Özlenen Rehber Dergisi

66.Sayı

Manevî Hasat Ayı 'Ramazan'

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 66. Sayı
Cenâb-ı Hak kamerî aylardan recep, şâban, ramazanı diğerlerinden üstün kılmış ve kullarına daha fazla feyz ve sevap kazanma imkânı koymuştur. Manevî hayatımız için son derece önem arz eden beş mübarek geceden dördü olan Regaib Kandili, Miraç Kandili, Berat Kandili, Kadir Gecesi, bu aylar içerisindedir. İçerisinde Kadir Gecesi’ni misafir eden ramazan ise bu kutsî aylardan en kıymetli olanıdır.

Ramazan kelime olarak “sonbahar yağmuru” ve “yanmak” manalarına gelmektedir. Nasıl ki sonbahar yağmurları etraftaki pislikleri ve tozları götürüp temizlerse, ramazan da günah kirlerini götürüp kalplerimizi temizler. Bu ay kendisinde oruç tutanların günahlarını ateşin odunu yaktığı gibi yakar. (Buharî, Savm, 6) Ramazan, içinde Kur’an’ın inmeye başladığı; mü’minlerin, oruç, teravih, fitre ve zekâtı ile kulluk adına gayretlerinin arttığı bir aydır. Ramazan istifade edebilenler için fırsatlar ayı ve manevî hasat mevsimidir.
Ramazan; kalplerin heyecanla çarptığı, ibadetin, zikrin, şükrün, sabrın, sevinçlerin, paylaşmanın ve daha nice güzelliklerin zirveye çıktığı, Rahman ve Rahim olan Rabbimizin mü’min kullarına nice ihsan ve ikramda bulunduğu bir aydır.

Ramazan, Peygamber Efendimiz’e Risâlet Görevinin Verildiği Aydır

Allah’u Teâlâ tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilen (el-Enbiyâ, 21/107), yaratılmışların en faziletlisi, Allah’ın en sevgili kulu, son peygamber (el-Ahzâb, 33/40), Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize peygamberlik görevi bu ayda verilmiştir. (el-Bakara, 2/185; ed-Duhan, 44/22; el-Kadr, 97/1) Peygamber Efendimiz Mekke yakınlarındaki Hira mağarasında iken ‘oku’ (el-Alak, 96/1) emri ile başlayan ilk Kur’an ayetlerini Efendimiz’e (s.a.v.) tebliğ eden Cebrail (a.s.) daha sonra ona “Sen Allah’ın Rasûlü’sün (Peygamberisin) ben de Cebrail’im” diye hitap ederek onun insanlığın kurtuluşu için peygamber olarak görevlendirildiğini bildirdi. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin bu kutsal göreve başlaması ile karanlıklar içinde bocalayan insanlık için nurlu bir ufuk açıldı. Onun kalplere yerleştirdiği iman ışığı sayesinde cehaletin yerini ilim, zulmün yerini hak ve adalet, kin ve düşmanlığın yerini kardeşlik sevgisi aldı.

Ramazan Kur’an’ın Nazil Olduğu Aydır

İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa kavuşturup (el-Hadîd, 57/9) en doğru yola ileten (el-İsrâ, 17/9) onların hidayet bulmaları ve her iki cihanda da mutlu ve mesut olmaları için Âlemlerin Rabbi tarafından gönderilen Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim, bu ayda yeryüzüne inmeye başlamış ve böylece insanlık için yepyeni ve mutlu bir dönemin temelleri atılmıştır. Bu gerçek, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle bildirilmiştir: “Ramazan ki onda Kur’an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.” (el-Bakara, 2/185) Kur’ân-ı Kerim ramazan ayında inmeye başladığı için bu ay, bir anlamda Kur’an ayıdır. Kur’ân-ı Kerim’i Peygamberimize getiren Cebrail (a.s.), her yıl ramazan ayında Peygamberimize gelir ve o güne kadar nazil olan Kur’an ayetlerini karşılıklı olarak birbirlerine okurlardı. Peygamberimizin bu dünyadan göçtüğü yılın ramazanında bu durum, son olarak ve iki defa gerçekleşmiştir.

