Özlenen Rehber Dergisi

96.Sayı

Mektubat-ı Rabbânî'de Ehl-i Sünnet'e Göre Hz. Ali Efendimiz

Isimsiz Özlenen Rehber Dergisi 96. Sayı
Ey kurtuluşu arayan kimse! Ehl-i sünnetin alâmetlerinden biri Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’i üstün görmek ve Hateneyn’i (Hz. Osman ve Hz. Ali) sevmektir. Allah Teâlâ hepsinden razı olsun. Bu iki hasletin birleşmesi ehl-i sünnet ve’1-cemaatın özelliklerindendir. İmam-ı Şafii (rh.a.) ve diğer büyük imamların naklettiği gibi Şeyhayn’in üstünlüğü sahabe ve tabiinin icmasıyla sabittir.
Nitekim Şeyh Ebu’l-Hasan el-Eş’ari, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in ümmetin diğer fertlerinden üstün olduğu hususunun kesin olduğunu söylemiştir. İmam-ı Zehebî’nin naklettiğine göre, halifeliği döneminde Hz. Ali’nin, kürsüden büyük bir kalabalığa karşı ’Ebû Bekir ve Ömer bu ümmetin en üstün kimseleridir’ dediğine dair tevatür derecesine varan rivayetler vardır.
İmam-ı Buharî Hz. Ali’den şu sözü nakletmektedir: ’Peygamberimizden sonra insanların en hayırlısı Ebû Bekir, sonra Ömer, sonra da bir başka kişidir.’ Hz. Ali bu sözü söylediğinde oğlu Muhammed ibni’l-Hanefiyye ’Sonra sensin değil mi?’ diye sorduğunda Hz. Ali: ’Ben sadece Müslümanlardan biriyim.’ demiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Şeyhayn’in üstünlüğüyle alâkalı haberlerde yer alan güvenilir râvilerin sayısı tevatür derecesine varmıştır. Bu sebeple bu hususu inkâra kalkışmak cehalet veya taassuptan başka bir şeyle açıklanamaz.
Nitekim Şia’nın ileri gelenlerinden biri olan Abdurrezzak bu rivayetleri inkâr edemeyince Şeyhayn’in üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu konuda Abdurrezzak şöyle der: ’Madem Hz. Ali Şeyhayn’i kendisinden üstün görmüştür, o halde ben de Şeyhayn’i ondan üstün görüyorum. Eğer Hz. Ali onları kendisinden üstün görmeseydi ben de onları Hz. Ali’den üstün görmeyecektim. Bir yandan Hz. Ali’yi sevdiğimi iddia edip diğer yandan ona muhalefet etmem büyük bir vebaldir.’
Hateneyn döneminde fitneler zuhur edip devlet işlerinde aksaklık baş gösterince insanların gönüllerinde bir bulanıklık meydana geldi ve toplumda düşmanlık rüzgârları esmeye başladı. Bunun üzerine Hateneyn’e sevgi beslemek de ehl-i sünnet esaslarından sayılarak cahil kimselerin sahabe hakkında kötü düşünmesi ve Hz. Peygamber’in vekilleri olan bu kimselere karşı içten içe bir kin beslemesinin önüne geçilmek istendi.
Hz. Ali’ye sevgi beslemek de ehl-i sünnet olmanın şartlarındandır. Ona sevgi beslemeyen ehl-i sünnetten olamaz ve Haricî adını alır. Hz. Ali’ye sevgi besleme konusunda ifrat tarafını seçip bu konuda haddi aşarak Peygamberimiz’in ashabına dil uzatan ve sahabe, tabiin ve selef-i sâlihînin yolundan ayrılan kimse de Râfizî ismini alır.
Ehl-i sünnet bu konuda Rafizî ve Haricî çevrelerin takip ettiği ifrat ve tefrit arasından orta yolu takip etmiştir. Kuşkusuz hak orta yoldadır. İfrat ve tefrit yerilmiştir. Nitekim Ahmed bin Hanbel Hz. Ali’den yaptığı bir nakilde Peygamber Efendimizin onun hakkında şöyle dediğini rivayet eder: ’Sende İsa’ya benzerlik görüyorum. Yahudiler ona o derece düşmanlık beslemiştir ki annesine iftirada bulunmuşlardır. Hıristiyanlar ona o derece sevgi beslemiştir ki onu hak etmediği bir yere koymuştur.’ Yani onun Allah’ın oğlu olduğunu iddia etmişlerdir. Hz. Ali’nin kendisi de şöyle der: ’İki fırka benim hakkımda fitneye düşmüştür. Bunlar bana besledikleri sevgide aşırıya giderek beni hak etmediğim makamda görenler ve bana düşmanlık besleyerek düşmanlık iftirasında bulunanlardır.’ Yukarıda geçen hadis-i şerifte Haricîlerin hali Yahudilerin haline, Râfizîlerin hali de Hıristiyanların haline benzetilmiştir. Bu iki fırka da hakkı temsil eden orta yoldan ayrılarak ifrat ve tefrite sapmıştır. Ehl-i sünneti, Hz. Ali’yi sevmemekle suçlayan ve Hz. Ali’yi sevenlerin sadece Râfizîler olduğunu iddia edenler ne kadar cahil, ne kadar bağnaz kimselerdir! Hz. Ali’ye sadece sevgi beslemek Râfizîlik değildir; bilakis Râfizîlik Üç halife’ye karşı tavır almaktır. Sahabeye tavır almak dinen yerilmiştir. İmam-ı Şafii söyle der: ’Muhammed’in ailesini sevmek eğer Râfizîlikse insanlar ve cinler şahit olsun; ben Râfizîyim.’
Yani Peygamberimiz’in Ehl-i Beyti’ne sevgi beslemek iddia edildiği gibi Rafızîlik değildir. Eğer buna Rafızîlik deniyorsa bu yerilen türden bir Rafızîlik değildir. Râfizîliğin yerilmesi Hz. Ali’ye ve diğer Ehl-i Beyt’e sevgi beslemelerinden değil, sahabeye tavır almalarından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan Peygamber Efendimizin Ehl-i Beyti’ni sevenler ehl-i sünnettendir. Onlar gerçek anlamda Ehl-i Beyt taraftarlarıdır. Bugün Ehl-i Beyt’i sevdiğini iddia eden ve kendilerini onların taraftarları kabul eden Şîa, eğer sevgilerini Ehl-i Beytle sınırlandırmayıp diğer sahabeye cephe almamış ve aralarındaki tartışmaları iyiye yorup bütün sahabeye hürmet etmiş olsaydı ehl-i sünnet kabul edilir ve Haricî veya Rafızî gruplarından ayrılmış olurlardı.
Kısacası Ehl-i Beyt’i sevmemek hâricîlik, sahabeye cephe almak da Rafızîliktir. Buna karşılık bütün sahabeye karşı hürmet duymakla beraber Ehl-i Beyt’i sevmek de Sünnîliktir. Sonuç olarak Sünnîliğin temeli sahabe sevgisi üzerine kuruludur. Aklını kullanabilen insaf sahibi bir kimse sahabe-i kiramı sevmek yerine onlara nefret duymayı tercih etmez. Bilakis Peygamberimiz’e olan sevgisi nedeniyle onların hepsini sever.
Nitekim Peygamber Efendimiz ’Kim onları severse beni sevdiği için onları sever. Kim de onlardan nefret ederse bana olan nefretinden dolayı onlara nefret eder’ buyurmaktadır.
Tekrar ana konumuza dönelim ve diyelim ki ehl-i sünnet’in Ehl-i Beyt’i sevmediği nasıl düşünülebilir? Oysa ehl-i sünnet’e göre onlara muhabbet imanın bir parçası kabul edilmiştir. Son nefeste iman selameti ehl-i sünnet’e göre bu sevginin ne kadar köklü olduğuna bağlıdır.
Bu fakirin değerli babası çoğu zamanlar Ehl-i Beyt sevgisini teşvik ederdi. O hem zahirî ilimlere hem de batınî ilimlere vakıf bir kimseydi. Kendileri Ehl-i Beyt sevgisinin, son nefeste iman selâmeti açısından önemli rolünün olduğunu söyler ve buna çok ehemmiyet verilmesi gerektiğini ifade ederdi.
Babamın ölüm hastalığında yanında bulunuyordum. Son nefeslerini vermeye başlayıp bu dünyayla alâkasını keseceği zaman kendisine bu sözlerini hatırlattım ve bu sevgiyi açıklamasını istedim. O bu hal üzereyken ’Ben tepeden tırnağa Ehl-i Beyt sevgisine dalmış durumdayım, şimdi bu nimetin şükrünü eda ediyorum’ buyurdular.
Ehl-i Beyt sevgisi ehl-i sünnetin en temel sermayesidir. Muhalifler bu hususun farkında değillerdir, onlar ehl-i sünnetin itidalli sevgisinden habersizdirler….
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.