Özlenen Rehber Dergisi

66.Sayı

İstişare

Hüsamettin BOLAT Özlenen Rehber Dergisi 66. Sayı
İstişare; herhangi bir konuda doğruya ulaşmak veya yaklaşmak için bir başkasının görüşüne başvurmaktır. Müşavere, şivâr, meşvure, meşvere, meşûre, istişare, danışıp işaret ve görüş almak anlamına geldiği gibi, müşavere ve işaret; arı kovanından bal almak, rey vermek manalarına da kullanılır. Toplanıp meşveret eden cemaate de şûrâ denir. (Elmalılı, Hak Dini, İstanbul 1979, II, 1213)

İstişarenin lügat manası ile ıstılah manası arasında yakın bir bağ vardır. Çeşitli görüşlere başvurmak suretiyle doğruyu elde etme veya doğruya yaklaşma, çeşitli çiçeklerden gerekli malzemeyi alıp işledikten sonra ortaya çıkardığı balı kovandan almak gibidir.

İstişarenin Hikmeti

Kur’ân-ı Kerîm’de istişare ile ilgili olarak şöyle buyrulur: ’İş hususunda onlarla müşâvere et.’ (Âl-i İmrân, 3/159) Efendimiz (s.a.v.) de bu emre binaen önemli meselelerde sahabe ile istişarelerde bulunmuştur. Nitekim Bedir, Uhud, Hendek savaşlarında ve Hudeybiye antlaşması gibi kritik anlarda sahabesi ile istişarede bulunduğu bilinmektedir.

Müfessirlerden, Katade, Rebi’ b. Enes ve İbn-i İshak’a göre, Rasûlullah (s.a.v.)’in, sahabeleriyle istişare etmesinin emredilmesinin sebebi, sahabelerin gönlünün hoşnut edilmesi ve onların dine karşı bağlılıklarının kuvvetlendirilmek istenmesidir. Zira Rasûlullah (s.a.v.) savaş gibi tehlikeli işlerde ashabıyla istişare edince onlar, Rasûlullah (s.a.v.)’in, kendilerini dinlediğini ve onlarla yardımlaştığını hisseder, böylece huzur içinde onun kararına boyun eğmiş olurlardı. Aslında Allah Teâlâ, Efendimizi (s.a.v.) vahiy ile destekleyerek herhangi bir kimse ile istişare etmesine ihtiyaç bırakmamıştır.”

Dehhak ve Hasan Basri’ye göre; Allah Teâlâ’nın, Rasûlullah (s.a.v.)’e sahabeleriyle istişare etmesini emretmesinin sebebi, istişare etmenin faziletli bir iş olduğunu belirtmesi içindir.

Süfyan b. Uyeyne’ye göre de; Rasûlullah (s.a.v.)’den sonra gelen mü’minlerin de kendi aralarında istişareye başvurmalarının gerekliliğini öğretmek içindir. Zira Al¬lah Teâlâ vahiy ile Rasûlullah’a yol göstermiştir. Ondan sonra gelen mü’minler için böyle bir imkân olmadığından, Allah (c.c.) Rasûlullah (s.a.v.)’e istişare yaptırarak onlara doğruyu bulma yolunu göstermiştir. Ta ki mü’minler, birbirleriyle istişare edip hakka ulaşsınlar.
Taberi diyor ki: ’Allah Teâlâ’nın Rasûlullah (s.a.v.)’e mü’minlerle istişare etmesini emretmesinin sebebi, hem şeytanın vesvesesine kapılma tehlikesine maruz kalabilecek olan mü’minlerin gönüllerini hoşnut etmektir hem de mü’minlere, bir sı¬kıntı anında nasıl davranacaklarını öğretmektir. Böylece mü’minler, Rasûlullah (s.a.v.)’in hayatında olduğu gibi, ondan sonra da zor meselelerde aralarında istişare etsinler, heva ve heveslerine kapılmadan doğruyu bulsunlar. (Taberi Tefsiri, 2/391–393)

İstişârenin Müspet Tesirleri

İstişare, işlerin güzel neticelerle sonuçlanmasına; siyâsi, ictimâî, askeri vs. bütün alanlardaki problemlerin çözüme kavuşturulmasına büyük bir vesiledir. Kişi ne kadar akıllı, zeki ve tecrübeli olursa olsun, Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerîm’inde emir buyurduğu ve fâillerini övdüğü müşâvere esasına uygun hareket etmedikçe, kişinin, faydalı sonuçlara ulaşması ve problemlerini güzel bir şekilde çözüme kavuşturması oldukça zordur. Zira Efendimiz (s.a.v.) akıl ve zekâ yönüyle insanların en mükemmeli iken, Allah ona bile müşavereyi emretmiştir.