Kur’an okumak ve okunan Kur’an’ı dinlemek sevabı çok olan bir ibadettir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “Kim Allah’ın kitabı Kur’an’dan bir harf okursa onun için bir sevap vardır. Her sevabın karşılığı da on kat verilecektir.” (Tirmizî, Fedailu’l-Kur’an,16) buyurarak Kur’an okuyanlara verilecek mükâfatı bildirmiş, ayrıca Kur’ân-ı Kerim’in okuyucularına şefaat edeceği yine Peygamberimiz tarafından şu şekilde haber verilmiştir. “Kıyamet günü oruç ve Kur’an, kula şefaatçi olurlar. Oruç: ‘Ya Rabbi, ben onu gündüzleri yemekten ve zevklerinden alıkoydum; şimdi beni ona şefaatçi kıl, der.’ Kur’an da: ‘Ya Rabbi, ben onu gece uykusundan alıkoydum; şimdi beni ona şefaatçi kıl, der.’ Her ikisi de şefaat ederler.” (et-Terğib ve’t-Terhib, c.2, s. 84)

Kur’ân-ı Kerim, insanlığın kurtuluşu için gönderilen son ilâhî mesajdır. Kur’an’la meşgul olmak, onu okumak ibadettir; ancak burada şu hakikati de ifade etmek gerekir ki Kur’an-ı Kerim’i sadece okumakla yetinilmemelidir. Müslümanın asıl görevi, Kur’an’ı okuyup manasını anlamaya çalışması ve onun gösterdiği nurlu yoldan yürümeye gayret etmesidir. Kur’ân-ı Kerim bu manada kendi gönderilişindeki hikmeti, şu şekilde ifade ediyor: “Sana bu mübarek kitabı (Kur’an’ı) ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sâd, 38/29)

Kuran insanlık için tek çıkar yol ve yegâne kurtuluştur. O İki cihanın mamur ve mesrur edilebileceğinin yollarını gösteren bir hayat nizamı ve insanlığa gerçek saadetin reçetesini sunan mucizevî kelâmdır. İşte bunun içindir ki inanan insan, Kur’an’ı anlama ve tatbik etme noktasındaki gayret ve çabasını ramazanda daha fazla sergilemeli, Hakk’ın emirlerini yerine getirmede biraz daha azimli ve çalışkan olmalıdır. Kur’an’ın indirildiği ayda Kur’an’a daha fazla önem vermek O’na daha çok zaman ayırmak ramazanın güzel değerlendirilmesi açısından da son derece önem arz eden bir durumdur.

Ramazan Oruç Ayıdır

İslâm’ın beş şartından biri olan, insanı nefsinin aşırı arzularından ve maddî ihtiraslarından kurtarıp yücelten ve âdeta melekleştiren oruç ibadeti, bu aya tahsis edilmiştir. Oruç; en kabul gören tanımıyla; niyet ederek, tan yerinin ağarmaya başlamasından (imsak vaktinden) itibaren güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle yerine getirilen bir ibadettir. Hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Hicretten bir buçuk yıl sonra şâbanın onuncu günü farz kılındığını söyleyenler de vardır. (Bkz. DİB İlmihal I/ 382) Orucun müslümanlara farz olduğu “Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız.” (el-Bakara, 2/183) âyetiyle bildirilmiş, ayrıca aynı sûrenin 185. âyetinde de “Sizden kim bu aya (ramazana) erişirse oruç tutsun” buyrularak oruç ibadetinin bu ayda yerine getirilmesi emredilmiştir. Peygamber Efendimiz de, İslâm’ın beş esasından birinin ramazan ayında oruç tutmak olduğunu bildirmiştir. (Buharî, İman 34-40, İlim 25; Müslim, İman 8)

Oruç Efendimizin lisanıyla gizli şirk diye adlandırılan riyanın en az karışabileceği ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadettir. Bu hususu Efendimiz (s.a.v.) kutsî hadis-i şeriflerinde, Allah’ın (c.c.) “Oruç benim içindir O’nun karşılığını ben vereceğim” (Buhari, Savm, 2-9; Müslim, Siyam, 30) buyurduğunu haber vermiştir. Bu bakımdan Oruç tutmanın sevabı son derece fazladır. Oruç tutanlar hakkında Cenâb-ı Hak, sâimlerin cennete Reyyân denilen özel bir kapıdan girecekleri müjdesini yine Peygamber (s.a.v.) Efendimizin diliyle haber vermiştir. (Buharî, Savm, 4)

