Rabbânî Meclisler
Hz. Abdulkadir GEYLANÎ (K.S.)
HAKK DOSTLARI
Hakiki tevhid ve safa âlemine geçmek iki şekilde olur: Birincisi, mücahede, zor işlere katlanıp riyazet yolunu tutmak, nefse ağır gelen birçok güç ibadetlere katlanmaktır ki, bu, sâlih kul¬lar arasında maruf ve meşhur bir yoldur.
İkincisine gelince; o ilâhî bir vergi olarak gelir. Bu, nadir olan bir vakıadır. Hak Teâlâ istediği kulun kalbine sevgisini ve marifetini verir. Ehlini alır, sanatını bıraktırır ve o kulunda, kuvvetini, kudre¬tini gösterir. Bir zamanlar yol kesip eşkıya olan Zât’ı, az zaman sonra bir mabede müdavim kılabilir. Yakınlık kapısını o kula açar, bulun¬duğu yaramaz hâllerden onu beri eder. Önce, dünyanın tümü eline girse doyması kabil olmayan bu zat Hakk’ın bir tecellisi sayesinde azla yetinmeye başlar.
Hak, bu kuluna anlayış, hikmet, izzet ihsan eder. Gördüğü her şeyden ibret, işittiği her şeyden öğüt alır. Yaptığı işler, yalnız Hak yakınlığına ileten olur. Bu hâli benliğinde bulduktan sonra hidayet yolunu gösterir, kullara yardım eder. Bu sebeple bir an bile ondan ayrıldığı olmaz. Hak, onu bütün kötülükten korur. Nasıl ki, Hz. Yu¬suf hakkında: “Biz ondan, böylece kötülükleri beri aldık; çünkü o, bizim hâlis kullarımızdandı.” (Yûsuf, 12/24) buyrulur.
İşte bunun gibi o kuldan da bütün kötülükler alınır. Ve bütün işlerinde başarı verilir.
İlâhî sevgiye eren ve O’na arif olan kimseden herkes öğüt alır. Her şeyden ve her ilim dalından o zat herkese bilgi dağıtır. O zat, öğüdü ve verdiği bilgileri bazen sözle, bazen hareketleriyle yapar. Bazen de manevi bir himmetle yapar. Kullar onun verdiği öğüdün yönünü bazen tayin edebilir, bazen de tayin edemez. (İlâhî Armağan, Terc. Abdulkadir Akçiçek, 62. Meclis.)
***
Bir kalp, Kitap ve Sünnet üzere amel ederse, Hak yakınlığını bu¬lur. O yakınlıktan ilim hâsıl olur, o ilmi bulduktan sonra lehine ve aleyhine olan cümle şeyleri bilir. Hakk’a ait olanla batılı sezer. Rah¬mânî ve şeytanî işlere aklı erer. Aziz ve Celil olan Mevlâ’yâ yakınlı¬ğını âdeta görür ve Hak ona ebedi bir yakınlık duygusu verir.
O kalp, artık ferah hâlini Rahman’da bulur. Artık büyük sulta¬nın satın alman malı olur ve halk arasından ayrılır. (İlâhî Armağan, Terc. Abdulkadir Akçiçek, 62. Meclis.)
***
Sâlih ve ittikâ sahiplerinin edebi böyledir. O ittikâ sahipleri Allah’a karşı hatalı olmaktan çekinirler. Halkla iyi geçim yoluna gi¬derler. Halk arasında konuşurlarsa ancak onların aklına göre söz ederler; kalp istidatlarına göre konuşurlar. Daima iyi huylu olurlar. Ahlâk örneklerini Kitap ve Sünnet’ten alırlar. Kitap’ta -Kur’ân’da- ve Sünnet’te ne varsa onu konuşurlar. Sözleri kabul edildiği zaman, Allah’a şükür yolunu tutarlar. Şayet sözleri dinlenmez olursa, oradan kaçarlar. Söz dinlemeyen kişiler onlar için dost olamaz. Onlar, kullar arasında, Allah’ın emrini yerine getirmek için dolaşırlar; yasak işle¬ri yaptırmamak için halk içine girerler. (İlâhî Armağan, Terc. Abdulkadir Akçiçek, 45. Meclis.)
***
Doğru kimse, ilâhî nurla bakar. Baş gözündeki görme duygusu güneş ışığı ve ay aydınlığı onun için önem taşımaz. Güneş ışığı, ay aydınlığı ve gözündeki görme duygusu olmasa da görür. Bu nur, bir nevi umumî sayılır. Bir de özel nur vardır ki, onu ancak Hak, seçtiği kimselere verir. Bu nuru almak için hükümlere uymak, onlara tam iman sahibi olmak Kitab’a -Kur’ân’a-, Sünnet’e -Peygamberin âdet¬lerine- göre amel etmek gerekir. Hem kim ki, Kitap ve Sünnet’e göre amel etti. Allah Teâlâ ilmin nurunu ona verdi. (İlâhî Armağan, Terc. Abdulkadir Akçiçek, 61. Meclis.)
***
Peygamber’e (s.a.v) uyan, zırhını giyer, bütün güzelliğini alır. Gümüş bileziğini koluna takar. Kılıcını da alır. Bir yandan sertlik, bir yandan da mülâyemet duygusu besler. Her çeşit güzelliğini Pey¬gamber’in (s.a.v) âdetinden alır. Onun güzel huyları ile bezenir. Bun¬ları yapmakla ruhunda şenlik duyar. Bu hâlleri ruhunda bulan, Pey¬gamber’in tam ümmetinden olur. Onun vekili olur. Hak kapısına da¬vet eder. Zaman gelir, ölürse yerine başkası gelir. Bu cins ümmet çok azdır. Binde bir çıkar. Kulları Hakk’a çağırmak ve onların cefa¬sına tahammül etmek kolay değildir. Bu kolay olmayanı, o büyük¬ler yapar. Kullardan gelen her çeşit ezâ ve cefaya dayanırlar. On¬lar, münafıkları yola getirmek için dıştan yüzlerine gülerler. Fâsık kişiler onlara güler, oyun eder, kandırır.
Kullar onlara ne yaparsa yapsın, tahammül ederler. Bütün ga¬yeleri onları Hak kapısına götürmekten ibarettir. (İlâhî Armağan, Terc. Abdulkadir Akçiçek, 23. Meclis.)
Rabbani ,meclisleri
Özlenen Rehber Dergisi 57. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.