

Efendimiz (s.a.v.) bi’setin başından itibaren, vahiy yoluyla gelen âyetlerin yazılı bir şekilde saklanmasına büyük bir önem veriyor ve bunları kopyalar halinde çoğaltılıp dağıtılmasını teşvik ediyordu. (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, s.767) Rasûlullah (s.a.v.) bi’setinin dördüncü senesinden itibaren kendi evini terk etmiş, Beni Mahzum kabilesinden olan Erkam b. el-Erkam’ın evine yerleşmiş, burada kendisini dinleyenlere inanç ve sabır eğitimi vermiştir. Ayrıca hicretten önce Mus’ab b. Umeyr’i de Medine’ye göndermiş ve oradaki Müslümanların İslâmî eğitim almalarını sağlamıştır.
Rasûlullah (s.a.v), Bedir savaşında harp esiri olarak ele geçen esirlerden her birisi için 4000 dirhem fidye-i necat (kurtuluş fidyesi) takdir etmişken bunlardan okuma yazma bilenlerin her biri, Medineli on müslüman çocuğa okuma yazma öğretmek şartıyla hürriyetlerine kavuşabilmişlerdir. Zeyd b. Sabit de bu çocuklardan birisidir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) döneminde mescit en önemli eğitim ve öğretim merkezi idi. Bu yüzden hicretin hemen akabinde Medine’de bir mescit inşa ettirdi (Mescid-i Nebevî). Bu mescit üç bölüm halinde inşa edilmiştir. 1. bölüm; namaz kılınması için geniş bir boşluk, 2. bölüm; Suffe yahut Zulla (üstü örtülü yer, gölgelik) ve 3. bölüm; Rasûlullah (s.a.v.) ‘in zevcelerine tahsis edilmiş olan birkaç oda idi.

Bunlardan Suffe bölümü ilk İslâm üniversitesidir. Rasûlullah (s.a.v.) burada bizzat ders vermiştir. Ayrıca okuma-yazma konusunda diğer öğretmenler de Efendimiz’e yardımcı olmuşlardır. Bunlar arasında Ubade b. Samit, Kurân’ı okuma ve yazma, ayrıca Abdullah b. Sa’id b. As, Musab bin Umeyr ve Ebu Ubeyde b. Cerrah da burada öğretmenlik yapmışlardır.

Suffe bölümü Medine’de yatıp kalkacak bir evi bulunmayanlar için geceleri bir yurt ve yatakhane olarak da kullanılmaktaydı. Bir keresinde 80 kadar Temim Kabilesi’ne mensup yabancı burada kalmıştır. Bazı dönemlerde Suffe’de kalan talebe sayısı 400’e kadar yükselmiştir. Suffe’de kalan bu öğrenciler su taşıma, odun kesme v.b. işler yaparak hayatlarını bizzat kazanırlardı. Medineli müslümanlar da onlara yardımcı olmak için hurma dallarını getirerek suffeye asar, yenip tüketilmesini sağlarlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sağlığında bu işle Muaz b. Cebel ilgilenmiştir. Burada öğrenim görenlerin ve misafirlerin yiyecek ve içeceklerini de cömertliği ile tanınmış olan Sad b. Ubade (r.a.) temin etmekteydi. (Tezhib’ut-Tehzib, III, s. 475, No: 883)

Rasûlullah (s.a.v.)’in bir gün eline biraz para geçmişti. Hz. Fatıma (r.anha) bu paradan bir kısmını ihtiyaçlarını görmek için isteyince Efendimiz (s.a.v.) ona şu cevabı vermiştir: “Suffe’deki insanların midelerini boş bırakarak sizin istediğiniz şeyleri yerine getiremem, bütün parayı onların istifadelerine tahsis edeceğim” buyurarak Suffe ehline ve eğitime ne kadar önem verdiğini göstermiştir.
Suffe’de yetişen seçkin talebeler, tebliğ edici öğretmenler olarak Arap Yarım Adası’nının dört bir köşesinde vazife görmek üzere yetiştiriliyorlardı. Ayrıca müslümanlar arasındaki ilk tasavvuf yolcuları da Suffe ehlinden çıkmışlardır. Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Ömer, müezzinler sultanı Bilal-i Habeşi, rahip Ebû Amir’in oğlu Henzele, Ebû Zerr, Suheyb-i Rumî, Selman-ı Farisî, Ebû Hüreyre, Irak fatihi Sad b. Ebî Vakkas (r.anhüm) gibi birçok sahabe efendilerimiz bunlara örnektir. (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, s. 770)

Mescid-i Nebevi’deki Suffe yetmeyince Rasûlullah (s.a.v.) buradaki yoğunluğu azaltmak için Medine’deki mahallelerde ilkokul yahut hazırlık okulu denilebilecek türde birçok okul açmıştır. Hicretin ikinci yılında Medine’de Mekremetü’n-Nevfel’in evinde Darü’l-Kurra adında Kur’ân-ı Kerim öğretimine tahsis edilmiş yeni bir okul açılmıştır. Aynı şekilde Medine’nin güney cihetinde Kûba mescidinde de bir okul açılmıştır ve Rasûlullah (s.a.v.) buraya sık sık gelir ve oradaki eğitimi bizzat kontrol ederdi. Ayrıca Medine merkezinde Rasûlullah (s.a.v.)’in mescidi dışında dokuz tane daha mescit vardı ve bunların her biri okul olarak da hizmet vermekteydi, hatta Efendimiz (s.a.v.) bazı zamanlarda Medine halkına kendilerine en yakın mescitte eğitim almalarını tavsiye etmiştir.