Oruç bireye; nefsin istek ve arzularına bilinçli ve istekli bir şekilde uymama yönüyle irade eğitimi, imsak-iftar arası normalde kendisi için helal olan yiyecek ve içecekleri kendisine geçici bir süreyle de olsa haram kılması cihetiyle de sabır eğitimi vermektedir. Efendimiz (s.a.v.) bu noktada “Oruç sabrın yarısıdır.” (Tirmizî Deavat 80) buyurmuştur. Bütün bu ifade edilenlerin yanında orucun sağlık açısından da pek çok faydasının bulunduğu bugün modern bilimlerce ifade edilmektedir. Ramazan orucu ilk etapta bakıldığında bir yıl boyunca devamlı surette çalışan vücut makinesinin dinlenmeye ve bakıma alınmasıdır. Özellikle mide ve sindirim sistemi için iyi bir moladır. Ramazan orucu sağlıklı olmanın ve sıhhate kavuşmanın en kestirme yoludur. Çünkü Muhbir-i Sadık (s.a.v.) Efendimiz “Oruç tutun ki sıhhat bulaşınız.” buyuruyor. (et-Terhip ve’t-Tergip, 2/83; Camiu’s-Sağîr, H. no: 5060)

Oruçlunun derin bir huzur ve manevî zevk duyduğu sahur ve iftar sofraları da bu aya ayrı bir anlam kazandıran özelliklerdir. İşte böyle özellikler ve manevî güzelliklerle dolu mübarek ramazan, mü’minler için manevî değeri çok büyük bir rahmet mevsimidir.

Ramazan Terâvih Ayıdır

Ramazan gecelerinde mü’minlerin büyük bir coşku ile kıldığı teravih namazı da bu aya mahsus bir ibadettir. İnsanların cemaate devam etmeleri, aralarında sevgi ve muhabbet ortamının oluşmasına vesile olmakta ve birliktelik ruhunu canlandırıp Allah’a topluca ibadet etmenin lezzetine erdirmektedir.

Bu ayı, Yüce Rabbimize ibadet ederek ve insanlara iyilik yaparak değerlendirdiğimiz takdirde kazancımız büyük olacak ve ebedî saadetin kapıları bize açılacaktır. (Buharî, Savm, 6)

Ramazan, İçerisinde Kadir Gecesi’ni Bulunduran Aydır

Bin aydan (83 sene, 4 ay) daha hayırlı olduğu Kur’an-ı Kerim’de (el-Kadr, 97/3) açıkça bildirilen bu gece bizim için Allah’ın büyük bir lutfu ve ihsanıdır. Peygamberimiz, ramazanın son on gününde, her zamankinden daha fazla ibadet eder, aile fertlerini de ibadet için uyandırırdı. Bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyurmuşlardır: “Kim ki faziletine inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.” (Buharî, Bab’u Fadl-Leyleti’l-Kadr, 3)

Cebrail (a.s.)’in diğer meleklerle bu gece yeryüzüne inerek Allah’a ibadet eden kulları selâmlamaları ve bu gecenin tan yeri ağarana kadar selâm ve esenlik olması da ilâhî rahmetin çok güzel bir tecellisidir.

Kur’an’ın Kadir Gecesi’nde inzal olmaya başlaması münasebetiyle bu gecede Kur’an olmak son derece anlamlıdır. Hiç şüphesiz Kur’an, dünyada yol gösterici rehber, ahirette ise şefaatçi olarak karşımıza çıkar. Peygamberimiz Kur’an’ın bu özelliğini şu sözleri ile bildirmiştir. “Kur’an okuyunuz, zira O, kıyamet gününde sahibine (okuyana) şefaatçi olarak gelir.” (Müslim, Müsâfirin 252)

Bu geceyi, namaz kılmak, Kur’an okumak, zikir, tesbih ve dua etmek, tevbe ve istiğfarda bulunmak suretiyle ihya etmeye çalışmalı ve gafletten uzak olarak Hak ile beraber olma gayretinde bulunmalıyız. Bu gecede yapılabilecek dua hususunda Peygamberimizin güzide zevcesi Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz Peygamberimize: “Ey Allah’ın Rasûlü! Kadir Gecesi’ne rastlarsam nasıl dua edeyim” diye sorar. Efendimiz (s.a.v.) de: “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet” diye dua et” buyurur. (Tirmizî, Kitabü’d- Deavât 85)