İstişare edenin ’asla pişman olmayacağını’ belirten (Heysemî, Nuruddin Mecmau’z-Zevaid, Beyrut, 1967, 2/280) Efendimize (s.a.v.) göre ’Bir millet istişare ettiği müddetçe zillete düşmez.’ (Zemahşeri, Keşşaf 1/332) Ayrıca istişarenin ictimâî hayata getireceği huzur ve saadeti ifade için de: ’Emirleriniz hayırlılarınızdan, zenginleriniz de cömertlerinizden olur ve işleriniz de aranızda istişare ile yürürse yerin üstü sizin için yerin altından daha hayırlıdır’ buyurmuştur. (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 16/127)

Rasûlullah (s.a.v.) İstişareye Muhtaç mıydı?

Hz. Peygamber (s.a.v.) taşıdığı Peygamberlik vasfının bir yönü icabı istişareye muhtaç değilse bile ümmete örnek olmak ve öğretmek maksadıyla istişare yapmakla muvazzaftır. Âlimler meselenin bu yönünü izah etmede müttefiktirler.

Hasan Basrî şöyle der: ’Cenâb-ı Hak: ‘İş hususunda onlarla istişare et’ buyurarak mahlûkatın en kâmiline meşvereti emretti. Bu emir, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ashabına olan ihtiyacı sebebiyle değildir. Bu emirle Cenâb-ı Hak, bize meşveretin fazilet ve ehemmiyetini öğretmek ve müslümanların meşvereti hayatlarında tatbik etmelerini sağlamak; kişinin, âlim bile olsa insanlarla istişarede bulunması gerektiğini öğretmek istemiştir. İstişare, idare edenle idare edilenler arasında karşılıklı sevgi, saygı, itimat ve güvenin en mühim sebeplerinden biridir. Fikri alınan kimse, onlara karşı içinden geçebilecek kuşku, endişe, suizan, korku gibi hislerden kalbini temizleyerek kendisine değer verilmiş olma düşüncesinin de birleşmesiyle samimi bir hürmet ve itaat duygusuyla bağlanacak, idare eden de bilmukabele ona karşı daha ziyade merhamet ve şefkatini ziyadeleştirecektir. Selef âlimlerimiz bu durumu ‘ülfetin ziyadeleşmesi’, ‘kalplerin hoş kılınması’ gibi tabirlerle ifade etmişlerdir. (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 16/128–130)

Herkes İstişareye Muhtaçtır

Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisinden sonra, ilmî durumu ve sosyal konumu ne olursa olsun, herkesin mutlaka istişare ile hareket etmesi gerektiğini ifade eden bir beyanını, Hz. Ali’nin bir sorusu üzerine ifade buyurmuşlardır. Hz. Ali, Peygamberimiz (s.a.v.)’e sorar: ’Ey Allah’ın Rasûlü! Hakkında Kur’ân’da ayet gelmemiş, sizin sünnetinizde de bir benzeri hükme bağlanmamış (hakkında emir veya yasak beyan edilmemiş) bir hâdise ortaya çıkarsa ne yapmamızı irşad buyurursunuz?’ Rasûlullah (s.a.v.)’in cevabı şudur: ’Onu (fukaha) ve mü’minlerden abid olanlar arasında istişare edin. Fakat asla hususi bir kimsenin re’yi ile hükme bağlamayın...’ buyurmuştur. (Kenzu’l-Ummâl, III/411; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, I/180)

Rasûlullah (s.a.v.)’in Müşavirleri

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in istişareye son derece ehemmiyet verdiğini belirttikten sonra, şahsî hayatındaki tatbikatı göstermek bakımından, fiilen istişarede bulunduğu bazı şahsiyetleri belirtmekte fayda var.

Hemen kaydedelim ki, bu hususta ilk akla gelen kimseler Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’dir. İbn-i Abbas, onları Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ’iki havarisi ve iki veziri’ olarak tavsif eder. (İbn Kesir, Tefsir, III/143)

Efendimizin (s.a.v.), devlet işlerinin yürütülmesinde bu iki zata ne kadar ehemmiyet verdiğini: ’Ebû Bekir ve Ömer benim nazarımda, bir baş için göz ve kulak mesabesindedir’ hadisinden anlayabiliriz. (Münavî, Feyzu’l-Kadir, I/189) Efendimiz (s.a.v.), kulak ve göz gibi kıymetli tuttuğu müşavirlerin görüşlerini ne kadar üstün tuttuğunu; ’Ebû Bekr ve Ömer istişare sırasında bir meselede ittifak edip birleştiler mi asla itiraz etmem’ sözüyle ifade eder. (Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, IX/53)