Rasûlullah (s.a.v.), kadınların eğitiminde de ayrı bir ihtimam göstermiştir. Buharî’de geçen bir rivayete göre Efendimiz (s.a.v.) haftanın bir gününü kadınlara tahsis etmiş ve bu günde sadece onlara hitap etmiş, suallerine cevaplar vermiştir. (Buharî, 3/45) Yine Efendimiz (s.a.v.), eşlerini eğitmiş ve onlar da eğitim ve öğretim işlerinde görev almışlardır. Örneğin Hafsa (r.anha) validemiz okuma yazma biliyorlardı. Hz. Âişe annemiz de derin bir fıkıh bilgisine sahipti, hatta ileriki dönemlerde en âlim sahabe efendilerimiz bile fıkhî konularda Annemizin görüşlerine müracaat ettikleri ve bilgisinden istifade ettikleri görülmüştür. Ayrıca Hz. Âişe annemiz şiir, tıp, Arap tarihi ve şecere (soy bilimi) ilminde de üstün bir bilgiye sahipti.

Rasûlullah (s.a.v.), sadece dinî ilimlerin öğrenilmesini emretmemiş aynı zamanda diğer ilimlerle de ilgilenilmesini tavsiye etmiştir. Bir Hadis-i Şerifte Efendimiz (s.a.v.): “ Her kim şu veya bu ilimleri (miras taksiminde kullanılan matematik, Kur’ân-ı Kerîm tilaveti v.s. ) elde etmek isterse filan veya falan kimsenin yanına uğrasın (mesela bu arada Zeyd b. Sabit zikredilirdi)” buyurmuştur.

Diğer taraftan o dönemde umumiyetle ana-babalar, gençlere ok atma, yüzme, aritmetik, tıp ve hıfzı sıhha’nın prensipleri, astronomi, ilmu’l-ensab, tilavet (esasları dâhilinde Kur’ân-ı Kerîm’in okunması ilmi ki bu ilim musikiyi de öğrenmeyi gerektirir) gibi ilimleri öğrenmelerini tavsiye etmişlerdir. (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, İlim). Efendimiz (s.a.v.) ihtiyaca binaen yabancı dil öğrenilmesini de emretmiştir. Meselâ; İbrani yazısının tercümesine ihtiyaç duyulunca Efendimiz (s.a.v.) emir vermiş ve Zeyd (r.a.) üç gün içinde bu dili öğrenmiştir. Yine Zeyd (r.a.) Yunanca, Farsça, Kıptice ve Habeş dillerini de bilmekteydi. (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, s.775, no: 1262)

Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) mescide girdi. İki ayrı insan kümesi gördü. Bunlardan bir kısmı nafile namaz kılıyor, diğer kısmı da ders çalışmakla (ilim tahsili ile) meşgul oluyordu. Efendimiz (s.a.v.) şöyle bir ikazda bulundu: ”Her iki küme de iyi bir işle meşguller, şu kadarı var ki Allah’tan bir şey talep edip dua edenlere o şeyi verip vermemek tamamen Allah’a ait bir şeydir. Hâlbuki diğer kümedekiler ilim toplayıp ediniyorlar ve böylece cehaleti savıp kovuyorlar. Bana gelince ben, Allah (c.c.) tarafından bir muallim olarak gönderildim” dedi ve ders çalışanların safına oturdu. (Abdü’l-berr ilm, s. 15) Yine Rasûlullah (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde; “Bir âlim, şeytana karşı (savaşta) bin zahidden daha çetindir.” buyurarak ilme vermiş olduğu önemi farklı bir şekilde ifade etmiştir. Başka bir hadisinde ise Efendimiz (s.a.s.) kendisinin bir eğitimci (muallim) olduğunu (İbni Mace, H.no: 229) bildirmektedir. Buna paralel olarak Efendimiz (s.a.v.) birçok çok hadis-i şeriflerinde ilim öğrenmeyi ve öğretmeyi teşvik etmiştir. Mesela, ”Âlim ile abid arasındaki fark, benimle en aşağı derecede olanınız (ednâkum) arasındaki fark gibidir,” farklı bir versiyonla; “Âlim ile abid arasındaki fark ay ile yıldızlar arasındaki fark gibidir” (Tirmizî, İlim 19) hadisleri bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.