Ramazan Rahmet, Mağfiret ve İhsan Ayıdır

Efendimiz (s.a.v.) ramazan-ı şerif için: “Evveli rahmet, ortası mağfiret, (günahların bağışlanması) sonu da cehennemden kurtuluş” (Mirkâtü’l-Mefâtih, 2/492) müjdesini vermektedir. Allah’u Teâlâ kuluna karşı son derece şefkatli ve merhametlidir, hele de bu rahmet tecellîleri ramazanda daha da ziyadeleşmektedir. İşte bu rahmet vesilesiyledir ki gönüller yumuşamakta, yürekler iyilik ve paylaşma ahlâkına yükselmektedir. Böylece samimi mü’minler, verdikleri zekât, sadaka ve fitreleriyle ihtiyaç sahiplerine yardım etmenin, yetim ve öksüzleri sevindirmenin lezzetini yaşarlar. İhsan ve ikram duygusu, kalp safasına kavuşmuş bahtiyarların gönüllerini çevreleyip kuşatır. İftar sofraları fakir ve muhtaçlarla şenlenip Hakk’ın nazarını celb edecek hale bürünür. Çünkü “Oruçlu için birisi iftar vakti diğeri de Rabbiyle karşılaşacağı an olmak üzere iki sevinç vardır.” (Buharî, Savm 9)

İhtiyaç sahiplerini gözetmek, onları kollamak sıkıntıda ve darda olanların imdadına koşmak, övülen ve karşılığında sonsuz ecir ve mükâfatın olacağı vaat edilen güzel davranışlardandır. (Tirmizî, Kıyamet 42, (2485); Buharî, Zekât 8; Müslim, Zekât 63, (1014); Muvatta, Sadakat 1, (2, 995); Tirmizî, Zekât 28, (661); Nesâî, Zekât 48, (5, 57); İbnu Mâce, 28, (1842). Sahabe-i Kiram bir gün Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize: “Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v.) cevap olarak: “Ramazanda verilendir!” buyurdular. (Tirmizî, Zekât 28)

Ramazan Şeytanların Zincirlendiği Aydır

Şeytan büyüklük taslayıp hakkı inkâr ederek (el-Bakara, 2/34) Rabbinin buyruğuna isyan etmiş azgın ve sapıklığa düşmüş cinlerdendir. (el-Kehf, 18/50) Şeytan ilk insandan itibaren bütün insanlara kötülükleri, küfür ve günahı süsleyerek gösteren, inanan insanları hak yoldan uzaklaştırmak için elinden geleni yapan, hak ve hakikati örtmeye çalışandır. (en-Nahl, 16/63) O, kötülük ve hayasızlığı telkin eden (el-Bakara, 2/168-169) insanı olmayacak kuruntulara düşüren (en-Nisâ, 4/120) ve insan için apaçık düşman olandır. (Fâtır, 16/6) İşte sonsuz kudret sahibi Allah’u Teâlâ kuluna olan rahmetinden bu mübarek ayda şeytanı hapsedip zincirlere vurdurur. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz bu hususta şöyle buyurur: “Ramazan gelince; cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar kösteklenir.” (Buharî, Savm, 7) Bu hadis-i şerif, ramazanda kendisini cennete götürecek iyi işler yapan mü’min için cennetin kapılarının açılmış, cehenneme götürecek kötülüklerden sakındığı için de cehennem kapılarının ona kapanmış olduğunu gösteren en belirgin haberdir. Zaten insan oruç sayesinde nefsine hâkim olup şeytana uymadığı için onu etkisiz hale getirmiş olur. Değilse bütün noksanlıklardan münezzeh olan Allah’u Teâlâ’nın kimsenin yemesini içmesini terk edip aç kalmasına ihtiyacı yoktur. (Buharî, Savm 8)