Bununla beraber, umumiyetle gerek Ensar ve gerekse Muhacirûn’un temsilcileri durumunda olan büyükler, onun sıkça müracaat edip istişare yaptığı kimseleri teşkil etmekteydi. Bu meyanda Hz. Ebû Bekir ve Ömer’den sonra bilhassa Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr, Hz. Useyd İbn Hudayr, Hz. Sa’d b. Muaz, Hz. Sa’d b. Ubade ve Hz. Muaz b. Cebel (r.anhüm) gibi sahabeler istişare ettiği kimseler arasında zikredilebilir (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 16/132–133)

Müşavirin Durumu

İstişare ederken göz önünde bulundurulması gereken en önemli noktalardan biri, kime veya kimlere danışılacağı konusudur. Bu husus, yapılacak olan bir işin hayırla neticelenmesine önemli derecede etki eder. Bu yüzden danışılacak olan kişinin, akıl ve tecrübe sahibi, dindar ve faziletli, samimi, sağlam fikirli, keskin görüşlü, insan psikolojisini iyi tahlil edebilme, doğruluk ve güvenirlilik gibi değerlere sahip olmasına dikkat edilmelidir.

Sünnette kimlerle istişare edilebileceği hususunda gerek kavlî ve gerekse fiilî hadisler ve örnekler mevcuttur. İstişare edilecek kimsenin vasıflarını maddeler halinde sayacak olursak:

I.Liyakat: Müsteşar, fikri alınacak kimse o hususta akıl, tecrübe ve bilgi yönleriyle liyakatli olmalıdır. Hadislerde; ’Akıllı olandan fikir alın ki, doğruyu bulasınız.’ (İbnu Hacer, el-Metalibu’l-Aliye III/17), ’İşini bilmen, akıllı kişiye danışıp sonra da ona uymandır’ (Kenzu’l-Ummal, III/110) buyrulmuştur.

II.Mûtemed Olmak: Fikrine başvurulacak kimsenin liyakatten başka mûtemed olması aranmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) mükerrer olarak: ’Müsteşar güvenilir olmalıdır’ buyurur (İbn Mace, Sünen, Edeb 37/3745–3746; Tirmizî, Zühd 39, Edeb 57)

III.Müslüman ve Dindar Olmak: Bazı hadisler, istişare edilecek kimsenin Müslüman ve mütedeyyin olmasını şart koşar: ’Kim bir işe girişmek ister de o hususta müslüman biri ile müşavere ederse Allah onu işlerin en doğrusunda muvaffak kılar.’ (Kenzu’l-Ummal, III/409)

IV.İlgili Olmak: Bu vasıf liyakat maddesinde mütalaa edilebilirse de ayrıca ele alınmasında fayda vardır. Aslında ilgi, liyakatten oldukça farklı bir husustur. Efendimizin (s.a.v.) bir kısım sünnetini, hatıra gelebilecek bazı sualleri böylece daha rahat açıklığa kavuşturabileceğiz. Nitekim Uhud savaşı esnasında ‘savaş şehrin içinde mi, yoksa dışında mı olmalı?’ diye müzakere yapılırken münafık Abdullah b. Übey’in fikrinin alınması bu mesele ile olan alâkası sebebiyledir. Zira o, üç yüz civarında bir grubun lideri durumunda idi. (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 16/135–136)

Kararın Alınması

İstişarenin mühim bir safhası, müzakere edilen mevzu üzerine değişik görüşler sunulduktan sonra kararın alınması safhasıdır. Herhangi bir konuda istişare etme ihtiyacı ortaya çıkarsa, şu iki metottan biri ile problem halledilir: Birincisi, birkaç kişiyle ayrı ayrı görüşülür, fikirleri alınır; fikirler hangi noktada daha çok birleşiyorsa, o uygulanır. İkincisi, birkaç kişi toplanıp görüşleri sorulduğu zaman her biri fikirlerini söyler, daha sonra bu kişiler birbirlerinin görüşlerini inceleyerek en uygun görüşte karar kılarlar ki bu görüşle de sağlıklı hareket etmek mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetinde bunun çeşitli şekillerde yapıldığı görülür:

I.Ekseriyetin Re’yi: Uhud harbi için yapılan istişarede karar böyle alınmıştır. Başta Hz. Peygamber (s.a.v.) olmak üzere yaşlılar düşmanın şehir içinde karşılanması fikrinde idiler. Ancak, çoğunluğu teşkil eden gençler bunu zillet olarak telakki ettiler ve erkekçe meydanda savaşmayı istediler ve de bu konuda ısrar ettiler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) de: ’Öyleyse siz bilirsiniz’ buyurarak gençlerin fikrini kabul etti. (Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, VI/107)