Ramazan Günahlara Keffâret Olan Aydır

İnsanoğlu dünya hayatına güzel işler yapmada yarışmak için gönderilmiş (el-Mülk, 67/2) asıl yaratılış gayesi ise kulluk olan bir varlıktır. (Ez-Zariyat, 51/56) Bütün bunların yanında, insanı Hakk’a kulluktan alıkoyacak nefis (Yûsuf, 12/53) ve şeytan (en-Nahl, 16/63) adında iki de düşmanı vardır. Bu düşmanlar insanı aldatmak ve hak çizgiden çıkarmak için her türlü yola başvurmaktadır. İşte insan bazen bilerek ve isteyerek bazen de istemeyerek bunların ağına düşüp günah çukuruna girebilir. Günaha giren mü’min, işlediği hatadan dolayı gönlünün derinliklerinde bir üzüntü ve keder duyar. Salih kullar bu günah kirinden kurtulmak için çabucak tevbe ederler ve Allah’ı zikrederler. Bir daha aynı hataya düşmemek için gayret ederler ve ayrıca ramazanı da günahların affı için ganimet bilirler. Zira Efendimiz (s.a.v.)’in şu hadis-i şerifleri onların umut ışıklarıdır: “Bir kimse inanarak ve mükâfatını umarak ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buharî, Savm, 7 )

Ramazan Günahlara Karşı Kalkandır

İmam-ı Gazalî orucu üç dereceye ayırır.

Birincisi; bedende iştah ve şehvetin tatmin yeri olan mide ve cinsel organı iştah ve şehvet duyduğu şeylerden uzak tutup mahrum etmekten ibaret olan ve adına ‘Avam orucu’ (sıradan insanların orucu) dediği oruçtur.

İkincisi; bu saydıklarımıza ilaveten gözü kulağı ve diğer bütün azaları günah olabilecek fiiliyattan korumayı içine alan ‘Havas orucu’ (seçkin insanların orucu) dur.

Üçüncüsü ise; tüm bunları yerine getirmekle birlikte kalbini düşük emellerden, dünya sevgisi ve düşüncesinden, kısacası masivalardan sıyırarak bütün varlığıyla Allah’a bağlayanların orucudur ki adına ‘Ehassü’l-havas’ (daha özel ve seçkin kişilerin orucu)dur, der.

Orucun bir diğer boyutu, insanlarla iyi geçinmeye yönelik telkin ve tavsiyeler içermesidir. Yukarıda izah edildiği gibi oruç, sadece iştah ve şehveti dizginlemek değildir. Oruç bunların yanında dili gıybet ve dedikodudan kötü ve çirkin sözlerden korumak ve uzak tutmaktır. Orucun bu özelliğiyle ilgili olarak Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Oruç bir kalkandır. Sakın cahillik edip de kem söz söylemeyin. Birisi size sataşacak veya dalaşacak olursa, ‘ben oruçluyum ben oruçluyum’ desin” (Buharî, Savm 9; Müslim, Siyam 30) buyurmaktadır. Bütün bunlar şu hakikatleri gözler önüne sermektedir ki namaz kıldığı halde çirkin işleri yapmaya devam eden, oruç tuttuğu halde fenalıklardan uzak durup sakınmayan kimse; boş havuzda aşkın yüzme isteğiyle kulaç atıp çırpınan insana benzer. Halbuki o ne yüzmekte ne de suyun serinliğini hissetmektedir. Üstelik kulaç atma ve çırpınma esnasında sergilediği çaba ve kaybettiği güç de kendisinin yanına kâr kalmaktadır.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz ki bu günlerde sıkıntılar belki peş peşe geliyor üzerimize. Yahut masivalar etrafımızı kuşatmış ve bu kuşatma arasında boğazımız sıkılıyor, nefesimiz daralıyor ya da kalbimiz ıstırap içinde. İşte bu rahmet ayı tam da sıkıntıları kullukla, itaatle, sevgi ve güzellikle savma günleri olmalı bizim için. Buruk olan kalplerimizle Hakk’ın huzuruna durma ve “Ya Rabbi...” deme zamanları olmalı. Gönlümüze, ailemize, komşularımıza ve akrabalarımıza hissettirmeliyiz bu güzellik ve merhamet iklimini. Değiştirmeli bizi ve bizde var olanları, mübarek ramazan. Bu coşku takvim yapraklarında ve minare mahyalarında kalmamalı. Evlerimize misafir olarak değil ev sahibi olarak gelmeli ve bir ay sonra gidecek olan değil ebediyen bizimle kalacak olup bizi ihya eden, kini, nefreti, husumet ve düşmanlığı imha eden olmalı. Tıpkı Rasûl-i Kibriya Efendimiz (s.a.v.)’in sağlığında olduğu gibi.

Ya Rabbi, bizlere şu dünya hayatında hakiki ramazan lezzetleri yaşat ve bizi salihlerden eyle... İstikamet üzere yaşamak duasıyla...

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.