II.Görüşlerden birinin ihtiyarı: Bazı durumlarda Hz. Peygamber (s.a.v.) beyan edilen görüşlerden birini oylamaya başvurmadan, şahsen tercih etmiştir. Mesela, Bedir esirlerine yapılacak muamele hususu bu şekilde olmuştur. (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 16/141)

III.Kararı Tehir Etmek: Ortaya atılan görüşlerden hiçbirini kabul etmeksizin, durumun tavzihini zamana bırakma şekli de olmuştur. Namaz vaktini duyurmak için benimsenecek vasıta mevzuunda bu tarz uygulanmıştır. Sahabelerden bazısı çan çalmayı, bazısı ateş yakmayı, bazısı da boru öttürmeyi teklif ediyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) hiçbirini uygun bulmayarak kararı tehir etti. Ertesi gün Abdullah b. Zeyd’in rüyada ezberlemiş olduğu bugünkü ezan şekli benimsendi. (Müslim, Salat 1; İbn Mace, Ezan 1)

Toplumda kendilerini beğenen, başkalarının görüş ve düşüncelerine değer vermeyen kişiler, hiç kimseye, hiçbir konuda danışmazlar. Her işlerini kendi görüş ve düşünceleri doğrultusunda çözümlemeye çalışırlar. Bu şekilde davranma ise çoğu zaman yanlışlıklara sebep olur. Yapılan işlerden fayda yerine zarar elde edilir. Toplumların düştükleri hatalar, çok defa işi kendi başlarına yürütme sonucu olmaktadır. İşleri kendi başına yürütme hali ne kadar genişlerse hataların sayısı o nispette artar; ne kadar daralırsa hatalar da o nispette azalır. İşin özü istişare eden pişman olmaz.


SPOTLAR

Kur’ân-ı Kerîm’de istişare ile ilgili olarak şöyle buyrulur: ’İş hususunda onlarla müşâvere et.’ (Âl-i İmrân, 3/159) Efendimiz (s.a.v.) de bu emre binaen önemli meselelerde sahabe ile istişarelerde bulunmuştur. Nitekim Bedir, Uhud, Hendek savaşlarında ve Hudeybiye antlaşması gibi kritik anlarda sahabesi ile istişarede bulunduğu bilinmektedir.

Taberi diyor ki: ’Allah Teâlâ’nın Rasûlullah (s.a.v.)’e mü’minlerle istişare etmesini emretmesinin sebebi, hem şeytanın vesvesesine kapılma tehlikesine maruz kala¬bilecek olan mü’minlerin gönüllerini hoşnut etmektir hem de mü’minlere, bir sı¬kıntı anında nasıl davranacaklarını öğretmektir. Böylece mü’minler, Rasûlullah (s.a.v.)’in hayatında olduğu gibi, ondan sonra da zor meselelerde aralarında istişare etsin¬ler, heva ve heveslerine kapılmadan doğruyu bulsunlar. (Taberi Tefsiri, 2/391–393)

İstişare edenin ’asla pişman olmayacağını’ belirten (Heysemî, Nuruddin Mecmau’z-Zevaid, Beyrut, 1967, 2/280) Efendimize (s.a.v.) göre ’Bir millet istişare ettiği müddetçe zillete düşmez.’ (Zemahşeri, Keşşaf 1/332) Ayrıca istişarenin ictimâî hayata getireceği huzur ve saadeti ifade için de: ’Emirleriniz hayırlılarınızdan, zenginleriniz de cömertlerinizden olur ve işleriniz de aranızda istişare ile yürürse yerin üstü sizin için yerin altından daha hayırlıdır’ buyurmuştur. (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 16/127)

Hasan Basri şöyle der: Cenâb-ı Hak: ‘İş hususunda onlarla istişare et’ buyurarak mahlûkatın en kâmiline meşvereti emretti. Bu emir, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ashabına olan ihtiyacı sebebiyle değildir. Bu emirle Cenâb-ı Hak, bize meşveretin fazilet ve ehemmiyetini öğretmek ve Müslümanların meşvereti hayatlarında tatbik etmelerini sağlamak; kişinin, âlim bile olsa insanlarla istişarede bulunması gerektiğini öğretmek istemiştir.

Toplumda kendilerini beğenen, başkalarının görüş ve düşüncelerine değer vermeyen kişiler, hiç kimseye, hiçbir konuda danışmazlar. Her işlerini kendi görüş ve düşünceleri doğrultusunda çözümlemeye çalışırlar. Bu şekilde davranma ise çoğu zaman yanlışlıklara sebep olur.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.